SON DAKİKA

#Nato

HABER DEĞER - Nato haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Nato haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Ayhan Bilgen: Ukrayna feda edildi, Karadeniz savaş gölüne dönüşmemeli! Haber

Ayhan Bilgen: Ukrayna feda edildi, Karadeniz savaş gölüne dönüşmemeli!

Türkiye’nin savunma sanayisindeki hamlesi, caydırıcılık ve bağımsız dış politika için kritik Programda önce Türkiye’nin savunma sanayisindeki dönüşümünü değerlendiren Ayhan Bilgen, güçlü bir savunma kapasitesi olmadan ne bağımsız dış politikanın ne de gerçek anlamda barışın mümkün olmadığını vurguladı. Savunma kapasitesi ile barış arasındaki ilişkiyi, sıkça atıf yapılan bir sözle hatırlattı: Ayhan Bilgen: “İstiyorsan sulh, salah; hazır ol cenge. Kimse silahı kullanma iştiyakıyla hareket etmez ama savunma sanayiniz olmadan güvenliğinizi, barışınızı, caydırıcılığı ve bağımsız dış politikayı tesis etmek imkânsız.” Bilgen, Almanya ve Japonya örneği üzerinden “ekonomik güç–siyasi özneleşme” dengesizliğine dikkat çekerek, savunma alanındaki dışa bağımlılığın siyasi iradeyi sınırladığını söyledi: Ayhan Bilgen: “Ekonomik olarak çok güçlü olabilirsiniz ama savunma politikanız başka bir ülkeye angaje ise dünyadaki gücünüze denk bir özne olamıyorsunuz. Bağımlılığı ne kadar azaltırsanız, milli menfaatlerinizin gerektirdiği dış politikayı yapma özgüvenini o kadar hissedersiniz.” Türkiye’nin savunma sanayinde geldiği yerin, sadece teknik bir başarı değil, yarım asrı aşan bir mücadelenin sonucu olduğuna işaret etti; Nuri Killigil’den ASELSAN mühendislerine uzanan saldırı hatlarını hatırlatarak, “Bu ülkenin kendi silahını üretmesine dönük sistematik engelleme girişimleri”nden bahsetti: Ayhan Bilgen: “1949’da Nuri Killigil’in silah fabrikasının patlatılmasıyla verilen mesaj şuydu: ‘Kendi silah fabrikanızı kuramazsınız.’ 1950’lerden bugüne savunma sanayine emek veren herkes, Türkiye’nin geleceği ve güvenliği açısından çok kıymetli bir miras bıraktı.” NATO, Avrupa ve “kurgusal tehdit” tartışması: “Hiçbir ittifak sınırsız güvence değil” Bilgen, Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa’da derinleşen güvenlik tartışmalarına da değindi. NATO’nun tarihsel olarak Sovyet tehdidine karşı kurulduğunu hatırlattı, ancak bugün gelinen noktada Avrupalı aktörlerin hem Rusya’dan, hem de ABD’nin “güvence kapasitesinden” duyduğu tereddütlerin arttığını söyledi: Ayhan Bilgen: “Avrupa’da bugün şu tartışılıyor: Rusya tehdidine karşı Amerika bizi gerçekten koruyacak mı? Bu tehdidin kendisi de kurgusal olabilir, yani bizzat Amerika’nın Avrupa’yı kontrol altında tutmak için tercih ettiği bir strateji de olabilir. Gerçek tehdit de olabilir.” Bu tartışmanın, NATO içinde yeni arayışları, “Avrupa ordusu” gibi