SON DAKİKA

#Chp

HABER DEĞER - Chp haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Chp haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Erdoğan’dan Barzani cephesine: Bahçeli’ye yönelik bu hadsiz açıklamadan derhal dönülmeli Haber

Erdoğan’dan Barzani cephesine: Bahçeli’ye yönelik bu hadsiz açıklamadan derhal dönülmeli

“Asla tasvip etmiyoruz, diplomatik girişimler başlatıldı” AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Mesud Barzani cephesinden gelen ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi hedef alan açıklamaya sert sözlerle tepki gösterdi. Erdoğan, açıklamayı “kabul edilemez” olarak nitelendirdi; AKP Sözcülüğü ve Dışişleri Bakanlığı üzerinden gerekli diplomatik adımların atıldığını, konuyla ilgili izahat talep edildiğini söyledi. Erdoğan, TBMM kürsüsünden Bahçeli’ye destek verdi Erdoğan, grup konuşmasının siyaset gündemine damga vuran bölümünde, Barzani’nin ofisinden Bahçeli’ye yönelik gelen mesajı doğrudan hedef alarak, “Sayın Devlet Bahçeli’yi hedef alan dünkü saygısız ve hadsiz açıklamaları asla tasvip etmediğimizi, kabul edilemez bulduğumuzu burada ifade etmek isterim” dedi. Erdoğan, söz konusu açıklama sonrasında parti sözcüsünün ve Dışişleri Bakanlığı’nın devreye girdiğini, Türkiye’nin rahatsızlığının muhataplara açık bir biçimde iletildiğini vurguladı. Cumhurbaşkanı, bu aşamadan sonra atılması gereken adımı da netleştirerek, “Bu vahim hatadan bir an önce dönülmeli ve düzeltilmelidir” ifadesini kullandı. Böylece Ankara’dan, Barzani cephesine yönelik doğrudan ve sert içerikli bir uyarı mesajı verilmiş oldu. Cumhur İttifakı vurgusu: “Hedef, anlayış ve fikir birliği içindeyiz” Konuşmasında uzun bir bölüm ayırdığı “Terörsüz Türkiye” sürecine değinen Erdoğan, Milliyetçi Hareket Partisi ile kurulan Cumhur İttifakı’na da özel vurgu yaptı. Erdoğan, “Cumhur İttifakı hedef, anlayış ve fikir birliği içindedir” diyerek ittifakın stratejik birlikteliğinin altını çizdi. Erdoğan, Türkiye’nin terörle mücadelede “yarım asırlık bir prangayı kırma” iddiası taşıdığını, bu süreçte hem kendi partisi hem de ittifak ortaklarının ağır siyasi risk aldığını dile getirdi. Cumhurbaşkanı, bu riskin Türkiye toplumunun geleceği için göze alındığını belirterek, amaçlarının “evlatlara terör gölgesinden arınmış bir ülke bırakmak” olduğunu söyledi. Muhalefete ve CHP lideri Özgür Özel’e sert eleştiriler yöneltildi Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı konuşmada ana muhalefet partisi CHP ve Genel Başkanı Özgür Özel’i de hedef alan sert ifadeler kullandı. Özel’in açıklamalarını, “hedef saptırma” olarak niteleyen Erdoğan, CHP’nin tarihine atıf yaparak, özellikle Kürt yurttaşlara yönelik geçmiş politikalar üzerinden ağır eleştirilerde bulundu. Erdoğan, CHP’nin “Türkiye toplumunu umutsuzluğa ve karamsarlığa sürüklemeye çalıştığını” savundu; parti içi çekişmelerin ve yolsuzluk iddialarının üzerini örtmek için bu dilin kullanıldığını iddia etti. Cumhurbaşkanı, AKP’nin ise Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Laz dâhil tüm yurttaşları kapsayan bir siyaset yürüttüğünü, ayrıştırıcı değil bütünleştirici bir çizgide durduklarını dile getirdi. Ekonomi mesajları: “21 çeyrektir büyüme, hedef 1,9 trilyon dolarlık ekonomi” Erdoğan, grup toplantısında yalnızca siyasal tartışmalar ve Barzani cephesinden gelen açıklamaya tepkiyle yetinmedi; ekonomiye dair başlıkları da ayrıntılı şekilde anlattı. Türkiye ekonomisinin 21 çeyrektir kesintisiz büyüdüğünü vurgulayan Cumhurbaşkanı, 2025’in üçüncü çeyreğinde ekonomik büyümenin yıllık bazda yüzde 3,7 olarak gerçekleştiğini hatırlattı. Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında dördüncü, G20 ülkeleri arasında ise beşinci sırada yer aldığını söyleyen Erdoğan, ülkenin yıllıklandırılmış millî gelirinin 1,5 trilyon doları aştığını belirtti. Erdoğan, 2028 hedefini ise “1,9 trilyon dolarlık bir ekonomi ve 375 milyar dolarlık mal ihracatı ile 100 milyar dolarlık turizm geliri” olarak özetledi. Ayrıca KOBİ’lere sağlanan desteklerden söz eden Erdoğan, özellikle emek yoğun sektörlerde çalışan başına verilen desteğin 2026 yılında 3.500 liraya yükseltileceğini, bu yolla 1 milyondan fazla istihdamın korunmasının hedeflendiğini ifade etti. Dış politika ve Afrika vurgusu: “Türkiye alan el değil, veren el konumunda” Konuşmasında G20 Zirvesi ve Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerine de geniş yer ayıran Erdoğan, Türkiye’nin uluslararası platformlarda “dik ve dirayetli bir duruş” sergilediğini söyledi. Afrika kıtasında Türkiye’nin büyükelçilik sayısının 12’den 44’e çıkmasının, ticaretin ise 5 milyar dolardan 37 milyar dolara yükselmesinin altını çizen Cumhurbaşkanı, hedeflerinin 50 milyar dolarlık ticaret hacmi olduğunu belirtti. Türkiye’nin, Gazze ve Sudan başta olmak üzere pek çok kriz bölgesine insani yardım ulaştırdığını anımsatan Erdoğan, Türkiye’nin artık “alan el değil, veren el” konumunda olmasının, ülkenin son 20 yıldaki dönüşümünün göstergesi olduğunu vurguladı. Savunma sanayii ve KIZILELMA mesajı: “Hava savunmasında tarihi eşik aşıldı” Erdoğan, savunma sanayii alanındaki gelişmelere de değinerek, KIZILELMA insansız savaş uçağının MURAT radarıyla tespit edilen bir hedefi GÖKDOĞAN füzesiyle havadan havaya vurduğunu anımsattı. Bu testle KIZILELMA’nın “görüş ötesi hedefi vurabilen ilk insansız savaş uçağı” olarak kritik bir eşiği geçtiğini söyleyen Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin hava savunmasında yeni bir döneme girdiğini kaydetti. Bu testlerin Sinop’ta yapılmasına CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “balıklar rahatsız oluyor” sözleriyle itiraz ettiğini hatırlatan Erdoğan, Sinoplu Diyojen’in “Gölge etme, başka ihsan istemez” sözüyle yanıt verdi ve savunma projelerine yönelik eleştirileri geri püskürttü. “Terörsüz Türkiye” vurgusu ve Meclis’e çağrı: “Elleri taşın altına koyma zamanı” Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının son bölümünde bir kez daha “Terörsüz Türkiye” hedefini yineleyerek, Meclis’te temsil edilen tüm partilere ve milletvekillerine çağrıda bulundu. Türkiye’nin yarım asırdır devam eden terör sarmalından tamamen çıkması için herkesin sorumluluk alması gerektiğini ifade eden Erdoğan, bu süreçte “iffetli, sabırlı ve tahriklere kapılmayan” bir siyaset üslubu beklediğini söyledi. Erdoğan, Terörsüz Türkiye süreciyle ilgili olarak “Bu sefer başaracağız” ifadesini kullanırken, Türkiye toplumuna da “umut ve özgüveni koruma” çağrısı yaptı. Cumhurbaşkanı, “İnanıyorsanız üstünsünüz, inanıyorsanız zafer sizindir” sözleriyle konuşmasını bitirdi.

