SON DAKİKA

#Bahçeli

HABER DEĞER - Bahçeli haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Bahçeli haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Ayhan Bilgen’den İmralı, CHP ve kayyum uyarısı: Önümüzdeki günler sürprizlere açık Haber

Ayhan Bilgen’den İmralı, CHP ve kayyum uyarısı: Önümüzdeki günler sürprizlere açık

Bahçeli’nin çıkışı, komisyon krizi ve ‘önce iktidar tavır almalı’ vurgusu Ayhan Bilgen, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İmralı vurgusunu “kendi içinde tutarlı” bulduğunu söyledi ve mecliste kurulan komisyona katılım tartışmalarını değerlendirdi. Bahçeli’nin başından beri Öcalan’ı sürecin “siklet merkezi” olarak tarif ettiğini hatırlatan Bilgen, DEM Partisi’nin ve Kürt siyasetinin tüm aktörleri arasında Öcalan’ı merkeze koyan bu çizginin devam ettiğini belirtti. Komisyonun ağırdan alınmasında AKP ve CHP’nin oy kaybı endişesiyle “risk almaktan kaçındığını” söyleyen Bilgen, özellikle CHP’nin tavrına dikkat çekti: “Bir ülkede yürütme bir politika belirliyorsa, muhalefete ‘önce sen tavır al’ denmez; önce iktidar ne istediğini açıkça ortaya koyar.” CHP’nin netleşmeyen duruşunun toplantıların ertelenmesine yol açtığını vurgulayan Bilgen, sürecin bu haliyle hem AKP’yi hem de CHP’yi yıpratacağını savundu. “DEM bu kadar netken CHP geri durursa kent uzlaşısı ağır yara alır” Bilgen, İmralı’ya gidiş konusunda DEM Partisi’nin tutumunun çok açık olduğunu, MHP’nin de ziyareti açıkça istediğini, AKP’nin ise çekingen davrandığını söyledi. Bu tabloda CHP’nin geri durması halinde, DEM–CHP ilişkilerinde ciddi kırılmalar yaşanabileceğini vurguladı: “DEM bu kadar net bir pozisyondayken, diğer herkes olumlu yaklaşır da CHP endişeli davranırsa, bu hem CHP içinde rahatsızlık yaratır hem de DEM’le ilişkiyi kalıcı biçimde yaralar.” Özellikle yerel seçimlerde kurulan “kent uzlaşısı” zeminine atıf yapan Bilgen, bu ilişkinin önümüzdeki dönemde masaya yatırılacağını, tartışmanın sertleşebileceğini söyledi. Silah bırakma, güvenlik–demokrasi dengesi ve Öcalan’ın rolü 1980’ler ve 1990’ların güvenlik merkezli politikalarını, buna karşı “sadece demokrasi sorunu var, güvenlik abartılıyor” diyen yaklaşımı hatırlatan Bilgen, her iki çizgiyi de eksik bulduğunu ifade etti. Ona göre bugün yürütülen hattın ana fikri, sorunun hem güvenlik hem demokrasi boyutunu kabul etmek, ama önce silah bırakma sürecini yönetmek: “Asıl sorunun 1999’dan beri silahlı örgütün silah bırakma sürecinin yönetimi olduğunu düşünüyorum. Eğer Türkiye bu süreci iyi yönetebilirse, geri kalan demokratikleşme adımları daha sağlam zeminde atılabilir.” Öcalan’ın silah bıraktırma konusunda irade koymasının “devlet açısından bir imkân” olduğunu söyleyen Bilgen, “Hem Öcalan’ın mesajlarını kullanıp hem de ‘biz onunla görünmeyelim’ demek çelişkidir.” ifadeleriyle, sürecin gizli ve tutarsız yürütülmesini eleştirdi. “Meclis komisyonu yasa yapmak için kuruldu, dinleme turuna çevrilmemeli” Bilgen, mecliste kurulan komisyonun rolünü de tartıştı. Komisyonun esas görevinin, silah bırakma sürecini hızlandıracak, kolaylaştıracak yasal iyileştirmeleri hazırlamak olduğunu söyleyerek, şu uyarıda bulundu: “Eğer gerçekten silah bırakmayı hızlandıracak düzenlemeye ihtiyaç varsa, bunu yapacak tek yer parlamento. Komisyon bunun için kurulduysa, görevi erteleyip işi ‘herkes gelsin derdini anlatsın’ formatına çevirmek doğru değil.” Akil insanlar sürecini hatırlatarak, o dönemde Anadolu’da yürütülen saha çalışmalarının şimdi tersine, meclise taşındığını belirten Bilgen, halkın dinlenmesinin önemli olduğunu ama “acil yasal düzenleme ihtiyacının” göz ardı edildiğini söyledi. İspanya örneğiyle ‘halk özne olsun’ çağrısı Bilgen, İspanya modeline yaptığı atfın yanlış anlaşıldığını söyleyerek, “kastettiğinin anayasal model değil, halkın özne olması” olduğunu açıkladı. ETA ve Bask bölgesi üzerinden verdiği örnekte, İspanyol halkının “Bizim