SON DAKİKA

#Bahçeli

HABER DEĞER - Bahçeli haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Bahçeli haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Bahçeli’den çarpıcı çıkış: KKTC Türkiye’ye katılmalı, 82’nci il olmalı! Haber

Bahçeli’den çarpıcı çıkış: KKTC Türkiye’ye katılmalı, 82’nci il olmalı!

Kıbrıs vurgusu: “Bu dava ecdadımızın alın teriyle yazılmıştır” Konuşmasına Türkiye’nin geleceğine ve milli birlik anlayışına dair değerlendirmelerle başlayan Bahçeli, Kıbrıs meselesine “milli bir dava” olarak yaklaştıklarını vurguladı. Bahçeli, “Kıbrıs, ecdadımızın alın teri, göz nuru, gönül suru, hatıra ve hafıza yurdudur. Bu haklı ve hakikatli davadan geri dönüş yoktur.” diyerek, Kıbrıs’ta federasyon fikrinin Türkiye açısından kabul edilemez olduğunu belirtti. “Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün öz vatanıdır. Federasyon tez ve tekliflerinin geçerliliği ve geleceği kesinlikle yoktur. Kıbrıs milli davamızdır. Bu haklı davadan dönülmesi asla söz konusu olamaz.” Seçim sonuçlarına eleştiri: “Bu katılım Kıbrıs Türkü’nü temsil edemez” Bahçeli, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde geçtiğimiz pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de değerlendirdi. Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Tufan Erhürman’ın %62,8 oyla seçimi kazanmasına değinen Bahçeli, “Seçim sonuçları çok düşük katılımla gerçekleşmiştir. Kıbrıs Türkü’nün kaderi, bu katılımla temsil edilemez.” ifadelerini kullandı. Bahçeli, KKTC Meclisi’nin vakit kaybetmeden toplanması gerektiğini belirterek şu çağrıyı yaptı: “Seçim sonucu açıklanmış olsa dahi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Parlamentosu acilen toplanmalı; seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır.” “82’nci il KKTC olmalı” çıkışı büyük yankı uyandırdı Bahçeli’nin konuşmasında en dikkat çeken cümle, “81 Düzce’den sonra 82’nin KKTC olması artık hayat memat meselesidir” sözleri oldu. Bu ifade, hem Türkiye kamuoyunda hem de uluslararası basında tartışma yaratacak nitelikte değerlendirildi. MHP lideri, Kıbrıs’ta iki devletli çözüm vizyonuna vurgu yaparak, Meclis’te kabul edilen “egemen eşitliğe dayalı çözüm” kararını da destekledi: “Cumhuriyet Meclisi’nin iradesi federasyon değil; iki devletli çözüm yönündedir. Bizim görüşümüz de aynıdır. KKTC’nin Türkiye’ye katılması bölgesel barışın da teminatı olacaktır.” “Cumhur İttifakı’nda çatlama yok” mesajı Konuşmasının ilerleyen bölümünde Cumhur İttifakı içindeki birliktelik tartışmalarına da değinen Bahçeli, son dönemde dillendirilen “çatlak” iddialarını kesin bir dille yalanladı: “Cumhur İttifakı’nda çatı uçtu, vazo çatladı diyenler boşuna heveslenmesin. Türkiye güvenli, huzurlu ve refah dolu günlere ulaşıncaya kadar bu birlik devam edecektir. Çatlama, patlama, uçma yoktur; sadece mücadele vardır.” Atatürk’ten alıntıyla mesaj: “Hakikati söylemekten vazgeçmeyeceğiz” Bahçeli, konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hakikati arayan, onu buldukça da söylemeye cüret eden insanlar olmalıyız” sözünü hatırlatarak, “Bizim siyasetimiz hakikat üzerinedir. Hakikat neredeyse biz oradayız.” dedi. MHP lideri, millî birlik, inanç, fazilet ve ülkü ahlakının rehberliğinde siyaset yürüttüklerini vurguladı ve “Kim rahatsız olursa olsun, hakikati söylemekten vazgeçmeyeceğiz” ifadeleriyle konuşmasını sürdürdü. Kıbrıs çıkışının yankıları Bahçeli’nin “KKTC Türkiye’ye katılmalı” çağrısı, hem Türkiye siyasetinde hem de Kıbrıs’ta geniş yankı buldu. Siyaset yorumcuları, bu çıkışın Kıbrıs’ta iki devletli çözüm politikasını destekleyen bir adım olarak görülse de, uluslararası hukuk açısından tartışmalı olabileceğini ifade ediyor. Bahçeli’nin önerisinin, önümüzdeki günlerde Ankara-Lefkoşa hattında diplomatik yansımalar yaratması bekleniyor. Devlet Bahçeli’nin bugünkü grup konuşması, yalnızca bir siyasi mesaj değil, Kıbrıs meselesinde yeni bir stratejik çıkış olarak değerlendiriliyor. “Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün öz vatanıdır. KKTC Türkiye’ye katılmalıdır. 82’nci il KKTC olmalıdır.” sözleri, MHP’nin hem milli kimlik hem de dış politika duruşunu yeniden gündemin merkezine taşıdı.

