Bu haftaki kitap incelememizde, Stephen King’in 11.22.63 romanı aracılığıyla geçmişe açılan bir pencereden bakıyor; zamanı değiştirmenin değil, onunla yüzleşmenin ne anlama geldiğini sorguluyoruz.
Haber Giriş Tarihi: 15.12.2025 10:29
Haber Güncellenme Tarihi: 15.12.2025 10:51
Kaynak:
Haber Merkezi
https://haberdeger.com/
Stephen King’in 11.22.63 adlı romanını yalnızca bir zaman yolculuğu hikâyesi olarak okumak, bu metne yapılabilecek en büyük haksızlıklardan biri olur. Çünkü bu kitap, “Geçmişe gidip Kennedy’yi kurtarabilir miyiz?” sorusundan çok daha fazlasını soruyor: Geçmişi değiştirmeye hakkımız var mı? Ve daha da önemlisi: Bir iyilik yaptığımızdan ne kadar emin olabiliriz?
King bu romanla korku edebiyatının güvenli alanından bilinçli biçimde uzaklaşıyor. Doğaüstü öğeler var ama asıl gerilim, canavarlardan değil, kararların sonuçlarından besleniyor. Bu açıdan 11.22.63, King külliyatı içinde belki de en “sessiz”, ama en rahatsız edici metinlerden biri.
Zaman yolculuğu bir fantezi mi, ahlaki tuzak mı?
Romanın ana karakteri Jake Epping’in önüne konan teklif ilk bakışta neredeyse baştan çıkarıcı:
Git, tarihi değiştir, büyük bir kötülüğü engelle.
Ama King, bu fikri bir kahramanlık anlatısına dönüştürmeyi özellikle reddediyor. Jake geçmişe her gidişinde şunu fark ediyor: Geçmiş sabit değil ama dirençli. Küçük bir değişiklik bile beklenmedik bedeller doğuruyor. Trafikte bir gecikme, bir karşılaşma, bir yanlış adım… Zaman, müdahaleyi sevmiyor.
Burada King’in asıl başarısı devreye giriyor. Zaman yolculuğunu “teknik” bir mesele olmaktan çıkarıp, vicdani bir sorguya dönüştürüyor. Roman ilerledikçe JFK suikastı, hikâyenin merkezinde kalmaya devam etse de, okur farkında olmadan başka bir sorunun içine çekiliyor: “Ben olsam ne yapardım?”
Nostalji tuzak mı, eleştiri mi?
11.22.63’ün en güçlü yanlarından biri, 1958–1963 Amerika’sının neredeyse dokunulabilir bir gerçeklikle kurulması. Ucuz yemekler, daha yavaş akan hayat, “daha temiz” ilişkiler… İlk bakışta romantik bir tablo var. Ama King bu romantizmi uzun süre ayakta tutmuyor.
Sigara dumanına boğulmuş kapalı alanlar, sıradanlaşmış ırkçılık, kadınların ve azınlıkların sistematik olarak geri planda bırakılması… King, “eski güzel günler” mitini adım adım söküyor. Okura şunu fısıldıyor: Geçmiş, özlendiği kadar masum değildi.
Bu noktada roman, sadece Amerikan tarihine değil, bugünün nostalji siyasetlerine de ince bir gönderme yapıyor.
Aşk meselesi: Romanın en tartışmalı kırılması
Jake ile Sadie Dunhill arasındaki ilişki, romanın en çok tartışılan unsuru. Benim için bu aşk hikâyesi ne tamamen bir zaaf ne de bütünüyle gereksiz. Aksine, King’in sorduğu soruyu kişiselleştiren anahtar.
Çünkü mesele artık sadece “Kennedy kurtulmalı mı?” değil.
Mesele şu soruya evriliyor: Bir insanı kurtarmak için dünyayı yakar mısın?