adımıza silah kullanmayın, bomba patlatmayın” diye sokaklara dökülmesini hatırlattı ve şunları ekledi: “Demokrasinin muhatabı bir örgüt ya da tek tek kişiler olamaz; demokrasinin muhatabı yurttaşlardır. Hak ve özgürlükler pazarlık konusu yapılamaz, ‘silah bırakırsanız şu hakları tanırız’ denemez; o haklar zaten herkes için geçerlidir.” Ana dilde eğitim, eşit yurttaşlık ve dil tartışması DEM Partisi’nin ana dilde eğitim talebinin resmi dile alternatif olmadığını, ancak Kürtçeye bir statü tanınmasını içerdiğini hatırlatan Bilgen, bu talebin Kürtler için yaratabileceği olası dezavantajlara da dikkat çekti: “Eğer sınavlar ve kamu hizmeti sunumu Türkçe üzerinden yürümeye devam edecekse, ana dilde eğitim, fırsat eşitliği tartışmasını da beraberinde getirir.” Dünyada farklı modeller olduğuna, Sovyetler Birliği’nde ilk sınıflarda ana dilin güçlendirilip ardından resmi dil ve Batı dillerinin öğretildiğine işaret eden Bilgen, Türkiye’de de bu konunun pedagojik açıdan daha derin ve ideolojik ezberlerden uzak tartışılması gerektiğini söyledi. Mevcut durumda ana dilde eğitimin özel okullar için serbest olduğunu ama ciddi bir talep oluşmadığını, buna karşın kamu alanında düzenleme yapılmadığını hatırlattı. “Demokrasi kimseye özel statü vermez, çözüm Türkiye’ye özgü bir formülle mümkün” Ayhan Bilgen, dil ve kimlik meselelerinin yalnızca Kürt yurttaşları değil, Çerkeslerden Boşnaklara, Mardin, Hatay, Mersin, Adana, Siirt ve Urfa’daki Arap topluluklarına kadar pek çok kesimi ilgilendirdiğini vurguladı. “Resmi dilin dışında dil öğrenme hakkına dair bir ihlal varsa, çözüm herkes için tek bir ilkeyle bulunmalı; herhangi bir gruba özel statü verilmemeli.” diyen Bilgen, asıl meselenin eşit yurttaşlık olduğunu söyledi. Ona göre; ortak semboller, ortak değerler ne kadar anlamlıysa, hakların da herkes için eşit tanımlandığı bir düzen, Türkiye’nin demokratikleşme sorununu kökten çözme potansiyeli taşıyor. CHP davası, uzun yargılama riski ve siyasete güven uyarısı Bilgen, CHP’yi ilgilendiren davaya da geniş yer ayırdı. On binlerce sayfalık dosya, yüzlerce sanık ve onlarca vakadan oluşan bu dava sürecinin adil yargılama ilkeleri açısından ciddi bir sorun olduğuna dikkat çekti. “Normalde dava açıldığında kesintisiz biçimde karara kadar gidilmesi gerekir. Ama Türkiye’de pratikte bunun mümkün olmadığını biliyoruz; sanıklar savunma haklarını kullandıkça süreç 20–30 yılı bulabilir.” diyen Bilgen, Türkiye’nin en az bir genel seçim ve bir yerel seçimi “CHP davasını tartışarak” geçirme ihtimalinin hem iktidara hem muhalefete hem de siyasete güvene zarar vereceğini savundu. İBB’ye kayyum ve CHP’ye çağrı heyeti ihtimali: “Her an sürpriz olabilir” Bilgen, en tartışmalı bölümde ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması ve CHP’ye çağrı heyeti atanması ihtimalini dile getirdi. Casusluk dosyası üzerinden “terörün finansmanı” gibi başlıklarla İBB’ye kayyum atanma riskinin yükseldiğini söyleyen Bilgen, aynı zamanda CHP’de de istinaf süreci sonucunda bir çağrı heyetinin görevlendirilebileceğini anlattı: “Bu bir temenni değil, bir öngörü. 39. kurultaydan önce bile CHP’ye bir çağrı heyeti atanması sürprizi yaşanabilir.” dedi. İstinafın takvimi ve mahkemelerin vereceği kararların, partinin yönetim yapısını sarsacak sonuçlar doğurabileceğini kaydetti. “Öcalan ziyareti, CHP ve İBB dosyalarıyla eş zamanlı gelebilir” Ayhan Bilgen, tüm bu olasılıkların aynı zaman diliminde gerçekleşebileceği uyarısında da bulundu. “Öcalan’a yapılacak ziyaretin de CHP ve İBB ile ilgili davalardaki gelişmelerle eş zamanlı olabileceği kanaatindeyim.” diyen Bilgen, Türkiye kamuoyunun hangi başlığı daha çok tartışacağının belirsiz olduğunu, ancak önümüzdeki günlerde hem İmralı dosyasında hem CHP davasında hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle ilgili süreçte “kritik kırılma anlarına” tanıklık edilebileceğini söyledi.

