SON DAKİKA

#Mehmet Sabri Akgönül

HABER DEĞER - Mehmet Sabri Akgönül haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Mehmet Sabri Akgönül haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Mehmet Sabri Akgönül: Bir dünya savaşı çıkacak ve bunu Türkiye çıkaracak! Haber

Mehmet Sabri Akgönül: Bir dünya savaşı çıkacak ve bunu Türkiye çıkaracak!

Aksa Tufanı tartışması: “Askeri literatürde zaferdir” Programda 7 Ekim 2023’te başlayan Aksa Tufanı operasyonunu değerlendiren Akgönül, saldırının askeri sonuçlarını şöyle tanımladı: “Aksa Tufanı, askeri literatürde bir zaferdir. Hamas, İsrail’in güvenlik bariyerini delmiş, Güney İsrail’de kontrol alanı oluşturmuştur.” Ancak Akgönül’e göre bu operasyonun asıl önemi askeri değil, siyasiydi: “Savaş, siyasetin başka araçlarla devamıdır. 7 Ekim, Filistin’in geleceği konusunda tıkanan siyasete yeni bir yol açtı. Bu saldırının siyasal ufku, iki devletli çözümü yeniden tartıştırmaktı — ve bu hedefe ulaşıldı.” “Hamas kendini fes edecek, El Fetih’i fethedecek” Akgönül, Hamas’ın 7 Ekim sonrasındaki misyonunu tamamladığını belirterek örgütün geleceğine dair çarpıcı bir tahminde bulundu: “Hamas kendini fes edecek ve El Fetih’i fethedecek. Bu şimdilik bir aforizma gibi dursun, ama süreç o yöne gidiyor.” Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas’ı eleştiren Akgönül, “Mahmud Abbas, Filistin’i yönetmeye layık değildir. İki yıllık savaş boyunca Filistin yönetimi kötü bir sınav verdi” dedi. Akgönül’e göre, askeri eylemin siyasal sonuçlarını üretmesi gereken Filistin yönetimi yerine, Türkiye ve Katar bu rolü üstlendi: “Hamas’ın eylemini siyasal başarıya dönüştüren Türkiye oldu. Katar’ı da ikna eden yine Türkiye’ydi.” Türkiye’nin rolü: “Yeni hegemonik düzenin ortağı” ABD’deki güç değişimlerine dikkat çeken Akgönül, Donald Trump döneminin yeni bir jeopolitik dönüşüm başlattığını söyledi: “Trumpçılık, 1945 sonrası liberal düzeni Amerikan lehine revize ediyor. Bu yeni Amerikan düzeninde Türkiye artık bir oyuncu değil, bir ortak.” “Trump, Erdoğan’a ‘Ortağım Türkiye’ derken bunu sembolik söylemiyor. ABD, yeni hegemonyasında Türkiye’ye pay veriyor.” Akgönül ayrıca “Bahçeli ve Erdoğan’ın danışmanları bu dönüşümü öngördü” diyerek Türkiye’nin hazırlıklı davrandığını savundu. İran ve bölge dengesi: “Oltadaki balık artık İran” Akgönül, eski bir benzetmeyi yeniden yorumlayarak, “Oltadaki balık artık İran’dır. Türkiye ve İran aynı anda yükselemez, iki imparatorluk bakiyesi eşzamanlı olarak büyüyemez” ifadelerini kullandı. Bu rekabetin mezhepsel değil, coğrafi ve tarihsel bir gerçeklik olduğunu belirtti: “Bu mesele Şiilik ya da Sünnilikle ilgili değil; aynı coğrafyada iki güç aynı anda yükselemez.” “Yurtta barış, dünyada savaş” dönemi Programın son bölümünde Akgönül, Türkiye’nin dış politik vizyonuna dair en iddialı tespitini yaptı: “Kemalizm bizi sıfır noktasına kadar getirdi; ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ diyordu. Bugünkü Türkiye ise ‘Yurtta barış, dünyada savaş’ ufkuna sahip.” Bu sözlerle Türkiye’nin artık barış diplomasisini içeride, sert güç politikasını ise dışarıda uyguladığını vurguladı. Akgönül, “Bir dünya savaşı çıkacak ve bunu biz çıkaracağız. Çünkü savaş, ona ihtiyacı olanlar tarafından çıkarılır. Türkiye buna hazır” ifadeleriyle sözlerini noktaladı.

