SON DAKİKA

#Abdullah Öcalan

HABER DEĞER - Abdullah Öcalan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Abdullah Öcalan haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Mazlum Abdi ve İlham Ahmed Türkiye’ye geliyor! Haber

Mazlum Abdi ve İlham Ahmed Türkiye’ye geliyor!

Ankara kulisleri, Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi’nin ortaya attığı ve bölgedeki tüm dengeleri altüst edecek bomba iddialarla çalkalanıyor. Welat TV’ye konuşan Semavi’nin iddialarına göre, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin kilit ismi İlham Ahmed’in önümüzdeki ay Türkiye’ye gizli ve kritik bir ziyaret gerçekleştireceğini açıkladı. Bu ziyaretin sıradan bir diplomatik temas olmadığı, devletin en üst kademesiyle yürütülen ve "geri dönüşü olmayan" bir barış sürecinin en somut adımı olduğu öne sürülüyor. İmralı kapıları açılıyor: Yeni mutabakat yolda Bölge siyasetinde deprem etkisi yaratan açıklamaya göre, Ankara’ya gelecek olan heyetin ajandasında Abdullah Öcalan ile İmralı’da yüz yüze bir görüşme bulunuyor. Bu tarihi buluşmanın amacının, geçtiğimiz mart ayında taraflar arasında varıldığı iddia edilen gizli mutabakatı tamamlayıcı nitelikteki yeni ve kapsamlı bir anlaşmayı hayata geçirmek olduğu belirtiliyor. Semavi, bu trafiğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temmuz ayında işaret ettiği "Türkler ve Kürtler arasında tarihi uzlaşı" vizyonunun sahaya yansıması olduğunu savundu. Örgüt üyelerine af, Öcalan’a ev hapsi iddiası Sürecin en tartışmalı ve ses getirecek boyutu ise masadaki yasa taslağı. İddiaya göre hükümet, Abdullah Öcalan’ın cezaevinden çıkarılarak devlet gözetiminde ev hapsine alınmasını ve PKK mensuplarının silah bırakıp evlerine dönmesini sağlayacak radikal bir yasal düzenleme üzerinde çalışıyor. Hazırlanan bu "eve dönüş" yasasının, Türkiye’deki Kürt yurttaşların kültürel ve ulusal haklarını anayasal güvence altına alacağı ve silahlı çatışma dönemini kalıcı olarak bitireceği ifade ediliyor. "Ok yaydan çıktı, barış süreci resmen başladı" Semavi, askeri operasyon ihtimallerinin artık masadan kalktığını ve barış sürecinin fiilen başladığını belirterek, "Bu süreçten artık geri dönüş yok" iddiasında bulundu. Ankara’nın PKK’ye yönelik siyasi dilini değiştirdiğini ve atılacak bu dev adımların toplumsal tabanda kabul görmesi için Türkiye halkını ikna turlarına başladığını belirten Semavi, sürecin sabırla ama kararlılıkla yürütüldüğünü dile getirdi. Gözler şimdi, Ankara’nın bu iddialara vereceği yanıta ve önümüzdeki ay gerçekleşeceği söylenen o kritik ziyarete çevrildi.

