SON DAKİKA

#Film

HABER DEĞER - Film haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Film haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Altın Koza’da “Gazze, Şimdi!”: Filistin’in bugünü beyazperdede Haber

Altın Koza’da “Gazze, Şimdi!”: Filistin’in bugünü beyazperdede

Festivalin odağında Filistin Adana Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenecek 32. Altın Koza Film Festivali, “Sinema barıştır, özgürlüktür, umuttur” sloganıyla yola çıkıyor. Dünya Sineması bölümünde yer alan “Gazze, Şimdi!” seçkisi ise Filistin’in yalnızca tarihine değil, güncel hikâyelerine de ışık tutacak. Western atmosferinde Gazze: Bir Zamanlar Gazze’de Nasser Kardeşler’in yönettiği, Cannes’da En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazanan Bir Zamanlar Gazze’de (2025), Hamas kontrolündeki Gazze’de geçen bir suç ve intikam öyküsünü anlatıyor. Üniversiteli Yahya’nın adalet arayışı üzerinden ilerleyen film, klasik Western estetiğini Gazze sokaklarına taşıyor. Umudun yolculuğu: Yitik Düşler Usta yönetmen Rashid Masharawi’nin Yitik Düşler (2024) filmi, kaybolan güvercinini arayan 12 yaşındaki Sami’nin Kudüs’ten Hayfa’ya uzanan yolculuğunu konu alıyor. İşgalin gölgesine rağmen umudu ve dayanışmayı öne çıkaran yapım, eleştirmenlerce “Kiarostami geleneğini hatırlatan bir yol filmi” olarak tanımlanıyor. Fatma Hassuna’ya sinemasal ağıt: Yüreğini Eline Al ve Yürü Sepideh Farsi’nin belgeseli Yüreğini Eline Al ve Yürü (2025), genç fotoğrafçı Fatma Hassuna ile yapılan bir yıllık video görüşmelerine dayanıyor. Cannes’da gösterilen film, seçkiden bir gün sonra yaşamını yitiren Fatma’nın sözlerini ve hayallerini ölümsüzleştiriyor. Variety, belgeseli “trajediye rağmen umut ve direncin güçlü bir kaydı” olarak yorumladı. Festival takvimi Tarih: 22–28 Eylül 2025 Yer: Adana Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde çeşitli salonlar Seçki: Dünya Sineması – Gazze, Şimdi! Filmler: Bir Zamanlar Gazze’de (2025, Arab & Tarzan Nasser), Yitik Düşler (2024, Rashid Masharawi), Yüreğini Eline Al ve Yürü (2025, Sepideh Farsi) Festivalin ayrıntılı programı ve etkinlikleri, resmi web sitesi ile sosyal medya hesaplarından takip edilebilecek.

Uyku tutmayanlara özel: Gecenin sessizliğinde aç, kapıl, kaybol! Haber

Uyku tutmayanlara özel: Gecenin sessizliğinde aç, kapıl, kaybol!