Mehmet Sabri Akgönül: Çanlar İsrail için çalıyor, dünya yeni bir döneme giriyor! Haber

Mehmet Sabri Akgönül: Çanlar İsrail için çalıyor, dünya yeni bir döneme giriyor!

“Mahmud Abbas’a vize yasağı İsrail’in BM’yi itibarsızlaştırma girişimidir” Akgönül, Mahmud Abbas’ın Birleşmiş Milletler’deki özel oturuma vize yasağı nedeniyle çevrim içi katılmak zorunda bırakılmasını değerlendirdi. Bu durumu İsrail’in uluslararası mekanizmaları itibarsızlaştırma çabası olarak nitelendirdi. Ayrıca Abbas’ın konuşmasındaki mikrofon kapanma anının “sözünü kestiler” şeklinde manipüle edilmesini de “dezenformasyon” örneği olarak tanımladı. “Filistin artık sadece Orta Doğu’nun değil, dünyanın meselesi” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını “tarihsel bir dönüm noktası” olarak değerlendiren Akgönül, üç vurgunun öne çıktığını söyledi: Filistin’in artık küresel bir mesele olduğu, Tanınmanın tek başına yetmeyeceği, devlet olarak desteklenmesi gerektiği, İsrail’in Gazze’den ancak uluslararası barış gücüyle çekilebileceği. Akgönül, “Artık İsrail sadece Filistin’de soykırım yapan bir ülke değil, uluslararası düzeni tehdit eden küresel bir tehlike haline gelmiştir” dedi. “Çanlar İsrail için çalıyor” Filistin’i tanıyan ülkelerin sayısının 157’ye çıkmasının önemine dikkat çeken Akgönül, özellikle İngiltere ve Fransa’nın bu sürece dahil olmasını “kırılma noktası” olarak değerlendirdi. “Artık çanlar İsrail için çalıyor. İsrail korktukça daha sert saldırıyor ama bu saldırganlık yolun sonunu da hızlandırıyor.” “ABD-İsrail bağı kırılmak üzere” Akgönül, İsrail’in en büyük dayanağının ABD ve Trump olduğunu ancak bu bağın da zayıfladığını belirtti. ABD kamuoyunda İsrail karşıtı seslerin yükseldiğini ve Charlie Kirk suikastı sonrası bu tepkinin daha görünür hale geldiğini söyledi. “Trump Nobel Barış Ödülü’nü almak istiyorsa İsrail’e dur demek zorunda. Bunun farkında. Ama cesareti Türkiye’den alabilir.” “Türkiye barış gücünün öncülüğünü yapmaya hazırlanıyor” Akgönül, yakın dönemde Gazze’ye BM şemsiyesi altında bir barış gücü gönderilmesi ihtimalini dile getirdi: “Türkiye’nin öncülüğünde, diğer Müslüman ülkelerin de katkısıyla Gazze’ye barış gücü konuşlandırılabilir. Bu, hem Filistin için tarihi bir adım hem de İsrail’in saldırganlığını durduracak en güçlü hamle olacaktır.” Mehmet Sabri Akgönül’e göre dünya yeni bir döneme giriyor. İsrail’in yalnızlaşması hızlanırken, Türkiye’nin diplomatik ve askeri öncülüğü Filistin için tarihi bir kırılma yaratabilir.

Bahçeli’nin usturası siyasetin yönünü Kudüs’e çeviriyor! Haber

Bahçeli’nin usturası siyasetin yönünü Kudüs’e çeviriyor!