Dervişoğlu: İmralı süreci Cumhuriyet’in temel anlayışını zedeliyor Haber

Dervişoğlu: İmralı süreci Cumhuriyet’in temel anlayışını zedeliyor

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada İmralı sürecine tepki gösterdi, Kürt vatandaşlar ile PKK arasında devlet aracılığıyla kurulan ilişkilerin Cumhuriyet’in temel ilkelerini zedelediğini söyledi. ANKARA (İGFA) - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu. TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu tarafından İmralı Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’na gönderilen heyete dikkat çeken Dervişoğlu, sürecin Cumhuriyet’in Kürtler ile PKK arasında kurduğu “kalın duvarları” zayıflattığını savundu. Dervişoğlu, “İmralı süreci ve Abdullah Öcalan’ın doğrudan muhatap alınması, Kürtleri Öcalan’ın vesayeti altına almanın yolunu açmıştır. Şimdi ise devlet aklı, Kürtler ile PKK’yı ayırmaya çalışmak yerine Öcalan’ı Kürtlerin ulusal lideri yapma anlayışına doğru kaymıştır” ifadelerini kullandı. #İhanetinZamanAşımıYok pic.twitter.com/xyjXfdZnzP — Müsavat Dervişoğlu (@MDervisogluTR) November 26, 2025 Cumhuriyetin, vatandaşların devletle aracısız ve pazarlıksız ilişki kurabilmesi anlamına geldiğine dikkat çeken Dervişoğlu, sürecin devam etmesi hâlinde devlet ile vatandaş arasındaki doğrudan ilişkinin zarar göreceğini belirterek, farklı kimlik gruplarının liderleri üzerinden iktidar ile pazarlık yapmayı hak görebileceğini öne sürdü. “Kürt vatandaşlarımızla ilişki kurmak için ne Öcalan’a, ne de PKK’ya ihtiyaç vardır" diyen İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, sürecin devamının Cumhuriyet’e ve Anayasa’ya açık bir saldırı olduğunu, savcılarımızın dikkate alması gereken bir suç niteliği taşıdığını ifade etti.

İmralı kararının ardından komisyonda ilk istifa! Haber

İmralı kararının ardından komisyonda ilk istifa!

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun Abdullah Öcalan’la görüşmek üzere İmralı Adası’na gitmeyi kararlaştırmasının ardından komisyonda ilk istifa geldi. Oylamada “hayır” diyen Demokrat Parti İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, kararın ardından komisyondan çekilme iradesini açıklayarak bugün TBMM Başkanlığı’na resmi dilekçesini sunacağını duyurdu. Komisyonun İmralı ziyareti kararı siyasette yeni bir kırılma anı yarattı Komisyonun 32 evet, 3 hayır ve 2 çekimser oyla aldığı İmralı kararı, Türkiye toplumunda ve siyasette geniş yankı uyandırdı. CHP ve Yeniden Refah’ın katılmadığı oylamada AK Parti, MHP, DEM Parti, TİP ve EMEP’in onay vermesi dikkat çekerken; Demokrat Parti, DSP ve HÜDA-PAR ret oyu kullandı. Demokrat Parti adına komisyonda bulunan Altıntaş, İmralı ziyaretinin “millet vicdanını yaralayacağını” ifade ederek istifa sürecini başlattı. Altıntaş: ‘İmralı Adası derin acıların mekânı, pazarlığın yeri olamaz’ Sözcü’ye konuşan Altıntaş, İmralı’nın Türkiye toplumunda taşıdığı ağır hafızaya vurgu yaparak, ziyareti sakıncalı bulduklarını belirtti. “Genel Başkanımız Gültekin Uysal ile yaptığımız değerlendirme sonrası komisyondan çekilme kararı aldık” diyen Altıntaş, İmralı’da kurulacak her tür temasın yurttaşların adalet duygusunu zedeleyebileceğini vurguladı. “Biz teröristle pazarlık olmaz diyoruz. Şimdi ne konuşulacak? İmralı’da bir anlaşma masası mı kurulacak?” ifadeleriyle kararı sert sözlerle eleştirdi. ‘Egemenlik tartışmaya açılıyor, talepler akla hayale gelmez boyutta’ Altıntaş, son dönemde süreç etrafında dillendirilen çeşitli siyasi taleplerin Türkiye toplumunda kaygı yarattığını da dile getirdi. Ana dilde eğitimden yerinden yönetime uzanan bazı tartışmaların “egemenlik hakkını tartışmaya açtığını” savunarak, İmralı kararının bu talepleri yeniden canlandırmasından endişe duyduklarını belirtti. Demokrat Parti yönetiminin bu sebeple sürece “net bir mesafe” koyduğunu aktardı. Komisyondaki ilk ayrılık yeni tartışmaların kapısını aralayabilir Komisyonun bu hafta İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan’la görüşmesi öngörülürken, Altıntaş’ın istifasının siyasi dengeler üzerinde nasıl bir etkisi olacağı merak ediliyor. Ziyareti savunan partiler “Terörsüz Türkiye” hedefi çerçevesinde adımı desteklerken; karşı çıkan kesimler sürecin Türkiye toplumunun hassasiyetlerini zedeleyebileceği görüşünde. Demokrat Parti’nin kararı, komisyonda yeni istifaların veya yeni tutum değişikliklerinin de habercisi olabilir.