başlıkları ve Türkiye dahil bazı ülkelere yönelik yeni beklentileri beraberinde getirdiğini anlattı. Buradan hareketle kritik bir uyarıda bulundu: Ayhan Bilgen: “Hiçbir ittifak sonsuz ve sınırsız güvence değildir. Ne kadar öz gücünüz, ne kadar bağımsız savunma sanayiniz varsa; diğer alanlarda da o kadar caydırıcı olabilir, dostlarınıza güven verebilir ve uluslararası ilişkileri kendi gücünüz doğrultusunda şekillendirebilirsiniz.” Bilgen’e göre Türkiye’nin savunma kapasitesindeki artış, sadece kendi sınırlarını koruma meselesi değil, aynı zamanda Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e uzanan geniş coğrafyada daha saldırgan politikaları frenleyebilecek bir caydırıcılık aracı. Suriye, İsrail ve İran başlığında “Türkiye’yi çatışmaya çekme” riskine dikkat çekti Programda tartışılan başlıklardan biri de Suriye’deki denklemin, İsrail’in bölgesel planları ve İran’ın hamleleriyle iç içe geçmesi oldu. Ayhan Bilgen, SDG, Şam yönetimi, İran ve İsrail hattında yaşanan gelişmeleri okurken, önümüzdeki dönemde Irak merkezli yeni bir gerilim dalgasının Suriye’yi ve Türkiye’yi de etkileme riski taşıdığını dile getirdi. Irak seçim sonuçlarının, daha radikal Şii grupların temsil gücünü artırdığına dikkat çeken Bilgen, bunun hem ABD ve İsrail açısından yeni bir “güvenlik tehdidi” gerekçesi, hem de İran’a karşı muhtemel bir operasyonun zeminini oluşturabileceğini söyledi: Ayhan Bilgen: “Irak seçim sonuçları iki türlü risk içeriyor. Daha radikal Şii grupların ciddi oy artışı, İsrail ve Amerika için yeni bir tehdit algısı yaratacak. Ben, Suriye ile ilgili riski de besleyen ve muhtemel bir İran operasyonunun altyapısını oluşturacak bir Irak müdahalesinin gündeme gelebileceğini düşünüyorum; askeri müdahaleden bahsediyorum.” Bu tabloda Türkiye açısından en kritik noktalardan birinin, Suriye sahasında YPG üzerinden yürüyebilecek provokasyonlar olduğuna dikkat çekti: Ayhan Bilgen: “Türkiye’yi Suriye’de bir askeri operasyon ve çatışmanın içine çekmek arayışı, son derece ciddi bir provokasyon olacaktır. Önümüzdeki dönem İran’la ilgili muhtemel gelişmeler ve İsrail’in planları, bunu YPG içindeki bir ekibe de tercih ettirebilir.” Bilgen, bu nedenle Ankara’nın hem sahadaki gelişmelere hem de “Öcalan üzerinden yürütülen tartışmalara” soğukkanlı ve çok kanallı okuma ile yaklaşması gerektiğini belirtti; Öcalan’a atfedilen mesajların hem Türk kamuoyu hem de Kürt siyasetindeki yansımalarının, süreci zorlaştırma potansiyeli taşıdığı uyarısını yaptı. İran–İsrail gerilimi: “İran çatışma istemiyor ama daha sert cevap vermeye zorlanıyor” Programın ilerleyen bölümünde, stüdyo konuklarının büyük çoğunluğu gibi Bilgen de İsrail–İran hattında yeni bir çatışma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etti. İran’ın