Haber Giriş Tarihi: 09.08.2024 10:16
Haber Güncellenme Tarihi: 09.08.2024 10:16
Türkiye'nin Sesi Altınçağ Partisi (SES Parti) Genel Başkanı Ayhan Bilgen, "Dış Kürtler Meselemiz" başlığıyla
Alternatif Araştırmalar Merkezi için dikkat çeken bir analiz yazısı kaleme aldı.
Bilgen'in yazısı şu şekilde: "Uzun yıllar
Kürt meselesi var mı, yok mu diye tartıştık. Hepimiz konuya kendi durduğumuz yerden yaklaştık. Kimimiz kardeşlik adına
Kürtlerin bir mesele olarak tarif edilmesine karşı çıktık. Kimimiz var olan tarihsel sorunların yeniden irdelenmesini ve tarif edilmesini bile tehlikeli kabul ettik. Sonuç itibarıyla bir yandan
Lozan'la çizilen sınırlarımız içerisinde yaşayan ve kendisini
Kürt olarak kabul eden, farklı bir dil konuşan yurttaşlarımız var. Diğer yandan da onlarla benzer özellikler taşıyan ama
Misak-ı Milli sınırlarında olduğu halde, bugün
Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan
Kürt topluluklar var. Özellikle
Irak ve
Suriye'de sınırların çiziliş biçiminin sosyolojik olarak akraba toplulukların farklı ülkelerin vatandaşı olmasına sebebiyet verdiğini biliyoruz.
Türkmenlerin bir kısmı
Irak ve
Suriye'de kaldığı gibi,
Kürtlerin de bir kısmı bu ülkelerin sınırları içerisinde kalmıştır. Henüz özel televizyonlar çıkmadan önce
TRT'nin bayramlaşma görüntülerinden hepimizin hatırladığı sınır geçiş manzaraları,
Mardin, Urfa gibi illerimizde sıkça görülürdü. Bayramda akrabalarının ziyaretine giden, bayramlaştıktan sonra da tekrar
Türkiye'ye dönen yurttaşlarımız ekranlara yansırdı.
Suriye'nin içerisine sürüklendiği iç savaş öncesinde de özellikle
Öcalan'ın Şam'da yerleşik olması,
Hafız Esad'ın bu konuyu,
Türkiye'ye karşı bir koz olarak kullanma arzusu herkesin bildiği bir gerçeklikti. Konunun
Osmanlı'nın son dönem kültürel çalışmaları kısmını ele aldığımızda, yayınlanan dergiler, kurulan cemiyetler üzerinden, kolayca görebiliriz ki, sorunlarımızın büyük kısmı imparatorluk bakiyesi olmaktan kaynaklanmaktadır. İmparatorluk topraklarının kaybı ve
Anadolu sınırları içerisine çekilme, doğal olarak demografi ile siyasal statü arasında çelişkiler oluşturdu.
Beşer Esad döneminde başlayan
Suriye iç savaşı,
Kürtlerin geleceği yanında,
Türkiye'nin yarınlarını da etkileyen gelişmeleri beraberinde getirdi.
PYD ve
YPG'nin çözüm süreci kapsamında
Türkiye ile iyi ilişkiler kurabilme ihtimali,
Ankara'da diplomatik temaslarla denendi.
Salih Müslim'in diplomasi ve istihbarat koridorlarında
Esad'a karşı savaş cephesine katılmaya ikna edilme çabası başarısızlıkla sonuçlandı. Ana akım
Kürt hareketi,
Özgür Suriye Ordusu ve daha sonra
Nusra gibi gruplarla birlikte hareket edip
Esad'ı devirmek yerine,
Esad'la zımmi bir ilişki içine girip, bu gruplarla çatışmayı tercih etti. Özellikle
Amerika'nın IŞİD'le mücadele konusunu
Kürt gruplara havale etmesi, ciddi bir lojistik desteği beraberinde getirdi. Bir süredir
Ankara'nın Esat'la konuşarak sorunları çözme arayışının birkaç önemli gerekçesi var. Bunlardan birisi,
Suriye'den savaş dolayısıyla çıkmış,
Türkiye'de yaşayan geçici sığınmacıların geri dönüş probleminin çözülmesi. Diğeri ise,
Esad'ın Kürtlerle geliştirdiği ilişkinin kalıcı bir yapısal mekanizmaya dönüşme ihtimalinin,
Türkiye için bir tehdit potansiyeli taşıdığı kaygısı.
Amerikan seçimlerinde
Trump'ın kazanması durumunda
Ortadoğu'da aktif rol alma politikası büyük oranda değiştirilecek. Bu durum,
Suriye'de taşların yeniden dizayn olmasını da hızlandıracak. Seçimi demokratların kazanması durumunda bile,
Suriye Kürtlerine verilen desteğin bitirilme ihtimali değerlendiriliyor. Bir süredir
Esat, Amerika Birleşik Devletleri ile görüştüğünü açıkça beyan ediyor. Bu tabloda,
Sünni ya da
Selefi silahlı
İslami gruplara karşı,
Kürtler, Esat yönetimi ve batı cephesi yeni bir ittifak kurabilir. Bu tablo karşısında hala bizim bir meselemiz yok demek elbette bir tercihtir. Başta komşu ülkeler olmak üzere kimsenin egemenlik haklarına zarar vermeyecek dostluk politikaları geliştirmek, sorunlarını kendi iç işleri kapsamında görmek, elbette önemlidir. Aynı şekilde insan hakları sorunlarına duyarlı olmak, insani dayanışma tavrını ortaya koymak da anlaşılabilir bir aktif siyaset tercihidir. Ancak bugün gelinen nokta, 10 yıl öncesinden oldukça farklıdır. En azından kısa sürede devrileceği varsayılan
Esat yönetimi yıkılmamış,
Demokratik S
uriye Güçleri İttifakı'na öncülük yapan
YPG, PYD büyük bir silahlı güce dönüşmüştür.
Esad'ın yıkılmazsa yaralı aslan misali bir politik pozisyon geliştireceği iddiası savaşın ilk yıllarında konunun uzmanları tarafından da hatırlatılıyor, ortaya konuluyordu. Bugün
Esad'ın, iç güvenlik sorunlarını kimi anlaşmalarla çözüp, dışarıya yönelik bir siyaset hamlesi geliştirmesi ihtimali çok hızlı ve kolay olmasa da niyet ve plan olarak vardır.
7 Ekim'de Gazze'de başlayan sürecin,
İsrail açısından doğuracağı muhtemel gelişmeler,
Netanyahu yönetiminin sonunu hazırlayabilir.
İsrail'in bazen
Golan tepelerini, bazen doğrudan
Şam'ı hedef alan saldırıları, elbette
Esad yönetiminin kolay unutacağı bir tablo değildir.
Esad uzun vadede tüm
Kürtlerin hamiliğine soyunursa şaşırmayalım."