Erdoğan’dan Bahçeli’nin İmralı çıkışına ilk yorum Haber

Erdoğan’dan Bahçeli’nin İmralı çıkışına ilk yorum

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan’la yüz yüze görüşmeye hazır olduğunu söylemesi, ne zaman ve hangi bağlamda ifade edildiğiyle birlikte siyasetin bir numaralı tartışması hâline gelirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti Grup Toplantısı’nda konuya ilk kez yanıt verdi. Erdoğan, Bahçeli’nin çıkışını hem cesur hem de sürece katkı sunan bir yaklaşım olarak değerlendirdi. Erdoğan: “Bahçeli’nin açıklamaları cesurca, komisyon fikir birliği içinde” Erdoğan, Bahçeli’nin ifadelerini “cesur, ufuk açıcı” sözleriyle tanımlayarak, Terörsüz Türkiye sürecinde atılacak adımların dikkatli şekilde planlandığını söyledi. Gazi Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmalarını önemsediklerini vurgulayan Erdoğan, sürecin geniş toplumsal katılımla ilerlediğini ifade etti. “Terörsüz Türkiye hedefine çok yaklaştık” Erdoğan, Türkiye’nin iç sorunlarını çözdükçe dışarıda da güç kazandığını belirterek sürecin siyasi değil, toplumsal bir sorumluluk olduğunun altını çizdi: “86 milyonun omuzlarımızdaki mesuliyetine uygun davranıyoruz. Süreci siyaset üstü bir zeminde ele alıyoruz.” DEM Parti heyetinin komisyona katkı sunduğunu da söyleyen Erdoğan, önümüzdeki toplantının cuma günü yapılacağını hatırlattı. Bahçeli’nin çıkışı siyasette deprem etkisi yarattı Bahçeli’nin grup toplantısında söylediği “Alırım yanıma üç arkadaşımı, kendi imkânlarımızla İmralı’ya gitmekten gocunmam” sözleri Ankara’nın gündemini belirlemişti. Bahçeli, muhatapla doğrudan temas kurulmadıkça ilerleme sağlanamayacağını savunmuştu. DEM Parti’den Bahçeli’ye destek: “Tarihi sorumluluk” DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Bahçeli’nin çıkışını “takdire değer” olarak yorumlayarak, Meclis Komisyonu’nun vakit kaybetmeden İmralı’ya gitmesi gerektiğini söyledi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız ise, cuma günü Komisyon’da İmralı gündemiyle oylama yapılacağını, ardından en kısa zamanda ziyaretin gerçekleşeceğini açıkladı.

Bahçeli’nin “Demirtaş” çıkışının ardından DEM Parti’den yanıt Haber

Bahçeli’nin “Demirtaş” çıkışının ardından DEM Parti’den yanıt

TBMM’de yapılan DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşan Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, AİHM’in dün kesinleşen kararına dikkat çekerek, eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tutukluluğunun hukuki değil siyasi olduğunu söyledi. Bakırhan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Tahliyesi Türkiye için hayırlara vesile olur” sözlerine teşekkür ederek, “Bu çağrı doğruysa gereği yapılmalı, Demirtaş başta olmak üzere tüm Kobani davası tutukluları bir saniye bile geçirmeden serbest kalmalıdır” dedi. “AİHM kararı kesinleşti, Türkiye bu karara uymak zorunda” Bakırhan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Demirtaş hakkında üç kez ihlal kararı verdiğini hatırlattı ve “İktidarın itirazı reddedildi, karar kesinleşti. Bu saatten sonra tutukluluk hukuku değil, siyasi keyfiyet olur” ifadelerini kullandı. DEM Parti, 4 Kasım 2016’da başlayan tutuklama sürecini “siyasi tasfiye operasyonu” olarak tanımladı. “Kürt meselesi çözüldükçe Türkiye demokratikleşecek” Bakırhan, Abdullah Öcalan’la görüşme iddialarına da değinerek, “Sayın Öcalan’ın selamı var, demokratik entegrasyon önerisi günceldir” dedi. “Komisyon Öcalan’la da görüşmelidir. Bu 100 yıllık sorunu çözmek istiyorsak muhatabıyla konuşmak en doğal olandır.” Asgari ücret çıkışı: “En az 46 bin TL olmalı” DEM Parti’nin ekonomik önerilerini de açıklayan Bakırhan, asgari ücretin yoksulluk sınırının yarısı olan 46 bin TL olmasını ve yılda iki kez güncellenmesini talep etti. Bahçeli ne demişti? MHP lideri Devlet Bahçeli, grup toplantısı sonrası sorulan bir soru üzerine “Sayın Selahattin Demirtaş hukuki süreci tamamlamıştır, tahliyesi Türkiye için hayırlara vesile olacaktır” demişti. Bu açıklama, Cumhur İttifakı içinde tartışma yaratan dengeler açısından “yumuşama sinyali” şeklinde yorumlanmıştı.

