SON DAKİKA

#Cizre

HABER DEĞER - Cizre haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Cizre haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Saray’dan Barzani’nin silahlı korumaları hakkında: Bu görüntüler Türkiye’ye yakışmadı Haber

Saray’dan Barzani’nin silahlı korumaları hakkında: Bu görüntüler Türkiye’ye yakışmadı

Eski IKBY Başkanı ve KDP lideri Mesud Barzani’nin Cizre’de katıldığı sempozyum sırasında taktik kamuflajlı, uzun namlulu silah taşıyan korumalarla görüntülenmesi Ankara’da rahatsızlık yarattı. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanlarından Mustafa Akış, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, Türkiye’nin misafirlerini koruyabilecek kapasiteye sahip olduğunu vurgulayarak görüntülerin “uygun düşmediğini” ifade etti. Barzani’nin peşmerge ile gelişi gündemi sarstı Cizre’de düzenlenen “4. Uluslararası Melayê Cizîrî Sempozyumu”na katılan Mesud Barzani’nin, yanında peşmerge unsurlarıyla ve uzun namlulu silahlarla kamuoyuna yansıması, kısa sürede siyasi tartışmanın merkezine oturdu. Görüntülerde konvoy, kamuflajlı korumalar ve kalabalık eşlik dikkat çekti; sosyal medyada “devlet protokolü” tartışmaları alevlendi. Saray protokol vurgusu yaptı Mustafa Akış, Barzani’nin Irak’ta veya Irak merkezi yönetiminde resmî bir görevinin bulunmadığını hatırlatarak, Türkiye’ye yapılan bu nitelikteki ziyaretlerde uygulanacak protokolün açık olduğunu belirtti. Akış’a göre, resmî görevi olmayan bir isim için askeri üniforma ve uzun namlulu silah eşliğinin kabul edilebilir olmadığı; devlet başkanı dahi gelse tören subayı/yaveri dışında korumaların bu şekilde bulunamayacağı ifade edildi. “Türkiye misafirini korumaya muktedirdir” mesajı verildi Açıklamada en net vurgu, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik kapasitesine yapıldı. Akış, “Türkiye, misafirini Şırnak’ta koruyamayacak bir ülke değildir; aksine misafirini kendi yaşadığı topraklarda bile koruyabilecek güçtedir” diyerek, dışarıdan silahlı güvenlik eşliğinin gereksiz olduğu mesajını paylaştı. Diplomatik ton ama net itiraz Saray cephesinden gelen değerlendirme, “misafirperverlik” vurgusunu korurken görüntülere itirazı netleştirdi. Akış, Barzani’nin davetli olduğunu ve saygıyla karşılandığını söylerken, protokolün aşılmasının doğru olmadığını belirtti; “Görüntüler uygun düşmemiştir” ifadesiyle tavrı özetledi. Yankıların sürmesi bekleniyor Ziyaretteki güvenlik düzeninin Türkiye–Irak–Kuzey Irak hattında yeni bir diplomatik başlığa dönüşmemesi için kulislerde temasların sürdüğü konuşuluyor. Ankara’dan gelen bu açıklamanın, benzer ziyaretlerde uygulanacak protokolün daha sıkı hatırlatılması sonucunu doğurması bekleniyor.

