Türkiye, Pakistan ve Afganistan arasında yeniden şekillenen bölgesel dengeler Ankara’ya önemli bir arabuluculuk fırsatı sunuyor. Ancak bu süreçte göz ardı edilen bir gerçek var Afganistan’daki Türk soylu toplulukların sesi, artık o ses duyurulmalıdır. Uluslararası ilişkilerde bazı anlar vardır ki doğru zamanda doğru hamle yapılmazsa bir daha geri gelmez. Türkiye bugün tam da böyle bir dönemeçte duruyor.
Pakistan, Afganistan hattında yeniden ısınan çatışmalar, Ankara’ya tarihi bir diplomatik rol üstlenme fırsatı sunuyor. Türkiye her iki ülke ile köklü tarihi, dini ve kültürel bağlara sahip bir ülkedir. Geçmişte düzenlenen Türkiye, Pakistan, Afganistan Üçlü Zirvesi ve İstanbul Süreci, Ankara’nın bu alandaki potansiyelinin açık göstergeleriydi. Bugün bölgede artan sınır çatışmaları, göç hareketleri ve güvenlik kaygıları karşısında Türkiye’nin tarafsız, yapıcı ve güven verici bir diplomasi yürütmesi hem ikili ilişkilerde yumuşama hem de bölgesel istikrar için yeni bir kapı aralayabilir.
25 Ekim’de İstanbul’da yapılacak Pakistan, Afganistan görüşmesi, tam da bu anlamda kritik bir tarihe denk geliyor. Zirvede sınır güvenliği, göç ve terör meseleleri gündemin ilk sıralarında yer alması gereken konulardan biridir. Ancak bu toplantının önemi bunların çok ötesine geçiyor Afganistan’ın iç barış sürecine dair yeni bir vizyonun şekillenmesi için bir fırsat penceresi açılıyor. Türkiye’nin ev sahipliği, bu sürece güven ve istikrar katabilir.
Bir diğer önemli mesele bugüne dek çoğunlukla göz ardı edildi, Afganistan’daki Türk soylu topluluklar yıllardır Pakistan’la yürütülen birçok diplomatik ve siyasi süreçte bu topluluklar ya hiç gündeme gelmedi ya da arka plana itildi. Oysa bu insanlar, Afganistan’ın tarihi kimliğinin ve toplumsal bütünlüğünün ayrılmaz bir parçası olup onların sesi olmadan kurulacak bir barış masası eksik kalacaktır.
Bundan sonraki temaslarda Türk soyluların temsilinin ve haklarının korunması temel bir ilke olmalıdır. Bu yalnızca adaletin değil, kalıcı ve kapsayıcı bir barışın da ön koşuludur. Unutmayalım, barışın gerçek sahibi toplumun bütün kesimleridir, dışlanan her ses gelecekte yeni krizlerin habercisi olur.
Tarihin akışı bazen tek bir hamleyle yön değiştirir. Bugün Türkiye’nin önünde yalnız kendi geleceğini değil, Türk dünyasının kaderini de etkileyebilecek büyük bir fırsat durmaktadır.
Asıl mesele bu fırsatın farkına varıp Afganistan’daki Türk soylu toplulukların, özellikle de yaklaşık 15 milyonluk nüfusun hak ettiği şekilde sürece dahil edilmesidir.
Afganistan Türk soylularının Pakistan başta olmak üzere Türk Devletleri Teşkilatı’nda etkin bir yer edinmesi, yalnız adaletin değil, bölgesel istikrarın da gereğidir. Aksi halde onların yer almadığı her anlaşma ve girişim, gelecekte faydadan çok zarar getirecektir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Cavit Obayd
NE ZAMAN FARKINDA OLACAĞIZ?
Türkiye, Pakistan ve Afganistan arasında yeniden şekillenen bölgesel dengeler Ankara’ya önemli bir arabuluculuk fırsatı sunuyor. Ancak bu süreçte göz ardı edilen bir gerçek var Afganistan’daki Türk soylu toplulukların sesi, artık o ses duyurulmalıdır. Uluslararası ilişkilerde bazı anlar vardır ki doğru zamanda doğru hamle yapılmazsa bir daha geri gelmez. Türkiye bugün tam da böyle bir dönemeçte duruyor.
Pakistan, Afganistan hattında yeniden ısınan çatışmalar, Ankara’ya tarihi bir diplomatik rol üstlenme fırsatı sunuyor. Türkiye her iki ülke ile köklü tarihi, dini ve kültürel bağlara sahip bir ülkedir. Geçmişte düzenlenen Türkiye, Pakistan, Afganistan Üçlü Zirvesi ve İstanbul Süreci, Ankara’nın bu alandaki potansiyelinin açık göstergeleriydi. Bugün bölgede artan sınır çatışmaları, göç hareketleri ve güvenlik kaygıları karşısında Türkiye’nin tarafsız, yapıcı ve güven verici bir diplomasi yürütmesi hem ikili ilişkilerde yumuşama hem de bölgesel istikrar için yeni bir kapı aralayabilir.
25 Ekim’de İstanbul’da yapılacak Pakistan, Afganistan görüşmesi, tam da bu anlamda kritik bir tarihe denk geliyor. Zirvede sınır güvenliği, göç ve terör meseleleri gündemin ilk sıralarında yer alması gereken konulardan biridir. Ancak bu toplantının önemi bunların çok ötesine geçiyor Afganistan’ın iç barış sürecine dair yeni bir vizyonun şekillenmesi için bir fırsat penceresi açılıyor. Türkiye’nin ev sahipliği, bu sürece güven ve istikrar katabilir.
Bir diğer önemli mesele bugüne dek çoğunlukla göz ardı edildi, Afganistan’daki Türk soylu topluluklar yıllardır Pakistan’la yürütülen birçok diplomatik ve siyasi süreçte bu topluluklar ya hiç gündeme gelmedi ya da arka plana itildi. Oysa bu insanlar, Afganistan’ın tarihi kimliğinin ve toplumsal bütünlüğünün ayrılmaz bir parçası olup onların sesi olmadan kurulacak bir barış masası eksik kalacaktır.
Bundan sonraki temaslarda Türk soyluların temsilinin ve haklarının korunması temel bir ilke olmalıdır. Bu yalnızca adaletin değil, kalıcı ve kapsayıcı bir barışın da ön koşuludur. Unutmayalım, barışın gerçek sahibi toplumun bütün kesimleridir, dışlanan her ses gelecekte yeni krizlerin habercisi olur.
Tarihin akışı bazen tek bir hamleyle yön değiştirir. Bugün Türkiye’nin önünde yalnız kendi geleceğini değil, Türk dünyasının kaderini de etkileyebilecek büyük bir fırsat durmaktadır.
Asıl mesele bu fırsatın farkına varıp Afganistan’daki Türk soylu toplulukların, özellikle de yaklaşık 15 milyonluk nüfusun hak ettiği şekilde sürece dahil edilmesidir.
Afganistan Türk soylularının Pakistan başta olmak üzere Türk Devletleri Teşkilatı’nda etkin bir yer edinmesi, yalnız adaletin değil, bölgesel istikrarın da gereğidir. Aksi halde onların yer almadığı her anlaşma ve girişim, gelecekte faydadan çok zarar getirecektir.