Bahçeli: Kimse gitmezse üç arkadaşımı alır, kendi imkânlarımızla İmralı’ya giderim Haber

Bahçeli: Kimse gitmezse üç arkadaşımı alır, kendi imkânlarımızla İmralı’ya giderim

Toplantının başında geçen hafta Gürcistan hava sahasında düşen C-130 tipi askeri kargo uçağında şehit olan 20 asker için taziye mesajı veren Bahçeli, kazaya dair “komplo teorilerinden uzak durulması” çağrısı yaptı. “İmralı’ya gitmede ayak sürmenin anlamı yok” Bahçeli, terörsüz Türkiye süreci için doğrudan temasın gerekli olduğunu savundu: “Dürüst ve samimi bir şekilde Terörsüz Türkiye hedefi isteniyorsa, İmralı’ya gidilmesinde ayak sürmenin hiçbir manası yoktur. Komisyon karar alamazsa, kimse yanaşmazsa; alırım yanıma üç arkadaşımı, kendi imkânlarımızla İmralı’ya gitmekten gocunmam.” Bahçeli, bu sözlerinin ardından salondaki MHP milletvekillerine dönerek: “İmralı’ya gitmeme izin veriyor musunuz?” diye sordu. Grup, Bahçeli’yi ayakta alkışladı. “Terörsüz Türkiye’den rahatsız olanları millet görüyor” MHP lideri, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sürecin asıl muhataplarından biriyle doğrudan temas kurulmazsa ilerleme nasıl sağlanacak? Barış ve huzur neden bu kadar rahatsız ediyor? Sözde demokratların eleştirilerine aldırmayacağız. Doğru bildiğimiz istikamette yürümeye devam edeceğiz.” C-130 kazası: “Maskeler düşecek” Bahçeli, Gürcistan’da düşen askeri uçak konusunda yapılan spekülasyonları eleştirdi: “20 kahramanımızın her birisi milletimizin göklerde parlayan yıldızıdır. Uçağın nasıl düştüğü aydınlatılacaktır. Maksatlı yorumlar iyi niyetli değildir.” İBB iddianamesi: “TRT dahil tüm TV’lerde yayınlansın” Bahçeli, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik hazırlanan iddianameyle ilgili sert sözler sarf etti ve iki talepte bulundu: Yargılamanın hızla tamamlanması, Davanın TRT başta olmak üzere tüm televizyonlarda canlı yayınlanması. Bahçeli, iddianameyi “yüzyılın soygunu” olarak nitelendirerek şu ifadeleri kullandı: “CHP, milletimizin vergilerini gasbederek siyaset operasyonlarına alet etmiştir. Emeklilerimizin parası para kulelerine doldurulmuştur.” “Türkiye toparlanıyor, yolsuzluk bataklığı kurutulmalı” Ekonomiye dair de değerlendirmelerde bulunan Bahçeli: “Türkiye ekonomisi toparlanma aşamasındadır. Fiyat istikrarı sağlanacaktır. Yolsuzluk bataklığını kurutmadan bu hedefe ulaşılamaz.” dedi.