hem içeride hem dışarıda ciddi manevra kabiliyeti olan bir devlet olduğunu, buna rağmen son saldırılarla birlikte daha sert bir çizgiye itilme riskinin büyüdüğünü anlattı: Ayhan Bilgen: “İran devletinin manevra kabiliyetinin yüksek olduğunu düşünenlerdenim. Uzun süre Avrupa ile nükleer müzakereleri bilinçli biçimde sürdürdüler; sanki taviz veriyorlarmış gibi yaparak zaman kazandılar. Ama bugün, içeride daha kapsayıcı bir siyaset güçlenirken dışarıda daha aktif ve sert cevap verme eğilimi de güçlenecek gibi görünüyor.” İran’da bir yanda “dışarıdaki hareketleri destekleyerek ülkeyi ekonomik olarak zayıf bırakıyoruz” diyenler, diğer yanda “uzlaştık da ne oldu, Atom Enerjisi Kurumu’yla işbirliği yaptık, adresleri onlar verdi” diyenlerin bulunduğunu hatırlatan Bilgen, dış saldırıların rejimi zayıflatmak yerine içeride ulusal refleksi güçlendirdiğini vurguladı: Ayhan Bilgen: “İran’ın çatışmadan yana menfaat gördüğünü düşünmüyorum. Ama çatışmanın kaçınılmazlığı durumunda artık çıtayı aşağıda tutan bir savunma refleksi, toplumun beklentisi açısından yönetilebilir değil. Daha sert, daha ileri düzeyde cevap vermek zorunda kalacakları bir duruma doğru gittiklerinin herkes farkında.” Bu durumun dış müdahalelerle içeride “ayaklanma” hedefleyen senaryoları boşa çıkardığını söyleyen Bilgen, “Her saldırı, rejime karşı olan muhalifleri bile İran’ı savunmaya, İran’ı İsrail ve Amerika’ya karşı korumaya itiyor.” değerlendirmesini yaptı. “Ukrayna kazanmak için değil, barışamadığı için savaşan bir ülke” Programın odak sorusu olan “Ukrayna savaşı Karadeniz’e yayılır mı?” başlığında ise Ayhan Bilgen, Ukrayna’nın artık klasik anlamda “zafer” hedefiyle savaşmadığını, barış ilan edemediği için savaşmaya devam eden bir ülkeye dönüştüğünü söyledi. Ukrayna’nın ağır bir stratejik yanlışın kurbanı olduğunu vurguladı: Ayhan Bilgen: “Artık Ukrayna’nın kazanmak için savaştığı bir noktada olduğunu düşünmüyorum. Barışamadığı için savaşan bir Ukrayna var. Toprakları işgal edilmiş bir ülkenin barışı, toplumu ikna ederek kabul ettirmesi son derece zor.” Ona göre Ukrayna’nın en baştan itibaren güç dengelerini hesaba katmayan, Batı’dan gelecek desteğe fazlasıyla bel bağlayan bir hataya sürüklendiğini söylemek gerekiyor: Ayhan Bilgen: “Ukrayna feda edildi, kurban edildi. Güç dengesi açısından kabul edilemez, sonuç alma ihtimali olmayan bir yere sürüklendi. Çok büyük bedeller ödedi; göç, kayıplar, tarumar olmuş bir ülke.” Bilgen, bunun bir yanının da Batı’nın izlediği politika olduğunun altını çizdi: Ayhan Bilgen: “Bu sürecin en önemli sebeplerinden biri Batı’nın kışkırtma stratejisiyse, diğeri de Zelenski’nin siyasi ferasetten, akıldan, gerçeklikten uzak yol haritasıydı.” İngiltere’nin