Bahçeli’nin çağrısının ertesi günü CHP’den dikkat çeken hamle: Askeri hastaneler için kanun teklifi verildi Haber

Bahçeli’nin çağrısının ertesi günü CHP’den dikkat çeken hamle: Askeri hastaneler için kanun teklifi verildi

CHP’den ortak imzalı teklif CHP Grup Başkanvekilleri Murat Emir, Gökhan Günaydın ve Ali Mahir Başarır’ın ortak imzasıyla sunulan teklif, kapatılan askeri hastanelerin yeniden açılmasını ve Sağlık Bakanlığı ile Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne devredilen sağlık kurumlarının yeniden Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) bünyesine alınmasını öngörüyor. Teklifin 13 Ekim’de TBMM Başkanlığı’na sunulduğu öğrenildi. Bahçeli ne demişti? MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bir gün önce partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, askeri hastanelerin yeniden açılması yönünde çağrıda bulunmuştu. “MHP olarak askeri hastanelerin kapatılması hataydı ama açılması bir sevap olacaktır. Hastanenin tekrar devreye girmesini bekliyor, bu hususta elimizden gelen çabayı göstereceğimizi ifade ediyorum.” Bahçeli’nin bu sözlerinin ardından CHP’nin benzer bir adım atması, “siyasi partiler arasında beklenmedik bir ortaklık” olarak değerlendirildi. “Türkiye, askeri hastanesi bulunmayan tek NATO ülkesi haline geldi” CHP’nin teklif gerekçesinde, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından çıkarılan 669 sayılı KHK ile GATA başta olmak üzere 25 askeri hastanenin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesinin, “Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir kurumsal tasfiye” olduğu vurgulandı. “Bu adımla Türkiye, askeri hastanesi bulunmayan tek NATO ülkesi haline gelmiştir. Askeri sağlık sistemi büyük bir darbe almış, 2 bini aşkın askeri doktor sistem dışına itilmiştir. Uzman harp cerrahı sayısı 347’ye kadar düşmüş, savaş cerrahisi alanında kurumsal kapasite neredeyse ortadan kalkmıştır.” CHP’ye göre bu durum, yalnızca bir sağlık politikası sorunu değil, “ulusal güvenlik zafiyeti” anlamına geliyor. “Yapısal boşluğun telafisi için zorunlu bir adım” Teklifin gerekçesinde, askeri sağlık altyapısının eksikliğinin hem operasyon sahasında hem de ulusal güvenlik stratejisinde ciddi açıklar yarattığı belirtildi. “Askeri sağlık sisteminin yeniden tesisi yalnızca idari bir devri değil; kurumsal hafızanın, uzman kadroların, eğitim müfredatının ve askeri disiplinin yeniden inşasını gerektirir. Bu düzenleme, askeri sağlık sisteminin yok edilmesiyle açılan yapısal boşluğun telafisi için atılması gereken zorunlu bir adımdır.” Gözler şimdi iktidarda CHP’nin sunduğu teklif, Bahçeli’nin çıkışıyla eş zamanlı olarak gündeme geldiği için siyasi kulislerde “Bahçeli-CHP hattında dikkat çekici bir örtüşme” yorumlarına neden oldu. Gözler şimdi hükümetin ve AK Parti’nin bu teklife nasıl yanıt vereceğine çevrildi. Askeri hastanelerin yeniden açılması yönünde adım atılması, Mehmetçiğin cephe hattında sağlık hizmetlerine erişimini yeniden güçlendirecek tarihi bir değişim olarak değerlendiriliyor.

Bahçeli’den NATO ve İsrail çıkışı: Türkiye her iki yöne de bakmalı! Haber

Bahçeli’den NATO ve İsrail çıkışı: Türkiye her iki yöne de bakmalı!