Bahçeli’den çarpıcı çıkış: KKTC Türkiye’ye katılmalı, 82’nci il olmalı! Haber

Bahçeli’den çarpıcı çıkış: KKTC Türkiye’ye katılmalı, 82’nci il olmalı!

Kıbrıs vurgusu: “Bu dava ecdadımızın alın teriyle yazılmıştır” Konuşmasına Türkiye’nin geleceğine ve milli birlik anlayışına dair değerlendirmelerle başlayan Bahçeli, Kıbrıs meselesine “milli bir dava” olarak yaklaştıklarını vurguladı. Bahçeli, “Kıbrıs, ecdadımızın alın teri, göz nuru, gönül suru, hatıra ve hafıza yurdudur. Bu haklı ve hakikatli davadan geri dönüş yoktur.” diyerek, Kıbrıs’ta federasyon fikrinin Türkiye açısından kabul edilemez olduğunu belirtti. “Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün öz vatanıdır. Federasyon tez ve tekliflerinin geçerliliği ve geleceği kesinlikle yoktur. Kıbrıs milli davamızdır. Bu haklı davadan dönülmesi asla söz konusu olamaz.” Seçim sonuçlarına eleştiri: “Bu katılım Kıbrıs Türkü’nü temsil edemez” Bahçeli, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde geçtiğimiz pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de değerlendirdi. Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Tufan Erhürman’ın %62,8 oyla seçimi kazanmasına değinen Bahçeli, “Seçim sonuçları çok düşük katılımla gerçekleşmiştir. Kıbrıs Türkü’nün kaderi, bu katılımla temsil edilemez.” ifadelerini kullandı. Bahçeli, KKTC Meclisi’nin vakit kaybetmeden toplanması gerektiğini belirterek şu çağrıyı yaptı: “Seçim sonucu açıklanmış olsa dahi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Parlamentosu acilen toplanmalı; seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır.” “82’nci il KKTC olmalı” çıkışı büyük yankı uyandırdı Bahçeli’nin konuşmasında en dikkat çeken cümle, “81 Düzce’den sonra 82’nin KKTC olması artık hayat memat meselesidir” sözleri oldu. Bu ifade, hem Türkiye kamuoyunda hem de uluslararası basında tartışma yaratacak nitelikte değerlendirildi. MHP lideri, Kıbrıs’ta iki devletli çözüm vizyonuna vurgu yaparak, Meclis’te kabul edilen “egemen eşitliğe dayalı çözüm” kararını da destekledi: “Cumhuriyet Meclisi’nin iradesi federasyon değil; iki devletli çözüm yönündedir. Bizim görüşümüz de aynıdır. KKTC’nin Türkiye’ye katılması bölgesel barışın da teminatı olacaktır.” “Cumhur İttifakı’nda çatlama yok” mesajı Konuşmasının ilerleyen bölümünde Cumhur İttifakı içindeki birliktelik tartışmalarına da değinen Bahçeli, son dönemde dillendirilen “çatlak” iddialarını kesin bir dille yalanladı: “Cumhur İttifakı’nda çatı uçtu, vazo çatladı diyenler boşuna heveslenmesin. Türkiye güvenli, huzurlu ve refah dolu günlere ulaşıncaya kadar bu birlik devam edecektir. Çatlama, patlama, uçma yoktur; sadece mücadele vardır.” Atatürk’ten alıntıyla mesaj: “Hakikati söylemekten vazgeçmeyeceğiz” Bahçeli, konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hakikati arayan, onu buldukça da söylemeye cüret eden insanlar olmalıyız” sözünü hatırlatarak, “Bizim siyasetimiz hakikat üzerinedir. Hakikat neredeyse biz oradayız.” dedi. MHP lideri, millî birlik, inanç, fazilet ve ülkü ahlakının rehberliğinde siyaset yürüttüklerini vurguladı ve “Kim rahatsız olursa olsun, hakikati söylemekten vazgeçmeyeceğiz” ifadeleriyle konuşmasını sürdürdü. Kıbrıs çıkışının yankıları Bahçeli’nin “KKTC Türkiye’ye katılmalı” çağrısı, hem Türkiye siyasetinde hem de Kıbrıs’ta geniş yankı buldu. Siyaset yorumcuları, bu çıkışın Kıbrıs’ta iki devletli çözüm politikasını destekleyen bir adım olarak görülse de, uluslararası hukuk açısından tartışmalı olabileceğini ifade ediyor. Bahçeli’nin önerisinin, önümüzdeki günlerde Ankara-Lefkoşa hattında diplomatik yansımalar yaratması bekleniyor. Devlet Bahçeli’nin bugünkü grup konuşması, yalnızca bir siyasi mesaj değil, Kıbrıs meselesinde yeni bir stratejik çıkış olarak değerlendiriliyor. “Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün öz vatanıdır. KKTC Türkiye’ye katılmalıdır. 82’nci il KKTC olmalıdır.” sözleri, MHP’nin hem milli kimlik hem de dış politika duruşunu yeniden gündemin merkezine taşıdı.