CHP’de yeni yönetim şekillendi Haber

CHP’de yeni yönetim şekillendi

Ankara Arena’da üç gün süren kurultayın final oturumunda yapılan oylamalar, CHP’nin yönetim haritasını belirledi. Delegelerin yoğun katılımıyla gerçekleşen seçimlerde Parti Meclisi ve Yüksek Disiplin Kurulu üyeleri seçildi; Genel Başkan Özgür Özel’in “anahtar listesi” delegeden blok destek aldı. Genel başkanlık oylaması tek adayla tamamlandı Kurultayın ikinci gününde genel başkanlık seçimi yapıldı. Tek aday olarak yarışan Özgür Özel, kullanılan geçerli oyların tamamını alarak yeniden genel başkan seçildi. Bu sonuç, partide liderlik tartışmalarını kapatırken kurultayın yönünü de netleştirdi. Anahtar liste delegeden tam onay aldı Son gün gerçekleştirilen Parti Meclisi oylamasında Özel’in sunduğu anahtar liste firesiz kabul edildi. Mevcut Parti Meclisi’ndeki isimlerin büyük bölümü görevini sürdürürken, yeni isimlerle birlikte organda hem süreklilik hem de yenilenme dengesi kuruldu. Kurmay kadronun bileşimi, parti politikalarının önümüzdeki dönemde hangi başlıklara ağırlık vereceğine dair güçlü bir işaret olarak yorumlandı. Yüksek Disiplin Kurulu da belirlendi Kurultayın aynı oturumunda Yüksek Disiplin Kurulu üyeleri de seçildi. Parti içi işleyiş ve kurumsal denetim açısından kritik olan kurulun yeni yapısı, örgüt içi disiplin süreçlerinde daha kurumsal bir hat izleneceği beklentisini güçlendirdi. En yüksek oylar dikkat çekti Parti Meclisi seçimlerinde en yüksek oyu alan isimler kamuoyunda özellikle izlendi. Delegeden güçlü destek alan adaylar, kurultay salonundaki eğilimleri de yansıttı. Oy dağılımları, parti tabanında ekonomi, emek, sosyal politika ve dış politika gibi alanlarda etkili isimlerin öne çıktığını gösterdi. Bilim, kültür ve sanat vurgusu öne çıktı Kurultayda Bilim Kültür Sanat Platformu’ndan gelen isimlerin Parti Meclisi’nde yer alması, parti yönetiminde uzmanlık havuzunu genişletti. Akademi, ekonomi ve sanat çevrelerinden gelen temsilcilerin yeni dönemde politika üretimine doğrudan katkı vermesi bekleniyor. Siyaset için yeni sayfa Üç gün süren kurultay maratonunun sonunda oluşan tablo, CHP’nin yerel ve genel seçimlere giderken daha merkezi bir koordinasyon ve daha geniş bir uzmanlık kadrosu ile yola devam edeceğini ortaya koydu. Parti yönetimi, “Şimdi İktidar Zamanı” sloganıyla çizilen hattı somut programlara dönüştürme sözü veriyor. Türkiye toplumuna çağrı CHP yönetimi, kapsayıcı bir siyaset dili ve yurttaş odaklı programlarla Türkiye toplumunun tüm kesimlerine ulaşma hedefini vurguluyor. Yeni kadroların, eşit yurttaşlık ve sosyal adalet başlıklarında daha görünür adımlar atması bekleniyor.