“Türkiye-Rusya-Çin ittifakı cazibe merkezi olabilir” Bahçeli, bir süre önce dile getirdiği TRÇ (Türkiye-Rusya-Çin) ittifakı önerisine de açıklık getirdi. Türk Devletleri Teşkilatı’nın Batı, Rusya ve Çin arasındaki güç mücadelesinde yeni bir cazibe merkezi olabileceğini ifade eden Bahçeli, öncelikli hedefin siyasi ve ekonomik iş birliği olduğunu söyledi. Ancak uluslararası güvenlik krizinin derinleşmesi halinde bu birlikteliğin güvenlik boyutu kazanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. NATO’ya sert eleştiri Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulayan Bahçeli, “NATO eğer sadece Türkiye’yi iç tehditlere karşı korumakla sınırlı kalıyor ve en hayati taleplerimizi görmezden geliyorsa, kamuoyunda yükselen tepkiler karşısında Türkiye’nin tarihsel vizyonuna uygun biçimde yeni yönelimleri düşünme zamanı gelmiştir” diye konuştu. “İsrail, SDG’yi kışkırtıyor” Bahçeli, İsrail’in yalnızca Gazze’de insanlığa karşı suç işlemekle kalmadığını, aynı zamanda bölgedeki altı devlete fiilen savaş açtığını öne sürdü. “İsrail, terör örgütü SDG’yi Türkiye’de başlayan ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine engel olmak için kışkırtıyor, manipüle ediyor” dedi. “Terörsüz Türkiye süreci sekteye uğratılmak isteniyor” Türkiye’nin 2016’dan bu yana Suriye’de gerçekleştirdiği dört büyük harekâtla terörle mücadelede kararlılığını ortaya koyduğunu hatırlatan Bahçeli, bazı aktörlerin hâlâ kaosu beslemeye devam ettiğini belirtti. Türkiye’nin hem güney sınırında hem de Rusya-Ukrayna savaşında istikrardan yana olduğunu ifade eden MHP lideri, “Türkiye sadece kendi soydaşlarını değil, tarih boyunca tüm mazlum milletleri kollamıştır. Osmanlı döneminde İspanya’dan kovulan Yahudilere açılan kapı bunun en çarpıcı örneğidir” dedi.

Bahçeli’nin usturası siyasetin yönünü Kudüs’e çeviriyor! Haber

Bahçeli’nin usturası siyasetin yönünü Kudüs’e çeviriyor!