Bahçeli’nin çağrısının ertesi günü CHP’den dikkat çeken hamle: Askeri hastaneler için kanun teklifi verildi Haber

Bahçeli’nin çağrısının ertesi günü CHP’den dikkat çeken hamle: Askeri hastaneler için kanun teklifi verildi

CHP’den ortak imzalı teklif CHP Grup Başkanvekilleri Murat Emir, Gökhan Günaydın ve Ali Mahir Başarır’ın ortak imzasıyla sunulan teklif, kapatılan askeri hastanelerin yeniden açılmasını ve Sağlık Bakanlığı ile Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne devredilen sağlık kurumlarının yeniden Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) bünyesine alınmasını öngörüyor. Teklifin 13 Ekim’de TBMM Başkanlığı’na sunulduğu öğrenildi. Bahçeli ne demişti? MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bir gün önce partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, askeri hastanelerin yeniden açılması yönünde çağrıda bulunmuştu. “MHP olarak askeri hastanelerin kapatılması hataydı ama açılması bir sevap olacaktır. Hastanenin tekrar devreye girmesini bekliyor, bu hususta elimizden gelen çabayı göstereceğimizi ifade ediyorum.” Bahçeli’nin bu sözlerinin ardından CHP’nin benzer bir adım atması, “siyasi partiler arasında beklenmedik bir ortaklık” olarak değerlendirildi. “Türkiye, askeri hastanesi bulunmayan tek NATO ülkesi haline geldi” CHP’nin teklif gerekçesinde, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından çıkarılan 669 sayılı KHK ile GATA başta olmak üzere 25 askeri hastanenin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesinin, “Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir kurumsal tasfiye” olduğu vurgulandı. “Bu adımla Türkiye, askeri hastanesi bulunmayan tek NATO ülkesi haline gelmiştir. Askeri sağlık sistemi büyük bir darbe almış, 2 bini aşkın askeri doktor sistem dışına itilmiştir. Uzman harp cerrahı sayısı 347’ye kadar düşmüş, savaş cerrahisi alanında kurumsal kapasite neredeyse ortadan kalkmıştır.” CHP’ye göre bu durum, yalnızca bir sağlık politikası sorunu değil, “ulusal güvenlik zafiyeti” anlamına geliyor. “Yapısal boşluğun telafisi için zorunlu bir adım” Teklifin gerekçesinde, askeri sağlık altyapısının eksikliğinin hem operasyon sahasında hem de ulusal güvenlik stratejisinde ciddi açıklar yarattığı belirtildi. “Askeri sağlık sisteminin yeniden tesisi yalnızca idari bir devri değil; kurumsal hafızanın, uzman kadroların, eğitim müfredatının ve askeri disiplinin yeniden inşasını gerektirir. Bu düzenleme, askeri sağlık sisteminin yok edilmesiyle açılan yapısal boşluğun telafisi için atılması gereken zorunlu bir adımdır.” Gözler şimdi iktidarda CHP’nin sunduğu teklif, Bahçeli’nin çıkışıyla eş zamanlı olarak gündeme geldiği için siyasi kulislerde “Bahçeli-CHP hattında dikkat çekici bir örtüşme” yorumlarına neden oldu. Gözler şimdi hükümetin ve AK Parti’nin bu teklife nasıl yanıt vereceğine çevrildi. Askeri hastanelerin yeniden açılması yönünde adım atılması, Mehmetçiğin cephe hattında sağlık hizmetlerine erişimini yeniden güçlendirecek tarihi bir değişim olarak değerlendiriliyor.

