SON DAKİKA

#Güvenlik

HABER DEĞER - Güvenlik haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Güvenlik haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Ayhan Bilgen: Ukrayna feda edildi, Karadeniz savaş gölüne dönüşmemeli! Haber

Ayhan Bilgen: Ukrayna feda edildi, Karadeniz savaş gölüne dönüşmemeli!

Türkiye’nin savunma sanayisindeki hamlesi, caydırıcılık ve bağımsız dış politika için kritik Programda önce Türkiye’nin savunma sanayisindeki dönüşümünü değerlendiren Ayhan Bilgen, güçlü bir savunma kapasitesi olmadan ne bağımsız dış politikanın ne de gerçek anlamda barışın mümkün olmadığını vurguladı. Savunma kapasitesi ile barış arasındaki ilişkiyi, sıkça atıf yapılan bir sözle hatırlattı: Ayhan Bilgen: “İstiyorsan sulh, salah; hazır ol cenge. Kimse silahı kullanma iştiyakıyla hareket etmez ama savunma sanayiniz olmadan güvenliğinizi, barışınızı, caydırıcılığı ve bağımsız dış politikayı tesis etmek imkânsız.” Bilgen, Almanya ve Japonya örneği üzerinden “ekonomik güç–siyasi özneleşme” dengesizliğine dikkat çekerek, savunma alanındaki dışa bağımlılığın siyasi iradeyi sınırladığını söyledi: Ayhan Bilgen: “Ekonomik olarak çok güçlü olabilirsiniz ama savunma politikanız başka bir ülkeye angaje ise dünyadaki gücünüze denk bir özne olamıyorsunuz. Bağımlılığı ne kadar azaltırsanız, milli menfaatlerinizin gerektirdiği dış politikayı yapma özgüvenini o kadar hissedersiniz.” Türkiye’nin savunma sanayinde geldiği yerin, sadece teknik bir başarı değil, yarım asrı aşan bir mücadelenin sonucu olduğuna işaret etti; Nuri Killigil’den ASELSAN mühendislerine uzanan saldırı hatlarını hatırlatarak, “Bu ülkenin kendi silahını üretmesine dönük sistematik engelleme girişimleri”nden bahsetti: Ayhan Bilgen: “1949’da Nuri Killigil’in silah fabrikasının patlatılmasıyla verilen mesaj şuydu: ‘Kendi silah fabrikanızı kuramazsınız.’ 1950’lerden bugüne savunma sanayine emek veren herkes, Türkiye’nin geleceği ve güvenliği açısından çok kıymetli bir miras bıraktı.” NATO, Avrupa ve “kurgusal tehdit” tartışması: “Hiçbir ittifak sınırsız güvence değil” Bilgen, Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa’da derinleşen güvenlik tartışmalarına da değindi. NATO’nun tarihsel olarak Sovyet tehdidine karşı kurulduğunu hatırlattı, ancak bugün gelinen noktada Avrupalı aktörlerin hem Rusya’dan, hem de ABD’nin “güvence kapasitesinden” duyduğu tereddütlerin arttığını söyledi: Ayhan Bilgen: “Avrupa’da bugün şu tartışılıyor: Rusya tehdidine karşı Amerika bizi gerçekten koruyacak mı? Bu tehdidin kendisi de kurgusal olabilir, yani bizzat Amerika’nın Avrupa’yı kontrol altında tutmak için tercih ettiği bir strateji de olabilir. Gerçek tehdit de olabilir.” Bu tartışmanın, NATO içinde yeni arayışları, “Avrupa ordusu” gibi başlıkları ve Türkiye dahil bazı ülkelere yönelik yeni beklentileri beraberinde getirdiğini anlattı. Buradan hareketle kritik bir uyarıda bulundu: Ayhan Bilgen: “Hiçbir ittifak sonsuz ve sınırsız güvence değildir. Ne kadar öz gücünüz, ne kadar bağımsız savunma sanayiniz varsa; diğer alanlarda da o kadar caydırıcı olabilir, dostlarınıza güven verebilir ve uluslararası ilişkileri kendi gücünüz doğrultusunda şekillendirebilirsiniz.” Bilgen’e göre Türkiye’nin savunma kapasitesindeki artış, sadece kendi sınırlarını koruma meselesi değil, aynı zamanda Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e uzanan geniş coğrafyada daha saldırgan politikaları frenleyebilecek bir caydırıcılık aracı. Suriye, İsrail ve İran başlığında “Türkiye’yi çatışmaya çekme” riskine dikkat çekti Programda tartışılan başlıklardan biri de Suriye’deki denklemin, İsrail’in bölgesel planları ve İran’ın hamleleriyle iç içe geçmesi oldu. Ayhan Bilgen, SDG, Şam yönetimi, İran ve İsrail hattında yaşanan gelişmeleri okurken, önümüzdeki dönemde Irak merkezli yeni bir gerilim dalgasının Suriye’yi ve Türkiye’yi de etkileme riski taşıdığını dile getirdi. Irak seçim sonuçlarının, daha radikal Şii grupların temsil gücünü artırdığına dikkat çeken Bilgen, bunun hem ABD ve İsrail açısından yeni bir “güvenlik tehdidi” gerekçesi, hem de İran’a karşı muhtemel bir operasyonun zeminini oluşturabileceğini söyledi: Ayhan Bilgen: “Irak seçim sonuçları iki türlü risk içeriyor. Daha radikal Şii grupların ciddi oy artışı, İsrail ve Amerika için yeni bir tehdit algısı yaratacak. Ben, Suriye ile ilgili riski de besleyen ve muhtemel bir İran operasyonunun altyapısını oluşturacak bir Irak müdahalesinin gündeme gelebileceğini düşünüyorum; askeri müdahaleden bahsediyorum.” Bu tabloda Türkiye açısından en kritik noktalardan birinin, Suriye sahasında YPG üzerinden yürüyebilecek provokasyonlar olduğuna dikkat çekti: Ayhan Bilgen: “Türkiye’yi Suriye’de bir askeri operasyon ve çatışmanın içine çekmek arayışı, son derece ciddi bir provokasyon olacaktır. Önümüzdeki dönem İran’la ilgili muhtemel gelişmeler ve İsrail’in planları, bunu YPG içindeki bir ekibe de tercih ettirebilir.” Bilgen, bu nedenle Ankara’nın hem sahadaki gelişmelere hem de “Öcalan üzerinden yürütülen tartışmalara” soğukkanlı ve çok kanallı okuma ile yaklaşması gerektiğini belirtti; Öcalan’a atfedilen mesajların hem Türk kamuoyu hem de Kürt siyasetindeki yansımalarının, süreci zorlaştırma potansiyeli taşıdığı uyarısını yaptı. İran–İsrail gerilimi: “İran çatışma istemiyor ama daha sert cevap vermeye zorlanıyor” Programın ilerleyen bölümünde, stüdyo konuklarının büyük çoğunluğu gibi Bilgen de İsrail–İran hattında yeni bir çatışma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etti. İran’ın