Türkiye’de son dönemde en dikkat çekici siyasal çıkışların sahibi olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ekim 2024’te başlattığı “devrimci momenti” Kudüs üzerinden ileri taşımayı hedefliyor. Yazar Mehmet Sabri Akgönül, Bahçeli’nin bu stratejik yönelimini “ustura” metaforu ile açıklayarak, Türkiye’nin hem iç hem de dış politikada yeni bir restorasyon dönemine girdiğini savunuyor. Bahçeli’nin devrim anlayışı Kudüs hedefiyle birleşiyor Akgönül’e göre Bahçeli’nin Kudüs çıkışı, yalnızca bir siyasi söylem değil; Türkiye’nin meşruiyetini içeride yeniden kurma ve dışarıda etki alanını genişletme projesinin parçası. “Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur” sözleriyle işaret edilen bu yönelim, yeni dönemin merkezine Kudüs’ü oturtuyor. Bahçeli’nin stratejik çerçeveyi kurduğunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ise taktiksel uygulamaları üstlendiğini belirten Akgönül, üçlü yapının Türkiye’yi büyütecek bir denge oluşturduğunu vurguluyor. Ustura metaforu siyasetin gereksiz ayrıntılarını kesiyor Akgönül, Bahçeli’nin yöntemini Ockham’ın Usturası ile açıklıyor: “Gereksiz varsayımları ve korkuları elimine ederek en kestirme yolu işaret ediyor.” Bu bağlamda, Bahçeli’nin Kudüs çıkışının Gazze üzerinden şekillendiğini aktaran Akgönül, 2024’te önerilen “Kudüs Paktı” teklifinin 2025’te yeniden gündeme taşındığını hatırlatıyor. Gazze tezkeresi hazırlığı gündeme gelebilir Akgönül, Libya’ya 2020’de yapılan müdahale örneğini hatırlatarak, benzer bir sürecin Gazze için planlanabileceğini öne sürüyor. Türkiye’nin diplomatik girişimler, iç siyasal konsolidasyon ve uluslararası meşruiyet arayışıyla adım adım bu sürece hazırlandığını belirtiyor. Önümüzdeki hafta yapılacak BM Genel Kurulu toplantısının bu meşruiyeti sağlayabileceğini ifade eden Akgönül, İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin’i tanıması ile İtalya’nın BM misyonu önerisi gibi gelişmeleri “şartların olgunlaştığına” dair işaretler olarak sunuyor. TRÇ ittifakı önerisi Trump’a mesaj niteliği taşıyor Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) İttifakı çıkışını değerlendiren Akgönül, bu önerinin asıl muhatabının Rusya ya da Çin değil, doğrudan Donald Trump olduğunu belirtiyor. Akgönül’e göre Trump, Hindistan ve Rusya’yı Çin’e “kaptırma” tehlikesi yaşarken Türkiye’nin de bu blokta yer alması, ABD’nin küresel iddiasını bitirebilir. Bu nedenle Bahçeli’nin usturası, Trump’ın korkularını ajite etmeyi hedefleyen stratejik bir hamle niteliği taşıyor. Avrasyacı kadrolar da Kudüs meselesine çekiliyor Akgönül’ün analizine göre, Bahçeli’nin Kudüs çıkışı yalnızca dış politikada değil, içeride de etkili oldu. Avrasyacı devlet kadrolarının Kudüs meselesini merkezine alması, Türkiye’de yeni bir stratejik konsensüsün doğduğunu gösteriyor. Artık Avrasyacılık, Kudüs’ten ve Gazze Tezkeresi’nin olgunlaştırılmasından geçiyor. Bahçeli’nin usturası siyasal korkuları kesip atıyor Mehmet Sabri Akgönül yazısını şu yorumla tamamlıyor: Bahçeli’nin usturası, hem içeride hem dışarıda gereksiz korkuları kesip atarak Türkiye’yi Kudüs merkezli yeni bir stratejik hatta yerleştiriyor. Erdoğan’ın ve Fidan’ın adımlarıyla birleşen bu stratejik vizyon, önümüzdeki günlerde hem BM Genel Kurulu’nda hem de Washington-Ankara hattında somutlaşacak. Bahçeli’nin usturası ne anlatıyor? Mehmet Sabri Akgönül’ün yazısı ilk bakışta bir “Bahçeli portresi” gibi görünse de aslında çok daha geniş bir bağlamı işaret ediyor. Akgönül, Bahçeli’nin politikalarını yalnızca güncel çıkışlar olarak değil, tarihsel bir “sağın yeniden yükselişi” sürecinin parçası olarak okuyor. Yazının ana fikri şu: Türkiye’de sağ siyasetin uzun bir gerileme döneminden sonra tekrar yükselişe geçtiği bir dönemde, Bahçeli bu yükselişi stratejik bir çerçeveye oturtan, diğer aktörleri tamamlayan merkezi figürdür. “Ustura” metaforu burada önem kazanıyor. Akgönül, Bahçeli’yi gereksiz ayrıntıları, korkuları, tereddütleri kesip atan; meseleyi özüne indirgeyen bir lider olarak konumlandırıyor. Bu bakış, Bahçeli’nin Kudüs çıkışını, bir “anlık refleks” değil, Türkiye’nin iç-dış politikasını yeniden kuracak bir stratejik hedef olarak yorumluyor. Yazıda Erdoğan ve Fidan’ın rollerinin altının çizilmesi, aslında “Bahçeli’nin yön, Erdoğan ve Fidan’ın uygulama sağladığı üçlü mekanizma” vurgusunu öne çıkarıyor. Yani, bir hiyerarşi değil; birbirini tamamlayan roller söz konusu. Bu, Cumhur İttifakı içindeki iş bölümüne dair de bir okuma sunuyor. En kritik noktalardan biri, Trump ve ABD bağlamı. Akgönül, Bahçeli’nin Kudüs çıkışını yalnızca Filistin meselesine indirgemiyor; asıl hedefin Trump’ın İsrail karşısındaki tereddütlerini kırmak ve ABD’nin Ortadoğu politikalarını değiştirmeye zorlamak olduğunu söylüyor. Burada TRÇ (Türkiye-Rusya-Çin) ittifakı önerisi, Rusya ve Çin’le yakınlaşma değil, Trump’a “Türkiye’yi kaybetme” korkusunu hatırlatma işlevi görüyor. Yani bu öneri, bir dış politika stratejisi olmaktan çok, bir diplomatik koz. Yazının satır aralarında ayrıca içerideki Avrasyacı kadrolara yönelik bir mesaj da var. Bahçeli’nin Kudüs çıkışı, bu kadroları doğrudan “Kudüs meselesi” etrafında konsolide etmeyi amaçlıyor. Böylece Avrasyacılık, klasik anlamıyla Rusya-Çin hattına yaslanmak değil, Kudüs üzerinden yeniden tanımlanıyor. Sonuç olarak Akgönül, Bahçeli’yi yalnızca bir parti lideri değil, tarihin ruhunu kavrayıp yön veren bir “stratejik akıl” olarak sunuyor. Yazının özü şu şekilde özetlenebilir: Bahçeli stratejiyi kuruyor, Erdoğan ve Fidan taktiği uyguluyor. Kudüs meselesi, Türkiye’nin restorasyon sürecinin merkezine yerleşiyor. TRÇ ittifakı önerisi, ABD’ye yönelik bir psikolojik baskı unsuru. Avrasyacı kadrolar Kudüs meselesine çekilerek yeni bir konsensüs oluşuyor. Bu nedenle, Akgönül’ün yazısı yalnızca bir “analiz” değil; aynı zamanda okuyucuya Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki dış politika hamlelerine dair bir “öngörü” sunuyor. Bahçeli’nin usturası, siyasal korkuları kesip atarken, Türkiye’nin hem içeride hem dışarıda yeni bir yönelim kazanacağı mesajını veriyor.

