Mardin Artuklu Üniversitesi'nden Doç. Dr. Necmettin Acar, İsrail'in İran'a saldırıları sonrası İran'ın Körfez'deki yumuşak gücünün azaldığını belirtti. İran, Körfez Şiilerini mobilize edemeyerek Şii dünyasında merkez olma iddiasını yitirdi.
Haber Giriş Tarihi: 04.07.2025 22:17
Haber Güncellenme Tarihi: 04.07.2025 22:21
Muhabir:
Doç. Dr. Necmettin Acar
Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Necmettin Acar, İsrail'in İran'a yönelik saldırılarıyla gelişen süreçte Körfez Şiilerinin pozisyonunu ve İran'ın bölgede azalan yumuşak gücünü değerlendirdi.
1979 Devrimi sonrasında İran, Körfez’deki Şii topluluklar üzerinde güçlü bir etki kurarak bu grupları bölgesel stratejileri doğrultusunda harekete geçirme kabiliyeti kazanmıştı. Bu şekilde İran, 40 yıl boyunca Şii kimliğini bir dış politika aracı olarak kullanarak Körfez’in jeopolitik dengelerinde önemli bir etkiye sahip olmuştu. Özellikle Suudi Arabistan, Bahreyn ve Irak gibi ülkelerdeki Şii varlığı, İran’a bu ülkelerin iç politikalarına dolaylı müdahale imkanı sunan güçlü bir baskı aracı haline gelmişti.
Ancak, İran'ın yıllarca ideolojik, mezhepsel ve kültürel bağlar aracılığıyla inşa ettiği bu nüfuz alanı, son dönemde ABD ve İsrail'in artan askeri baskısı karşısında beklenilen düzeyde destek ve dayanışma sağlayamadı. 2006'daki İsrail-Hizbullah çatışmasında Şii grupları hızla harekete geçiren İran, Körfez’deki statükocu ve Batı yanlısı yönetimler üzerinde ciddi bir iç baskı yaratabilmişti. Ancak günümüzde, İsrail’in Lübnan, Yemen, Suriye ve İran topraklarına yönelik saldırılarına karşın, Körfez Şiilerini harekete geçirmekte başarılı olamamıştır. Bu durum, İran'ın Şii dünyasında merkez olma iddiasının zayıfladığını ve bu söylemin artık eskisi kadar yankı bulmadığını göstermektedir.
Körfez bölgesinde uzun süre siyasal sistemin dışında bırakılan ve otoriter yönetimlerin baskısıyla marjinalize edilen Şii topluluklar, istikrarsızlık kaynağı potansiyeline sahip unsurlar olarak değerlendirildiler. 1979 Devrimi sonrası, İran bu dışlanmış grupları kendi jeopolitik ve teopolitik çıkarlarına entegre ederek İran-Suudi rekabetinde etkili bir araç haline getirmişti. Artan ideolojik etkisiyle, Şii nüfusun Tahran'ın ulusal çıkarları ekseninde harekete geçirilebileceği bir zemin oluşturmuştu. Böylece memnuniyetsiz Şii topluluklar, Körfez siyasi dengelerinde İran’a önemli bir avantaj sağlarken, bölgede de ciddi bir istikrarsızlık kaynağı oldu.
Ancak 7 Ekim sonrasındaki gelişmeler ve İsrail’in İran’a yönelik doğrudan saldırıları, Şii dünyada İran’ın yumuşak gücünü ve politik etkisini azalttığına işaret etti. İsrail’in Lübnan ve Yemen’deki İran yanlısı unsurlara etkin bir şekilde saldırmasına rağmen, birçok Şii topluluğun çatışmalara dahil olmaktan kaçındığı gözlemlendi. Bölge ülkelerinin hava sahalarını zaman zaman İsrail ve ABD saldırılarına açması, bu çatışmalarda Batı yanlısı tutum alınmasına olanak tanıdı; buna karşın İran, Şiileri kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçiremedi.