Bu aşk, romanı bir gerilimden çok, bir fedakârlık anlatısına dönüştürüyor. Ve evet, bu tercih bazı okurlar için hayal kırıklığı yaratıyor. Ama bana göre King tam da burada risk alıyor ve romanı sıradan bir “alternatif tarih” hikâyesi olmaktan kurtarıyor.
Geçmiş değiştirilmeli mi?
Bu kitabı bitirdiğimde kendime dürüstçe şu cevabı verdim: Hayır.
Geçmişteki büyük kötülükleri durdurma fikri cazip. Ama King’in de söylediği gibi, tarih bir domino hattı. Bir taşı çektiğinizde hangilerinin devrileceğini asla tam olarak bilemezsiniz. İyi niyetle yapılan müdahaleler, daha büyük felaketlerin kapısını aralayabilir.
11.22.63 bana şunu düşündürdü:
Belki de geçmişi düzeltmeye çalışmak yerine, ondan ders çıkarmayı öğrenmeliyiz. Çünkü geçmişi değiştirmek, çoğu zaman bugünden kaçmanın başka bir yolu.
11.22.63 dizisi
Roman, 2016 yılında 11.22.63 adıyla diziye uyarlandı. Başrolde James Franco yer alıyor. Dizi, romanın ana çatısını korusa da, hikâyeyi daha sade ve duygusal bir çizgiye çekiyor.
Sadie–Jake ilişkisi dizide daha romantik, JFK suikastı ise daha arka planda. Bu tercih, romanın felsefi ağırlığını kısmen azaltıyor ama hikâyeyi daha geniş bir izleyici kitlesi için erişilebilir kılıyor. Yine de kitabın yarattığı o “sessiz rahatsızlık” duygusu, ekranda aynı güçle hissedilmiyor.
11.22.63, kusurları olan ama cesur bir roman. Stephen King burada okurdan kolay beğeni istemiyor; aksine onu rahatsız ediyor, ikileme sürüklüyor ve net cevaplar vermekten kaçınıyor.
Benim için bu kitap, şunu söylüyor: Geçmişi değiştirmek bir güç değil, bir yük.
Ve bazı yükler, taşınmamalı.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Geçmişi değiştirmek mümkün mü?
Bu haftaki kitap incelememizde, Stephen King’in 11.22.63 romanı aracılığıyla geçmişe açılan bir pencereden bakıyor; zamanı değiştirmenin değil, onunla yüzleşmenin ne anlama geldiğini sorguluyoruz.
Stephen King’in 11.22.63 adlı romanını yalnızca bir zaman yolculuğu hikâyesi olarak okumak, bu metne yapılabilecek en büyük haksızlıklardan biri olur. Çünkü bu kitap, “Geçmişe gidip Kennedy’yi kurtarabilir miyiz?” sorusundan çok daha fazlasını soruyor: Geçmişi değiştirmeye hakkımız var mı? Ve daha da önemlisi: Bir iyilik yaptığımızdan ne kadar emin olabiliriz?
King bu romanla korku edebiyatının güvenli alanından bilinçli biçimde uzaklaşıyor. Doğaüstü öğeler var ama asıl gerilim, canavarlardan değil, kararların sonuçlarından besleniyor. Bu açıdan 11.22.63, King külliyatı içinde belki de en “sessiz”, ama en rahatsız edici metinlerden biri.
Zaman yolculuğu bir fantezi mi, ahlaki tuzak mı?
Romanın ana karakteri Jake Epping’in önüne konan teklif ilk bakışta neredeyse baştan çıkarıcı:
Git, tarihi değiştir, büyük bir kötülüğü engelle.
Ama King, bu fikri bir kahramanlık anlatısına dönüştürmeyi özellikle reddediyor. Jake geçmişe her gidişinde şunu fark ediyor: Geçmiş sabit değil ama dirençli. Küçük bir değişiklik bile beklenmedik bedeller doğuruyor. Trafikte bir gecikme, bir karşılaşma, bir yanlış adım… Zaman, müdahaleyi sevmiyor.