hem içeride hem dışarıda ciddi manevra kabiliyeti olan bir devlet olduğunu, buna rağmen son saldırılarla birlikte daha sert bir çizgiye itilme riskinin büyüdüğünü anlattı: Ayhan Bilgen: “İran devletinin manevra kabiliyetinin yüksek olduğunu düşünenlerdenim. Uzun süre Avrupa ile nükleer müzakereleri bilinçli biçimde sürdürdüler; sanki taviz veriyorlarmış gibi yaparak zaman kazandılar. Ama bugün, içeride daha kapsayıcı bir siyaset güçlenirken dışarıda daha aktif ve sert cevap verme eğilimi de güçlenecek gibi görünüyor.” İran’da bir yanda “dışarıdaki hareketleri destekleyerek ülkeyi ekonomik olarak zayıf bırakıyoruz” diyenler, diğer yanda “uzlaştık da ne oldu, Atom Enerjisi Kurumu’yla işbirliği yaptık, adresleri onlar verdi” diyenlerin bulunduğunu hatırlatan Bilgen, dış saldırıların rejimi zayıflatmak yerine içeride ulusal refleksi güçlendirdiğini vurguladı: Ayhan Bilgen: “İran’ın çatışmadan yana menfaat gördüğünü düşünmüyorum. Ama çatışmanın kaçınılmazlığı durumunda artık çıtayı aşağıda tutan bir savunma refleksi, toplumun beklentisi açısından yönetilebilir değil. Daha sert, daha ileri düzeyde cevap vermek zorunda kalacakları bir duruma doğru gittiklerinin herkes farkında.” Bu durumun dış müdahalelerle içeride “ayaklanma” hedefleyen senaryoları boşa çıkardığını söyleyen Bilgen, “Her saldırı, rejime karşı olan muhalifleri bile İran’ı savunmaya, İran’ı İsrail ve Amerika’ya karşı korumaya itiyor.” değerlendirmesini yaptı. “Ukrayna kazanmak için değil, barışamadığı için savaşan bir ülke” Programın odak sorusu olan “Ukrayna savaşı Karadeniz’e yayılır mı?” başlığında ise Ayhan Bilgen, Ukrayna’nın artık klasik anlamda “zafer” hedefiyle savaşmadığını, barış ilan edemediği için savaşmaya devam eden bir ülkeye dönüştüğünü söyledi. Ukrayna’nın ağır bir stratejik yanlışın kurbanı olduğunu vurguladı: Ayhan Bilgen: “Artık Ukrayna’nın kazanmak için savaştığı bir noktada olduğunu düşünmüyorum. Barışamadığı için savaşan bir Ukrayna var. Toprakları işgal edilmiş bir ülkenin barışı, toplumu ikna ederek kabul ettirmesi son derece zor.” Ona göre Ukrayna’nın en baştan itibaren güç dengelerini hesaba katmayan, Batı’dan gelecek desteğe fazlasıyla bel bağlayan bir hataya sürüklendiğini söylemek gerekiyor: Ayhan Bilgen: “Ukrayna feda edildi, kurban edildi. Güç dengesi açısından kabul edilemez, sonuç alma ihtimali olmayan bir yere sürüklendi. Çok büyük bedeller ödedi; göç, kayıplar, tarumar olmuş bir ülke.” Bilgen, bunun bir yanının da Batı’nın izlediği politika olduğunun altını çizdi: Ayhan Bilgen: “Bu sürecin en önemli sebeplerinden biri Batı’nın kışkırtma stratejisiyse, diğeri de Zelenski’nin siyasi ferasetten, akıldan, gerçeklikten uzak yol haritasıydı.” İngiltere’nin rolü ve “Karadeniz’i savaş gölüne çevirme” tehlikesi Ayhan Bilgen, Birleşik Krallık’ın savaşın seyrindeki rolüne dair soruyu yanıtlarken, Londra’nın başından beri ABD’den bile daha “iştahlı” bir çizgi izlediğini söyledi: Ayhan Bilgen: “Başından beri çok açık biçimde İngiltere, bazı Avrupa ülkelerinden de daha iştahlı, daha istekli biçimde bu yol haritasını uygulamaya çalışıyor.” Ukrayna açısından “gerçekçi bir başarı ihtimali” bulunmadığını vurgulayan Bilgen, bunun Karadeniz’i de içine çekme riskine işaret etti. Ona göre, bugün gelinen noktada asıl odaklanılması gereken nokta, Karadeniz’in bir çatışma havzasına dönüşmesini engellemek: Ayhan Bilgen: “Karadeniz’in bir savaş gölüne dönüşmemesi, Türkiye’nin de diğer bütün kıyıdaş ülkelerin de çıkarıdır. Asıl korunması gereken, güvenceye alınması gereken alan burası. Herkesin bu başlığa odaklanması gerekiyor.” Bilgen, Ukrayna’nın sahada kaybettiklerinin diplomasi masasındaki olası bir “denge barışına” nasıl çevrileceğinin, Rusya’ya ne tür tavizler verilerek ama aynı zamanda hangi geri adımların “zafer gibi paketleneceğinin” önümüzdeki dönemin temel tartışması olacağını düşünüyor: Ayhan Bilgen: “Rusya’ya, kontrol ettiği toprakların bir kısmını bırakmış gibi göstererek, Ukrayna’ya da ‘kaybetmedim’ dedirtecek bir denge aranıyor. Amerika–Çin ilişkileri açısından Rusya’ya bir miktar ‘rüşvet’ verileceğini, Ukrayna’nın ise bu tabloda feda edildiğini düşünüyorum.” Türkiye için dersler ve Karadeniz ekseninde yeni denge arayışı Ayhan Bilgen’in analizleri, Türkiye’nin hem savunma sanayinde hem de dış politikada önündeki yol ayrımlarına dair güçlü mesajlar içeriyor. Ona göre: Savunma sanayinde dışa bağımlılığı azaltmak, yalnızca savaş kapasitesi değil, barışı kurma ve “hayır” diyebilme gücü demek. NATO ve Batı ittifakı, hiçbir ülke için mutlak güvence değil; ittifaklar, öz gücü olan aktörler için anlamlı. Suriye, Irak, İran ve İsrail hattında yaşanacak olası bir yeni büyük çatışma, YPG üzerinden Türkiye’yi de sahaya çekmek isteyen provokasyonlarla iç içe ilerleyebilir. Ukrayna savaşının Karadeniz’e yayılması, sadece Ukrayna–Rusya meselesi değil; İngiltere’den ABD’ye, NATO’dan Çin’e uzanan geniş bir jeopolitik satranç tahtasının riski. Bu nedenle Bilgen, Türkiye’nin hem savunma kapasitesini artırırken hem de Karadeniz’deki statükoyu koruyan, çatışmayı sınırlayan ve diplomatik kanalları açık tutan bir çizgiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu vurguluyor: Ayhan Bilgen: “Kendi savunma sanayinize güvenmeden, sadece Batı’dan alacağınız silaha, paraya güvenerek başka bir ülkeyle savaşmayı tercih etmemek gerektiğine dair bu süreç ciddi bir ders içeriyor. Karadeniz’i savaş gölüne çevirmemek, herkesin ortak sorumluluğu.”