Gecenin sessizliği bastı mı, gözlere uyku girmiyor mu? O halde ritmi yüksek, duygusu derin, akışı akıcı filmlerle saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacaksın. Aşağıdaki seçkide temposu düşmeyen gerilimler, iç ısıtan dramlar, ilham veren “coming-of-age” hikâyeleri ve sürprizli kara komediler var. Kumandayı bırak, seç birini; gecenin filmine başlayalım. Zihin oyunları ve sarsıcı gerilimler geceye yakışır İlk Korku (1996) Bir piskopos cinayeti, “suç belli” denen davayı altüst eden bir savunma ve unutulmaz final. Gizemli Nehir (2003) Çocukluk travmaları, bir cinayet ve geçmişle yüzleşme… Karanlık atmosferiyle geceye cuk oturur. Jüri (2003) Mahkeme salonu entrikaları: Dürüstlük, ikna ve manipülasyonun çarpıştığı keskin bir dava filmi. Kiss Kiss Bang Bang (2005) Suç, Hollywood ve bol ters köşe; kara mizahı yüksek, temposu düşmeyen bir neo-noir. İlham veren, iyi hissettiren geceler Unutulmaz Titanlar (2000) Önyargıları sahanın çizgilerinin dışında bırakıp takım olmanın gücünü anlatan gerçek bir hikâye. Hayalperest (2005) Yara almış bir yarış atı ve onaran bir aile… Umut ve ikinci şansların masalı. Ekim Düşü (1999) Madenci kasabasından roket hayallerine: “Olmaz” denileni olduran inat ve merak. Hayatımın Şarkısı (2014) Ailesi işitme engelli bir genç kızın sesini bulma yolculuğu; sıcak, samimi ve umut dolu. Kalp ısıtan dramlar, derin karakterler Kramer Kramer’e Karşı (1979) Ebeveynliği öğrenmenin, sevgiyi yeniden kurmanın, ayrılıkla yüzleşmenin ince anlatısı. Duvak (2006) İhanet, kefaret ve salgınla sınanan bir evlilik; uzak diyarlarda yakın yaralar. Hayatın Getirdikleri (2008) Köklerine dönüp kendini bulmanın, arkadaşlık ve aileyle iyileşmenin naif öyküsü. Sıradışı, tatlı ekşi ve oyunbaz Üçkâğıtçılar (2003) Tıkır tıkır işleyen dolandırıcılık planlarına baba-kız hevesi karışır; hem sempatik hem hınzır. Yaşamın Renkleri (1998) Siyah-beyaz bir TV evrenine düşen iki kardeş ve renklerin hayata kattığı özgürlük. Yan Pencere (2011) Aynı şehirde teğet geçen iki yalnız; modern hayatın mesafesini şiir gibi anlatır. Aşk Mevsimi (1967) Mezuniyet sonrası boşluk, yasak ilişki ve kimlik arayışı; zamansız bir büyüme hikâyesi. Animasyon, bağımsız, sarsıcı Persepolis (2007) Bir kız çocuğunun gözünden devrimin, yasakların ve büyümenin çizgisel hatıratı. Mayın Sahili (2015) Savaş sonrası “temizlik” göreviyle büyüyen genç esirler; sert, çarpıcı ve unutulmaz. Sarmaşık (2015) Liman bekleyişinde güç ve paranoya; kapalı mekânda kaynayan gerilim. Yerli klasikten evrensel damara Muhsin Bey (1987) Eski usul değerler, yeni dünyanın cazibesi; şöhret hayaliyle sınanan zarafet dersi. Klasiklerin arasında bir inci daha The Secret Life of Bees (2008) Acının içinden geçen şefkat ve dayanışma; gecenin en tatlı tonlarından. Bonus: Uykusuz gecelere nostaljik kaçış Pleasantville (1998) (tekrar öneri olarak hatırlatalım): Renklerin uyanışı, kalıpların kırılışı—nostaljiyle ferahlayan bir gece. Gecenin ruhuna göre seç: Kalp çarpıntısı istiyorsan İlk Korku; içini ısıtmak istiyorsan Hayatımın Şarkısı; farklı ve katmanlı bir deneyim arıyorsan Sarmaşık. Işığı kısmayı unutma; filmler konuşsun, gece usulca aksın.

Geleceğin gölgesinde bir başyapıt: Metropolis (2001, Rintaro) Haber

Geleceğin gölgesinde bir başyapıt: Metropolis (2001, Rintaro)