Türkiye’de son dönemde en dikkat çekici siyasal çıkışların sahibi olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ekim 2024’te başlattığı “devrimci momenti” Kudüs üzerinden ileri taşımayı hedefliyor. Yazar Mehmet Sabri Akgönül, Bahçeli’nin bu stratejik yönelimini “ustura” metaforu ile açıklayarak, Türkiye’nin hem iç hem de dış politikada yeni bir restorasyon dönemine girdiğini savunuyor. Bahçeli’nin devrim anlayışı Kudüs hedefiyle birleşiyor Akgönül’e göre Bahçeli’nin Kudüs çıkışı, yalnızca bir siyasi söylem değil; Türkiye’nin meşruiyetini içeride yeniden kurma ve dışarıda etki alanını genişletme projesinin parçası. “Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur” sözleriyle işaret edilen bu yönelim, yeni dönemin merkezine Kudüs’ü oturtuyor. Bahçeli’nin stratejik çerçeveyi kurduğunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ise taktiksel uygulamaları üstlendiğini belirten Akgönül, üçlü yapının Türkiye’yi büyütecek bir denge oluşturduğunu vurguluyor. Ustura metaforu siyasetin gereksiz ayrıntılarını kesiyor Akgönül, Bahçeli’nin yöntemini Ockham’ın Usturası ile açıklıyor: “Gereksiz varsayımları ve korkuları elimine ederek en kestirme yolu işaret ediyor.” Bu bağlamda, Bahçeli’nin Kudüs çıkışının Gazze üzerinden şekillendiğini aktaran Akgönül, 2024’te önerilen “Kudüs Paktı” teklifinin 2025’te yeniden gündeme taşındığını hatırlatıyor. Gazze tezkeresi hazırlığı gündeme gelebilir Akgönül, Libya’ya 2020’de yapılan müdahale örneğini hatırlatarak, benzer bir sürecin Gazze için planlanabileceğini öne sürüyor. Türkiye’nin diplomatik girişimler, iç siyasal konsolidasyon ve uluslararası meşruiyet arayışıyla adım adım bu sürece hazırlandığını belirtiyor. Önümüzdeki hafta yapılacak BM Genel Kurulu toplantısının bu meşruiyeti sağlayabileceğini ifade eden Akgönül, İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin’i tanıması ile İtalya’nın BM misyonu önerisi gibi gelişmeleri “şartların olgunlaştığına” dair işaretler olarak sunuyor. TRÇ ittifakı önerisi Trump’a mesaj niteliği taşıyor Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) İttifakı çıkışını değerlendiren Akgönül, bu önerinin asıl muhatabının Rusya ya da Çin değil, doğrudan Donald Trump olduğunu belirtiyor. Akgönül’e göre Trump, Hindistan ve Rusya’yı Çin’e “kaptırma” tehlikesi yaşarken Türkiye’nin de bu blokta yer alması, ABD’nin küresel iddiasını bitirebilir. Bu nedenle Bahçeli’nin usturası, Trump’ın korkularını ajite etmeyi hedefleyen stratejik bir hamle niteliği taşıyor. Avrasyacı kadrolar da Kudüs meselesine çekiliyor Akgönül’ün analizine göre, Bahçeli’nin Kudüs çıkışı yalnızca dış politikada değil, içeride de etkili oldu. Avrasyacı devlet kadrolarının Kudüs meselesini merkezine alması, Türkiye’de yeni bir stratejik konsensüsün doğduğunu gösteriyor. Artık Avrasyacılık, Kudüs’ten ve Gazze Tezkeresi’nin olgunlaştırılmasından geçiyor. Bahçeli’nin usturası siyasal korkuları kesip atıyor Mehmet Sabri Akgönül yazısını şu yorumla tamamlıyor: Bahçeli’nin usturası, hem içeride hem