Bahçeli’den Şırnak’taki görüntülere sert tepki: Tek kelimeyle rezalet Haber

Bahçeli’den Şırnak’taki görüntülere sert tepki: Tek kelimeyle rezalet

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, başlattığı "Terörsüz Türkiye" sürecinin tarihi bir milli hedef olduğunu belirterek geri adım atılmayacağını ilan ederken, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani’nin Şırnak ziyareti sırasındaki güvenlik görüntülerine çok sert çıktı. Türkgün gazetesine konuşan Bahçeli, yabancı üniformalı korumaların uzun namlulu silahlarla Türkiye sokaklarında dolaşmasını egemenlik haklarına saygısızlık olarak niteledi. Yabancı üniforma ve silaha geçit yok Gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulunan Bahçeli’nin hedefinde, Barzani’nin ziyareti sırasında objektiflere yansıyan peşmerge korumaları vardı. Vatan topraklarında başka bir ülkenin veya yönetimin askeri unsurlarının gövde gösterisi yapamayacağını vurgulayan MHP lideri, o görüntüleri "Tek kelimeyle rezalet" olarak tanımladı. Bahçeli, yabancı üniformalı kişilerin ellerinde uzun namlulu silahlarla yurttaşların arasında dolaşmasının kabul edilemez olduğunu belirtti. Ok yaydan çıktı gemiler yakıldı Türkiye toplumunun merakla takip ettiği "Terörsüz Türkiye" süreci hakkında kararlılık mesajları veren Bahçeli, bu yoldan dönüş olmadığını net ifadelerle dile getirdi. Hedefin milli ve tarihi olduğunu savunan Bahçeli, sürecin provokasyonlarla engellenemeyeceğini vurgulayarak okun yaydan çıktığını ve gemilerin yakıldığını ifade etti. Tarihi bir fırsat eşiğinde olunduğunu belirten MHP lideri, bu yüksek seviyeyi heba etmeye kimsenin hakkı olmadığının altını çizdi. Kimseye af vadedilmedi KCK yürütme konseyi üyesi Bese Hozat’ın açıklamalarına da değinen Devlet Bahçeli, örgütten gelen tehditvari söylemlere "Af vadeden yok" diyerek kapıyı kapattı. Tarih ve vicdan önünde işlenen suçların açık olduğunu belirten Bahçeli, sürecin pazarlık üzerine değil, terörün bitirilmesi üzerine kurulu olduğunu ima etti. Ayrıca son günlerde kamuoyunda dolaşan darbe iddialarını "fasa fiso" olarak nitelendiren Bahçeli, bu tür iftira ve isnatların Türkiye’yi yolundan döndüremeyeceğini sözlerine ekledi.

