Ayhan Bilgen’den İmralı, CHP ve kayyum uyarısı: Önümüzdeki günler sürprizlere açık

Eski milletvekili Ayhan Bilgen, MK TV’de katıldığı “Akil Adamlar” programında İmralı’ya olası ziyaret, CHP–DEM ilişkileri, ana dilde eğitim tartışmaları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum ihtimali hakkında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu: “Hem İmralı ziyareti hem CHP ve İBB dosyalarında aynı anda kritik gelişmeler yaşayabiliriz.”

Haber Giriş Tarihi: 22.11.2025 14:42
Haber Güncellenme Tarihi: 22.11.2025 14:42
https://haberdeger.com/

Bahçeli’nin çıkışı, komisyon krizi ve ‘önce iktidar tavır almalı’ vurgusu Ayhan Bilgen, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İmralı vurgusunu “kendi içinde tutarlı” bulduğunu söyledi ve mecliste kurulan komisyona katılım tartışmalarını değerlendirdi. Bahçeli’nin başından beri Öcalan’ı sürecin “siklet merkezi” olarak tarif ettiğini hatırlatan Bilgen, DEM Partisi’nin ve Kürt siyasetinin tüm aktörleri arasında Öcalan’ı merkeze koyan bu çizginin devam ettiğini belirtti. Komisyonun ağırdan alınmasında AKP ve CHP’nin oy kaybı endişesiyle “risk almaktan kaçındığını” söyleyen Bilgen, özellikle CHP’nin tavrına dikkat çekti: “Bir ülkede yürütme bir politika belirliyorsa, muhalefete ‘önce sen tavır al’ denmez; önce iktidar ne istediğini açıkça ortaya koyar.” CHP’nin netleşmeyen duruşunun toplantıların ertelenmesine yol açtığını vurgulayan Bilgen, sürecin bu haliyle hem AKP’yi hem de CHP’yi yıpratacağını savundu.

“DEM bu kadar netken CHP geri durursa kent uzlaşısı ağır yara alır” Bilgen, İmralı’ya gidiş konusunda DEM Partisi’nin tutumunun çok açık olduğunu, MHP’nin de ziyareti açıkça istediğini, AKP’nin ise çekingen davrandığını söyledi. Bu tabloda CHP’nin geri durması halinde, DEM–CHP ilişkilerinde ciddi kırılmalar yaşanabileceğini vurguladı: “DEM bu kadar net bir pozisyondayken, diğer herkes olumlu yaklaşır da CHP endişeli davranırsa, bu hem CHP içinde rahatsızlık yaratır hem de DEM’le ilişkiyi kalıcı biçimde yaralar.” Özellikle yerel seçimlerde kurulan “kent uzlaşısı” zeminine atıf yapan Bilgen, bu ilişkinin önümüzdeki dönemde masaya yatırılacağını, tartışmanın sertleşebileceğini söyledi.

Silah bırakma, güvenlik–demokrasi dengesi ve Öcalan’ın rolü 1980’ler ve 1990’ların güvenlik merkezli politikalarını, buna karşı “sadece demokrasi sorunu var, güvenlik abartılıyor” diyen yaklaşımı hatırlatan Bilgen, her iki çizgiyi de eksik bulduğunu ifade etti. Ona göre bugün yürütülen hattın ana fikri, sorunun hem güvenlik hem demokrasi boyutunu kabul etmek, ama önce silah bırakma sürecini yönetmek: “Asıl sorunun 1999’dan beri silahlı örgütün silah bırakma sürecinin yönetimi olduğunu düşünüyorum. Eğer Türkiye bu süreci iyi yönetebilirse, geri kalan demokratikleşme adımları daha sağlam zeminde atılabilir.” Öcalan’ın silah bıraktırma konusunda irade koymasının “devlet açısından bir imkân” olduğunu söyleyen Bilgen, “Hem Öcalan’ın mesajlarını kullanıp hem de ‘biz onunla görünmeyelim’ demek çelişkidir.” ifadeleriyle, sürecin gizli ve tutarsız yürütülmesini eleştirdi.

“Meclis komisyonu yasa yapmak için kuruldu, dinleme turuna çevrilmemeli” Bilgen, mecliste kurulan komisyonun rolünü de tartıştı. Komisyonun esas görevinin, silah bırakma sürecini hızlandıracak, kolaylaştıracak yasal iyileştirmeleri hazırlamak olduğunu söyleyerek, şu uyarıda bulundu: “Eğer gerçekten silah bırakmayı hızlandıracak düzenlemeye ihtiyaç varsa, bunu yapacak tek yer parlamento. Komisyon bunun için kurulduysa, görevi erteleyip işi ‘herkes gelsin derdini anlatsın’ formatına çevirmek doğru değil.” Akil insanlar sürecini hatırlatarak, o dönemde Anadolu’da yürütülen saha çalışmalarının şimdi tersine, meclise taşındığını belirten Bilgen, halkın dinlenmesinin önemli olduğunu ama “acil yasal düzenleme ihtiyacının” göz ardı edildiğini söyledi.