dışarıda gereksiz korkuları kesip atarak Türkiye’yi Kudüs merkezli yeni bir stratejik hatta yerleştiriyor. Erdoğan’ın ve Fidan’ın adımlarıyla birleşen bu stratejik vizyon, önümüzdeki günlerde hem BM Genel Kurulu’nda hem de Washington-Ankara hattında somutlaşacak. Bahçeli’nin usturası ne anlatıyor? Mehmet Sabri Akgönül’ün yazısı ilk bakışta bir “Bahçeli portresi” gibi görünse de aslında çok daha geniş bir bağlamı işaret ediyor. Akgönül, Bahçeli’nin politikalarını yalnızca güncel çıkışlar olarak değil, tarihsel bir “sağın yeniden yükselişi” sürecinin parçası olarak okuyor. Yazının ana fikri şu: Türkiye’de sağ siyasetin uzun bir gerileme döneminden sonra tekrar yükselişe geçtiği bir dönemde, Bahçeli bu yükselişi stratejik bir çerçeveye oturtan, diğer aktörleri tamamlayan merkezi figürdür. “Ustura” metaforu burada önem kazanıyor. Akgönül, Bahçeli’yi gereksiz ayrıntıları, korkuları, tereddütleri kesip atan; meseleyi özüne indirgeyen bir lider olarak konumlandırıyor. Bu bakış, Bahçeli’nin Kudüs çıkışını, bir “anlık refleks” değil, Türkiye’nin iç-dış politikasını yeniden kuracak bir stratejik hedef olarak yorumluyor. Yazıda Erdoğan ve Fidan’ın rollerinin altının çizilmesi, aslında “Bahçeli’nin yön, Erdoğan ve Fidan’ın uygulama sağladığı üçlü mekanizma” vurgusunu öne çıkarıyor. Yani, bir hiyerarşi değil; birbirini tamamlayan roller söz konusu. Bu, Cumhur İttifakı içindeki iş bölümüne dair de bir okuma sunuyor. En kritik noktalardan biri, Trump ve ABD bağlamı. Akgönül, Bahçeli’nin Kudüs çıkışını yalnızca Filistin meselesine indirgemiyor; asıl hedefin Trump’ın İsrail karşısındaki tereddütlerini kırmak ve ABD’nin Ortadoğu politikalarını değiştirmeye zorlamak olduğunu söylüyor. Burada TRÇ (Türkiye-Rusya-Çin) ittifakı önerisi, Rusya ve Çin’le yakınlaşma değil, Trump’a “Türkiye’yi kaybetme” korkusunu hatırlatma işlevi görüyor. Yani bu öneri, bir dış politika stratejisi olmaktan çok, bir diplomatik koz. Yazının satır aralarında ayrıca içerideki Avrasyacı kadrolara yönelik bir mesaj da var. Bahçeli’nin Kudüs çıkışı, bu kadroları doğrudan “Kudüs meselesi” etrafında konsolide etmeyi amaçlıyor. Böylece Avrasyacılık, klasik anlamıyla Rusya-Çin hattına yaslanmak değil, Kudüs üzerinden yeniden tanımlanıyor. Sonuç olarak Akgönül, Bahçeli’yi yalnızca bir parti lideri değil, tarihin ruhunu kavrayıp yön veren bir “stratejik akıl” olarak sunuyor. Yazının özü şu şekilde özetlenebilir: Bahçeli stratejiyi kuruyor, Erdoğan ve Fidan taktiği uyguluyor. Kudüs meselesi, Türkiye’nin restorasyon sürecinin merkezine yerleşiyor. TRÇ ittifakı önerisi, ABD’ye yönelik bir psikolojik baskı unsuru. Avrasyacı kadrolar Kudüs meselesine çekilerek yeni bir konsensüs oluşuyor. Bu nedenle, Akgönül’ün yazısı yalnızca bir “analiz” değil; aynı zamanda okuyucuya Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki dış politika hamlelerine dair bir “öngörü” sunuyor. Bahçeli’nin usturası, siyasal korkuları kesip atarken, Türkiye’nin hem içeride hem dışarıda yeni bir yönelim kazanacağı mesajını veriyor.