Demirtaş : Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz? Haber

Demirtaş : Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz?

HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun Abdullah Öcalan'ı ziyareti etmesi yönündeki tartışmalara yazı kaleme aldı. Edirne F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, T24'te "Sürecin muhasebesi: Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz?" başlıklı bir yazısında ilginç değerlendirmeler var. "Kardeşliğin hukuku, yasaları önce yüreklerde yapılmalı ki geri kalan normatif süreçler yeni bir iklimde, yeni bir atmosferde, yeni bir toplumsal ve siyasal zihniyette kolayca ve olumlu sonuçlar alacak şekilde ilerleyebilsin” diyen Demirtaş, “barış ve kardeşlik mutlaka kazanacak” ifadelerini kullandı. Selahattin Demirtaş’ın kaleme aldığı yazının tamamı şöyle: Sürecin kilit kavramı “silah” değil “kardeşlik”tir. Silah, kardeşlik hukukunu örselediği, kanattığı için tabii ki öncelikle silah aradan çıkmalıydı. Bununla eş zamanlı olarak da kardeşlik hukuku ve duygusu onarılmalıydı. İşte buna ilişkin etkili, sonuç alıcı tek bir adım bile atılmadı... Peki neler yapabilirdik ya da yapabiliriz? Ben aklıma ilk gelenleri sıralayayım, siz ekleyin, genişletin lütfen... Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan’ın inisiyatifleriyle son bir yılda önemli gelişmeler yaşandı, ciddi adımlar atıldı. - Bahçeli’nin Ekim 2024’teki girişimi ve çağrısı - Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı - Erdoğan’ın süreci sahiplenmesi - PKK’nin fesih kongresi - TBMM’de komisyon kurulması - Süleymaniye’de silahları yakma töreni yapılması - PKK’nin Türkiye’den tümüyle çekilmesi - SDG’nin Şam ile entegrasyon anlaşmasına varması Bunlar küçümsenecek, hiçleştirilecek adımlar değil. Hepsi de değerli ve tarihi hamleler. Tamamı da Türkiye’nin iç ve dış güvenliğini yakından ilgilendiren ciddi, olumlu gelişmeler. Yani konunun “güvenlik” boyutunda, bir yılda büyük mesafe kat edildi. Bu, işin olumlu tarafı. Sürecin kilit kavramı “silah” değil “kardeşlik”tir Şimdi soru şudur: Süreç sadece “güvenlik” başlığından ve “güvenlik” başlığı da sadece silahtan mı oluşuyor? Bu soruya evet cevabı verenler ya “güvenlik” kavramını ya da süreci hiç anlamamış, en azından bizim anladığımız şekilde anlamamış demektir. Oysa sürecin kilit kavramı “silah” değil “kardeşlik”tir. Silah, kardeşlik hukukunu örselediği, kanattığı için tabii ki öncelikle silah aradan çıkmalıydı. Bununla eş zamanlı olarak da kardeşlik hukuku ve duygusu onarılmalıydı. İşte buna ilişkin etkili, sonuç alıcı tek bir adım bile atılmadı. Çıkarılması gereken yasalardan söz etmiyorum, henüz o konuda da ilerleme olmadı ancak yasadan önce yapılması gereken şey, duyguda birliği sağlamaya yönelik çalışmalardır, bunlar yapılmadı. Yasa Meclis’ten önce halkın