“Çakar listesi” canlı yayında açıldı: Gazeteciler hedefte, bakanlık sessiz Haber

“Çakar listesi” canlı yayında açıldı: Gazeteciler hedefte, bakanlık sessiz

CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, İstanbul’da denetime takıldığı ileri sürülen TBMM plakalı araç iddiasının ardından katıldığı canlı yayında sert konuştu. Başarır, Emniyet ve İçişleri Bakanlığını “yasadışı takip ve fişleme” ile suçlarken, “çakar” tartışmasının yalnızca siyasetçilere indirgenemeyeceğini söyledi ve bazı gazetecilerin de çakar kullandığını iddia ederek isimleri kamuoyuyla paylaştı. Canlı yayında isim verdi, tartışma büyüdü Başarır, Halk TV ekranlarında yaptığı açıklamada çakarlı araç kullandığını iddia ettiği gazetecileri tek tek saydı ve “Herkes için aynı hukuk” vurgusu yaptı. Açıklamanın hemen ardından sosyal medyada geniş yankı oluştu; iddialar kısa sürede “ayrıcalık” ve “eşitlik” başlıkları altında tartışılmaya başlandı. “Beni izleyen raporlar WhatsApp’tan elime geldi” dedi Başarır, kendisine ait olduğu ileri sürülen araç üzerinden yürütülen takibin “6 sayfalık istihbarat raporu”na dönüştüğünü, bu belgelerin defalarca kendisine gönderildiğini açıkladı. Araçla ilgili tüm yükümlülüklerin şahsı tarafından karşılandığını söyleyen Başarır, “Resmi aracı kullanmadım, şahsi aracımla dolaştım” ifadesini kullandı. Emniyet ve Bakanlığa açık çağrı yaptı Canlı yayında doğrudan İçişleri Bakanlığı ve Emniyet’e seslenen Başarır, çakar kullanımına dair kamuoyuna şeffaf bir açıklama yapılmasını istedi. “Kimin hangi yetkiye dayanarak çakar kullandığı açıklansın” çağrısı, tartışmanın devlet kapasitesi ve denetim mekanizmaları boyutuna taşınmasına yol açtı. Gazetecilerden karşı hamle geldi İddiaların ardından bazı gazeteciler sosyal medya üzerinden yanıt niteliğinde açıklamalar yaparak çakar kullanmadıklarını dile getirdi. Bu açıklamalar, kamuoyundaki “kim doğru söylüyor” sorusunu daha da görünür kıldı ve tartışmayı derinleştirdi. “Resmi araç suistimali” iddiası masada Olayın çıkış noktası olan trafik denetimi ve araçtan kimin çıktığına dair iddialar henüz resmî bir makam tarafından doğrulanmadı. Bu belirsizlik, tartışmanın yalnızca kişiler üzerinden değil, sistemsel denetim zafiyeti üzerinden yürütülmesine neden oldu. Türkiye toplumunda eşitlik talebi yükseliyor Tartışma, “ayrıcalıklar devleti mi, eşit hukukun devleti mi?” sorusunu yeniden gündeme taşıdı. Türkiye toplumunda, çakar ve benzeri sembollerin “imtiyaz” anlamına gelmemesi, denetimin herkes için eşit işletilmesi yönündeki talep sosyal medyada güçlü biçimde dile getiriliyor. Gözler resmî açıklamada simlerin açıkça telaffuz edilmesiyle ivme kazanan tartışmada, İçişleri Bakanlığı ve ilgili kurumların yapacağı açıklamalar merakla bekleniyor. Kamuoyu, iddiaların somut verilerle aydınlatılmasını ve çakar kullanımına ilişkin kuralların şeffaf biçimde ortaya konmasını istiyor.

