
Rüşvet iddialarına ilişkin yargı sürecinde yeni bir gelişme yaşandı. Avukat Rezan Epözdemir’in İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davası, eski savcı Cengiz Çallı’nın sanıkları arasında bulunduğu Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi’ndeki dosyayla birleştirildi. Daire, suçun “iki taraflı bir karşılaşma suçu” olduğu gerekçesiyle dosyaların birleştirilmesini uygun buldu.
Yargıtay 3 yıldır süren davada yeni kararlar aldı
Halk TV’den Dinçer Gökçe’nin haberine göre, Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi’nde yaklaşık üç yıldır süren davanın son oturumu 21 Ekim’de yapıldı. Daire, davada önemli kararlar aldı.
Eski savcı Cengiz Çallı hakkında yurtdışına çıkış yasağı getirilirken, aynı dosyada yer alan sanıklar arasında makaron kaçakçılığı yapmakla suçlanan Selahattin Yurtçak, Ahmet Mesut Yurtçak, Selahattin Gündüz, eski polis memuru Hakan Kabaca, Gökhan Aydeniz, Atalay Demirbaş ve Uğur Olgun gibi isimlerin bulunduğu belirtildi.
Bakırköy’deki dosya da Yargıtay’a taşındı
Daire, Avukat Yakup Aybakan hakkında Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dosyanın da mevcut dava ile birleştirilmesine karar verdi. Bu kararla birlikte rüşvet iddialarına ilişkin tüm bağlantılı dosyalar tek elde toplanmış oldu.
Bir diğer birleşme kararı, İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Rezan Epözdemir hakkında açılan dava için geldi. Mahkemenin talebini değerlendiren Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi, Epözdemir dosyasının da Çallı davasıyla birleştirilmesini onayladı.
“Rüşvet iki taraflı bir suçtur” vurgusu
Yargıtay kararında, rüşvet suçunun doğası gereği “iki taraflı bir karşılaşma suçu” olduğu belirtilerek, davaların birlikte görülmesinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına katkı sağlayacağı ifade edildi.
Daire, dosyaların birleştirilmesinin ardından bir sonraki duruşma için 17 Aralık 2025 tarihine gün verdi.
Yargı süreci genişliyor: dikkatler Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi’nde
Dosyaların birleştirilmesiyle birlikte hem Rezan Epözdemir hem de eski savcı Cengiz Çallı hakkındaki iddialar artık aynı yargılama kapsamında ele alınacak. Karar, yargı kamuoyunda “rüşvet soruşturmalarında bütünlüklü bir inceleme” adımı olarak yorumlandı.
Türkiye toplumunun yakından izlediği bu dava, hem hukuk camiası hem de kamu yönetimi açısından önemli bir emsal niteliği taşıyor.