Dr. Asım Doğan'dan Çin ekonomik modeli eleştirisi: Otoriterlik başarısı mı, yoksa tavizlerin sonucu mu? Haber

Dr. Asım Doğan'dan Çin ekonomik modeli eleştirisi: Otoriterlik başarısı mı, yoksa tavizlerin sonucu mu?

Akademisyen-yazar Dr. Asım Doğan, "Çin Rüyası: Kimin Kabusu?" adlı kitabının yazarı olarak kaleme aldığı bir yazıda, Çin'in ekonomik yükselişini otoriter rejimin başarısı olarak görenlere sert bir eleştiri getirdi. Doğan, bu kalkınmanın Mao dönemi felaketlerinden sonra verilen tavizler sayesinde gerçekleştiğini savunarak, demokratik bir Çin'in çok daha ileri gidebileceğini öne sürdü. Doğan'ın yazısı, Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) meşruiyet arayışını mercek altına alıyor. Mao Zedong'un ölümünden önceki dönemde yaşanan Büyük Çin Kıtlığı (1958-1962) ve Kültür Devrimi (1966-1976) gibi trajedileri hatırlatan Doğan, bu politikaların milyonlarca insanın ölümüne yol açtığını belirtiyor. "Mao, ülkesini kendi ideoloji laboratuvarında kobay gibi kullanmış, mahvetmek üzereyken ölmüştü," diye yazan Doğan, kıtlık sırasında ailelerin çocuklarını takas ederek yedikleri gibi acı olaylara dikkat çekiyor. Bazı kaynaklara göre, Mao'nun iktidarı boyunca 80 milyon insanın hayatını kaybettiğini aktarıyor. Mao'nun ardından Deng Xiaoping'in başlattığı Reform ve Açılım Politikaları'nı ele alan Doğan, bu dönemi "pragmatik bir zorunluluk" olarak tanımlıyor. **Deng'in ünlü sözü "Kedinin siyah ya da beyaz olması önemli değil; yeter ki fareyi yakalasın"**ı hatırlatan yazar, partinin katı ideolojiden taviz vererek yabancı sermayeye kapı açtığını vurguluyor. Jiang Zemin ve Hu Jintao dönemlerinde devam eden bu politikalar sayesinde Çin, 2001'de Dünya Ticaret Örgütü'ne (DTÖ) üye olduktan sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline geldi. Ancak Doğan'a göre, bu başarı partinin “kontrol takıntısı”na rağmen gerçekleşti ve esas lokomotif, açlık sınırındaki devasa nüfusun ucuz işgücüydü. Yazar, Çin'in kalkınmasını "Beijing Konsensüsü" veya "Çin Modeli" olarak pazarlamasını eleştirerek, bunun bir propaganda aracı olduğunu savunuyor. "Bugün Türkiye dahil birçok ülkede kimi insanlar ideolojik yakınlıktan, kimisi de işin aslını bilmediğinden ÇKP'nin propagandasına kanarak Çin'in kalkınmasını partinin başarısı olarak anlamakta," diyen Doğan, modelin başka ülkelerde uygulanabilir olmadığını belirtiyor. Aksine, bu kalkınmanın otoriterlikten verilen tavizler sonucu ortaya çıktığını iddia ediyor. Doğan'ın yazısı, Bahçeli'nin TRÇ ittifakı önerisiyle tam zamanlı olarak örtüşüyor. Bahçeli, 18 Eylül'deki açıklamasında "ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı en uygun seçenek Türkiye-Rusya-Çin ittifakıdır" demişti. Bu öneri, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından "uygarlık gerçeği" olarak değerlendirilirken, bazı yorumcular ise ittifakın pratikte zorluklarını tartışıyor. Yazıyı çarpıcı bir soruyla bitiren Doğan, "Hemen yanı başında çok daha sınırlı kaynaklarla ve demokratik yönetimlerle erkenden modernleşip dünya devleri arasına giren Japonya, Güney Kore, Tayvan, Singapur hatta Hong Kong gibi, Çin de İkinci Dünya Savaşı'ndan Mao ve komünizm ile değil, demokratik bir ülke olarak çıksaydı nasıl olurdu?" diye soruyor. Bu soru, Çin'le olası bir ittifakın ekonomik ve siyasi boyutlarını yeniden düşündürüyor. Dr. Asım Doğan, Çin'de yaklaşık 20 yıl yaşamış bir akademisyen ve "Çin Rüyası: Kimin Kabusu?" kitabı Sayda Yayıncılık tarafından Ocak 2024'te yayımlanmıştı. Yazı, Çin'in otoriter modelini savunanlara karşı eleştirel bir bakış sunarken, Türkiye'nin dış politika tercihlerini de dolaylı olarak sorgulatıyor.