Aydın’da cenaze hizmetleri krizi: İlçe belediyelerinin yetkisi meclis kararıyla değişti Haber

Aydın’da cenaze hizmetleri krizi: İlçe belediyelerinin yetkisi meclis kararıyla değişti

Meclis kararıyla yetki dağılımı yeniden çizildi. Aydın Büyükşehir Belediye Meclisi, cenaze ve defin hizmetlerinin ilçe belediyelerinden alınmasına yönelik önergeyi kabul etti. Karar sonrası Aydın genelinde hizmetlerin hangi kurumlar eliyle ve hangi modelle yürütüleceği tartışılmaya başlandı. Gerekçe “maliyet yükü”, sonuç “yetki devri” olarak açıklandı CHP’li ilçe belediyeleri, hizmetlerin ekonomik yük oluşturduğunu belirterek cenaze ve defin işlerini Büyükşehir’e devretmek üzere önerge verdi. Kabul edilen önergeyle birlikte bazı ilçelerde bu hizmetlerin artık ilçe belediyeleri bünyesinde yürütülmeyeceği bildirildi. Başkan Erol: “Hizmet boşluğu oluşmamalı” Kararın ardından açıklama yapan Mehmet Erol, cenaze ve defin hizmetlerinin kent yaşamının en hassas alanlarından biri olduğuna işaret ederek uygulamanın yurttaşları mağdur etmemesi gerektiğini söyledi. Erol, belediyenin kendi ilçesinde bu hizmetleri sürdürmeye kararlı olduğunu vurguladı. “Yetki devri” kentte siyasi tartışmayı büyüttü Kararın, yerel yönetimler arasında sorumluluğun paylaşımı ve kamu hizmetlerinin sürekliliği başlıklarında yeni bir tartışma doğurduğu görülüyor. Bazı çevreler, hizmetlerin tek elde toplanmasının koordinasyonu artırabileceğini savunurken; bazıları da yerinden yönetim ilkesinin zedelendiğini ileri sürüyor. Yurttaşlar cenaze hizmetlerinin aksamamasını istiyor Kentteki yurttaşların temel talebi, ideolojik polemiklerden bağımsız olarak cenaze ve defin hizmetlerinin kesintisiz ve eşit biçimde sürdürülmesi. Özellikle kırsal ilçelerde lojistik ve personel planlamasının nasıl yapılacağı merak konusu. Uygulamanın ayrıntıları netleşmeyi bekliyor Kararın yürürlüğe giriş takvimi, hangi ilçelerin kapsamda olduğu ve hizmetlerin fiilen hangi kurumlarca yürütüleceğine ilişkin ayrıntıların önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılması bekleniyor. Gözler, Büyükşehir yönetiminin sahadaki geçiş sürecini nasıl yöneteceğinde.

Sezgin Tanrıkulu: Hukukumuza saygı gösterilmiyor Haber

Sezgin Tanrıkulu: Hukukumuza saygı gösterilmiyor

CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ile çok sayıda belediye başkanını ziyaret etti. Tanrıkulu, görüşme sonrası yaptığı açıklamada Türkiye’de yargı kararlarının uygulanmadığını, infaz süreçlerinin hukuka aykırı biçimde yürütüldüğünü ifade etti. Tanrıkulu Silivri’yi “Türkiye’nin siyasi hafızası” olarak tanımladı Tanrıkulu, cezaevini ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada Silivri’nin uzun süredir siyasi hesaplaşmaların yürütüldüğü bir mekan olduğunu söyledi. Türkiye toplumunun yıllardır hukuksuz uygulamalara tanıklık ettiğini belirterek, cezaevinin bu anlamda “yakın tarihin aynası” haline getirildiğini dile getirdi. “İnfaz süreçleri hukuk dışı bir intikam aracına dönüşmüş durumda” Tanrıkulu, tutuklulukların hiçbir somut delile dayanmadığını, özellikle muhalif siyasetçilerin ve aktivistlerin keyfi uygulamalarla cezalandırıldığını söyledi. “Hiçbir hukuki temeli olmayan infaz biçimleri intikam mekanizması gibi işletiliyor” diyerek durumu ağır bir hak ihlali olarak nitelendirdi. AYM ve AİHM kararlarının uygulanmaması “hukuk tanımazlığın göstergesi” olarak değerlendirildi Türkiye’de yüksek mahkeme kararlarının dahi yok sayıldığına dikkat çeken Tanrıkulu, “Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmıyor, kendi hukukumuza bile saygı gösterilmiyor” ifadeleriyle yargı sistemine yönelik eleştirilerini sertleştirdi. “Bu dönem mutlaka geçecek, yurttaşlarımız özgürlüğüne kavuşacak” Tanrıkulu, Türkiye’de hukuksuzluk ortamının kalıcı olamayacağını, siyasi tutsakların özgürlüklerine kavuşacağı günlerin geleceğini vurguladı. “Mücadele edeceğiz ve mutlaka bu dönem geçecek” diyerek hem demokrasiye hem hukuk devletine olan inancını dile getirdi.

İmralı kararının ardından komisyonda ilk istifa! Haber

İmralı kararının ardından komisyonda ilk istifa!