Klasikten animeye uzanan yol “Metropolis” ismi sinema tarihine yabancı değil. 1927 yapımı Fritz Lang imzalı sessiz film, bilimkurgu sinemasının temel taşlarından biri. Ancak Rintaro’nun 2001 tarihli animesi, bu mirası Tezuka’nın manga vizyonuyla buluşturuyor. İlginçtir ki Tezuka, Lang’ın filmini hiç izlememiş, yalnızca bir dergide gördüğü görselden etkilenerek kendi mangasını kaleme almış. İşte bu tesadüfi esin, yıllar sonra animeye dönüşen uzun bir kültürel zincirin ilk halkası oldu. İnsan mı, makine mi? Anime, görkemli gökdelenler ve ışıklı sokaklardan oluşan devasa bir şehirde başlıyor. Dedektif Shunsuke Ban ve yeğeni Kenichi, kayıp bir bilim insanını ararken kendilerini şehrin kalbinde dönen büyük bir komplonun içinde buluyorlar. Milyarder Duke Red’in amacı, insana tıpatıp benzeyen bir robot aracılığıyla —Tima— dünyayı yönetmek. Ama işler planlandığı gibi gitmiyor. Tima’nın kimlik arayışı, insani duygulara sahip bir makinenin varlığı ve “ruh” kavramı etrafında gelişen çatışma, yalnızca bir bilimkurgu macerası değil; insan olmanın anlamına dair felsefi bir sorgulama. Görsel bir şölen, felsefi bir derinlik Madhouse’un imzasını taşıyan film, görkemli arka plan tasarımları ve Art Deco esintili şehir dokusuyla göz kamaştırıyor. Ziggurat adlı devasa yapı, yalnızca kentsel bir simge değil; aynı zamanda iktidar, hırs ve Babil Kulesi mitosuna gönderme yapan güçlü bir metafor. Müzikler de en az görsellik kadar dikkat çekici. Caz ve blues tınıları, Ray Charles’ın “I Can’t Stop Loving You” şarkısıyla birleştiğinde, kıyamet sahnelerine beklenmedik bir duygusal yoğunluk katıyor. Bu tercih, filmi sıradan bir anime olmaktan çıkarıp evrensel bir sanat deneyimine dönüştürüyor. Manga ile anime arasında Tezuka’nın mangasında cinsiyet değiştirebilen, olağanüstü yeteneklere sahip Michi karakteri, animede daha sade ama güçlü bir figür olan Tima’ya dönüşüyor. Manga ile film arasındaki bu fark, aslında eserin zamanlar arası yolculuğunun bir göstergesi. Her uyarlama, yeni bir katman ekliyor. Evrensel temalar Film, yalnızca insan–makine ilişkisini sorgulamıyor. Aynı zamanda sınıf çatışmaları, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve faşizm gibi evrensel temaları da işliyor. Robotlara isim verilmesinin yasak olduğu bir toplumda Kenichi’nin onlara isim takması, basit bir detay değil; insanlık tarihindeki özgürlük ve eşitlik mücadelelerine açık bir gönderme. Neden izlenmeli? Metropolis, yalnızca bir anime hayranını