SON DAKİKA

#Dar Gelirli

HABER DEĞER - Dar Gelirli haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Dar Gelirli haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

TÜRK-İŞ: Resmi yazı gelmeden konuşmayız! Haber

TÜRK-İŞ: Resmi yazı gelmeden konuşmayız!

Geçim derdi komisyon yapısından daha önemli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın komisyon yapısını değiştirme sinyali vermesinin ardından gözlerin çevrildiği TÜRK-İŞ, önceliğin şekil değil esas olduğunu vurguladı. Atalay, asıl tartışılması gereken konunun kira, gıda, eğitim ve ulaşım harcamalarındaki fahiş artışlar olduğunu belirtti. TÜİK’in enflasyon sepetindeki yüzlerce kalem yerine, dar gelirli yurttaşın belini büken bu dört temel harcama kaleminin dikkate alınması gerektiğini savunan Atalay, "Bizim asıl derdimiz bir senede bu kalemlere yüzde kaç zam geldiği ve kaybımızın ne kadar olduğudur" dedi. Emekçinin geçen yıldan yüzde 14 alacağı var Geçen yıl belirlenen asgari ücretin enflasyon karşısında eridiğine dikkat çeken Atalay, çalışanların geçen seneden yüzde 14 oranında alacaklı durumda olduğunu ifade etti. Basit bir hesapla gerçeğin görülebileceğini söyleyen TÜRK-İŞ Başkanı, mevcut ekonomik şartlarda kriterlerin değiştirilmesinin zorunlu olduğunu, aksi takdirde belirlenecek rakamın yine yetersiz kalacağını dile getirdi. Resmi davet gelmeden masaya oturmayız Bakan Işıkhan ile yaptığı görüşmeye de değinen Atalay, hükümetin komisyon yapısıyla ilgili bir kararname veya resmi yazı hazırlığında olduğunu aktardı. Ancak henüz ellerine ulaşan somut bir belge olmadığını vurgulayan Atalay, "Kararname veya resmi yazı gelmeden bu konuyu konuşmanın bir anlamı yok. Belge gelsin, yönetimle oturup tekrar değerlendireceğiz" diyerek kapıları hemen açmadı. Son sözü hep iktidar söylüyor Atalay, yarım asırdır süren Asgari Ücret Tespit Komisyonu sistemine yönelik eleştirilerini de sürdürdü. Komisyonda hükümet temsilcisi sayısının düşürülmesinin sonucu değiştirmeyeceğini ima eden Atalay, "Hükümetin üye sayısı bire de düşse, bu ülkede ne işçinin ne de işverenin dediği oluyor; son sözü hep ülkeyi yönetenler söylüyor" ifadeleriyle sistemin adil olmadığına dikkat çekti.

Araç sahiplerine yeni yük: Muayene ücretleri bir gecede uçtu Haber

Araç sahiplerine yeni yük: Muayene ücretleri bir gecede uçtu

Zam kararı resmileşti, takvim 1 Ocak’ı işaret ediyor. 2026 yılı için yeniden değerleme oranının yüzde 25,49 olarak ilan edilmesi, muayene ücretlerinin de aynı oranda artacağı anlamına geldi. Düzenleme, Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giriş sürecini başlattı. Artış, 1 Ocak 2026 itibarıyla TÜVTÜRK istasyonlarında uygulanacak. Otomobil sahipleri en sıkı darbeyi alacak gruplardan biri oldu. Mevcut tarifede 2.620 TL olan standart otomobil muayene ücreti, yeni yılda 3.288,84 TL’ye çıkıyor. Aynı tarife; minibüs, kamyonet, özel amaçlı taşıt, arazi taşıtı, römork ve yarı römorkları da kapsıyor. Kısacası, bireysel kullanıcıdan küçük esnafa kadar geniş bir kesim doğrudan etkilenecek. Ağır vasıta ve toplu taşıma cephesi de zamdan kaçamadı. Otobüs, kamyon, çekici ve tanker sınıfında muayene bedeli 4.445,60 TL’ye yükseldi. Bu kalemdeki artış, taşımacılık maliyetlerine yansıma potansiyeli nedeniyle fiyat zinciri üzerinde dolaylı bir baskı yaratabilecek başlıklar arasında görülüyor. İki teker ve tarım araçları için yeni rakamlar da şekillendi. Traktör (römorklu-römorksuz), motosiklet ve motorlu bisiklet için muayene ücreti 1.674,53 TL olarak belirlendi. Tarımsal üretimde kullanılan traktörlerdeki artış, kırsal ekonominin yük hanesine yeni bir kalem ekledi. Oran otomatik işliyor, tartışma kapısı kapanıyor. Mevzuat gereği araç muayene ücretleri, her yıl ilan edilen yeniden değerleme oranına endeksli olarak güncelleniyor. Bu nedenle 2026 zammı, teknik bir “otomatik ayarlama” olsa da yurttaş açısından cebine doğrudan yansıyan bir artış olarak karşılık buluyor. Toplumun gündemi: Güvenlik mi, erişilebilirlik mi? Muayenenin trafik güvenliği açısından vazgeçilmez olduğu vurgulanırken, artan bedeller “ulaşılabilirlik” tartışmasını da beraberinde getiriyor. Sivil toplum ve tüketici çevreleri, dar gelirli yurttaşlar için taksitlendirme ve indirimli dönem uygulamalarının gündeme alınmasını talep ediyor. Gözler ilk faturalarda olacak. 1 Ocak’la birlikte istasyonlardaki ilk tahsilatlar, zammın fiilen nasıl hissedileceğini gösterecek. Araç sahipleri, randevu planlarını ve bütçelerini şimdiden yeni tarifeye göre ayarlamaya başladı.