Karadeniz alarmda: İki gemi art arda vuruldu Haber

Karadeniz alarmda: İki gemi art arda vuruldu

İlk patlama Rusya rotasındaki tankerde meydana geldi, 25 kişi denizden kurtarıldı. Karadeniz açıklarında Rusya’nın Novorossiysk Limanı yönüne boş seyreden KAIROS adlı tankerle ilgili “dışarıdan etkiyle yangın” ihbarı alındı. Denizcilik Genel Müdürlüğü, gemide bulunan 25 denizcinin durumunun iyi olduğunu ve tahliye için kurtarma unsurlarının derhâl bölgeye sevk edildiğini duyurdu. Mürettebat, denizden güvenli şekilde alınarak kurtarıldı. Valilik, müdahale ve koordinasyonu doğruladı. Olayın Türkiye kıyılarına yakın noktada yaşandığını bildiren Kocaeli Valiliği, Kandıra–Kefken açıklarında yabancı menşeli bir gemide yangın çıktığını, müdahale için ekiplerin sevk edildiğini ve sürecin yakından izlendiğini açıkladı. Bakanlık, kurtarma araçlarının türünü ve tahliyenin tamamlandığını açıkladı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, KAIROS için KEGM-9 ve KEGM-10 hızlı tahliye botları, KURTARMA-12 römorkörü ve NENE HATUN acil müdahale gemisinin olay yerine yönlendirildiğini bildirdi. Açıklamada, 25 personelin tamamının sağ olarak denizden alındığı ve tahliyenin tamamlandığı teyit edildi. İkinci gemi de vuruldu, 20 denizcinin durumu iyi. Aynı saatlerde Karadeniz’de VIRAT adlı ikinci bir geminin de yaklaşık 35 deniz mili açıkta isabet aldığı bildirildi. Denizcilik Genel Müdürlüğü, gemideki 20 personelin sağlık durumunun iyi olduğunu, makine dairesinde yoğun duman tespit edildiğini ve kurtarma unsurlarının bölgeye sevk edildiğini duyurdu. Bakan Uraloğlu “dış etken” dedi, soru işaretleri arttı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, canlı yayında yaptığı açıklamada her iki olayda da patlamaların “dış etkenli” olduğunu söyledi. Bu ifade, güvenlik ortamına ilişkin belirsizlikleri ve olası risk başlıklarını yeniden gündeme taşıdı. Gözler güvenlik incelemesinde, deniz trafiği yakından izleniyor. Yetkililer, iki olayın niteliği ve nedeni konusunda teknik incelemelerin sürdüğünü bildirirken, bölgedeki deniz trafiği için ilave tedbirlerin değerlendirildiği öğrenildi. Kamuoyunun beklentisi, olayların kaynağına ilişkin netliğin en kısa sürede sağlanması yönünde.

Pistte uçağın peşinden koştular! Köln Havalimanı’nda akıl almaz panik Haber

Pistte uçağın peşinden koştular! Köln Havalimanı’nda akıl almaz panik

Almanya’nın Köln kentinde Bükreş’e gitmek üzere olan iki yolcunun neden olduğu kriz, havalimanında büyük paniğe yol açtı. Uçağa geç kalan 28 ve 47 yaşındaki iki Rumen yolcu, biniş kapısının kapanmasının ardından acil çıkışı kırarak piste indi ve kalkış için hazırlanan Airbus A321'in peşinden koştu. Havalimanı ekibi ve polis alarma geçerken, iki kişi canlarını tehlikeye atarak pilota bağırarak kendilerini içeri almaya çalıştı. Yolcular acil çıkışı kırıp piste indi, motoru çalışan uçağın altına kadar girdi Olay, Köln/Bonn Havalimanı’nda Bükreş seferini kaçıran iki yolcunun panikle acil çıkış camlarını kırmasıyla başladı. Alarmın devreye girmesiyle birlikte terminalde büyük hareketlilik yaşanırken, iki kişi apron bölgesine koşarak yasaklı alana girdi. Yolcular, kalkış hazırlığı yapan Airbus A321'e doğru ilerleyerek, çalışan motorların tehlikesine rağmen uçağın altına kadar ulaştı. Pilotun duyacağı umuduyla dakikalarca bağırdılar ama sonuç polis gözaltısı oldu İkilinin, “Bizi alın!” diye bağırarak pilota seslerini duyurmaya çalıştığı bildirildi. Ancak havalimanı personeli hızla müdahale ederek iki yolcuyu etkisiz hale getirdi. Olay yerine gelen polis ekiplerine teslim edilen yolcular hakkında, “özel mülke izinsiz giriş” ve havacılık güvenliğini tehlikeye atma gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Görüntüler sosyal medyada yayıldı: ‘Motora çekilebilirdiniz!’ Tepki çeken olay, kısa sürede sosyal medyada viral oldu. Bir uçuş görevlisi, paylaşımında şu ifadeleri kullandı: “Böyle bir şey yapıp işe yarayacağını düşünmek için ne kadar sorumsuz olmak gerekiyor? Ya tutuklanırsınız ya da daha kötüsü, uçağın motoruna çekilebilirsiniz.” Havalimanı güvenliği yeniden tartışma konusu olurken olayın soruşturması sürüyor Havalimanı yetkilileri, acil çıkışın kırılması ve apron güvenliğinin ihlali nedeniyle olayın ciddi bir güvenlik riski oluşturduğunu vurguladı. Alman polisi, ikilinin hem havacılık kanunlarını hem de genel güvenlik kurallarını ihlal edip etmediğini detaylı biçimde araştırıyor.