bilincinde yapılmalıdır “Yasa nerede yapılır?” diye sorulsa herkes net bir şekilde “Meclis’te” diye cevaplayacaktır ancak bu cevap doğru değil. Yasa toplumda, halkta, millette yapılır; Meclis ise o yasayı norma dönüştürür ve bağlayıcı hale getirir. Dolayısıyla kardeşliğin yasaları önce halkın bağrında, yüreğinde, benliğinde ve bilincinde yapılmalıdır. İşin esası ideoloji, teori, norm değil duygudur. Kardeşlik önce duyguda kurulur, sonra Meclis onu norma, yasaya dönüştürür. Ortada duygu yokken yasa yapmaya kalkarsanız hem zorlanırsınız hem de halkın iradesinin tersine adım atmış olursunuz. Her şeyi getirip yasaya bağlamak ve sanki yasalar çıksa tüm sorunlar hemen o saat çözülecekmiş gibi bir beklentiye girmek büyük hatadır. Mesela Meclis yarın, “Kürtler ile Türkler kardeştir ve birbirlerini sevmek zorundadırlar” diye bir yasa yapsa mesele hallolur mu? Sabahına herkes birbirini sevmeye mi başlar? Evet, Kürt ile Türk kardeştir, birbirlerini kardeş gibi, ana gibi, yar gibi sevmelidir. Fakat son yüz yılın hataları nedeniyle araya kan girdi, silah girdi, ayrımcılık girdi. Tamamı Türk ve Kürt analarının evladı olan 50 bin kardeşimiz Türkiye’nin her mezarlığında toprağın altına girdi, bazılarının mezarı bile yok. Öfkeler, kızgınlıklar, kırgınlıklar, nefretler, intikam duyguları birikti, birikti, kardeşlerin arasına girdi. Bunları gidermek, yasımızı ve acımızı ortaklaştırmak, yaralarımızı karşılıklı sarmak, göz göze bakıp kardeşçe sarılmak, hüzün ve sevinç gözyaşlarını aynı anda dökmek yasadan çok daha öncelikli, yapıcı ve kalıcı olur. Zaten bunları yaptıktan sonra yasayı yapmak çok kolaydır ve o iş artık sadece küçük bir detaydır. Cumartesi Anneleri ile Barış Anneleri, Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda Neler yapılabilirdi? Peki bu belirttiklerimi sağlamak için neler yapabilirdik ya da yapabiliriz? Ben aklıma ilk gelenleri sıralayayım, siz ekleyin, genişletin lütfen. Mesela Meclis Komisyonu aylarca “dinleme” adı altında top çevirmek yerine şunları yapsaydı çok daha etkili olmaz mıydı? Hatta siyasi parti liderleri de bu etkinliklerde yer alsalardı sonuç çok daha yapıcı olmaz mıydı? Neler mesela? • Liderler ve komisyon üyeleri; Adnan Menderes’in, Alparslan Türkeş’in, Orhan Doğan’ın ve Mehmet Sincar’ın mezarlarını ziyaret edip oradan Anıtkabir’e gitselerdi. • Konya’da Mevlana’yı, Doğubayazıt’ta Ehmedê Xanî’yi ziyaret etselerdi. • Diyarbakır’da Amedspor ile Trabzonspor arasında bir kardeşlik maçı organize etselerdi. Tüm Diyarbakır, Trabzonspor ve Amedspor bayraklarıyla donatılsaydı. Karadeniz’den akın akın gelen kardeşlerimiz Diyarbakırlıların evlerinde misafir edilselerdi, stadyuma maçı izlemeye birlikte gitselerdi. Vanspor, aynı şekilde Kayserispor’a konuk olsaydı ve Kürt kardeşlerimiz akın akın Kayseri’ye gidip evlerde misafir