Bahçeli’den dikkat çeken ittifak önerisi Haber

Bahçeli’den dikkat çeken ittifak önerisi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada İsrail’in Orta Doğu’daki saldırılarına ve politikalarına tepki gösterdi. Kudüs’ün düşmesi halinde Ankara’nın da tehlikeye gireceğini savunan Bahçeli, ABD-İsrail işbirliğine karşı Türkiye’nin Rusya ve Çin ile yeni bir ittifak kurması gerektiğini söyledi. “Kudüs düşerse Ankara kaybeder” sözleri dikkat çekti Bahçeli, Kudüs’ün Müslüman dünyası için taşıdığı öneme vurgu yaparak, “Kudüs Harem-i Şerif’tir, Miracımızın onurudur, ilk kıblemizdir. Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur” ifadelerini kullandı. İsrail’in bölgede uyguladığı politikaları “vahşet” olarak nitelendiren Bahçeli, İslam dünyasının Filistin davasına ön şartsız sahip çıkması gerektiğini belirtti. Siloam Yazıtları üzerinden İsrail’e sert tepki geldi İsrail’in İstanbul’da muhafaza edilen Siloam Yazıtları’na yönelik ilgisini de eleştiren Bahçeli, “Tarih bilmezliğin göstergesi olan bu talepler, Siyonizmin tetikçiliğinden öteye geçmez” dedi. Kudüs’ün tarihsel ve dini değerini vurgulayan MHP lideri, “Bu namusa el uzatanlar hem insanlık hem de Allah nezdinde kaybetmeye mahkûmdur” ifadelerini kullandı. Rusya ve Çin ile ittifak çağrısı yaptı Bahçeli, ABD-İsrail işbirliğini “şer koalisyonu” olarak tanımladı ve buna karşı Türkiye’nin stratejik adımlar atması gerektiğini söyledi. Önerisini “TRÇ ittifakı” şeklinde duyuran Bahçeli, “Türkiye, Rusya ve Çin’den oluşan bir birliktelik, yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenektir” açıklamasında bulundu. “Türkiye çaresizliği reddetti” mesajı verdi Bahçeli, açıklamasını Türkiye’nin yeni dönemde daha güçlü bir vizyonla yoluna devam etmesi gerektiğini vurgulayarak tamamladı: “Türk Devri milli birlik ve kardeşlik şuuruyla perçinlenecek, terörsüz Türkiye hedefiyle tescillenecektir. Hiçbir güç bu tarihsel akışa engel olamayacaktır.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.