değil, sinema tarihine ilgi duyan herkesi kendine çekebilecek bir yapım. Çünkü film, büyük bütçeli Hollywood gerilimlerini andıran temposuna rağmen, en derin soruyu sormaktan geri durmuyor: “İnsan olmak nedir?” Metropolis (2001) Yönetmen: Rintaro Senaryo: Osamu Tezuka, Katsuhiro Ôtomo, Marc Handler Stüdyo: Madhouse Süre: 108 dk Tür: Bilimkurgu, Macera, Dram IMDb: 7.2 Metropolis, yalnızca bir animasyon değil; insanın kendi yarattığı makinelerle yüzleştiği, varoluşun en eski sorularına yeniden bakmamızı sağlayan bir kült film. Yönetmen hakkında: Rintaro (Şigeyuki Hayashi) Doğum: 22 Ocak 1941, Tokyo – Japon anime sinemasının usta yönetmenlerinden. Gerçek adı Şigeyuki Hayashi, zaman zaman Kuruma Hino adını da kullandı. Kariyerine 17 yaşında, Toei Animation’da Hakujaden (1958) filminde ara animatör olarak başladı. Kısa süre sonra Osamu Tezuka’nın stüdyosu Mushi Productions’a geçti; 1963’te Astro Boy’un bir bölümünü yöneterek ilk yönetmenlik deneyimini yaşadı. 1971’den itibaren serbest çalışan bir yönetmen olarak TV serileri ve uzun metrajlar çekti; Madhouse’un kurucu ortaklarından biri kabul edilir. Etkiler & Üslup: Sıkı bir bilimkurgu hayranı. Amerikan westernleri, gangster sineması, film-noir ve Fransız sinemasından beslendiğini söylüyor. Tezuka etkisi belirgindir; Metropolis’i yaparken “Tezuka’nın ruhunu iletmek” istediğini vurgulamıştır. Estetikte Art Deco, hikâyede otorite eleştirisi ve varoluş soruları Rintaro sinemasının ayırt edici öğeleridir. Seçme ödül & adaylıklar: Alexander Senki – Netizen’s Choice, Puchon Uluslararası Fantastik Film Festivali (1998) Metropolis – En İyi Animasyon (2.lik), Fant-Asia Film Festivali (2001) Metropolis – Sitges’te En İyi Film adaylığı (2001) Öne çıkan yapımlar (kısa filmografi): Filmler: Galaxy Express 999 (1979), Adieu Galaxy Express 999 (1981), Harmagedon (1983), X (1996), Metropolis (2001), Yona Yona Penguin (2009) OVA/TV: Space Pirate Captain Harlock (1978–79), Kimba the White Lion (bölümler), Final Fantasy: Legend of the Crystals (1994), Captain Herlock: Endless Odyssey (2002) Kısa Filmler: Labyrinth Labyrinthos (Neo Tokyo, 1987), Yamanaka Sadao’ya Adanan Manga Film: Nezumikozō Jirokichi (2023) Güncel: Son yıllarda Kyoto Seika Üniversitesi’nde ders veriyor; 2023’te yeni kısa filmi Niigata Uluslararası Animasyon Festivali’nde prömiyer yaptı. Rintaro’nun üretimi, Tezuka mirası ile modern anlatı tekniklerini buluşturan, türlerüstü bir sinema anlayışını temsil ediyor.