olsalardı. • Milli futbol takımı, bir maçını Diyarbakır Stadyumu’nda oynasaydı ve Diyarbakırlılar Milli Takım’a canı gönülden sahip çıksalardı. • Bir otobüs dolusu genç Edirne’den, bir otobüs genç de Hakkari’den yola çıksaydı, Anıtkabir’de buluşup Türkçe ve Kürtçe bir kardeşlik bildirisi okusalar, bildiriyi Anıtkabir defterine de yazsalardı. • Bir otobüs dolusu genç İzmir’den, bir otobüs de Kars’tan yola çıksa ve Çanakkale Şehitliği’nde buluşup kardeşlik bildirisini Türkçe ve Kürtçe okusalar, oradan beraberce Ankara’ya, Meclis’e gelip bildiriyi Meclis Başkanı’na teslim etselerdi. • Kültür Bakanlığı’nın girişimiyle yedi bölgede kardeşlik konserleri düzenlense ve TRT sanatçıları ile Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) sanatçıları aynı sahnede Türkçe ve Kürtçe kardeşlik türküleri, şarkıları söyleselerdi. • Milli Eğitim Bakanlığı’nın girişimiyle Kürtçe - Türkçe ve Türkçe - Kürtçe sözlük ile gramer kitabı basılsaydı ve tüm öğrencilere ücretsiz dağıtılsaydı. • Bursa Ulu Camide ve Diyarbakır Ulu Cami’de aynı anda Türkçe ve Kürtçe kardeşlik hutbesi okunsaydı. • Evlatlarını çatışmalarda kaybetmiş Türk ve Kürt anaları kol kola girip beraberce mezarlıkları ziyaret etselerdi, akşamına da Beştepe’de Cumhurbaşkanı tarafından ağırlansalardı. Bunlar yapılmadı ama Yazmaya devam etsem sayfalar yetmez ama derdimi anlatabilmişimdir umarım. Yani kardeşliğin hukuku, yasaları önce yüreklerde yapılmalı ki geri kalan normatif adımlar atılırken, yasalar yapılırken yeni kırılmalar, ayrışmalar olmasın. Eğer bu belirttiğim gibi çalışmalar yapılmış olsaydı Meclis Komisyonunun İmralı’ya gitmesi konusu da bir krize dönüşmezdi. Bunlar yapılmadı ama başta da belirttiğim gibi bol bol dinleme yapıldı. Orada burada gereksiz yere sloganlar atıldı, televizyonlarda konuşanlar ağızlarının ayarını tutturamadılar; hakaretler, tehditler, şantajlar, ekranlardan halkın üstüne boca edildi. Yetmedi, muhalefete yönelik ve özellikle CHP’yi hedefe koyan “mutlak butlan, iptal, tutuklama, kayyım, casusluk, rüşvet” operasyonlarıyla ayrışma iyice derinleştirildi. 30 yıllık hapis cezalarını bitirmiş siyasi mahpuslar, hasta mahpuslar bile cezaevinden çıkamadılar. Kayyım atanmış tek bir belediye bile halka iade edilmedi. Kürt – Türk kardeşliği pekiştirilmeden, üstüne Türk – Türk ayrışması eklendi. Sonuç olarak; Dost acı söyler, ben barışın ve kardeşliğin dostu olarak bunları 12 metrekarelik hücremden görüyor ve üzülüyorum. Hücredeki tek arkadaşım ve yerine kayyım atanarak altı yıldır suçsuz yere hapiste tutulan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Dr. Adnan Selçuk Mızraklı’ya ve onun dik duruşuna bakıp bakıp bu yazıyı yazarken umudumuzu koruyor, mücadele kararlılığımızı diri tutuyoruz. Biliyoruz, inanıyoruz ve çabalıyoruz. Barış ve kardeşlik mutlaka kazanacak.