Barışın Yarım Kalan Nefesi: Tahir Elçi Haber

Barışın Yarım Kalan Nefesi: Tahir Elçi

“İnsanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz.” Bazı insanlar vardır; zaman geçtikçe, tıpkı kökleri derine inen bir çınar gibi daha da görünür hâle gelirler. Unutulmazlar, aksine her yıl daha berrak bir hakikatin ortasında belirirler. Bu topraklarda her geçen gün büyüyen bir vicdan çağrısına dönüşen isimlerden biri de hiç kuşkusuz Tahir Elçi’dir. Dört Ayaklı Minare’nin gölgesinde kurşunlanan bedeni toprağa düşmüş olabilir; ama ruhu hâlâ Diyarbakır’ın, Amed'in semalarında dolaşıyor. Barışa uzanan bir el gibi süzülerek, bu coğrafyaya bir daha savaş, çatışma ve acı gelmesin diye fısıldamayı sürdürüyor. Bazen adaletin işlemediği bir an gelir; mahkeme salonuna bir güvercin konar. Lice davasında olduğu gibi… O narin beden, kapıya ilişen bir sessizlikle “Ben buradayım” der. O ses bugün hâlâ Tahir Elçi’nin sesidir. Tahir Elçi’yi yalnızca bir baro başkanı ya da bir avukat olarak tarif etmek yetersizdir. O, 90’lı yılların faili meçhul karanlığında ölümle burun buruna çalışan bir hukukçuydu. Ergenekon’un, JİTEM’in ve devlet içindeki hukuksuz yapıların karşısına dikilen bir adalet savunucusuydu. Yıllarca: • Yakılan köylerin izini sürdü, • Asit kuyularına atılan gençlerin dosyalarını açtı, • Kayıplarını arayan annelerin sesini duyurdu, • İşkence odalarının karanlığını raporlarla aydınlattı, • Ve Türkiye'nin, Türkiye Kürdistanı'nın dört bir yanında insanlığa karşı işlenen ağır suçları hukuk terazisine taşıdı. Kuşkonar’ın bombalanmasını milim milim inceleyen; tanıklarla, belgelerle hakikati ortaya çıkaran bir hafıza işçisiydi. Diyarbakır Barosu’nun başına geçtiğinde bir makam sahibinden çok, mağdurların dili oldu. Lice’nin, Cizre’nin, Şırnak’ın, Dargeçit’in acılarını kendi bedeninde taşıdı. Her dosyada bir halkın yükünü omzuna aldı. Bu nedenle Elçi, sadece bir baro başkanı değil; binlerce insanın Tahir abisiydi. Çözüm Süreci ve Son Çırpınış 2015’e gelindiğinde çözüm süreci çözülmenin eşiğindeydi. Siyasi açıklamalar umut verse de sahada karanlık bir hazırlığın izleri beliriyordu. Bunu herkesten önce fark edenlerden biri Tahir Elçi’ydi. Bir gün Silvan’da, ertesi gün Lice’de, sonra Cizre’deydi. Gerginliği düşürmeye, çatışmayı durdurmaya, devlet ile halk arasındaki yarılmayı onarmaya çalışıyordu. Baroya bile nadiren uğrar olmuştu; çünkü barış hızla elden kayıyordu. Yine de geri çekilmedi. Çünkü barışın kapısının kapanması demek, binlerce hayatın kararması demekti. O kapının kapanmasına bedenini koydu. Ve o yüzden, Dört Ayaklı Minare’nin ayaklarının altında şu tarihi cümleyi kurdu: “Bu ortak mekânda silah istemiyoruz.” Bu, halka bir çağrı, devlete bir uyarı, tarihe bırakılmış bir vasiyetti. Yarıda Kalan Barışımızdır Tahir Elçi 28 Kasım 2015’te, yıllarca faili meçhullerle mücadele ettiği bu kentin ortasında katledildi. Birçok kişi onun ölümünü “çatışmanın ortasında kalmış talihsiz bir an” diye açıkladı. Oysa yere düşen sadece bir insan değildi; barışın kendisiydi. Tahir Elçi o gün yalnızca bir basın açıklaması yapmıyordu. Barışa kasteden karanlığa sesleniyordu. Ve o karanlık, onu canlı yayında, herkesin gözünün içine bakarak susturdu. Unutulan Cesaret: İmralı Çağrısı Bugün Türkiye yeniden İmralı temaslarını tartışırken, hafızanın tozlu bir köşesine itilmiş bir gerçeği hatırlamak gerekir: 2015’te en cesur çıkışlardan birini yapan kişi Tahir Elçi’ydi. “İmralı ile görüşme yapılmalıdır; çözümün adresi bellidir” diyenlerden biriydi. O dönemki yoğun linç kampanyalarına rağmen bu cümleyi kurdu. Çünkü biliyordu: Barış, doğru adreslerden gelmeden gelmez. Bugün gelinen noktayı ise RED sorunsalı gölgelemektedir. Tahir Elçi, sadece anmalarda adı geçen bir figür değildir. Bu coğrafyanın vicdanıdır, hafızasıdır, barış ihtimalinin simgesidir. Bu topraklar barışı gerçekten konuştuğunda, en önde duran hep oydu. En cesur cümleleri o kurdu. En ağır bedelleri gerektiren zamanlarda bile geri adım atmadı. Ve kapanmak üzere olan barış kapısına kendi bedenini koydu. Bugün hâlâ Diyarbakır'ın, Amed'in sokaklarında, Sur’un taşlarında, Lice’nin dağlarında, Cizre’nin kavşaklarında yankılanan bir ses var: “Bu coğrafyada artık savaş değil, barış olsun.” Ve o ses hâlâ Tahir Elçi’nin sesidir. Sevgili Tahir abinin anısını, emeklerini ve cesaretini bir kez daha minnetle yad ediyorum. ŞİYAR KAYMAZ

Cizre’de onlarca öğrenciyi tacizle suçlanan Burak Ercan beraat etti! Haber

Cizre’de onlarca öğrenciyi tacizle suçlanan Burak Ercan beraat etti!