Çocuklar için büyülü bir film önerisi: Terabithia Köprüsü Haber

Çocuklar için büyülü bir film önerisi: Terabithia Köprüsü

Bir köprüden fazlası, bir dünya Hayatın sıradan akışında, bazen bir film izlemek bizi bambaşka diyarlara taşır. Özellikle çocuklar için seçtiğimiz bu kültür-sanat köşesinde, eğlenceyi derinlikli hikayelerle buluşturuyoruz. Bugün odak noktamız, 2007 yapımı Terabithia Köprüsü (Bridge to Terabithia) – Katherine Paterson'ın ödüllü romanından uyarlanan, dostluk, hayal gücü ve kayıpların iç içe geçtiği bir hikaye. Yönetmen Gábor Csupó'nun elinden çıkan bu eser, sadece bir çocuk filmi değil; her yaştan izleyiciye “Hayal etmek, en büyük güçtür” diye fısıldayan bir masal. Eğer ailecek keyifli bir akşam geçirmek istiyorsanız, bu film tam size göre. Hazır olun, çünkü Terabithia sizi bekliyor – hem gülümseterek, hem düşündürerek. Hikayenin büyüsü: İki yalnız ruhun buluşması Film, 11 yaşındaki Jess Aarons'un (Josh Hutcherson) dünyasında başlıyor. Jess, fakir bir ailenin en küçük oğlu; okulda zorbalara maruz kalan, evde ise dört kız kardeşi ve katı babasıyla boğuşan bir yalnız kurt. Sabahları koşu antrenmanları yapıyor, çünkü okul yarışını kazanmak onun tek umudu – biraz olsun takdir edilmek. "Keşke her şeyi bir köpek karşılığında değişebilsem," diye içinden geçiriyor sık sık, çizim tutkusu ise kimsenin umurunda değil. Derken, yeni komşu Leslie Burke (AnnaSophia Robb) hayatına giriyor. Zengin, kitap kurdu bir ailenin kızı Leslie, okulun "tuhaf" kızı ilan ediliyor – eski kıyafetleri ve sınırsız hayal gücüyle. Yarışta Jess'i geçince aralarında kıvılcım çakıyor: Önce rekabet, sonra dostluk. Ormanın derinliğinde, bir ip sallantıyla geçilen dere kenarında “Terabithia”yı yaratıyorlar – dev trol ağaçlar, uçan yaratıklar ve karanlık efendilerle dolu bir krallık. Jess çiziyor, Leslie hikaye anlatıyor; birlikte kral ve kraliçe oluyorlar. Gerçek hayattaki zorbalıklar, aile baskıları burada maceralara dönüşüyor. “Terabithia, sadece bir orman parçası değil; ruhların yarattığı bir kale, gerçek acıları hayali zaferlere çeviren bir köprü.” Bu sahneler, filmin en eğlenceli kısmı – çocuklarınızı ekrana kilitleyecek, belki de kendi hayal krallıklarını kurmaya teşvik edecek. Küçük kardeş May Belle (Bailee Madison) bile dahil oluyor. Ama hikaye burada bitmiyor; beklenmedik bir trajedi her şeyi değiştiriyor, duygusal bir derinlik katıyor. Yaratıcı ekibin sihirli dokunuşu Bu filmin büyüsü, arkasındaki usta ellerde gizli. Yönetmen Gábor Csupó, animasyon dünyasının yıldızı – Rugrats gibi çizgi dizilerin yaratıcısı. İlk canlı aksiyon filmiyle, Paterson'ın romanını sadık bir şekilde uyarlıyor; fantastik unsurları abartmadan, çocukların gözünden sunuyor. Yeni Zelanda'nın yemyeşil ormanlarında çekilen sahneler, Weta Workshop'un (Yüzüklerin Efendisi ekibi) CGI dokunuşlarıyla gerçekçi kalıyor. Csupó, “Bu hikaye, hayal gücünün acıları nasıl iyileştirdiğini anlatmak için doğdu,” diyor. Senaryoyu Jeff Stockwell ve David Paterson kaleme aldı. David, romancı Katherine Paterson'ın oğlu; hikaye, onun çocukluk trajedisinden (yakın arkadaşının ölümü) esinlenilmiş. Oyunculara gelince, Josh Hutcherson (Jess) içe kapanık bir çocuğun dönüşümünü harika oynuyor. AnnaSophia Robb (Leslie) adeta bir peri gibi cesur ve etkileyici. İkilinin kimyası, filmin kalbi: “Mükemmel bir uyum, dostluğun resmini çiziyor,” diyor eleştirmenler. Derinlikli bir analiz: Temalar ve çarpıcı anlar Terabithia Köprüsü, yüzeyde bir macera gibi görünse de, katmanlı bir drama. Ana tema dostluk: Jess ve Leslie, sınıf farkı, zorbalık ve aile sorunlarına rağmen birbirlerini tamamlıyor. “Dostluk, en fırtınalı sularda kurulan köprüdür,” diye özetleyebiliriz. Hayal gücü ise yıldız: Terabithia, yalnızlık ve ebeveyn ihmali gibi sorunları yenmek için bir araç. “Film, kaybı öyle dürüstçe ele alıyor ki, gözyaşları arasında umut filizleniyor – çocuk filmlerinin nadir bir mücevheri.” Jess’in dönüşümü etkileyici: Yalnız bir çocuktan, ailesine köprü kuran bir lidere evriliyor. Rotten Tomatoes’ta %85 puan alması tesadüf değil. Neden Terabithia Köprüsü'nü izlemelisiniz? 8-12 yaş için ideal: Zorbalıkla başa çıkmayı, empatiyi ve yaratıcılığı öğretiyor. Aile sohbeti için fırsat: “Hayal gücün seni nasıl kurtarır?” sorusunu tartışabilirsiniz. Duygusal zekayı geliştiriyor: Trajedi zorlayıcı olabilir, ama gerçek hayatı yansıtıyor. Yetişkinler içinse nostalji dolu: “Ağlatan ama iyileştiren bir hikaye,” diye özetliyor eleştirmenler. İzledikten sonra çocuğunuzla dışarı çıkıp kendi Terabithia’nızı yaratın – belki bir orman yürüyüşü, belki bir çizim seansı. Bu film, sadece izlenmez; yaşanır!

