Orhan Miroğlu: Türkiye’nin Suriye’de düzen kurmasını tarih emrediyor!

Eski milletvekili Orhan Miroğlu, Kürtlerin tarihsel yalnızlığı ve Suriye Kürtlerinin geleceği üzerine dikkat çekici yorumlarla Türkiye'nin Suriye'de düzen kurma misyonu üstlenmesi gerektiğini savundu. Kürtlerin modernleşme çabalarına dikkat çekti.

Haber Giriş Tarihi: 28.07.2025 20:28
Haber Güncellenme Tarihi: 28.07.2025 20:28
https://haberdeger.com/

Eski milletvekili, yazar ve siyasetçi Orhan Miroğlu, resmi X hesabı üzerinden yaptığı değerlendirmede Kürtlerin tarihsel yalnızlığına, modernleşme çabasına ve Suriye Kürtlerinin geleceğine ilişkin dikkat çeken tespitlerde bulundu. Türkiye’nin Suriye’de düzen kurma misyonuna sahip olması gerektiğini savunan Miroğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Dağlara ve geçitlere hakim bu savaşçı ve korkusuz insanlarla başedilemeyeceğini kölelerden duyduk. Onlara Karduklular deniyordu. Karduklular ordumuzu durdurup bizi geri çekilmeye mecbur bıraktılar.” (MÖ 400 / Anabasis - Ksenophon - Onbinlerin Dönüşü.) Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde Ksenefon, Karduklular’ı yani Kürtler’i 2400 yıl önce bu sözlerle anlatıyordu. 2400 yıl sonra, Kürtler’i “keşfetmeye” dair derin bir merakla Kürdistan’a gelen seyyah, diplomat ve oryantalistler Kürtler’i yine elde silah, dağlarda buldular! Bu adamların kaleminden çıkan ve hafızalara kazınan ilk cümle ise şu oldu genellikle: “Kürtler’in dağlardan başka dostu yok!” Peki, Kürtler’i tarih boyunca dağlara ve silaha mahkum eden ve dostsuz bırakan sebepler neydi acaba diyeceksiniz! Birçok sebep sayılabilir ama kanaatimce en önemli sebep, bir halkın binyıllarla ölçülen ve aynı topraklarda geçen tarihi içinde akıp geçen zamanda, yaşamın kurallarını koyamamak ve başkalarının koyduğu kurallara uymaya mecbur ve mahkum bırakılmaktır! Nihayet devran dönüyor, dünya değişiyor! Nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar Kürtler moderniteye geç kalmış bir halk olarak, son iki yüzyıl itibariyle, dağlarda değil şehirlerde yaşamanın çarelerini arıyorlar. Elde silah dağlarda kalmanın miadı doldu; kaldı ki o dağlardan artık petrol fışkırıyor, o dağlardan artık tüneller, yollar geçiyor ve Kürtler beraber yaşadıkları halklar gerçeğini red etmeyerek, beraber yaşamanın kuralları, kaidesi yeniden koyulur statüler belirlenirken, söz ve karar sahibi olmak istiyorlar; Thomas Hobbes’ın ifade ettiği herkesin herkesle savaş içinde olduğu ‘eşitlikte’ yani ölme ve öldürmede eşit olmak değil, birarada yaşamada eşit olmak istiyorlar! Suriye’ye bu tarihi gerçeklikler üzerinden baktığınızda ve dün Rudaw’a bir röportaj veren Suriyeli bir Kürt diplomat ve Rojava’nın Dış İlişkiler sorumlusu İlham Ahmed’i dinlediğinizde bu arzuyu bu özlemi açıkça anlamanız zor olmaz. Ben tercüme edilen röportajı değil, Kürtçesini dinledim. İlham Ahmed’in kendini ve temsil ettiği halkı ifade ederken özenle seçtiği cümleler, Suriye’nin bir kavme bir millete ait olamayacağına, Suriye’nin herkesin Suriyesi olduğuna yaptığı vurgu ve bunu yaparken bir Kürt ama bir Suriyeli olduğuna dair kurduğu barışçıl, içten ve insani cümleler, Türkiye’yi yorumlarken ifade ettiği samimiyet gözardı edilemez. Silahı da yorumladı İlham Ahmed. Ama silahı kutsayan bir dil ve üslupla değil! Entegrasyonu kabul ederek, ama entegrasyonun Suriye koşullarında basitçe bir “melting pot” olarak hayata geçemeyeceği gerçeğinin altını çizerek: “Entegrasyon karşılıklı bir tanınmayı gerektirir. Yani Şam hükümeti de bizi tanımalı, itiraf etmeli, biz de onları kabul etmeliyiz. Öyle gelip silahları teslim et’ ya da ‘yanındaki bütün savaşçıları getir teslim et, hoşça kal, bitti gitti’ demekle olmaz. Mesele böyle değil. Bahsettiğimiz entegrasyon, Şam yönetiminin buradaki halkın iradesini tanıması gerektiğidir. Güvenlik açısından, bu halk kendini nasıl koruyacak? Ya da Şam ile sorumluluğu ortaklaşa üstleneceğimiz bir yönteme nasıl ulaşacağız? Şam, buradaki bütün halkı Suriyeli olarak görmeli. Diyorlar ki, biz gelip devralacağız, biz yöneteceğiz, artık bitti, sizin bir işiniz yok.” Suriye’de sorunların çözümü ve düğmenin daha başında doğru iliklenmesi için çok güçlü bir uluslararası irade oluştu. Bu ucuz polemikler ve dar çıkarlar adına heba edilmemeli. ‘Osmanlı kardeşlerinin’ mirasçısı ABD veya İsrail değildir; dörtyüz yıl beraber ve Osmanlı millet hukuku içinde yaşamış Osmanlı kardeşlerinin (Türk, Kürt, Arap) mirasçısı olarak Türkiye’nin Suriye’de düzen kurmak isteyen bir misyonla hareket etmesini tarih bugün adeta emrediyor! Suriye alanı, bu defa Türkiye’deki büyük barış hamlesini bitiren değil, tam tersine güçlendiren bir alan olarak beliriyor. Türkiye ve Suriye Kürtler’i bu gerçeği daha berrak görmeli, görebilmeli ve barış bir defa daha, yok yere ıskalanmamalıdır!”