Filipinler’de dev protesto: Yolsuzluk skandalı halkı sokağa döktü Haber

Filipinler’de dev protesto: Yolsuzluk skandalı halkı sokağa döktü

Filipinler’de sel kontrol projelerine ayrılan dev bütçelerde usulsüzlük yapıldığı iddiaları, ülke tarihinin en büyük protestolarından birine dönüştü. Başkent Manila ve Quezon’da yüz binlerce kişi sokaklara çıkarak hükümete “şeffaflık” çağrısında bulundu. Yağmur dinmedi, kalabalık dağılmadı Manila’daki Rizal Parkı’nda düzenlenen büyük mitinge, şiddetli yağmura rağmen Mesih Kilisesi’ne bağlı yüz binlerce kişi katıldı. Protestocular, beyaz gömlekleri ve yolsuzluk karşıtı sloganların yazılı olduğu pankartlarla dikkat çekti. Aynı saatlerde Quezon kentinde de Birleşik Halk İnisiyatifi öncülüğünde binlerce kişi toplandı ve hükümete “hesap verin” mesajı verdi. Dev bütçede büyük delikler: 9.6 milyar dolarlık şüpheli fon Yolsuzluk suçlamaları, Devlet Başkanı Ferdinand Marcos Jr’ın üç yılda sel projelerine aktarılan 9,6 milyar doların bir bölümünün “anormallikler” içerdiğini açıklamasıyla patladı. Maliye Bakanı Ralph Recto'nun ifadesine göre sadece 2023’ten bu yana 2 milyar doları aşkın fon “yolsuzluk nedeniyle zayi edilmiş olabilir.” Soruşturmada çok sayıda siyasetçi ve iş insanının adı geçiyor. Marcos Jr, “Yıl bitmeden bazıları cezaevine girecek” açıklaması yaptı. Ordu güvenlik için sahaya indi İçişleri Bakanı Jonvic Remulla, iki kentteki dev mitingler nedeniyle binlerce güvenlik personeli görevlendirildiğini, ordunun da desteğe çağrıldığını duyurdu. Protestolar barışçıl şekilde sona erdi ancak ülke genelinde tansiyon yüksek. Siyaset ve iş dünyası alarma geçti Soruşturma derinleştikçe, proje onaylarından malzeme tedarik zincirine kadar uzanan geniş bir yelpazede usulsüzlük şüphesi araştırılıyor. Siyasi analistler, skandalın koalisyon dengelerini ve hükümet içi güç ilişkilerini sarsabileceğini belirtiyor. Halkın mesajı net: “Şeffaflık istiyoruz” Ülke genelinde yayılan protestolar, Filipinler’de uzun süredir devam eden yolsuzluk sorununa karşı sabrın tükendiğini gösteriyor. Göstericiler, sel projeleri için ayrılan kamu fonunun gerçek ihtiyaçlara değil, belirli gruplara aktarıldığını savunuyor.

Demirtaş : Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz? Haber

Demirtaş : Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz?

HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun Abdullah Öcalan'ı ziyareti etmesi yönündeki tartışmalara yazı kaleme aldı. Edirne F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, T24'te "Sürecin muhasebesi: Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz?" başlıklı bir yazısında ilginç değerlendirmeler var. "Kardeşliğin hukuku, yasaları önce yüreklerde yapılmalı ki geri kalan normatif süreçler yeni bir iklimde, yeni bir atmosferde, yeni bir toplumsal ve siyasal zihniyette kolayca ve olumlu sonuçlar alacak şekilde ilerleyebilsin” diyen Demirtaş, “barış ve kardeşlik mutlaka kazanacak” ifadelerini kullandı. Selahattin Demirtaş’ın kaleme aldığı yazının tamamı şöyle: Sürecin kilit kavramı “silah” değil “kardeşlik”tir. Silah, kardeşlik hukukunu örselediği, kanattığı için tabii ki öncelikle silah aradan çıkmalıydı. Bununla eş zamanlı olarak da kardeşlik hukuku ve duygusu onarılmalıydı. İşte buna ilişkin etkili, sonuç alıcı tek bir adım bile atılmadı... Peki neler yapabilirdik ya da yapabiliriz? Ben aklıma ilk gelenleri sıralayayım, siz ekleyin, genişletin lütfen... Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan’ın inisiyatifleriyle son bir yılda önemli gelişmeler yaşandı, ciddi adımlar atıldı. - Bahçeli’nin Ekim 2024’teki girişimi ve çağrısı - Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı - Erdoğan’ın süreci sahiplenmesi - PKK’nin fesih kongresi - TBMM’de komisyon kurulması - Süleymaniye’de silahları yakma töreni yapılması - PKK’nin Türkiye’den tümüyle çekilmesi - SDG’nin Şam ile entegrasyon anlaşmasına varması Bunlar küçümsenecek, hiçleştirilecek adımlar değil. Hepsi de değerli ve tarihi hamleler. Tamamı da Türkiye’nin iç ve dış güvenliğini yakından ilgilendiren ciddi, olumlu gelişmeler. Yani konunun “güvenlik” boyutunda, bir yılda büyük mesafe kat edildi. Bu, işin olumlu tarafı. Sürecin kilit kavramı “silah” değil “kardeşlik”tir Şimdi soru şudur: Süreç sadece “güvenlik” başlığından ve “güvenlik” başlığı da sadece silahtan mı oluşuyor? Bu soruya evet cevabı verenler ya “güvenlik” kavramını ya da süreci hiç anlamamış, en azından bizim anladığımız şekilde anlamamış demektir. Oysa sürecin kilit kavramı “silah” değil “kardeşlik”tir. Silah, kardeşlik hukukunu örselediği, kanattığı için tabii ki öncelikle silah aradan çıkmalıydı. Bununla eş zamanlı olarak da kardeşlik hukuku ve duygusu onarılmalıydı. İşte buna ilişkin etkili, sonuç alıcı tek bir adım bile atılmadı. Çıkarılması gereken yasalardan söz etmiyorum, henüz o konuda da ilerleme olmadı ancak yasadan önce yapılması gereken şey, duyguda birliği sağlamaya yönelik çalışmalardır, bunlar yapılmadı. Yasa Meclis’ten önce halkın bilincinde yapılmalıdır “Yasa nerede yapılır?” diye sorulsa herkes net bir şekilde “Meclis’te” diye cevaplayacaktır ancak bu cevap doğru değil. Yasa toplumda, halkta, millette yapılır; Meclis ise o yasayı norma dönüştürür ve bağlayıcı hale getirir. Dolayısıyla kardeşliğin yasaları önce halkın bağrında, yüreğinde, benliğinde ve bilincinde yapılmalıdır. İşin esası ideoloji, teori, norm değil duygudur. Kardeşlik önce duyguda kurulur, sonra Meclis onu norma, yasaya dönüştürür. Ortada duygu yokken yasa yapmaya kalkarsanız hem zorlanırsınız hem de halkın iradesinin tersine adım atmış olursunuz. Her şeyi getirip yasaya bağlamak ve sanki yasalar çıksa tüm sorunlar hemen o saat çözülecekmiş gibi bir beklentiye girmek büyük hatadır. Mesela Meclis yarın, “Kürtler ile Türkler kardeştir ve birbirlerini sevmek zorundadırlar” diye bir yasa yapsa mesele hallolur mu? Sabahına herkes birbirini sevmeye mi başlar? Evet, Kürt ile Türk kardeştir, birbirlerini kardeş gibi, ana gibi, yar gibi sevmelidir. Fakat son yüz yılın hataları nedeniyle araya kan girdi, silah girdi, ayrımcılık girdi. Tamamı Türk ve Kürt analarının evladı olan 50 bin kardeşimiz Türkiye’nin her mezarlığında toprağın altına girdi, bazılarının mezarı bile yok. Öfkeler, kızgınlıklar, kırgınlıklar, nefretler, intikam duyguları birikti, birikti, kardeşlerin arasına girdi. Bunları gidermek, yasımızı ve acımızı ortaklaştırmak, yaralarımızı karşılıklı sarmak, göz göze bakıp kardeşçe sarılmak, hüzün