Önceki yıllarda benzer gerilimlerde İran’ın çağrısıyla gösteriler düzenleyen Şii kitleler, bugünlerde İsrail ve ABD'nin İran'a yönelik askeri baskısı karşısında sessiz kalmayı tercih ediyor. Özellikle Irak gibi Şiiliğin önemli bir merkezi olarak kabul edilen bölgelerde, Şii lider Mukteda es-Sadr’ın bu toplumları çatışmalara dahil olmamaya davet etmesi dikkat çekiyor. Benzer şekilde, Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki Şii toplulukların da İran’ı açıkça desteklemekten kaçınmaları, İran’ın bu gruplar üzerindeki etkisinin zayıfladığına ve mobilizasyon gücünün ciddi biçimde azaldığına işaret ediyor.
İran’ın Körfez’deki yumuşak gücü neden geriledi?
Bölge genelindeki Şii toplulukların İran ve müttefiklerinin askeri baskı altında yaşadığı kayıplara rağmen tepkisiz kalmasının üç temel nedeni var. İlk olarak, Mart 2022'de Çin'in aracılığıyla Pekin'de sağlanan İran-Suudi Arabistan anlaşması, Tahran’ın bölge ülkelerinin iç işlerine karışan politikalarından geri çekilmesine neden oldu. Bu diplomatik yumuşama, İran'ın Şii topluluklar üzerindeki harekete geçirme yeteneğini sınırlarken, Suudi Arabistan ile ilişkilerde ılımlı bir seyir izlenmesi, Şii nüfusun İran lehine tavır almasını engelledi. Böylece, anlaşma Şii nüfusun İran merkezli bölgesel çatışmalara dahil olma istekliliğini azalttı.
İkinci olarak, 7 Ekim sonrası İsrail'in saldırıları karşısında İran'ın "keskin kılıcı" addettiği Hizbullah’ın ciddi kayıplar vermesi, İran’ın Şii dünyasındaki prestijine ağır darbe vurdu. İran, Hizbullah’a yeterli desteği verememesinin yanı sıra, Suriye’deki askeri varlığını sürdürmekte zorlanırken vekil unsurlarını savunmak adına doğrudan çatışmaya girmekten de çekindi. Bu durum, İran’a güven duyan aktörler arasında hayal kırıklığı ve umutsuzluk yarattı, böylece "direniş ekseni" söylemi üzerindeki inandırıcılığı zayıfladı, İran'ın liderlik iddiası zayıfladı.
Son olarak, özellikle Körfez ülkelerinde muhalif toplumsal gruplara uygulanan sert güvenlik önlemleri ve yaptırımlar, muhalefeti baskı altında bıraktı. Arap Baharı döneminde yaşanan protesto hareketleri sonrasında ortaya çıkan siyasi ve ekonomik yükler, kitlesel eylemlerle siyasi sonucu hedefleyen gruplar üzerinde caydırıcı etkiler yarattı. Böylece bölgedeki Şii topluluklar, daha temkinli davranarak İran'ı desteklemekten ve onun çağrısına uyarak hareket etmekten kaçınmaya başladılar.
7 Ekim sonrası İsrail ve ABD’nin İran ve onun vekil unsurları üzerindeki yoğun baskısı, İran’ın ve müttefiklerinin ciddi kayıplar yaşamasına neden oldu. Bölgedeki Şii nüfusun, İran ve müttefikleri lehine harekete geçmekten kaçınması ise dikkat çekici bir gelişmedir. Geçmişte benzer krizlerde İran’ın çağrısıyla tepki gösteren bu topluluklar, bu kez sessiz kalmayı tercih etmiştir. Bu da İran’ın Şii dünyasındaki etkisini zayıflattığını net bir biçimde ortaya koyuyor. Sonuç itibarıyla, 7 Ekim sonrası gelişmeler İran’ın askeri kapasitesinin ve vekil ağlarının zayıflamasıyla sınırlı kalmadı, Tahran’ın bölgesel politik etkisinin de derin bir darbe almasına neden oldu.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İran Şii liderliğini iddiasını yitirdi
Mardin Artuklu Üniversitesi'nden Doç. Dr. Necmettin Acar, İsrail'in İran'a saldırıları sonrası İran'ın Körfez'deki yumuşak gücünün azaldığını belirtti. İran, Körfez Şiilerini mobilize edemeyerek Şii dünyasında merkez olma iddiasını yitirdi.
Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Necmettin Acar, İsrail'in İran'a yönelik saldırılarıyla gelişen süreçte Körfez Şiilerinin pozisyonunu ve İran'ın bölgede azalan yumuşak gücünü değerlendirdi.
1979 Devrimi sonrasında İran, Körfez’deki Şii topluluklar üzerinde güçlü bir etki kurarak bu grupları bölgesel stratejileri doğrultusunda harekete geçirme kabiliyeti kazanmıştı. Bu şekilde İran, 40 yıl boyunca Şii kimliğini bir dış politika aracı olarak kullanarak Körfez’in jeopolitik dengelerinde önemli bir etkiye sahip olmuştu. Özellikle Suudi Arabistan, Bahreyn ve Irak gibi ülkelerdeki Şii varlığı, İran’a bu ülkelerin iç politikalarına dolaylı müdahale imkanı sunan güçlü bir baskı aracı haline gelmişti.
Ancak, İran'ın yıllarca ideolojik, mezhepsel ve kültürel bağlar aracılığıyla inşa ettiği bu nüfuz alanı, son dönemde ABD ve İsrail'in artan askeri baskısı karşısında beklenilen düzeyde destek ve dayanışma sağlayamadı. 2006'daki İsrail-Hizbullah çatışmasında Şii grupları hızla harekete geçiren İran, Körfez’deki statükocu ve Batı yanlısı yönetimler üzerinde ciddi bir iç baskı yaratabilmişti. Ancak günümüzde, İsrail’in Lübnan, Yemen, Suriye ve İran topraklarına yönelik saldırılarına karşın, Körfez Şiilerini harekete geçirmekte başarılı olamamıştır. Bu durum, İran'ın Şii dünyasında merkez olma iddiasının zayıfladığını ve bu söylemin artık eskisi kadar yankı bulmadığını göstermektedir.
Körfez Şiileri İran’ın etkisinden uzaklaşma eğiliminde mi?
Körfez bölgesinde uzun süre siyasal sistemin dışında bırakılan ve otoriter yönetimlerin baskısıyla marjinalize edilen Şii topluluklar, istikrarsızlık kaynağı potansiyeline sahip unsurlar olarak değerlendirildiler. 1979 Devrimi sonrası, İran bu dışlanmış grupları kendi jeopolitik ve teopolitik çıkarlarına entegre ederek İran-Suudi rekabetinde etkili bir araç haline getirmişti. Artan ideolojik etkisiyle, Şii nüfusun Tahran'ın ulusal çıkarları ekseninde harekete geçirilebileceği bir zemin oluşturmuştu. Böylece memnuniyetsiz Şii topluluklar, Körfez siyasi dengelerinde İran’a önemli bir avantaj sağlarken, bölgede de ciddi bir istikrarsızlık kaynağı oldu.
Ancak 7 Ekim sonrasındaki gelişmeler ve İsrail’in İran’a yönelik doğrudan saldırıları, Şii dünyada İran’ın yumuşak gücünü ve politik etkisini azalttığına işaret etti. İsrail’in Lübnan ve Yemen’deki İran yanlısı unsurlara etkin bir şekilde saldırmasına rağmen, birçok Şii topluluğun çatışmalara dahil olmaktan kaçındığı gözlemlendi. Bölge ülkelerinin hava sahalarını zaman zaman İsrail ve ABD saldırılarına açması, bu çatışmalarda Batı yanlısı tutum alınmasına olanak tanıdı; buna karşın İran, Şiileri kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçiremedi.