Fatih Altaylı’nın 1997 röportajı 28 yıl sonra yayımlandı: Öcalan, Susurluk’tan “silahları susturalım”a kadar konuştu Haber

Fatih Altaylı’nın 1997 röportajı 28 yıl sonra yayımlandı: Öcalan, Susurluk’tan “silahları susturalım”a kadar konuştu

Gazeteci Fatih Altaylı’nın 1997’de Lübnan’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiği yaklaşık 30 dakikalık röportajın ilk bölümü, PKK’nın kurduğu Özgür Düşünceler adlı internet sitesinde 28 yıl sonra yayımlandı. O dönem yayınlanmayan görüşmenin, Terörle Mücadele Kanunu’nun 8. ve 30. maddeleri gerekçe gösterilerek televizyon kanalında yayımlanmadığı Altaylı tarafından daha önce açıklanmıştı. Yayımlanan bölümde Öcalan; Susurluk kazası, uyuşturucu ağı iddiaları, devlet-militer örgüt ilişkileri, Kürt meselesine dair çözüm söylemleri ve silahların susturulması çağrısı gibi başlıklara değindi. Görüşmenin arka planı ve yayınlanmama gerekçesi Altaylı, röportajın 1997’de Lübnan’ın Bar Elias kentinde kaydedildiğini, PKK mensuplarının ekibini önce bir eve götürüp ardından camları kapalı araçla farklı bir yere taşıdığını aktarıyor. Röportaj erken saatte başlamış ve uzun sürmüş; masada yedi-sekiz kişi bulunmuş. Altaylı, söz konusu görüşmenin o dönem Kanal D’de yayımlanmamasına gerekçe olarak Terörle Mücadele Kanunu’ndaki hükümleri gösterdiğini belirtmiş; kanunda o tür yayınlara ilişkin yaptırımlar olduğu için kanalın kapatılma riski bulunduğu kaydedildi. “Susurluk bir dönüm noktası” — çete ve uyuşturucu iddiaları Yayımlanan bölümde Öcalan, 1996 Susurluk kazasını Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biri olarak nitelendirdi. Öcalan, Susurluk ve bağlantılı yapıların ekonomik ilişkilerine dair iddialarda bulunarak, bazı çetelerin uyuşturucu ticaretinde kontrol sağladığını ve bu yapıların adı geçen suikast girişimleri ve kirli işlerle bağlantılı olduğunu öne sürdü. Öcalan, Abdullah Çatlı, Sedat Bucak, Savaş Buldan ve Behçet Cantürk gibi isimlere dair iddialarını dile getirdi; özel timlerin ve bazı çetelerin uyuşturucu meselelerinde rolü olduğuna dair ifadeler kullandı. “Ben Anadolu çocuğuyum” — Öcalan’ın kendini tanımlaması Altaylı’nın “Türkiye’nin iyiliğini istermiş gibi konuşuyorsunuz” sorusuna Öcalan, samimi bir dille cevap verdiğini belirterek kendisini “halis muhlis Anadolu çocuğu” olarak tanımladı. Öcalan, çocukluğuna, Ankara yıllarına ve Türkiye’nin güzelliklerine dair kişisel anekdotlar paylaştı; siyasete bu ideallerle girdiğini ve “güzel bir Türkiye” isteğini yineledi. Çözüm vurgusu: “Yarın tüm silahları susturalım” Röportajın en dikkat çeken bölümlerinden biri Öcalan’ın diyalog çağrısıydı. İngiltere Başbakanı örneğini vererek IRA ile diyalog sürecine atıfta bulunan Öcalan, “yeter ki diyalog olsun, yarın bütün silahları susturalım” ifadelerini kullandı. Öcalan, çözüm niyetinin sürekli olduğunu savundu ve siyasilerde karar gücü görmediğini belirtirken, “Türkiye’yi ve Kürtleri kurtarmak” istediğini söyledi. Güneydoğu için vizyon: “Dicle ve Fırat kıyılarında cennet” Öcalan, Güneydoğu’daki tahribatı eleştirip bölgenin yeniden inşası ve ekonomik dönüşümü üzerine tasavvurlarını anlattı. Dicle ve Fırat kıyılarında tarıma, kültüre ve yaşam alanlarına dayalı bir dönüşüm hayal ettiğini; Cizre, Batman ve Fırat kıyılarında kültürel merkezler inşa etmek istediğini ifade etti. Ayrıca askeri güç mevzilenmelerine dikkat çekip, bunun çağımızın sorunlarını çözme yolu olup olmadığını sorguladı. Susurluk, suikast iddiaları ve “Apo’ya suikast” söylemi Öcalan, iki ayrı suikast girişimi iddiasına değinerek bunların arkasında bazı çetelerin ve devlet içi unsurların olduğunu iddia etti. Uyuşturucu şebekelerinin geniş coğrafi menzilli olduğunu belirten Öcalan, bu yapıların “Apo’ya suikast” söylemiyle meşrulaştırıldığını öne sürdü. Röportajın hukuki ve kamusal yansımaları 1997’de kaydedilip yayımlanmayan röportajın 28 yıl sonra PKK’ya ait bir platformda yayınlanması, Türkiye siyasetinde ve medyada tartışma yaratacak nitelikte. Yayının hukuki boyutu, Telif ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamında geçmişteki gerekçelerin bugün nasıl değerlendirileceği; ayrıca röportajın arşivsel değeri ve tarihsel bağlamı tartışma ortamı sağlayacak. Gazetecilik, arşiv ve ifade özgürlüğü ile terörle mücadele mevzuatı arasındaki hassas dengeler bir kez daha gündeme gelecek. Röportajın yayımlanan bölümünde öne çıkanlar şöyle özetlenebilir: Öcalan’ın Susurluk’u kilometre taşı ilan etmesi; çete-uyuşturucu bağlantılarına ilişkin iddialar; kişisel geçmişe dair anlatılar; barış ve diyalog çağrısı; Güneydoğu için ekonomik ve kültürel dönüşüm vizyonu; silahların susturulması yönündeki tekrarlanan teklif. Yayımlanan bölüm, Altaylı’nın o döneme ilişkin açıklamaları ve yasa maddeleri nedeniyle neden o zaman yayınlanmadığına dair açıklamalarla birlikte kamuoyunda geniş yankı uyandırması bekleniyor. Röportajın tamamının yayımlanıp yayımlanmayacağı ve olası hukuki sonuçları önümüzdeki günlerde izlenecek gelişmeler arasında yer alacak.