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun Abdullah Öcalan’la görüşmek üzere İmralı Adası’na gitmeyi kararlaştırmasının ardından komisyonda ilk istifa geldi. Oylamada “hayır” diyen Demokrat Parti İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, kararın ardından komisyondan çekilme iradesini açıklayarak bugün TBMM Başkanlığı’na resmi dilekçesini sunacağını duyurdu. Komisyonun İmralı ziyareti kararı siyasette yeni bir kırılma anı yarattı Komisyonun 32 evet, 3 hayır ve 2 çekimser oyla aldığı İmralı kararı, Türkiye toplumunda ve siyasette geniş yankı uyandırdı. CHP ve Yeniden Refah’ın katılmadığı oylamada AK Parti, MHP, DEM Parti, TİP ve EMEP’in onay vermesi dikkat çekerken; Demokrat Parti, DSP ve HÜDA-PAR ret oyu kullandı. Demokrat Parti adına komisyonda bulunan Altıntaş, İmralı ziyaretinin “millet vicdanını yaralayacağını” ifade ederek istifa sürecini başlattı. Altıntaş: ‘İmralı Adası derin acıların mekânı, pazarlığın yeri olamaz’ Sözcü’ye konuşan Altıntaş, İmralı’nın Türkiye toplumunda taşıdığı ağır hafızaya vurgu yaparak, ziyareti sakıncalı bulduklarını belirtti. “Genel Başkanımız Gültekin Uysal ile yaptığımız değerlendirme sonrası komisyondan çekilme kararı aldık” diyen Altıntaş, İmralı’da kurulacak her tür temasın yurttaşların adalet duygusunu zedeleyebileceğini vurguladı. “Biz teröristle pazarlık olmaz diyoruz. Şimdi ne konuşulacak? İmralı’da bir anlaşma masası mı kurulacak?” ifadeleriyle kararı sert sözlerle eleştirdi. ‘Egemenlik tartışmaya açılıyor, talepler akla hayale gelmez boyutta’ Altıntaş, son dönemde süreç etrafında dillendirilen çeşitli siyasi taleplerin Türkiye toplumunda kaygı yarattığını da dile getirdi. Ana dilde eğitimden yerinden yönetime uzanan bazı tartışmaların “egemenlik hakkını tartışmaya açtığını” savunarak, İmralı kararının bu talepleri yeniden canlandırmasından endişe duyduklarını belirtti. Demokrat Parti yönetiminin bu sebeple sürece “net bir mesafe” koyduğunu aktardı. Komisyondaki ilk ayrılık yeni tartışmaların kapısını aralayabilir Komisyonun bu hafta İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan’la görüşmesi öngörülürken, Altıntaş’ın istifasının siyasi dengeler üzerinde nasıl bir etkisi olacağı merak ediliyor. Ziyareti savunan partiler “Terörsüz Türkiye” hedefi çerçevesinde adımı desteklerken; karşı çıkan kesimler sürecin Türkiye toplumunun hassasiyetlerini zedeleyebileceği görüşünde. Demokrat Parti’nin kararı, komisyonda yeni istifaların veya yeni tutum değişikliklerinin de habercisi olabilir.

Gazeteci Özge Demir’e “Trol” baskısı: İmamoğlu–Kılıçdaroğlu ayrışması hedef gösterme ve tehdide dönüştü Haber

Gazeteci Özge Demir’e “Trol” baskısı: İmamoğlu–Kılıçdaroğlu ayrışması hedef gösterme ve tehdide dönüştü