Wednesday’in ikinci sezonu rekor kırdı Haber

Wednesday’in ikinci sezonu rekor kırdı

Netflix’in popüler dizisi Wednesday, ikinci sezonuyla ekrana güçlü bir dönüş yaptı. 6 Ağustos’ta yayımlanan dört bölüm, yalnızca beş günde 50 milyon izlenmeye ulaşarak platformun tüm zamanlardaki en yüksek ikinci açılış performansına imza attı. Zirvede ise yine dizinin 2022’de yayımlanan ilk sezonu yer alıyor. 91 ülkede zirveye çıktı Netflix verilerine göre, ikinci sezon İngilizce diziler arasında bir haftada en fazla ülkede zirveye yerleşme rekorunu kırdı. Yeni bölümler, 91 ülkenin haftalık izlenme listelerinde birinci sıraya yerleşti. İlginin artmasıyla birlikte ilk sezon da yeniden listelere girerek ikinci sıraya yükseldi. Platformun izlenme ölçüm yönteminin değişmesi nedeniyle iki sezonun açılış performansları doğrudan karşılaştırılamasa da Wednesday, 252,1 milyon izlenmeyle hâlâ Netflix’in en popüler İngilizce dizisi konumunda. Yapımın ikinci sezonunun kısa sürede “tüm zamanların en popüler 10 dizisi” arasına girmesi bekleniyor. Listenin 10. sırasında ise 94,8 milyon izlenmeyle Stranger Things’in üçüncü sezonu bulunuyor. Haftanın en çok izlenen yapımı 4–10 Ağustos haftasında Wednesday’in ikinci sezonu, açık ara haftanın en çok izlenen dizisi oldu. İlk sezon 8,6 milyon izlenmeyle ikinci, Untamed ise 7,2 milyon izlenmeyle üçüncü sırada yer aldı. Konu ve oyuncu kadrosu Yeni sezon, Wednesday Addams’ın öğrencilik yıllarına, psişik yeteneklerini geliştirme sürecine ve gizemli cinayetleri çözme çabasına odaklanıyor. Jenna Ortega’ya Emma Myers, Joy Sunday, Moosa Mostafa, Victor Dorobantu, Catherine Zeta-Jones ve Luis Guzmán eşlik ediyor. Sezonun ikinci kısmı 3 Eylül’de izleyiciyle buluşacak.

Hande Erçel’den sürpriz hamle! Haber

Hande Erçel’den sürpriz hamle!

İlk senaryo deneyimiyle beyazperdede “Sen Çal Kapımı”, “Aşk Laftan Anlamaz” gibi yapımlarla büyük bir hayran kitlesine ulaşan Hande Erçel, bu kez ekranlara farklı bir kimlikle dönüyor. Güzel oyuncu, kendi yazdığı hikâyeyi senaryoya dönüştürerek sinema dünyasına ilk kez senarist olarak adım attı. "İki Dünya Bir Dilek" adlı filmde hem başrolü hem de senaryo yazarlığını üstlendi. Başrolde Metin Akdülger ile buluştu Erçel’in kaleme aldığı filmde başrolü Metin Akdülger üstleniyor. İkilinin ilk kez bir araya geldiği yapım, yayınlanan set fotoğraflarıyla sosyal medyada büyük ilgi gördü. Seyirci, yeni ekran çiftinin performansını merakla bekliyor. Zengin oyuncu kadrosu dikkat çekiyor Filmde Erçel ve Akdülger’in yanı sıra Hüseyin Avni Danyal, İdil Fırat, Didem İnselel, Erdal Bilingen, İpek Erdem, Rami Narin, Eylül Su Sapan, Serkan Tınmaz ve Nazlıcan Demir gibi deneyimli isimler de yer alıyor. Prime Video’da yayımlanacak Çekimleri tamamlanan “İki Dünya Bir Dilek”in dijital platform Prime Video’da yayınlanacağı bildirildi. Vizyon tarihi henüz açıklanmasa da, film kısa sürede izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Dokunaklı bir aşk ve kader hikayesi Filmin konusu hakkında detaylar henüz gizli tutulurken, duygusal bir hikâye üzerine kurulu yapımın, aşk, kayıplar ve yeniden başlamaya dair temaları işleyeceği öğrenildi. İlk yazarlık deneyimiyle Erçel’in bu projeyle nasıl bir iz bırakacağı şimdiden merak konusu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.