"Çatışma kötüdür ama emperyalist barış daha kötüdür"
Türkiye-İsrail ilişkilerinde “iki yüzlü” tablo
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, X hesabından paylaştığı uzun değerlendirmede, Bahçeli’nin konuşmasının “yeni çözüm sürecinin başlangıcı” olarak kabul edildiğini hatırlatarak, bu konuşmada Türkiye’nin tehdit altında olduğu, İsrail’in işaret edildiği ve “iç cephenin sağlamlaştırılması” çağrısı yapıldığını aktardı.
Okuyan, Türkiye ile İsrail’in hem sert bir rekabet hem de işbirliği içinde olduğunu belirterek, “Bunun nesi fena?” diye sorulabileceğini, ancak emperyalist barışın daha büyük haksızlıklar ve çatışmalar doğurduğunu ifade etti.
Enerji, su ve pazar kavgası
Paylaşımında bölgedeki çatışmaların ve ittifakların temelinde enerji, su ve hammadde kaynaklarının kontrolü, ticaret yolları, yeni yatırım ve pazar arayışı ile ucuz işgücü rekabetinin bulunduğunu vurgulayan Okuyan, Türkiye’deki iktidarların “emperyalist planları, o planlara dahil olarak bozma” alışkanlığından vazgeçmediğini söyledi.
Bu davranış biçiminin, İkinci Dünya Savaşı sonrası yerleşen “son tahlilde Amerikancıyız” yaklaşımının bir sonucu olduğunu belirten Okuyan, bunun İsrail ile uyum anlamına geldiğinin altını çizdi.
“ABD ve İsrail ile iyi geçinme” politikası
Okuyan, geçtiğimiz günlerde Milli İstihbarat Akademisi’nin yayımladığı bir raporda İsrail-İran çatışmasının analiz edildiğini ve satır aralarında İsrail’in güçlü, İran’ın ise “suçlu” olarak resmedildiğini söyledi. Raporda ayrıca “Bu konjonktürde yalnız kalmamak için birileriyle iyi geçinmek gerekir” değerlendirmesinin yer aldığını, bu “birilerinin” ABD, İsrail ve müttefikleri olduğunu kaydetti.
“Ahlak mı kaldı, kalmadıysa güvenlik açısından bakalım” diyen Okuyan, son yıllarda Türkiye’nin ABD ile hızla yakınlaştığını, İsrail ile yumuşama adımlarının da bu sürecin parçası olduğunu ifade etti.
Gazze saldırıları ve “yarım kalan” yumuşama
Kemal Okuyan, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Türkiye’ye gelmesine günler kala 7 Ekim saldırılarının yaşandığını ve Gazze’deki saldırıların soykırıma dönüştüğünü söyledi. Bu süreçte, İsrail ile tam yumuşamanın imkânsız hale geldiğini belirtti.
Ancak ticaretin tamamen kesilmediğini, Lübnan ve Suriye’ye yönelik İsrail saldırılarına tepki verilmediğini, İran ile çekişmenin sürdüğünü ve Hamas’ın radikal kanadının etkisizleştirilmesi için çaba harcandığını aktardı.
Suriye, Azerbaycan ve İsrail üçgeni
Okuyan, Azerbaycan’ın İsrail ile gelişen ilişkilerine sessiz kalındığını, Suriye’de ise ABD-İngiltere-İsrail operasyonuna dahil olunduğunu söyledi. Daha cihatçılar Şam’ı ele geçirmeden “Şara” planının yapıldığını ve bu plana açık çek verildiğini belirten Okuyan, “Şimdi İsrail’in Suriye’de en az on üssü var” sözleriyle tabloyu özetledi.
“Sermaye vahası” ve yeni savaş tehlikesi
ABD’nin bölgeyi İsrail merkezli bir sermaye vahasına çevirmek istediğini söyleyen Okuyan, bunun kısa süreliğine bir “sermaye barışı” anlamına gelebileceğini ancak bu barışın yoksullar için kölelik, yağma ve talan üzerine kurulu bir ekonomik düzen getireceğini belirtti.
“Ama buradan yeni savaşlar çıkar, mutlaka çıkar” diyen Okuyan, emperyalist barışın göründüğü kadar masum olmadığını yineledi.
Okuyan’ın sözleri, “barış” diye sunulan tabloların ardında dönen büyük hesaplara dikkat çekiyor. Mesaj net: Bölgedeki her sıcak tokalaşma, yarın patlayacak bir kriz için zemin hazırlıyor olabilir. Enerji, su ve pazar kavgası bitmeden, ne çatışma biter ne de “barış” uzun sürer. Görünen o ki, Ortadoğu’da satranç tahtası sürekli değişse de, oyunun kuralları hep aynı kalıyor.
Okuyan'ın X hesabından paylaştığı yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.