Cizre’de yıllardır süren ve onlarca öğrencinin ifadelerine dayanan cinsel taciz davasında beklenen karar çıktı. Cizre Anadolu Meslek Lisesi’nin eski müdür yardımcısı Burak Ercan, yeniden yargılandığı dosyada tüm suçlamalardan beraat etti. “Delil yetersizliği” gerekçesiyle verilen karar, hem adliye önünde hem de duruşma salonunda büyük öfkeye neden oldu. Adliye çevresi bariyerlerle kapatıldı Duruşma öncesi Cizre 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin bulunduğu sokakta yüzlerce polis geniş güvenlik önlemleri aldı. Sokağa giriş yapan herkes üst aramasından geçirilirken, açıklama için getirilen pankarta polisler el koydu; ses sistemi ise “tehlikeli olduğu” gerekçesiyle uzaklaştırıldı. Tepkiler üzerine pankart daha sonra geri verildi. Savcı beraat istedi, Ercan avukatlara hakaret etti Sanık Burak Ercan duruşmaya SEGBİS ile katıldı. Savcı, esas hakkındaki mütalaasında “delil yetersizliği” gerekçesiyle beraat talep etti. Söz alan Ercan, mütalaaya katıldığını belirterek beraatini istedi. Mağdur avukatları ise mütalaaya tepki gösterdi. Avukat Rojhat Dilsiz, “2019’dan beri bu dosyayı takip ediyorum, sanık bir gün bile gözaltına alınmadı. 38 öğrenciyi taciz eden bir kişinin bugün hâlâ çocuklara ulaşabiliyor olması korkunç” dedi. Ercan, söz alan avukatlara hakaret ederek “yalancılık” suçlamasında bulundu; mahkeme başkanının ise Ercan’ı savunur tutum sergilemesi dikkat çekti. Mahkeme beraat verdi, salonda “İnsanlık katledildi” tepkisi yükseldi Verilen aranın ardından mahkeme heyeti, Ercan’ın tüm suçlamalardan beraatine hükmetti. Karar açıklanır açıklanmaz salondaki yurttaşlar tepki göstererek, “İnsanlık katledildi” diye bağırdı. Dosyanın geçmişi ağır ihlallerle dolu 2019’da Merkez Anadolu Lisesi’nde müdür yardımcısı olan Ercan’ın 43 öğrenciye tacizde bulunduğu açığa çıkmış, hakkında “cinsel taciz”, “cinsel saldırı” ve “cinsel istismar” suçlamalarıyla iki ayrı dava açılmıştı. Cizre 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi 3 yıl 9 ay hapis cezası vermişti. Ancak Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi, 2025 Şubat’ında kararı bozarak yeniden yargılamanın yolunu açmıştı. Mağdur avukatlarının itiraz başvurusu ise “mağdurların şikayetçi olmaması” gerekçesiyle reddedilmişti.

Fatih Altaylı’nın 1997 röportajı 28 yıl sonra yayımlandı: Öcalan, Susurluk’tan “silahları susturalım”a kadar konuştu Haber

Fatih Altaylı’nın 1997 röportajı 28 yıl sonra yayımlandı: Öcalan, Susurluk’tan “silahları susturalım”a kadar konuştu