İspanya örneğiyle ‘halk özne olsun’ çağrısı Bilgen, İspanya modeline yaptığı atfın yanlış anlaşıldığını söyleyerek, “kastettiğinin anayasal model değil, halkın özne olması” olduğunu açıkladı. ETA ve Bask bölgesi üzerinden verdiği örnekte, İspanyol halkının “Bizim adımıza silah kullanmayın, bomba patlatmayın” diye sokaklara dökülmesini hatırlattı ve şunları ekledi: “Demokrasinin muhatabı bir örgüt ya da tek tek kişiler olamaz; demokrasinin muhatabı yurttaşlardır. Hak ve özgürlükler pazarlık konusu yapılamaz, ‘silah bırakırsanız şu hakları tanırız’ denemez; o haklar zaten herkes için geçerlidir.”

Ana dilde eğitim, eşit yurttaşlık ve dil tartışması DEM Partisi’nin ana dilde eğitim talebinin resmi dile alternatif olmadığını, ancak Kürtçeye bir statü tanınmasını içerdiğini hatırlatan Bilgen, bu talebin Kürtler için yaratabileceği olası dezavantajlara da dikkat çekti: “Eğer sınavlar ve kamu hizmeti sunumu Türkçe üzerinden yürümeye devam edecekse, ana dilde eğitim, fırsat eşitliği tartışmasını da beraberinde getirir.” Dünyada farklı modeller olduğuna, Sovyetler Birliği’nde ilk sınıflarda ana dilin güçlendirilip ardından resmi dil ve Batı dillerinin öğretildiğine işaret eden Bilgen, Türkiye’de de bu konunun pedagojik açıdan daha derin ve ideolojik ezberlerden uzak tartışılması gerektiğini söyledi. Mevcut durumda ana dilde eğitimin özel okullar için serbest olduğunu ama ciddi bir talep oluşmadığını, buna karşın kamu alanında düzenleme yapılmadığını hatırlattı.

“Demokrasi kimseye özel statü vermez, çözüm Türkiye’ye özgü bir formülle mümkün” Ayhan Bilgen, dil ve kimlik meselelerinin yalnızca Kürt yurttaşları değil, Çerkeslerden Boşnaklara, Mardin, Hatay, Mersin, Adana, Siirt ve Urfa’daki Arap topluluklarına kadar pek çok kesimi ilgilendirdiğini vurguladı. “Resmi dilin dışında dil öğrenme hakkına dair bir ihlal varsa, çözüm herkes için tek bir ilkeyle bulunmalı; herhangi bir gruba özel statü verilmemeli.” diyen Bilgen, asıl meselenin eşit yurttaşlık olduğunu söyledi. Ona göre; ortak semboller, ortak değerler ne kadar anlamlıysa, hakların da herkes için eşit tanımlandığı bir düzen, Türkiye’nin demokratikleşme sorununu kökten çözme potansiyeli taşıyor.

CHP davası, uzun yargılama riski ve siyasete güven uyarısı Bilgen, CHP’yi ilgilendiren davaya da geniş yer ayırdı. On binlerce sayfalık dosya, yüzlerce sanık ve onlarca vakadan oluşan bu dava sürecinin adil yargılama ilkeleri açısından ciddi bir sorun olduğuna dikkat çekti. “Normalde dava açıldığında kesintisiz biçimde karara kadar gidilmesi gerekir. Ama Türkiye’de pratikte bunun mümkün olmadığını biliyoruz; sanıklar savunma haklarını kullandıkça süreç 20–30 yılı bulabilir.” diyen Bilgen, Türkiye’nin en az bir genel seçim ve bir yerel seçimi “CHP davasını tartışarak” geçirme ihtimalinin hem iktidara hem muhalefete hem de siyasete güvene zarar vereceğini savundu.

İBB’ye kayyum ve CHP’ye çağrı heyeti ihtimali: “Her an sürpriz olabilir” Bilgen, en tartışmalı bölümde ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması ve CHP’ye çağrı heyeti atanması ihtimalini dile getirdi. Casusluk dosyası üzerinden “terörün finansmanı” gibi başlıklarla İBB’ye kayyum atanma riskinin yükseldiğini söyleyen Bilgen, aynı zamanda CHP’de de istinaf süreci sonucunda bir çağrı heyetinin görevlendirilebileceğini anlattı: “Bu bir temenni değil, bir öngörü. 39. kurultaydan önce bile CHP’ye bir çağrı heyeti atanması sürprizi yaşanabilir.” dedi. İstinafın takvimi ve mahkemelerin vereceği kararların, partinin yönetim yapısını sarsacak sonuçlar doğurabileceğini kaydetti.

“Öcalan ziyareti, CHP ve İBB dosyalarıyla eş zamanlı gelebilir” Ayhan Bilgen, tüm bu olasılıkların aynı zaman diliminde gerçekleşebileceği uyarısında da bulundu. “Öcalan’a yapılacak ziyaretin de CHP ve İBB ile ilgili davalardaki gelişmelerle eş zamanlı olabileceği kanaatindeyim.” diyen Bilgen, Türkiye kamuoyunun hangi başlığı daha çok tartışacağının belirsiz olduğunu, ancak önümüzdeki günlerde hem İmralı dosyasında hem CHP davasında hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle ilgili süreçte “kritik kırılma anlarına” tanıklık edilebileceğini söyledi.