ve sevinç gözyaşlarını aynı anda dökmek yasadan çok daha öncelikli, yapıcı ve kalıcı olur. Zaten bunları yaptıktan sonra yasayı yapmak çok kolaydır ve o iş artık sadece küçük bir detaydır. Cumartesi Anneleri ile Barış Anneleri, Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda Neler yapılabilirdi? Peki bu belirttiklerimi sağlamak için neler yapabilirdik ya da yapabiliriz? Ben aklıma ilk gelenleri sıralayayım, siz ekleyin, genişletin lütfen. Mesela Meclis Komisyonu aylarca “dinleme” adı altında top çevirmek yerine şunları yapsaydı çok daha etkili olmaz mıydı? Hatta siyasi parti liderleri de bu etkinliklerde yer alsalardı sonuç çok daha yapıcı olmaz mıydı? Neler mesela? • Liderler ve komisyon üyeleri; Adnan Menderes’in, Alparslan Türkeş’in, Orhan Doğan’ın ve Mehmet Sincar’ın mezarlarını ziyaret edip oradan Anıtkabir’e gitselerdi. • Konya’da Mevlana’yı, Doğubayazıt’ta Ehmedê Xanî’yi ziyaret etselerdi. • Diyarbakır’da Amedspor ile Trabzonspor arasında bir kardeşlik maçı organize etselerdi. Tüm Diyarbakır, Trabzonspor ve Amedspor bayraklarıyla donatılsaydı. Karadeniz’den akın akın gelen kardeşlerimiz Diyarbakırlıların evlerinde misafir edilselerdi, stadyuma maçı izlemeye birlikte gitselerdi. Vanspor, aynı şekilde Kayserispor’a konuk olsaydı ve Kürt kardeşlerimiz akın akın Kayseri’ye gidip evlerde misafir olsalardı. • Milli futbol takımı, bir maçını Diyarbakır Stadyumu’nda oynasaydı ve Diyarbakırlılar Milli Takım’a canı gönülden sahip çıksalardı. • Bir otobüs dolusu genç Edirne’den, bir otobüs genç de Hakkari’den yola çıksaydı, Anıtkabir’de buluşup Türkçe ve Kürtçe bir kardeşlik bildirisi okusalar, bildiriyi Anıtkabir defterine de yazsalardı. • Bir otobüs dolusu genç İzmir’den, bir otobüs de Kars’tan yola çıksa ve Çanakkale Şehitliği’nde buluşup kardeşlik bildirisini Türkçe ve Kürtçe okusalar, oradan beraberce Ankara’ya, Meclis’e gelip bildiriyi Meclis Başkanı’na teslim etselerdi. • Kültür Bakanlığı’nın girişimiyle yedi bölgede kardeşlik konserleri düzenlense ve TRT sanatçıları ile Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) sanatçıları aynı sahnede Türkçe ve Kürtçe kardeşlik türküleri, şarkıları söyleselerdi. • Milli Eğitim Bakanlığı’nın girişimiyle Kürtçe - Türkçe ve Türkçe - Kürtçe sözlük ile gramer kitabı basılsaydı ve tüm öğrencilere ücretsiz dağıtılsaydı. • Bursa Ulu Camide ve Diyarbakır Ulu Cami’de aynı anda Türkçe ve Kürtçe kardeşlik hutbesi okunsaydı. • Evlatlarını çatışmalarda kaybetmiş Türk ve Kürt anaları kol kola girip beraberce mezarlıkları ziyaret etselerdi, akşamına da Beştepe’de Cumhurbaşkanı tarafından ağırlansalardı. Bunlar yapılmadı ama Yazmaya devam etsem sayfalar yetmez ama derdimi anlatabilmişimdir umarım. Yani kardeşliğin hukuku, yasaları önce yüreklerde yapılmalı ki geri kalan normatif adımlar atılırken, yasalar yapılırken yeni kırılmalar, ayrışmalar olmasın. Eğer bu belirttiğim gibi çalışmalar yapılmış olsaydı Meclis Komisyonunun İmralı’ya gitmesi konusu da bir krize dönüşmezdi. Bunlar yapılmadı ama başta da belirttiğim gibi bol bol dinleme yapıldı. Orada burada gereksiz yere sloganlar atıldı, televizyonlarda konuşanlar ağızlarının ayarını tutturamadılar; hakaretler, tehditler, şantajlar, ekranlardan halkın üstüne boca edildi. Yetmedi, muhalefete yönelik ve özellikle CHP’yi hedefe koyan “mutlak butlan, iptal, tutuklama, kayyım, casusluk, rüşvet” operasyonlarıyla ayrışma iyice derinleştirildi. 30 yıllık hapis cezalarını bitirmiş siyasi mahpuslar, hasta mahpuslar bile cezaevinden çıkamadılar. Kayyım atanmış tek bir belediye bile halka iade edilmedi. Kürt – Türk kardeşliği pekiştirilmeden, üstüne Türk – Türk ayrışması eklendi. Sonuç olarak; Dost acı söyler, ben barışın ve kardeşliğin dostu olarak bunları 12 metrekarelik hücremden görüyor ve üzülüyorum. Hücredeki tek arkadaşım ve yerine kayyım atanarak altı yıldır suçsuz yere hapiste tutulan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Dr. Adnan Selçuk Mızraklı’ya ve onun dik duruşuna bakıp bakıp bu yazıyı yazarken umudumuzu koruyor, mücadele kararlılığımızı diri tutuyoruz. Biliyoruz, inanıyoruz ve çabalıyoruz. Barış ve kardeşlik mutlaka kazanacak.