Bahçeli’den NATO ve İsrail çıkışı: Türkiye her iki yöne de bakmalı! Haber

Bahçeli’den NATO ve İsrail çıkışı: Türkiye her iki yöne de bakmalı!

“Türkiye-Rusya-Çin ittifakı cazibe merkezi olabilir” Bahçeli, bir süre önce dile getirdiği TRÇ (Türkiye-Rusya-Çin) ittifakı önerisine de açıklık getirdi. Türk Devletleri Teşkilatı’nın Batı, Rusya ve Çin arasındaki güç mücadelesinde yeni bir cazibe merkezi olabileceğini ifade eden Bahçeli, öncelikli hedefin siyasi ve ekonomik iş birliği olduğunu söyledi. Ancak uluslararası güvenlik krizinin derinleşmesi halinde bu birlikteliğin güvenlik boyutu kazanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. NATO’ya sert eleştiri Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulayan Bahçeli, “NATO eğer sadece Türkiye’yi iç tehditlere karşı korumakla sınırlı kalıyor ve en hayati taleplerimizi görmezden geliyorsa, kamuoyunda yükselen tepkiler karşısında Türkiye’nin tarihsel vizyonuna uygun biçimde yeni yönelimleri düşünme zamanı gelmiştir” diye konuştu. “İsrail, SDG’yi kışkırtıyor” Bahçeli, İsrail’in yalnızca Gazze’de insanlığa karşı suç işlemekle kalmadığını, aynı zamanda bölgedeki altı devlete fiilen savaş açtığını öne sürdü. “İsrail, terör örgütü SDG’yi Türkiye’de başlayan ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine engel olmak için kışkırtıyor, manipüle ediyor” dedi. “Terörsüz Türkiye süreci sekteye uğratılmak isteniyor” Türkiye’nin 2016’dan bu yana Suriye’de gerçekleştirdiği dört büyük harekâtla terörle mücadelede kararlılığını ortaya koyduğunu hatırlatan Bahçeli, bazı aktörlerin hâlâ kaosu beslemeye devam ettiğini belirtti. Türkiye’nin hem güney sınırında hem de Rusya-Ukrayna savaşında istikrardan yana olduğunu ifade eden MHP lideri, “Türkiye sadece kendi soydaşlarını değil, tarih boyunca tüm mazlum milletleri kollamıştır. Osmanlı döneminde İspanya’dan kovulan Yahudilere açılan kapı bunun en çarpıcı örneğidir” dedi.