Abdullah Öcalan’dan “umut hakkı” mesajı Haber

Abdullah Öcalan’dan “umut hakkı” mesajı

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan, avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada “umut hakkı” tartışmasına dair dikkat çeken mesajlar verdi. Öcalan, devletin “umut ilkesi” doğrultusunda adım atması gerektiğini belirtti. “Umut ilkesi devletin sorumluluğudur” Avukatları tarafından yapılan açıklamaya göre Öcalan, görüşmede şu ifadeleri kullandı: “Umut ilkesi devletin atması gereken bir adımdır. Bu bagajı kaldırması lazım. Bu, binlerce insanı etkileyen bir meseledir. Nereden bakarsanız bakın bunun kaldırılması gerekir. Hukuk açısından bunun yapılması gerekir. Politika da adalet de bunu gerektiriyor.” Bahçeli’nin “umut hakkı” çıkışı yeniden gündemde Öcalan’ın bu açıklaması, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin geçen yıl partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı “umut hakkı” çıkışını yeniden gündeme taşıdı. Bahçeli o konuşmasında, Öcalan’ın tecridinin kaldırılması durumunda TBMM’de konuşarak “terör örgütünün lağvedildiğini ilan etmesi” çağrısında bulunmuş, ardından “Bu dirayet gösterilirse umut hakkı için yasal düzenlemenin önü açılsın” demişti. Bahçeli’nin sözleri, hem siyasi çevrelerde hem de kamuoyunda “terörle mücadelede yeni bir sayfa mı açılıyor?” tartışmalarını beraberinde getirmişti. Umut hakkı nedir? “Umut hakkı”, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan mahkûmların belirli bir süre sonunda cezalarının gözden geçirilmesi ve serbest kalma ihtimalinin doğması anlamına geliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına göre bu hak, insan onuru ve yaşam hakkıyla bağlantılı olarak değerlendiriliyor. Ceza hukukunda yalnızca cezalandırma değil, rehabilitasyon ve topluma yeniden kazandırma amacı taşıyan bu hak, infaz sürecinde belirli koşulları sağlayan mahkûmlar için geçerli olabiliyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.