rolü ve “Karadeniz’i savaş gölüne çevirme” tehlikesi Ayhan Bilgen, Birleşik Krallık’ın savaşın seyrindeki rolüne dair soruyu yanıtlarken, Londra’nın başından beri ABD’den bile daha “iştahlı” bir çizgi izlediğini söyledi: Ayhan Bilgen: “Başından beri çok açık biçimde İngiltere, bazı Avrupa ülkelerinden de daha iştahlı, daha istekli biçimde bu yol haritasını uygulamaya çalışıyor.” Ukrayna açısından “gerçekçi bir başarı ihtimali” bulunmadığını vurgulayan Bilgen, bunun Karadeniz’i de içine çekme riskine işaret etti. Ona göre, bugün gelinen noktada asıl odaklanılması gereken nokta, Karadeniz’in bir çatışma havzasına dönüşmesini engellemek: Ayhan Bilgen: “Karadeniz’in bir savaş gölüne dönüşmemesi, Türkiye’nin de diğer bütün kıyıdaş ülkelerin de çıkarıdır. Asıl korunması gereken, güvenceye alınması gereken alan burası. Herkesin bu başlığa odaklanması gerekiyor.” Bilgen, Ukrayna’nın sahada kaybettiklerinin diplomasi masasındaki olası bir “denge barışına” nasıl çevrileceğinin, Rusya’ya ne tür tavizler verilerek ama aynı zamanda hangi geri adımların “zafer gibi paketleneceğinin” önümüzdeki dönemin temel tartışması olacağını düşünüyor: Ayhan Bilgen: “Rusya’ya, kontrol ettiği toprakların bir kısmını bırakmış gibi göstererek, Ukrayna’ya da ‘kaybetmedim’ dedirtecek bir denge aranıyor. Amerika–Çin ilişkileri açısından Rusya’ya bir miktar ‘rüşvet’ verileceğini, Ukrayna’nın ise bu tabloda feda edildiğini düşünüyorum.” Türkiye için dersler ve Karadeniz ekseninde yeni denge arayışı Ayhan Bilgen’in analizleri, Türkiye’nin hem savunma sanayinde hem de dış politikada önündeki yol ayrımlarına dair güçlü mesajlar içeriyor. Ona göre: Savunma sanayinde dışa bağımlılığı azaltmak, yalnızca savaş kapasitesi değil, barışı kurma ve “hayır” diyebilme gücü demek. NATO ve Batı ittifakı, hiçbir ülke için mutlak güvence değil; ittifaklar, öz gücü olan aktörler için anlamlı. Suriye, Irak, İran ve İsrail hattında yaşanacak olası bir yeni büyük çatışma, YPG üzerinden Türkiye’yi de sahaya çekmek isteyen provokasyonlarla iç içe ilerleyebilir. Ukrayna savaşının Karadeniz’e yayılması, sadece Ukrayna–Rusya meselesi değil; İngiltere’den ABD’ye, NATO’dan Çin’e uzanan geniş bir jeopolitik satranç tahtasının riski. Bu nedenle Bilgen, Türkiye’nin hem savunma kapasitesini artırırken hem de Karadeniz’deki statükoyu koruyan, çatışmayı sınırlayan ve diplomatik kanalları açık tutan bir çizgiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu vurguluyor: Ayhan Bilgen: “Kendi savunma sanayinize güvenmeden, sadece Batı’dan alacağınız silaha, paraya güvenerek başka bir ülkeyle savaşmayı tercih etmemek gerektiğine dair bu süreç ciddi bir ders içeriyor. Karadeniz’i savaş gölüne çevirmemek, herkesin ortak sorumluluğu.”