Bahçeli’nin usturası siyasetin yönünü Kudüs’e çeviriyor! Haber

Bahçeli’nin usturası siyasetin yönünü Kudüs’e çeviriyor!

Türkiye’de son dönemde en dikkat çekici siyasal çıkışların sahibi olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ekim 2024’te başlattığı “devrimci momenti” Kudüs üzerinden ileri taşımayı hedefliyor. Yazar Mehmet Sabri Akgönül, Bahçeli’nin bu stratejik yönelimini “ustura” metaforu ile açıklayarak, Türkiye’nin hem iç hem de dış politikada yeni bir restorasyon dönemine girdiğini savunuyor. Bahçeli’nin devrim anlayışı Kudüs hedefiyle birleşiyor Akgönül’e göre Bahçeli’nin Kudüs çıkışı, yalnızca bir siyasi söylem değil; Türkiye’nin meşruiyetini içeride yeniden kurma ve dışarıda etki alanını genişletme projesinin parçası. “Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur” sözleriyle işaret edilen bu yönelim, yeni dönemin merkezine Kudüs’ü oturtuyor. Bahçeli’nin stratejik çerçeveyi kurduğunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ise taktiksel uygulamaları üstlendiğini belirten Akgönül, üçlü yapının Türkiye’yi büyütecek bir denge oluşturduğunu vurguluyor. Ustura metaforu siyasetin gereksiz ayrıntılarını kesiyor Akgönül, Bahçeli’nin yöntemini Ockham’ın Usturası ile açıklıyor: “Gereksiz varsayımları ve korkuları elimine ederek en kestirme yolu işaret ediyor.” Bu bağlamda, Bahçeli’nin Kudüs çıkışının Gazze üzerinden şekillendiğini aktaran Akgönül, 2024’te önerilen “Kudüs Paktı” teklifinin 2025’te yeniden gündeme taşındığını hatırlatıyor. Gazze tezkeresi hazırlığı gündeme gelebilir Akgönül, Libya’ya 2020’de yapılan müdahale örneğini hatırlatarak, benzer bir sürecin Gazze için planlanabileceğini öne sürüyor. Türkiye’nin diplomatik girişimler, iç siyasal konsolidasyon ve uluslararası meşruiyet arayışıyla adım adım bu sürece hazırlandığını belirtiyor. Önümüzdeki hafta yapılacak BM Genel Kurulu toplantısının bu meşruiyeti sağlayabileceğini ifade eden Akgönül, İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin’i tanıması ile İtalya’nın BM misyonu önerisi gibi gelişmeleri “şartların olgunlaştığına” dair işaretler olarak sunuyor. TRÇ ittifakı önerisi Trump’a mesaj niteliği taşıyor Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) İttifakı çıkışını değerlendiren Akgönül, bu önerinin asıl muhatabının Rusya ya da Çin değil, doğrudan Donald Trump olduğunu belirtiyor. Akgönül’e göre Trump, Hindistan ve Rusya’yı Çin’e “kaptırma” tehlikesi yaşarken Türkiye’nin de bu blokta yer alması, ABD’nin küresel iddiasını bitirebilir. Bu nedenle Bahçeli’nin usturası, Trump’ın korkularını ajite etmeyi hedefleyen stratejik bir hamle niteliği taşıyor. Avrasyacı kadrolar da Kudüs meselesine çekiliyor Akgönül’ün analizine göre, Bahçeli’nin Kudüs çıkışı yalnızca dış politikada değil, içeride de etkili oldu. Avrasyacı devlet kadrolarının Kudüs meselesini merkezine alması, Türkiye’de yeni bir stratejik konsensüsün doğduğunu gösteriyor. Artık Avrasyacılık, Kudüs’ten ve Gazze Tezkeresi’nin olgunlaştırılmasından geçiyor. Bahçeli’nin usturası siyasal korkuları kesip atıyor Mehmet Sabri Akgönül yazısını şu yorumla tamamlıyor: Bahçeli’nin usturası, hem içeride hem dışarıda gereksiz korkuları kesip atarak Türkiye’yi Kudüs merkezli yeni bir stratejik hatta yerleştiriyor. Erdoğan’ın ve Fidan’ın adımlarıyla birleşen bu stratejik vizyon, önümüzdeki günlerde hem BM Genel Kurulu’nda hem de Washington-Ankara hattında somutlaşacak. Bahçeli’nin usturası ne anlatıyor? Mehmet Sabri Akgönül’ün yazısı ilk bakışta bir “Bahçeli portresi” gibi görünse de aslında çok daha geniş bir bağlamı işaret ediyor. Akgönül, Bahçeli’nin politikalarını yalnızca güncel çıkışlar olarak değil, tarihsel bir “sağın yeniden yükselişi” sürecinin parçası olarak okuyor. Yazının ana fikri şu: Türkiye’de sağ siyasetin uzun bir gerileme döneminden sonra tekrar yükselişe geçtiği bir dönemde, Bahçeli bu yükselişi stratejik bir çerçeveye oturtan, diğer aktörleri tamamlayan merkezi figürdür. “Ustura” metaforu burada önem kazanıyor. Akgönül, Bahçeli’yi gereksiz ayrıntıları, korkuları, tereddütleri kesip atan; meseleyi özüne indirgeyen bir lider olarak konumlandırıyor. Bu bakış, Bahçeli’nin Kudüs çıkışını, bir “anlık refleks” değil, Türkiye’nin iç-dış politikasını yeniden kuracak bir stratejik hedef olarak yorumluyor. Yazıda Erdoğan ve Fidan’ın rollerinin altının çizilmesi, aslında “Bahçeli’nin yön, Erdoğan ve Fidan’ın uygulama sağladığı üçlü mekanizma” vurgusunu öne çıkarıyor. Yani, bir hiyerarşi değil; birbirini tamamlayan roller söz konusu. Bu, Cumhur İttifakı içindeki iş bölümüne dair de bir okuma sunuyor. En kritik noktalardan biri, Trump ve ABD bağlamı. Akgönül, Bahçeli’nin Kudüs çıkışını yalnızca Filistin meselesine indirgemiyor; asıl hedefin Trump’ın İsrail karşısındaki tereddütlerini kırmak ve ABD’nin Ortadoğu politikalarını değiştirmeye zorlamak olduğunu söylüyor. Burada TRÇ (Türkiye-Rusya-Çin) ittifakı önerisi, Rusya ve Çin’le yakınlaşma değil, Trump’a “Türkiye’yi kaybetme” korkusunu hatırlatma işlevi görüyor. Yani bu öneri, bir dış politika stratejisi olmaktan çok, bir diplomatik koz. Yazının satır aralarında ayrıca içerideki Avrasyacı kadrolara yönelik bir mesaj da var. Bahçeli’nin Kudüs çıkışı, bu kadroları doğrudan “Kudüs meselesi” etrafında konsolide etmeyi amaçlıyor. Böylece Avrasyacılık, klasik anlamıyla Rusya-Çin hattına yaslanmak değil, Kudüs üzerinden yeniden tanımlanıyor. Sonuç olarak Akgönül, Bahçeli’yi yalnızca bir parti lideri değil, tarihin ruhunu kavrayıp yön veren bir “stratejik akıl” olarak sunuyor. Yazının özü şu şekilde özetlenebilir: Bahçeli stratejiyi kuruyor, Erdoğan ve Fidan taktiği uyguluyor. Kudüs meselesi, Türkiye’nin restorasyon sürecinin merkezine yerleşiyor. TRÇ ittifakı önerisi, ABD’ye yönelik bir psikolojik baskı unsuru. Avrasyacı kadrolar Kudüs meselesine çekilerek yeni bir konsensüs oluşuyor. Bu nedenle, Akgönül’ün yazısı yalnızca bir “analiz” değil; aynı zamanda okuyucuya Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki dış politika hamlelerine dair bir “öngörü” sunuyor. Bahçeli’nin usturası, siyasal korkuları kesip atarken, Türkiye’nin hem içeride hem dışarıda yeni bir yönelim kazanacağı mesajını veriyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.