“Türkiye’nin geleceği Kürtlerle şekilleniyor”  Mehmet Sabri Akgönül’den önemli tespitler Haber

“Türkiye’nin geleceği Kürtlerle şekilleniyor” Mehmet Sabri Akgönül’den önemli tespitler

“İçeridekilerin dünyasını, içeridekilere anlatıyoruz” Mehmet Sabri Akgönül, Balzac’tan yaptığı bir alıntıyla sosyolojik konumlanışını şu sözlerle ifade etti: “Madem ki bizi içeri almıyorlar, o zaman içeridekilerin nasıl yaşadığını içeridekilere anlatalım.” “Naçizane bizim hikâyemiz, içeride olmayıp içeride kalbi atan, ruhu atan insanlar olarak içeride neler olup bittiğini içeridekilere anlatmak. Eğer içeridekiler dağın tepesine konumlanıp bizi duymazdan gelmeye devam ederlerse, başlarına ne geleceğini bilmezler.” “Benim söylemim Türk milliyetçiliğine denk düşüyor ama beni dinleyenler İslamcılar ve solcular” Mehmet Sabri Akgönül, düşünsel kimliğini tanımlarken hem kültürel hem siyasal anlamda karmaşık bir haritayı işaret etti: “Söylemlerim İslamcılara ve solculara ters olmasına rağmen beni daha çok ciddiye alan kitle onlar. Oysa söylemlerim maksimalist bir Türk milliyetçiliğine daha yakın.” Kürt kökenli bir entelektüel olarak Türkiye merkezli düşündüğünü vurgulayan Akgönül, fikri çizgisini şöyle tanımladı: “Ben Türkiye’yi hakikaten emperyal bir Türkiye olarak görüyorum. Büyük bir Türkiye. Ve bu büyük Türkiye’nin büyümesine yol açacak olan koridor Kürtlerdir.” “Benim üzerime iki kere tarihsel bir misyon yüklendi” Akgönül, kendi pozisyonunu yalnızca entelektüel değil, tarihsel bir sorumluluk olarak da gördüğünü belirtti: “Bir: Türkiyeli olmak. İki: Türkiyeli Kürt olmak. Bu ikisinin çakıştığı bir yerdeyim. Yavuz Sultan Selim dönemindeki kolektif akıl ve Kürt iş birliğine referansla, mevcut siyasi konjonktürde bu ‘damarın’ eksik olduğunu söyledi. “Çözüm süreci bir garabetti” Programda Türkiye’deki çözüm süreci de gündeme geldi. Mehmet Sabri Akgönül bu konuda net bir eleştiri ortaya koydu: “Biz çözüm sürecinde değiliz. O süreç bir çözüm değildi. Bir garabetti.” “Zaferle değil, seferle mükellefiz” Akgönül, sözlerini Enver Paşa’nın meşhur sözüyle bitirerek fikri mücadeleye olan bağlılığını ortaya koydu: “Biz seferle mükellefiz, zaferle değil. Allah zaferi getirir ya da getirmez, o başka bir konu. Biz elimizden geleni yapmakla mükellefiz.” Program hakkında Program, Uğur Güzel’in moderatörlüğünde Nonpaper adlı yeni medya girişimi tarafından hazırlandı. Sadece ekonomi değil, iç ve dış politika, tarih, kültür gibi farklı eksenlerde derinlikli analizler üretmeyi hedefleyen platformda, Mehmet Sabri Akgönül’ün sözleri serinin dikkat çeken bölümlerinden biri oldu.

Mehmet Sabri Akgönül: CHP’de tek değil, iki operasyon vardı! Haber

Mehmet Sabri Akgönül: CHP’de tek değil, iki operasyon vardı!