Yeni değil, yeterli olsun: İkinci el kıyafetlere talep rekor kırıyor! Haber

Yeni değil, yeterli olsun: İkinci el kıyafetlere talep rekor kırıyor!

Kış Kapıda, Fiyatlar El Yakıyor Her çarşamba Ankara’nın merkezinde Ayrancı Kapalı Pazar Yeri'nde kurulan ikinci el pazarı, son haftalarda adım atılamayacak kadar kalabalık. Havalar soğudukça, vatandaşın önceliği mont, kazak, bot oldu. Ancak mağazalardaki fiyatlar cep yakıyor: Yeni bir mont 2.500 liradan başlıyor, bot fiyatları 3.000 lirayı aşıyor. Bu tablo, dar gelirli yurttaşı da öğrenciyi de “yeniden giyilebilir” ikinci ellere yöneltti. Bir pazar esnafı durumu şöyle özetliyor: “Kış geldi, herkes mont soruyor. 200 liraya ikinci el mont buluyor, yeni fiyatı 10 katı. Kim alacak o paraya?” “Temizse yeter”: Tüketim değil, hayatta kalma ekonomisi Pazara gelenlerin çoğu artık “marka” ya da “moda” aramıyor. Yeter ki iş görsün anlayışı hâkim. Bir üniversite öğrencisi elinde ikinci el botu gösterip gülüyor: “Geçen yıl aynı model mağazada 3.500 liraydı. Buradan 250’ye aldım. Temizse, sağlam tabanlıysa, neden olmasın?” Bu sözler, Türkiye’nin orta sınıfının bile artık ikinci ele yöneldiğini gösteriyor. Kıyafet yalnızca bir ihtiyaç değil; gelir adaletsizliğinin en somut göstergesi haline gelmiş durumda. İsraf azalıyor mu, yoksa mecburiyet mi? Bir yandan çevre savunucuları ikinci el alışverişin sürdürülebilirlik açısından olumlu olduğunu savunuyor. Tekstil sektörünün dünyada en çok atık üreten alanlardan biri olduğu biliniyor. Ancak Ankara’daki pazarın gerçekliği biraz farklı: Burada insanlar “ekolojik bilinçten” değil, ekonomik çaresizlikten alışveriş yapıyor. “Keşke çevreci olduğumuz için alsak ama olmuyor,” diyor bir anne. “Çocuğa mont alacağım, 1.200 liradan aşağı yok. Burada 150’ye buldum. Temiz, sıcak tutuyor, gerisi önemli değil.” Ay sonunu getiremeyenler için yeni normal: İkinci el Asgari ücretlinin maaşı kiraya, faturalara ve mutfağa gidiyor. Giyecek, artık lüks tüketim kalemlerinden biri haline geldi. Her ay sonu, pazarlarda benzer bir manzara: Mont denerken pazarlık yapan işçiler, botun tabanını kontrol eden öğrenciler, eldivenlere bakan emekliler… Ekonomistler, bu durumu “sessiz bir uyum süreci” olarak tanımlıyor. Yani halk, gelirine göre değil; geliri yetmediği için ikinci el piyasasına mecburen adapte oluyor. “İkinci el ekonomisi” büyüyor Son yıllarda yalnızca sokak pazarlarında değil, dijital platformlarda da ikinci el satış patladı. Uygulamalardaki ilan sayısı rekor kırarken, kadınlar evdeki kullanılmayan kıyafetleri satarak geçim sağlamaya başladı. Uzmanlara göre bu tablo, bir yönüyle “mikro direniş ekonomisi” oluşturuyor: İsraf azalıyor, döngüsel ekonomi güçleniyor; ancak bunun nedeni gönüllü bilinç değil, hayatta kalma zorunluluğu. Bir montun ardındaki hikâye Ankara’daki tezgâhlarda 150 liraya alınan bir mont, aslında bu ülkenin ekonomik tablosunu anlatıyor. Bir yanda “kış indirimi” diye 3.000 liraya ürün satan mağazalar, diğer yanda soba dumanı arasında pazarlık yapan insanlar. Bir mont, artık yalnızca bir kıyafet değil; gelir eşitsizliğinin soğuk gerçeği. Tüketim çağında tükenmişlik Her çarşamba yeniden kurulan ikinci el pazarları, artık bir “moda” değil, bir hayatta kalma alanı. Yükselen fiyatların, azalan maaşların, büyüyen umutsuzluğun ortasında, vatandaşın tercihi net: “Yeniye gücüm yetmiyor, ikinci el de olsa sıcak tutsun yeter.” Bu söz, aslında koca bir dönemin özeti: Artık mesele şıklık değil, dayanıklılık.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.