Gazeteci Özge Demir, siyasi ayrışma nedeniyle tehdit edildiğini açıkladı Gazeteci-yazar Özge Demir, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlarla son günlerde maruz kaldığı tehdit, hakaret ve hedef göstermeleri kamuoyuna duyurdu. Özellikle CHP içindeki İmamoğlu–Kılıçdaroğlu ayrışmasıekseninde, “Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediği için” belirli hesaplar tarafından sistematik şekilde hedef alındığını söyledi. Demir, yaptığı açıklamada bu saldırıların bir “acizlik göstergesi” olduğunun altını çizdi. “Söyleyecek sözü tükenenlerin zayıf davranışları” Özge Demir X hesabından yaptığı sert açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Beni tehdit etmeniz, hakaret etmeniz ve hedef göstermeniz; gücünüzün değil, yalnızca acizliğinizin bir yansımasıdır. Bu tür yöntemler söyleyecek sözü tükenenlerin başvurduğu zayıf davranışlardır.” Demir, gerçeği söylemekten geri adım atmayacağını da vurguladı: “Ben gerçeği söylemekten, hırsıza hırsız, arsıza arsız demekten asla vazgeçmeyeceğim.” “İmamoğlu’nu destekleyen trol hesaplar saldırıyor” Demir, gelen tepkiler üzerine kendisine ulaşanlara özel mesaj yoluyla da tehditlerin kaynağını açıkladı. Haber Değer’in ulaştığı ekran görüntülerine göre Demir, kendisine yöneltilen saldırıların arkasında İmamoğlu’nu destekleyen trol ağlarının bulunduğunu belirtti. Demir, mesajlarında şu ifadeleri kullandı: “Ekrem İmamoğlu’nu destekleyen trol hesaplar… Kemal Kılıçdaroğlu tarafında olduğum için. Linç ve tehdit.” Demir’in açıklamaları, CHP içindeki derinleşen siyasi kırılmaların gazetecilere ve kamuoyu aktörlerine yansımalarının boyutunu da gözler önüne seriyor. Kadın gazetecilerin hedef gösterilmesi yeniden gündemde Özge Demir’in yaşadıkları, özellikle kadın gazetecilerin sosyal medyada sistematik olarak maruz kaldığı linç, cinsiyet temelli saldırı ve tehditlere dair tartışmayı yeniden alevlendirdi. Türkiye’de son yıllarda kamuoyunda görünür kadın gazetecilere yönelik koordineli saldırıların arttığı biliniyor. Demir ise bu baskılara rağmen geri adım atmayacağını açıkça belirtiyor. “Korkmayın, susmayın” mesajı Demir, hem basın özgürlüğüne hem de siyasal baskıya dair verdiği mesajda, takipçilerine ve meslektaşlarına da çağrıda bulundu: “Tehditlere boyun eğmeyeceğim. Gerçeği söylemekten vazgeçmeyin.” Özge Demir’in açıkladığı tehdit ve linç girişimleri, sosyal medyada yükselen siyasi kutuplaşma atmosferinin gazeteciler üzerindeki etkisini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Demir’in hedef alınma gerekçesinin, yalnızca CHP içi siyasi pozisyonu olduğu yönündeki açıklaması ise her kesimde tartışma yarattı. Özge Demir kimdir? Özge Demir, 14 Ocak 1988’de Erzincan’da doğdu. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü mezunudur. Kadın cinayetlerini konu alan “Bu Memleketin Kadınları” isimli bir kitabı bulunan Demir, çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazılarına devam etmektedir. Demir, En Güncel Haber, Güncel Haber 16 ve Gemlik Basın’da Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapmaktadır. Sivil toplum alanında da aktif olan gazeteci, halen Hak Hukuk Adalet Derneği Genel Sekreterliği görevini sürdürmekte; ayrıca Demeter Eşitlikçi Kadınlar Derneği Yönetim Kurulu üyesidir. Siyasi yaşamında farklı görevler üstlenen Özge Demir; Memleket Partisi Bursa İl Yönetim Kurulu Üyeliği, Memleket Partisi Medya Tanıtım ve Halkla İlişkilerden Sorumlu İl Başkan Yardımcılığı, Türkiye Değişim Partisi Kadın Kolları MYK Üyeliği, Kadın Kolları Basından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ve Eğitim Politikaları Başkanlığı Basın Sözcülüğü ile Basın Danışmanlığı görevlerinde bulunmuştur. Demir, son olarak 28. Dönem CHP Bursa Milletvekili Aday Adayı olmuştur. Özge Demir evli ve bir çocuk annesidir.

KILIÇDAROĞLU: CHP devletin âli menfaatleri için risk almak zorundadır Haber

KILIÇDAROĞLU: CHP devletin âli menfaatleri için risk almak zorundadır

Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, X hesabından yayımladığı dikkat çekici mesajda Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel misyonuna ve Türkiye’nin dış politikadaki kritik konumuna dair dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, CHP’nin hem temiz siyaset hem de devletin ali menfaatlerini koruma görevi gereği, özellikle Orta Doğu’da Türkiye’yi hedef alan tehlikelere karşı sorumluluk almak zorunda olduğunu belirtti. “CHP sıradan bir parti değildir” Kılıçdaroğlu açıklamasında CHP’nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu partisi olduğunun altını çizerek şunları söyledi: “Cumhuriyet Halk Partisi sıradan bir parti değildir. Partimizin kodları, geleneği ve iki büyük misyonu vardır. Birincisi siyaseti temiz tutmak ve hesap sormaktır. Hesap sorabilmek için de hesap vermekten kaçınmamak gerekir. Hesap vermek her CHP’linin namus borcudur.” Kılıçdaroğlu, CHP’nin rüşvet, yolsuzluk ve çıkar ağlarıyla yan yana gelmeyeceğini belirterek: “Cumhuriyet Halk Partisi rüşvetlerle, yolsuzluklarla ve rüşvet çarkının müteahhitleriyle anılmaz. Üzerine iftiralar ve yolsuzluk iddialarıyla yol alamaz. Derhal gereğini yapmalı ve yoluna devam etmelidir,” ifadelerini kullandı. “Devletin yönünü belirlemek CHP’nin görevidir” Kılıçdaroğlu konuşmasının ikinci bölümünde CHP’nin yalnızca iç siyasette değil, devletin dış politikadaki stratejik çizgisinde de sorumluluk sahibi olduğuna vurgu yaptı: “Cumhuriyet Halk Partisi devlete istikamet çizer. Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Doğu’dan Asya’ya, Kafkaslardan Avrupa’ya, Altaylardan Tuna’ya söyleyecek sözü vardır.” “Orta Doğu’da bizi tökezletmek isteyen İsrail ve Amerika belasını bertaraf etmek zorundayız” Kılıçdaroğlu’nun açıklamasındaki en dikkat çeken bölüm ise Türkiye’nin dış politikadaki konumuna ve CHP’nin rolüne ilişkin ifadeler oldu: “Cumhuriyet Halk Partisi, Orta Doğu’da tökezlememizi bekleyen İsrail ve Amerika belasını bertaraf etmek ve devletin âli menfaatleri için sürecin içinde olmak zorundadır. Risk almalıdır ve konuya siyaset üstü bakarak elini taşın altına koymalıdır.” Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin tarihsel olarak bağ kurduğu bölgelerde yalnızlaştırılamayacağını, CHP’nin de bu süreçlerde millet adına sorumluluk üstlenmekle yükümlü olduğunu söyledi. “Tarihin doğru tarafında yer almak cesaret ister” Kılıçdaroğlu açıklamasının sonunda CHP’nin demokrasi, kardeşlik ve adalet mücadelesine devam edeceğini belirterek: “Tarihin doğru tarafında yer almak çoğu zaman cesaret ve kararlılık gerektirir. Aziz milletimize hak, hukuk ve adalet yürüyüşümüze devam edeceğiz,” ifadelerini kullandı.