“Genel başkanın kendi kurultayını kaybetmesi olağan değil” CHP’de son kurultayla yaşanan gelişmeleri değerlendiren Mehmet Sabri Akgönül, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi kongresini kaybetmesinin olağan koşullarda mümkün olmadığını vurguladı. Akgönül, “Siyasi Partiler Kanunu ve delege düzeni düşünüldüğünde, genel başkanın kaybetmesi ancak operasyonla olur. Bu, olağan akışın dışında bir sonuçtur” dedi. “Burada yalnızca bir değil, iki operasyon var” Akgönül, yaşanan süreci yalnızca tek bir müdahaleyle açıklamanın eksik olacağını belirterek şu ifadeleri kullandı: “Burada yalnızca bir operasyon değil, ikinci bir operasyon da var. Devlete yönelik hamleye karşı, devlet de kendi refleksini devreye soktu. Bu nedenle uzun sürmesi beklenen kapışma, beklenenden hızlı dengelendi.” “Mutlak butlan” yeni bir dönemin kapısını aralıyor Gündemdeki “mutlak butlan” tartışmasına değinen Akgönül, bu kararın çıkması halinde 2023 sonrası alınan tüm kararların geçersiz olabileceğini söyledi. Bu ihtimalin parti içinde yeni bir süreci başlatacağını belirten Akgönül, olası senaryoyu şöyle özetledi: Kısa vadede: Arınma ve nedamet çerçevesinde tasfiye süreçleri yaşanacak. Orta vadede: Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel arasında soğukkanlı bir uzlaşma sağlanabilecek. Uzun vadede: CHP, devletin yeni yönelimiyle uyumlu bir statüko partisine dönüşebilecek. “İmamoğlu CHP’nin ayarlarını bozdu” Ekrem İmamoğlu’nun etkisine dikkat çeken Akgönül, bu süreci şu sözlerle değerlendirdi: “İmamoğlu, CHP’nin bütün ayarlarını bozdu. Burjuvazinin ve paranın dönüştürücü gücüyle parti içinde dengeler sarsıldı. Ancak bu etki, karşı operasyonlarla dengelendi.” Akgönül’e göre bu dalga, yalnızca bireysel bir adaylık hamlesi değil, parti içindeki güç dengelerini yeniden tanımlayan bir süreç oldu. Hikmet Çetin faktörü: “Artık belirleyici bir figür” Akgönül, CHP’nin geleceğinde Hikmet Çetin’in rolüne de özel vurgu yaptı: “Kılıçdaroğlu genel başkan olsun ya da olmasın, Hikmet Çetin bundan sonra CHP’de yalnızca danışılan değil, karar süreçlerinde belirleyici bir figür olacaktır.” Çetin’in geçmiş dışişleri deneyimi, uluslararası itibarı ve farklı çevrelerde kabul gören konumu, bu değerlendirmeyi güçlendiren unsurlar olarak öne çıktı. “Özgür Özel iyi bir ikinci adam, ama birinci olunca zorlanıyor” Kılıçdaroğlu–Özel ilişkisini analiz eden Akgönül, Özel’i “iyi bir ikinci adam” olarak niteledi: “Özgür Özel çok iyi bir ikinci adamdır. Ancak birinci adam yapıldığında doğal yetenekleri törpüleniyor. Eğer Kılıçdaroğlu ile uzlaşma olgunlaşırsa, parti güvenli bir limana çekilir.” Cumhurbaşkanlığı için sürpriz öneri: “Dilek İmamoğlu” Akgönül’ün en dikkat çekici öngörüsü, muhalefetin Cumhurbaşkanlığı adayı konusunda oldu. “Muhalefetin çıkarabileceği en az itiraz görecek aday Dilek İmamoğlu olabilir. Bu isim kazanmak için değil, yarışı anlamlı kılmak ve muhalefeti bir arada tutmak için sembolik bir eşik oluşturabilir” dedi. Sağ blokta ise Fatih Erbakan ve Yavuz Ağıralioğlu gibi isimlerle çok adaylı bir tablonun oluşabileceğini söyleyen Akgönül, “Bu tablo, seçimi ikinci tura taşır” ifadelerini kullandı. Belediyeler için radikal öneri: “Kaldırmak ya da kökten düzenlemek” Yerel yönetimlere dair çarpıcı bir çıkış yapan Akgönül, “belediyelerin ya tamamen kaldırılması ya da sert bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini” dile getirdi. Bu adımın CHP’ye yeni bir konum kazandırabileceğini belirterek, “Böyle bir idari reform, Kılıçdaroğlu’nu yeniden devlet adamı konumuna taşıyabilir” dedi. “Terörle mücadelede tavizsiz bir dönem” Türkiye’nin güvenlik politikalarına da değinen Akgönül, **“terörle mücadelede tavizsiz bir doktrin”**in işletildiğini söyledi. Laiklik ve dindarlık ekseninde de “tanımsal berraklık” sağlanmasıyla, yıllardır tartışılan gerilimlerin çözülebileceğini vurguladı. “Bu iki başlığın çözülmesi, iktidarın hanesine tarihsel bir kredi yazar” değerlendirmesinde bulundu. “CHP artık devletin yoluna sokuldu” Mehmet Sabri Akgönül, değerlendirmesinin sonunda CHP’nin önündeki temel soruyu şöyle özetledi: “CHP devletin yoluna mı girecek, karşısında mı duracak? Görünen o ki, karşıtlıktan çıkarıldı; yola sokuldu.” Akgönül, “mutlak butlan” kararının çıkması halinde partide tasfiye ve arınma süreçlerinin hızlanacağını, orta vadede uzlaşma ve güvenli liman arayışının öne çıkacağını, uzun vadede ise CHP’nin “devletin yeni statükosuna uyum sağlayan” bir yapıya evrileceğini savundu.

Mehmet Sabri Akgönül: Çözüm süreci bir garabetti, Türkiye büyüyecek Kürtlük tanınacak Haber

Mehmet Sabri Akgönül: Çözüm süreci bir garabetti, Türkiye büyüyecek Kürtlük tanınacak

