Haber Giriş Tarihi: 25.03.2022 07:01
Haber Güncellenme Tarihi: 25.03.2022 07:01

Olağanüstü mimarisi, geniş ve temiz caddeleri, nostaljik arabaları ve aşırı sakinliğiyle gerçekten büyüleyici bir yer
Nahçıvan…
İlk kez
Iğdır’da bir tur şirketinin düzenlediği gezi sayesinde gitme fırsatı buldum bu hemen yanı başımızdaki
Azerbaycan’ın Özerk Cumhuriyetine…
Iğdır Otogarından sabah 05.40’ta hareket eden otobüsümüz, tam 06.30’da
Dilucu Gümrük Kapısına vardı. Kalabalık bir kafileydik. Bu nedenle giriş işlemlerimiz epey uzun sürdü. 150 TL giriş harcı ödedikten ve kimlik kontrollerimiz tamamlandıktan sonra yeniden hareket etti otobüsümüz. Yaklaşık 1 saat sonra da
Nahçıvan’ın merkezindeydik.
Daha girer girmez mimarisi ve temizliğiyle hepimizi kendisine hayran bıraktı
Nahçıvan... Ancak dışarıda insana rastlamak neredeyse imkansızdı.
Nahçıvan’da üniversite okuyan mihmandarımız, bu durumu
‘kapalı, baskıcı Sovyet rejiminin bir mirası’ olarak yorumladı;
“Sovyetler Birliği’nde, 5 kişi bir araya gelse hemen kalabalık dağıtılıyordu. 1991 yılında Birlik dağılmasına rağmen bu, insanlarda artık bir yaşam biçimi halini aldı. İnsanlar, sadece ihtiyaçlarını karşılamak için evlerinden çıkıyorlar. Günlerinin büyük bir kısmını evlerinde geçiriyorlar.”
Mihmandarımızın bu sözlerinin ne kadar doğru olduğu konusunu tarihçilere ve sosyologlara bırakıyorum. Bu konuda daha önce yapılmış bir çalışma olup olmadığını bilmiyorum. Ama varsa keyifle okuyacağım kesin.
Ben yine gezip gördüğümü anlatmaya devam edeyim. Otobüsümüzden indikten sonra ilk işimiz kahvaltı yapmak oldu. Tur rehberimiz bizi pek çok ülkede temsilciliği bulunan
Türkiye menşeili bir mekâna götürdü. Kahvaltının ardından da başladık
Nahçıvan’ı keşfetmeye… Önce
Mümine Hatun Türbesi’ne gittik.
Atabekliğin kurucusu
Şemseddin İldeniz'in karısı
Mümine Hatun için inşa edilen bu türbe,
Nahçıvan’ın eşsiz mimari örneklerinden bir tanesi…
25 metre yüksekliğindeki ongen gövdeli türbe, inanç turizmi bağlamında
Nahçıvan için çok önemli bir yere sahip… Yine inanç turizmi kapsamında gezdiğimiz bir diğer yer ise
Ashab-ı Keyf mağaraları oldu. Şehir merkezine biraz uzak olan bu yer,
“7 Uyurlar Mağarası” olarak da biliniyor.
İnanca göre bu mağarada 7 kişi ve bir köpek 300 yıl boyunca uyumuş. İnsanlar buraya gelip uzun beton ve demir merdivenlerle mağaraya ulaşıyor; dilek tutup, dualar ediyorlar.
Ashab-ı Keyf mağaralarını gezdikten sonra yeniden şehir merkezine döndük. Buradaki duraklarımızdan bir tanesi
Nahçıvan Kalesi’ydi. 7’nci yüzyılda inşa edilen bu kale, son dönemlerde yeniden restore edilmiş. Kale içerisinde ayrıca yüzlerce materyalin sergilendiği, mutlaka görülmesi gereken bir müze de bulunuyor.
Bir sonraki durağımız ise bir alışveriş merkeziydi. Özellikle gıda ürünlerinde
Türkiye’nin pazarda önemli bir yeri olduğu ilk girişte hemen göze çarpıyor. Raflarda pek çok
Türk menşeili markayı görmek mümkün. Ayrıca
Rusya ve
İran ürünleri de ağırlıklı olarak karşımızı çıkıyor. Alışverişin ardından epey acıkmıştık ve daha önce siparişlerimizi verdiğimiz
“Karadeniz Yemekleri” adlı mekâna gittik.
Restorana girer girmez sahibini hemen tanıdım. Daha önce
Kars’ta gazetecilik yaparken sıkça görürdüm
Necmi Kocaoğlu’nu… Karadenizliler Kültür ve Dayanışma Derneği’nin Başkanıydı. Aslen
Giresunlu olan
Necmi Bey, tam bir eylem insanıydı.
Kars’ta dernek faaliyetlerini çok aktif bir şekilde yürütürdü.
Nahçıvan’a niçin taşındığını sormak için tek tek masaları dolaşarak güler yüzüyle müşterilerle sohbet eden
Necmi Bey’in bizim masamıza da gelmesini bekledim. Gelir gelmez de hemen sordum soruyu…
Azerbaycan’ın Kars Başkonsolosu
Nuri Guliyev vesile olmuş bu duruma…
Nahçıvan’ın böyle bir mekâna ihtiyacı olduğunu söylemiş ve ikna etmeyi başarmış
Necmi Bey’i… Nahçıvan’da yaşamaktan mutlu olup olmadığını sordum. Alışmış, ailesiyle birlikte gayet de mutluymuş.
Karslıları hemşehrisi olarak görüyor ve
Nahçıvan’a gelen tüm hemşehrilerine kapısının sonuna kadar açık olduğunu söylüyor. Yemek fiyatlarına gelince…
Karışık kebabı 10 manata yiyebilirsiniz.
1 manat 8,70 Türk lirası ediyor. Uygun olup olmadığına artık siz karar verin. Yemeğin ardından ise son durağımız olan
Saat Meydanı’na gittik. Burası da mağazaları ve restoranlarıyla oldukça büyüleyici bir yer.
Nahçıvan’a yolunuz düşerse buraya da uğramayı unutmayın!
Saat Meydanı'nın ardından turumuz tamamlandı ve yeniden
Türkiye'nin yolunu tuttuk. Şunu da söyleyeyim;
Nahçıvan'da tüm müzelere giriş ücretsiz. Ancak
Nevruz'a denk geldiğimiz için bir haftalık resmi tatil nedeniyle hepsi kapalıydı. Bu yüzden maalesef gezemedik müzeleri...
Yazımı
Nahçıvan'da en çok dikkatimi çeken şeylerden bir tanesini sizinle paylaşarak bitiriyorum. Burada tabela kirliliği yok! Üzerinde markası yazan dükkana bile ender rastlarsınız. Marketin üzerinde market, berberin üzerinde berber yazıyor.
Bizdeki gibi abartılı yazılarla yazılmış
“Muhittin Kardeşler Marketi”, “Bünyamin Oğulları Şarküteri” gibi tabelalara rastlamanız mümkün değil. Sadeliğin zarafetini
Nahçıvan’da fark ediyorsunuz.