Ayhan Bilgen’den İmralı, CHP ve kayyum uyarısı: Önümüzdeki günler sürprizlere açık Haber

Ayhan Bilgen’den İmralı, CHP ve kayyum uyarısı: Önümüzdeki günler sürprizlere açık

Bahçeli’nin çıkışı, komisyon krizi ve ‘önce iktidar tavır almalı’ vurgusu Ayhan Bilgen, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İmralı vurgusunu “kendi içinde tutarlı” bulduğunu söyledi ve mecliste kurulan komisyona katılım tartışmalarını değerlendirdi. Bahçeli’nin başından beri Öcalan’ı sürecin “siklet merkezi” olarak tarif ettiğini hatırlatan Bilgen, DEM Partisi’nin ve Kürt siyasetinin tüm aktörleri arasında Öcalan’ı merkeze koyan bu çizginin devam ettiğini belirtti. Komisyonun ağırdan alınmasında AKP ve CHP’nin oy kaybı endişesiyle “risk almaktan kaçındığını” söyleyen Bilgen, özellikle CHP’nin tavrına dikkat çekti: “Bir ülkede yürütme bir politika belirliyorsa, muhalefete ‘önce sen tavır al’ denmez; önce iktidar ne istediğini açıkça ortaya koyar.” CHP’nin netleşmeyen duruşunun toplantıların ertelenmesine yol açtığını vurgulayan Bilgen, sürecin bu haliyle hem AKP’yi hem de CHP’yi yıpratacağını savundu. “DEM bu kadar netken CHP geri durursa kent uzlaşısı ağır yara alır” Bilgen, İmralı’ya gidiş konusunda DEM Partisi’nin tutumunun çok açık olduğunu, MHP’nin de ziyareti açıkça istediğini, AKP’nin ise çekingen davrandığını söyledi. Bu tabloda CHP’nin geri durması halinde, DEM–CHP ilişkilerinde ciddi kırılmalar yaşanabileceğini vurguladı: “DEM bu kadar net bir pozisyondayken, diğer herkes olumlu yaklaşır da CHP endişeli davranırsa, bu hem CHP içinde rahatsızlık yaratır hem de DEM’le ilişkiyi kalıcı biçimde yaralar.” Özellikle yerel seçimlerde kurulan “kent uzlaşısı” zeminine atıf yapan Bilgen, bu ilişkinin önümüzdeki dönemde masaya yatırılacağını, tartışmanın sertleşebileceğini söyledi. Silah bırakma, güvenlik–demokrasi dengesi ve Öcalan’ın rolü 1980’ler ve 1990’ların güvenlik merkezli politikalarını, buna karşı “sadece demokrasi sorunu var, güvenlik abartılıyor” diyen yaklaşımı hatırlatan Bilgen, her iki çizgiyi de eksik bulduğunu ifade etti. Ona göre bugün yürütülen hattın ana fikri, sorunun hem güvenlik hem demokrasi boyutunu kabul etmek, ama önce silah bırakma sürecini yönetmek: “Asıl sorunun 1999’dan beri silahlı örgütün silah bırakma sürecinin yönetimi olduğunu düşünüyorum. Eğer Türkiye bu süreci iyi yönetebilirse, geri kalan demokratikleşme adımları daha sağlam zeminde atılabilir.” Öcalan’ın silah bıraktırma konusunda irade koymasının “devlet açısından bir imkân” olduğunu söyleyen Bilgen, “Hem Öcalan’ın mesajlarını kullanıp hem de ‘biz onunla görünmeyelim’ demek çelişkidir.” ifadeleriyle, sürecin gizli ve tutarsız yürütülmesini eleştirdi. “Meclis komisyonu yasa yapmak için kuruldu, dinleme turuna çevrilmemeli” Bilgen, mecliste kurulan komisyonun rolünü de tartıştı. Komisyonun esas görevinin, silah bırakma sürecini hızlandıracak, kolaylaştıracak yasal iyileştirmeleri hazırlamak olduğunu söyleyerek, şu uyarıda bulundu: “Eğer gerçekten silah bırakmayı hızlandıracak düzenlemeye ihtiyaç varsa, bunu yapacak tek yer parlamento. Komisyon bunun için kurulduysa, görevi erteleyip işi ‘herkes gelsin derdini anlatsın’ formatına çevirmek doğru değil.” Akil insanlar sürecini hatırlatarak, o dönemde Anadolu’da yürütülen saha çalışmalarının şimdi tersine, meclise taşındığını belirten Bilgen, halkın dinlenmesinin önemli olduğunu ama “acil yasal düzenleme ihtiyacının” göz ardı edildiğini söyledi. İspanya örneğiyle ‘halk özne olsun’ çağrısı Bilgen, İspanya modeline yaptığı atfın yanlış anlaşıldığını söyleyerek, “kastettiğinin anayasal model değil, halkın özne olması” olduğunu açıkladı. ETA ve Bask bölgesi üzerinden verdiği örnekte, İspanyol halkının “Bizim adımıza silah kullanmayın, bomba patlatmayın” diye sokaklara dökülmesini hatırlattı ve şunları ekledi: “Demokrasinin muhatabı bir örgüt ya da tek tek kişiler olamaz; demokrasinin muhatabı yurttaşlardır. Hak ve özgürlükler pazarlık konusu yapılamaz, ‘silah bırakırsanız şu hakları tanırız’ denemez; o haklar zaten herkes için geçerlidir.” Ana dilde eğitim, eşit yurttaşlık ve dil tartışması DEM Partisi’nin ana dilde eğitim talebinin resmi dile alternatif olmadığını, ancak Kürtçeye bir statü tanınmasını içerdiğini hatırlatan Bilgen, bu talebin Kürtler için yaratabileceği olası dezavantajlara da dikkat çekti: “Eğer sınavlar ve kamu hizmeti sunumu Türkçe üzerinden yürümeye devam edecekse, ana dilde eğitim, fırsat eşitliği tartışmasını da beraberinde getirir.” Dünyada farklı modeller olduğuna, Sovyetler Birliği’nde ilk sınıflarda ana dilin güçlendirilip ardından resmi dil ve Batı dillerinin öğretildiğine işaret eden Bilgen, Türkiye’de de bu konunun pedagojik açıdan daha derin ve ideolojik ezberlerden uzak tartışılması gerektiğini söyledi. Mevcut durumda ana dilde eğitimin özel okullar için serbest olduğunu ama ciddi bir talep oluşmadığını, buna karşın kamu alanında düzenleme yapılmadığını hatırlattı. “Demokrasi kimseye özel statü vermez, çözüm Türkiye’ye özgü bir formülle mümkün” Ayhan Bilgen, dil ve kimlik meselelerinin yalnızca Kürt yurttaşları değil, Çerkeslerden Boşnaklara, Mardin, Hatay, Mersin, Adana, Siirt ve Urfa’daki Arap topluluklarına kadar pek çok kesimi ilgilendirdiğini vurguladı. “Resmi dilin dışında dil öğrenme hakkına dair bir ihlal varsa, çözüm herkes için tek bir ilkeyle bulunmalı; herhangi bir gruba özel statü verilmemeli.” diyen Bilgen, asıl meselenin eşit yurttaşlık olduğunu söyledi. Ona göre; ortak semboller, ortak değerler ne kadar anlamlıysa, hakların da herkes için eşit tanımlandığı bir düzen, Türkiye’nin demokratikleşme sorununu kökten çözme potansiyeli taşıyor. CHP davası, uzun yargılama riski ve siyasete güven uyarısı Bilgen, CHP’yi ilgilendiren davaya da geniş yer ayırdı. On binlerce sayfalık dosya, yüzlerce sanık ve onlarca vakadan oluşan bu dava sürecinin adil yargılama ilkeleri açısından ciddi bir sorun olduğuna dikkat çekti. “Normalde dava açıldığında kesintisiz biçimde karara kadar gidilmesi gerekir. Ama Türkiye’de pratikte bunun mümkün olmadığını biliyoruz; sanıklar savunma haklarını kullandıkça süreç 20–30 yılı bulabilir.” diyen Bilgen, Türkiye’nin en az bir genel seçim ve bir yerel seçimi “CHP davasını tartışarak” geçirme ihtimalinin hem iktidara hem muhalefete hem de siyasete güvene zarar vereceğini savundu. İBB’ye kayyum ve CHP’ye çağrı heyeti ihtimali: “Her an sürpriz olabilir” Bilgen, en tartışmalı bölümde ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması ve CHP’ye çağrı heyeti atanması ihtimalini dile getirdi. Casusluk dosyası üzerinden “terörün finansmanı” gibi başlıklarla İBB’ye kayyum atanma riskinin yükseldiğini söyleyen Bilgen, aynı zamanda CHP’de de istinaf süreci sonucunda bir çağrı heyetinin görevlendirilebileceğini anlattı: “Bu bir temenni değil, bir öngörü. 39. kurultaydan önce bile CHP’ye bir çağrı heyeti atanması sürprizi yaşanabilir.” dedi. İstinafın takvimi ve mahkemelerin vereceği kararların, partinin yönetim yapısını sarsacak sonuçlar doğurabileceğini kaydetti. “Öcalan ziyareti, CHP ve İBB dosyalarıyla eş zamanlı gelebilir” Ayhan Bilgen, tüm bu olasılıkların aynı zaman diliminde gerçekleşebileceği uyarısında da bulundu. “Öcalan’a yapılacak ziyaretin de CHP ve İBB ile ilgili davalardaki gelişmelerle eş zamanlı olabileceği kanaatindeyim.” diyen Bilgen, Türkiye kamuoyunun hangi başlığı daha çok tartışacağının belirsiz olduğunu, ancak önümüzdeki günlerde hem İmralı dosyasında hem CHP davasında hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle ilgili süreçte “kritik kırılma anlarına” tanıklık edilebileceğini söyledi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.