Karadağ Türkler’e vizesiz girişi durdurdu: Geçici askıya alma kararı acil prosedürle alınacak! Haber

Karadağ Türkler’e vizesiz girişi durdurdu: Geçici askıya alma kararı acil prosedürle alınacak!

Bıçaklama olayı iki ülke arasında krize yol açtı Karadağ’da üç Türk yurttaşının karıştığı iddia edilen bir darp ve bıçaklama olayı, iki ülke arasında diplomatik gerilime neden oldu. Olayda bir Karadağ vatandaşının bıçakla yaralandığı, ardından başkent Podgorica ve sahil kentlerinde Türk karşıtı protestoların düzenlendiği belirtildi. Olay sonrası Karadağ güvenlik güçleri geniş çaplı operasyon başlattı ve 45 Türk yurttaşını gözaltına aldı. “Olay sadece bireysel bir suç değil, kamu düzenini tehdit eden organize bir kavga görüntüsü oluşturdu.” — Karadağ İçişleri yetkilisi, yerel basına Başbakan Spajić duyurdu: “Vizesiz rejim geçici olarak askıya alınacak” Karadağ Başbakanı Milojko Spajić, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, Türkiye ile yürürlükte olan vizesiz seyahat uygulamasının geçici olarak askıya alınacağını duyurdu. “Türk vatandaşları için vizesiz rejimin geçici olarak askıya alınmasına ilişkin kararı acil bir prosedürle alacağız. Ekonomik faaliyetlerin ve iyi ikili ilişkilerin korunması amacıyla Türkiye Cumhuriyeti ile yoğun görüşmeler başlatacağız. İki ülke arasındaki dostane ilişkilerin ve müttefiklik ruhunun zarar görmemesi için her iki tarafın da çıkarına olacak bir model bulmaya çalışacağız.” — Milojko Spajić, Karadağ Başbakanı Spajić’in açıklaması, Karadağ’ın Türkiye ile NATO müttefikliği ve turizm temelli ekonomik ilişkilerini sürdürmek istediğine işaret etse de, kararın Türk yurttaşları için önemli bir kısıtlama anlamına geldiği değerlendiriliyor. Vizesiz seyahat askıya alınıyor: Türkiye’den açıklama bekleniyor Türkiye ile Karadağ arasında 2008 yılından bu yana yürürlükte olan karşılıklı vizesiz seyahat anlaşması, Türk yurttaşlarına 90 güne kadar serbest giriş hakkı tanıyordu. Karadağ’ın aldığı bu karar, Batı Balkanlar’da Türk yurttaşlarına yönelik seyahat serbestisinin ilk kez askıya alınması anlamına geliyor. Ankara’nın karara nasıl yanıt vereceği henüz netlik kazanmazken, Dışişleri Bakanlığı’nın önümüzdeki saatlerde açıklama yapması bekleniyor. “Karadağ’ın bu adımı, iki ülke arasındaki güvenlik ve diplomasi dengesini yeniden şekillendirebilir.” — Dış politika analisti, Balkan Haber Ajansı Olay sonrası protestolar büyüdü, polis alarma geçti Bıçaklama olayının ardından Karadağ’ın sahil kentlerinde Türk plakalı araçlara yönelik saldırı girişimleri ve Türk işletmelerine karşı protestolar yaşandı. Karadağ polisi, ülkede yaşayan Türk yurttaşlarının can güvenliği için ek önlemler aldığını duyurdu. “Polis, olayları provoke eden gruplara müdahale etti. Türk toplumuna yönelik herhangi bir şiddet eylemine izin verilmeyecek.” — Karadağ İçişleri Bakanlığı açıklaması Diplomatik ilişkilerde hassas dönem Karadağ’ın aldığı karar, iki ülke ilişkilerinde son yılların en kritik diplomatik sınavı olarak değerlendiriliyor. Türkiye, Karadağ’ı hem yatırım hem turizm açısından stratejik bir ortak olarak görüyor; ancak bu olay, karşılıklı güvenin sorgulanmasına yol açtı. “Üç kişinin işlediği bir suç, milyonlarca insanın ilişkisini gölgelememeli. Umarız karar kısa sürede gözden geçirilir.” — Bir Türk turizm işletmecisi, Budva Karadağ’ın vizesiz seyahat kararını “geçici” olarak tanımlaması, iki ülke arasında krizin diplomasi yoluyla çözülebileceği yönünde umutları canlı tutuyor.

CHP’de kritik gün: “Mutlak butlan” davası başladı! Haber

CHP’de kritik gün: “Mutlak butlan” davası başladı!

Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) siyasi dengeleri sarsabilecek “mutlak butlan” davasının beşinci duruşması bugün Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde başladı. 38. Olağan Kurultay ile 21. Olağanüstü Kurultay’ın iptali istemiyle açılan dava, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in genel başkanlığını da doğrudan etkileyecek bir süreç olarak görülüyor. Yoğun güvenlik, yüksek katılım Sabahın erken saatlerinden itibaren Dışkapı Adliyesi önünde yoğun bir kalabalık oluştu. Partililer, delegeler, basın mensupları ve gözlemciler duruşmayı izlemek için adliyeye akın etti. Yoğun ilgi nedeniyle duruşma Z-10 numaralı büyük salonda yapılıyor. Adliye çevresinde güvenlik önlemleri en üst seviyeye çıkarıldı. Dava neyi kapsıyor? Dava, CHP’li eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve bir grup delegenin başvurusuyla açıldı. Davacılar, 38. Olağan Kurultay ve 21. Olağanüstü Kurultay süreçlerinde partinin tüzüğünün ihlal edildiğini, delegelerin baskı ve usulsüz yönlendirmelerle oy kullandığını öne sürüyor. Dilekçede, mevcut yönetimin “kurultay iradesini organize bir biçimde ortadan kaldırdığı”, “parti içi demokrasinin yok edildiği” ve bu nedenle söz konusu kurultayların “mutlak butlan” kapsamında yok hükmünde sayılması gerektiği savunuluyor. Üç olasılık masada Yargı çevreleri ve siyaset kulislerinde bugünkü duruşmadan üç olasılığın çıkabileceği konuşuluyor: ⚖️ Kurultayların iptali: Mahkeme, davacıların iddialarını haklı bulursa 38. ve 21. kurultayların iptaline karar verebilir. Bu durumda CHP yönetimi ve Özgür Özel’in genel başkanlığı düşebilir. ????️ Davanın reddi: Mahkeme, usul yönünden veya delil yetersizliği gerekçesiyle davayı reddedebilir. Böyle bir karar, Özgür Özel liderliğindeki yönetimin meşruiyetini güçlendirir. ⏳ Ek süre kararı: Mahkeme, yeni delillerin değerlendirilmesi için bilirkişi incelemesi veya ek süre talep edebilir. Bu durumda karar sonraki celseye ertelenir ve belirsizlik sürer. “CHP’de yargı krizi” tartışması Dava, yalnızca partinin iç işleyişini değil, Türkiye’de siyasi partilerde yargı denetiminin sınırlarını da yeniden gündeme taşıdı. CHP içinde bazı isimler davayı “parti içi demokrasi arayışı” olarak görürken, bazıları ise “yargı eliyle siyasete müdahale” olarak değerlendiriyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.