Çözüm sürecinin bugünkü fotoğrafı Medyascope’ta yayımlanan programda Mehmet Sabri Akgönül, hem Türkiye’nin iç siyasetinde hem de Suriye merkezli bölgesel gelişmelerde çözüm sürecinin nereye evrildiğini anlattı. “Hâlâ müzakere eğilimleri devam ediyor. Ancak en büyük belirleyici Suriye’deki gelişmeler olacak” diyen Akgönül, Türkiye’nin kritik bir dönemeçte olduğunun altını çizdi. İsrail’in bölgesel politikaları ve Türkiye’ye etkisi Akgönül, İsrail’in bölgedeki stratejisini şöyle özetledi: “İsrail mümkün olduğunca bölgeyi küçük parçalara ayırmak ya da azami düzeyde istikrarsızlık yaratmak istiyor. Bu strateji, Türkiye’yi hem askeri hem siyasi hem de bürokratik olarak strese sokuyor.” Bu baskının Kürt hareketi tarafından yanlış okunduğunu söyleyen Akgönül, “DEM Partisi bu stresi doğrudan kendisine yönelmiş gibi algılıyor. Burada açık bir Hakan Fidan karşıtlığı var” ifadelerini kullandı. “Çözüm süreci bir kangren” Öcalan’ın da kullandığı “kangren” ifadesini hatırlatan Akgönül, sürecin halka yansımasının kafa karışıklığından ibaret olduğunu vurguladı. “Bu bir pazarlık değil, al–al ilişkisi var. Türkiye büyüyecek, Kürtlük tanınacak. Bu süreçte Kürt tarafının gerilim yaratarak kazanacağı hiçbir şey yok.” 2015 öncesine sert sözler: “Bir garabetti” Akgönül, 2015 öncesindeki çözüm sürecine dair sert eleştiriler yöneltti: “O dönem çözüm süreci denilen şey bir garabetti. Diyarbakırlı bir genç olarak bizzat yaşadım. Sur’da doğduğum yerin yıkılışına tanık oldum. Türkiye’yi yerelleşme ve özerklik üzerinden bölecek bir hat izleniyordu.” Bugünkü tabloyu ise farklı bir şekilde yorumladı: “Türkiye’nin Tanzimat’tan bugüne hikâyesi merkezileşmedir. Eski dönemin mantığı yerelleşmeydi, bugünün mantığı merkezileşme ve büyümedir.” Kürtler artık toplumsal değil jeopolitik bir aktör Akgönül’e göre Kürtler artık farklı bir tarihsel konumda: “2015’e kadar Kürtler toplumsal bir muhataptı. Bugün ise tarih onları jeopolitik bir kategoriye yükseltti. Bunun farkında olan tek kişi Öcalan.” Üçlü denklemin kazananları: ABD, Türkiye ve Kürtlük Akgönül, çözüm sürecini ve Orta Doğu’daki yeni denklemi “kazan–kazan–kazan” üçgeni olarak tanımladı. ABD: Orta Doğu’daki maliyetlerden kurtulup Asya-Pasifik’e odaklanacak. Türkiye: Sömürge ülke konumundan çıkıp bölgesel hegemonya yoluna girecek. Kürtlük: Jeopolitik düzeyde tanınacak. “Kürtlük kazanacak, Türklük kazanacak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kazanacak, Amerika kazanacak.” Öcalan–DEM ilişkisi: “Karizma sıradanlaştırıldı” Akgönül, DEM Partisi ile Öcalan arasındaki ilişkiye dikkat çekti: “DEM, irade olarak Öcalan’a karşı değil ama nesnel olarak karşı. Öcalan’ın karizması sıradanlaştırıldı. Artık o karizma Öcalan’a değil; onun üzerinden çıkar sağlayanlara hizmet ediyor.” DEM’in sürekli “Sayın Öcalan” vurgusunu bu nedenle yaptığını belirten Akgönül, “Başka bir şey üretemiyorlar; ne siyaset, ne ekonomi, ne toplumsal kültür. Sadece kendilerini yeniden üretiyorlar” dedi. Erdoğan–Bahçeli ilişkisi: “Kriz yok, ritim farkı var” Akgönül, Erdoğan ve Bahçeli arasındaki ilişkiye dair ayrışma iddialarını reddetti: “Aralarında kriz yok, her konuda aynı düşünüyorlar. Tek fark ritim farkı: Bahçeli işi hızlı yürütmek istiyor, Erdoğan ise fren–gaz dengesiyle ilerliyor.” Bahçeli’nin devleti, Erdoğan’ın ise milleti temsil ettiğini vurgulayan Akgönül, “Millet ve devlet arasında tarihsel olarak hız farkı vardır. Bugün de olan budur” dedi. Erdoğan’ın seçim stratejisi: “Gerçeğin montajı” Son olarak seçim dönemine değinen Akgönül, 2023 seçimlerinde kullanılan montaj videoların gerçeği yansıttığını savundu: “Evet, montajdı ama gerçeğin montajıydı. Çünkü PKK üst düzey isimleri gerçekten Kılıçdaroğlu’na destek açıklamaları yapıyordu. Erdoğan’ın yaptığı en mantıklı hamle, bunu milletin gözüne sokmaktı.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.