Önceki yıllarda benzer gerilimlerde İran’ın çağrısıyla gösteriler düzenleyen Şii kitleler, bugünlerde İsrail ve ABD'nin İran'a yönelik askeri baskısı karşısında sessiz kalmayı tercih ediyor. Özellikle Irak gibi Şiiliğin önemli bir merkezi olarak kabul edilen bölgelerde, Şii lider Mukteda es-Sadr’ın bu toplumları çatışmalara dahil olmamaya davet etmesi dikkat çekiyor. Benzer şekilde, Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki Şii toplulukların da İran’ı açıkça desteklemekten kaçınmaları, İran’ın bu gruplar üzerindeki etkisinin zayıfladığına ve mobilizasyon gücünün ciddi biçimde azaldığına işaret ediyor.
İran’ın Körfez’deki yumuşak gücü neden geriledi?
Bölge genelindeki Şii toplulukların İran ve müttefiklerinin askeri baskı altında yaşadığı kayıplara rağmen tepkisiz kalmasının üç temel nedeni var. İlk olarak, Mart 2022'de Çin'in aracılığıyla Pekin'de sağlanan İran-Suudi Arabistan anlaşması, Tahran’ın bölge ülkelerinin iç işlerine karışan politikalarından geri çekilmesine neden oldu. Bu diplomatik yumuşama, İran'ın Şii topluluklar üzerindeki harekete geçirme yeteneğini sınırlarken, Suudi Arabistan ile ilişkilerde ılımlı bir seyir izlenmesi, Şii nüfusun İran lehine tavır almasını engelledi. Böylece, anlaşma Şii nüfusun İran merkezli bölgesel çatışmalara dahil olma istekliliğini azalttı.
İkinci olarak, 7 Ekim sonrası İsrail'in saldırıları karşısında İran'ın "keskin kılıcı" addettiği Hizbullah’ın ciddi kayıplar vermesi, İran’ın Şii dünyasındaki prestijine ağır darbe vurdu. İran, Hizbullah’a yeterli desteği verememesinin yanı sıra, Suriye’deki askeri varlığını sürdürmekte zorlanırken vekil unsurlarını savunmak adına doğrudan çatışmaya girmekten de çekindi. Bu durum, İran’a güven duyan aktörler arasında hayal kırıklığı ve umutsuzluk yarattı, böylece "direniş ekseni" söylemi üzerindeki inandırıcılığı zayıfladı, İran'ın liderlik iddiası zayıfladı.
Son olarak, özellikle Körfez ülkelerinde muhalif toplumsal gruplara uygulanan sert güvenlik önlemleri ve yaptırımlar, muhalefeti baskı altında bıraktı. Arap Baharı döneminde yaşanan protesto hareketleri sonrasında ortaya çıkan siyasi ve ekonomik yükler, kitlesel eylemlerle siyasi sonucu hedefleyen gruplar üzerinde caydırıcı etkiler yarattı. Böylece bölgedeki Şii topluluklar, daha temkinli davranarak İran'ı desteklemekten ve onun çağrısına uyarak hareket etmekten kaçınmaya başladılar.
7 Ekim sonrası İsrail ve ABD’nin İran ve onun vekil unsurları üzerindeki yoğun baskısı, İran’ın ve müttefiklerinin ciddi kayıplar yaşamasına neden oldu. Bölgedeki Şii nüfusun, İran ve müttefikleri lehine harekete geçmekten kaçınması ise dikkat çekici bir gelişmedir. Geçmişte benzer krizlerde İran’ın çağrısıyla tepki gösteren bu topluluklar, bu kez sessiz kalmayı tercih etmiştir. Bu da İran’ın Şii dünyasındaki etkisini zayıflattığını net bir biçimde ortaya koyuyor. Sonuç itibarıyla, 7 Ekim sonrası gelişmeler İran’ın askeri kapasitesinin ve vekil ağlarının zayıflamasıyla sınırlı kalmadı, Tahran’ın bölgesel politik etkisinin de derin bir darbe almasına neden oldu.
Kaynak: AA
En Çok Okunan Haberler