Gazeteci Fatih Altaylı’nın 1997’de Lübnan’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiği yaklaşık 30 dakikalık röportajın ilk bölümü, PKK’nın kurduğu Özgür Düşünceler adlı internet sitesinde 28 yıl sonra yayımlandı. O dönem yayınlanmayan görüşmenin, Terörle Mücadele Kanunu’nun 8. ve 30. maddeleri gerekçe gösterilerek televizyon kanalında yayımlanmadığı Altaylı tarafından daha önce açıklanmıştı. Yayımlanan bölümde Öcalan; Susurluk kazası, uyuşturucu ağı iddiaları, devlet-militer örgüt ilişkileri, Kürt meselesine dair çözüm söylemleri ve silahların susturulması çağrısı gibi başlıklara değindi. Görüşmenin arka planı ve yayınlanmama gerekçesi Altaylı, röportajın 1997’de Lübnan’ın Bar Elias kentinde kaydedildiğini, PKK mensuplarının ekibini önce bir eve götürüp ardından camları kapalı araçla farklı bir yere taşıdığını aktarıyor. Röportaj erken saatte başlamış ve uzun sürmüş; masada yedi-sekiz kişi bulunmuş. Altaylı, söz konusu görüşmenin o dönem Kanal D’de yayımlanmamasına gerekçe olarak Terörle Mücadele Kanunu’ndaki hükümleri gösterdiğini belirtmiş; kanunda o tür yayınlara ilişkin yaptırımlar olduğu için kanalın kapatılma riski bulunduğu kaydedildi. “Susurluk bir dönüm noktası” — çete ve uyuşturucu iddiaları Yayımlanan bölümde Öcalan, 1996 Susurluk kazasını Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biri olarak nitelendirdi. Öcalan, Susurluk ve bağlantılı yapıların ekonomik ilişkilerine dair iddialarda bulunarak, bazı çetelerin uyuşturucu ticaretinde kontrol sağladığını ve bu yapıların adı geçen suikast girişimleri ve kirli işlerle bağlantılı olduğunu öne sürdü. Öcalan, Abdullah Çatlı, Sedat Bucak, Savaş Buldan ve Behçet Cantürk gibi isimlere dair iddialarını dile getirdi; özel timlerin ve bazı çetelerin uyuşturucu meselelerinde rolü olduğuna dair ifadeler kullandı. “Ben Anadolu çocuğuyum” — Öcalan’ın kendini tanımlaması Altaylı’nın “Türkiye’nin iyiliğini istermiş gibi konuşuyorsunuz” sorusuna Öcalan, samimi bir dille cevap verdiğini belirterek kendisini “halis muhlis Anadolu çocuğu” olarak tanımladı. Öcalan, çocukluğuna, Ankara yıllarına ve Türkiye’nin güzelliklerine dair kişisel anekdotlar paylaştı; siyasete bu ideallerle girdiğini ve “güzel bir Türkiye” isteğini yineledi. Çözüm vurgusu: “Yarın tüm silahları susturalım” Röportajın en dikkat çeken bölümlerinden biri Öcalan’ın diyalog çağrısıydı. İngiltere Başbakanı örneğini vererek IRA ile diyalog sürecine atıfta bulunan Öcalan, “yeter ki diyalog olsun, yarın bütün silahları susturalım” ifadelerini kullandı. Öcalan, çözüm niyetinin sürekli olduğunu savundu ve siyasilerde karar gücü görmediğini belirtirken, “Türkiye’yi ve Kürtleri kurtarmak” istediğini söyledi. Güneydoğu için vizyon: “Dicle ve Fırat kıyılarında cennet” Öcalan, Güneydoğu’daki tahribatı eleştirip bölgenin yeniden inşası ve ekonomik dönüşümü üzerine tasavvurlarını anlattı. Dicle ve Fırat kıyılarında tarıma, kültüre ve yaşam alanlarına dayalı bir dönüşüm hayal ettiğini; Cizre, Batman ve Fırat kıyılarında kültürel merkezler inşa etmek istediğini ifade etti. Ayrıca askeri güç mevzilenmelerine dikkat çekip, bunun çağımızın sorunlarını çözme yolu olup olmadığını sorguladı. Susurluk, suikast iddiaları ve “Apo’ya suikast” söylemi Öcalan, iki ayrı suikast girişimi iddiasına değinerek bunların arkasında bazı çetelerin ve devlet içi unsurların olduğunu iddia etti. Uyuşturucu şebekelerinin geniş coğrafi menzilli olduğunu belirten Öcalan, bu yapıların “Apo’ya suikast” söylemiyle meşrulaştırıldığını öne sürdü. Röportajın hukuki ve kamusal yansımaları 1997’de kaydedilip yayımlanmayan röportajın 28 yıl sonra PKK’ya ait bir platformda yayınlanması, Türkiye siyasetinde ve medyada tartışma yaratacak nitelikte. Yayının hukuki boyutu, Telif ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamında geçmişteki gerekçelerin bugün nasıl değerlendirileceği; ayrıca röportajın arşivsel değeri ve tarihsel bağlamı tartışma ortamı sağlayacak. Gazetecilik, arşiv ve ifade özgürlüğü ile terörle mücadele mevzuatı arasındaki hassas dengeler bir kez daha gündeme gelecek. Röportajın yayımlanan bölümünde öne çıkanlar şöyle özetlenebilir: Öcalan’ın Susurluk’u kilometre taşı ilan etmesi; çete-uyuşturucu bağlantılarına ilişkin iddialar; kişisel geçmişe dair anlatılar; barış ve diyalog çağrısı; Güneydoğu için ekonomik ve kültürel dönüşüm vizyonu; silahların susturulması yönündeki tekrarlanan teklif. Yayımlanan bölüm, Altaylı’nın o döneme ilişkin açıklamaları ve yasa maddeleri nedeniyle neden o zaman yayınlanmadığına dair açıklamalarla birlikte kamuoyunda geniş yankı uyandırması bekleniyor. Röportajın tamamının yayımlanıp yayımlanmayacağı ve olası hukuki sonuçları önümüzdeki günlerde izlenecek gelişmeler arasında yer alacak.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.