Burada King’in asıl başarısı devreye giriyor. Zaman yolculuğunu “teknik” bir mesele olmaktan çıkarıp, vicdani bir sorguya dönüştürüyor. Roman ilerledikçe JFK suikastı, hikâyenin merkezinde kalmaya devam etse de, okur farkında olmadan başka bir sorunun içine çekiliyor:
“Ben olsam ne yapardım?”
Nostalji tuzak mı, eleştiri mi?
11.22.63’ün en güçlü yanlarından biri, 1958–1963 Amerika’sının neredeyse dokunulabilir bir gerçeklikle kurulması. Ucuz yemekler, daha yavaş akan hayat, “daha temiz” ilişkiler… İlk bakışta romantik bir tablo var. Ama King bu romantizmi uzun süre ayakta tutmuyor.
Sigara dumanına boğulmuş kapalı alanlar, sıradanlaşmış ırkçılık, kadınların ve azınlıkların sistematik olarak geri planda bırakılması… King, “eski güzel günler” mitini adım adım söküyor. Okura şunu fısıldıyor:
Geçmiş, özlendiği kadar masum değildi.
Bu noktada roman, sadece Amerikan tarihine değil, bugünün nostalji siyasetlerine de ince bir gönderme yapıyor.
Aşk meselesi: Romanın en tartışmalı kırılması
Jake ile Sadie Dunhill arasındaki ilişki, romanın en çok tartışılan unsuru. Benim için bu aşk hikâyesi ne tamamen bir zaaf ne de bütünüyle gereksiz. Aksine, King’in sorduğu soruyu kişiselleştiren anahtar.
Çünkü mesele artık sadece “Kennedy kurtulmalı mı?” değil.
Mesele şu soruya evriliyor:
Bir insanı kurtarmak için dünyayı yakar mısın?
Bu aşk, romanı bir gerilimden çok, bir fedakârlık anlatısına dönüştürüyor. Ve evet, bu tercih bazı okurlar için hayal kırıklığı yaratıyor. Ama bana göre King tam da burada risk alıyor ve romanı sıradan bir “alternatif tarih” hikâyesi olmaktan kurtarıyor.
Geçmiş değiştirilmeli mi?
Bu kitabı bitirdiğimde kendime dürüstçe şu cevabı verdim:
Hayır.
Geçmişteki büyük kötülükleri durdurma fikri cazip. Ama King’in de söylediği gibi, tarih bir domino hattı. Bir taşı çektiğinizde hangilerinin devrileceğini asla tam olarak bilemezsiniz. İyi niyetle yapılan müdahaleler, daha büyük felaketlerin kapısını aralayabilir.
11.22.63 bana şunu düşündürdü:
Belki de geçmişi düzeltmeye çalışmak yerine, ondan ders çıkarmayı öğrenmeliyiz. Çünkü geçmişi değiştirmek, çoğu zaman bugünden kaçmanın başka bir yolu.
11.22.63 dizisi
Roman, 2016 yılında 11.22.63 adıyla diziye uyarlandı. Başrolde James Franco yer alıyor. Dizi, romanın ana çatısını korusa da, hikâyeyi daha sade ve duygusal bir çizgiye çekiyor.
Sadie–Jake ilişkisi dizide daha romantik, JFK suikastı ise daha arka planda. Bu tercih, romanın felsefi ağırlığını kısmen azaltıyor ama hikâyeyi daha geniş bir izleyici kitlesi için erişilebilir kılıyor. Yine de kitabın yarattığı o “sessiz rahatsızlık” duygusu, ekranda aynı güçle hissedilmiyor.
11.22.63, kusurları olan ama cesur bir roman. Stephen King burada okurdan kolay beğeni istemiyor; aksine onu rahatsız ediyor, ikileme sürüklüyor ve net cevaplar vermekten kaçınıyor.
Benim için bu kitap, şunu söylüyor:
Geçmişi değiştirmek bir güç değil, bir yük.
Ve bazı yükler, taşınmamalı.
Azra YILMAZ
En Çok Okunan Haberler