Türkiye’den AB’ye ilk askeri gemi ihracatı: Tarihi projede sac kesimi yapıldı Haber

Türkiye’den AB’ye ilk askeri gemi ihracatı: Tarihi projede sac kesimi yapıldı

Türkiye, savunma sanayii tarihinde bir ilke daha imza attı. NATO ve Avrupa Birliği üyesi Portekiz için inşa edilecek iki askeri geminin çelik kesim töreni İstanbul’da gerçekleştirildi. Ada Tersanesi’nde düzenlenen tören, Türkiye’nin Avrupa’ya yönelik ilk askeri gemi ihracatı olması nedeniyle uluslararası dikkat çekti. Görgün: “Barışa Hizmet Edecek Stratejik Bir Platform İnşa Ediyoruz” Törende konuşan Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün, projenin iki ülke ilişkileri için yeni bir stratejik dönemi başlattığını belirtti. Görgün, “Bu çelik kesim töreniyle, hem barış zamanında insanlığa hizmet edecek hem de gerektiğinde caydırıcılık sağlayacak önemli bir deniz platformunun temelini atıyoruz.” dedi. Türkiye ile Portekiz arasındaki anlaşma, 17 Aralık 2024’te Lizbon’da imzalanmış ve iki adet Yardımcı Petrolcü ve Lojistik Destek Gemisi inşasını kapsamıştı. 14 Bin Deniz Millik Menzil: Transatlantik Görev Kapasitesi Görgün, geliştirilen gemilerin 14 knot ekonomik hızla 14.000 deniz miline ulaşabildiğini belirterek, “Bu menzil, gemilerin okyanus ötesi görevleri dahi rahatlıkla icra edebileceği anlamına geliyor.” ifadelerini kullandı. Gemiler; denizde yakıt ikmali, lojistik destek, amfibi harekât, tıbbi destek, arama-kurtarma ve insani yardım görevleri için tasarlandı. Gelişmiş komuta-kontrol sistemleri, sensör paketi ve silah donanımıyla platformların NATO görevlerinde kritik roller üstleneceği bildirildi. “Avrupa’dan Gelen Güvenin Göstergesi”: Türk Deniz Mühendisliğinde Yeni Aşama Projede ana yüklenici STM olurken yaklaşık 30 Türk şirketi üretim sürecinde görev alıyor. Görgün, Türkiye’nin MİLGEM, TCG Anadolu, TF-2000 ve MİLDEN gibi projelerle dünya standartlarında denizcilik teknolojisi geliştirdiğini hatırlattı. Portekiz’in Türkiye’yi tercih etmesi, hem Avrupa’nın savunma tedarikinde Türkiye’ye duyduğu güvenin arttığını hem de Türk gemi mühendisliğinin yeni bir seviyeye ulaştığını gösteriyor. Görgün, “Bu proje sadece bir mühendislik işbirliği değil, aynı zamanda iki ülke arasında uzun soluklu bir stratejik dostluğun başlangıcıdır.” ifadelerini kullandı. Portekiz Donanması: “Yeni Bir Güven Dönemi Başlıyor” Portekiz Donanması Gemi Programı Direktörü Joao Marques da Costa, İstanbul’daki töreni iki ülke ilişkilerinde “yeni bir güven bölümü” olarak nitelendirdi. Da Costa, inşa edilen gemilerin Portekiz’in hem ulusal operasyonlarında hem NATO görevlerinde kritik lojistik destek sağlayacağını ifade etti. Teslimatlar 36 ve 44 Ayda Tamamlanacak STM Genel Müdürü Özgür Gümeryüz, projede tasarım sürecinin tamamlandığını ve inşa faaliyetlerinin takvime uygun ilerlediğini açıkladı. “İlk gemiyi 36 ayda, ikinci gemiyi ise 44 ayda teslim etmeyi planlıyoruz. Bu platformların Portekiz Donanması’nın bölgesel ve müttefik operasyonlarına önemli katkılar sunacağına inanıyoruz.” dedi.

Kulis: İki Eurofighter Ankara’ya indi, 20 uçak için anlaşma yakın Haber

Kulis: İki Eurofighter Ankara’ya indi, 20 uçak için anlaşma yakın

Starmer’ın ziyareti öncesi iki jet Ankara’da İngiltere Başbakanı Keir Starmer, bugün Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelecek. Görüşmenin en kritik başlıklarından biri, Türkiye’nin Eurofighter Typhoon savaş uçakları için yürüttüğü alım süreci olacak. Middle East Eye’a konuşan Türk kaynaklar, Starmer’ın ziyareti öncesinde iki Eurofighter jetinin test ve inceleme amacıyla Ankara’ya getirildiğini açıkladı. Uçakların Türkiye’de kalıcı olarak bırakılıp bırakılmayacağı henüz netleşmezken, bu hamlenin Londra’nın anlaşmaya verdiği önemin sembolik bir göstergesi olduğu değerlendiriliyor. Türkiye 40 uçaklık paket için masada, ilk aşama 20 jet Türkiye, ABD’den F-35 programından çıkarılması ve F-16 tedarikinin gecikmesi sonrası Avrupa menşeli savaş uçaklarına yönelmişti. Temmuz ayında Ankara, İngiltere’nin arabuluculuğunda Eurofighter konsorsiyumu (Airbus SE, BAE Systems, Leonardo) ile 40 uçaklık bir ön anlaşma imzalamıştı. Kaynaklara göre anlaşmanın ilk fazı, 20 jetin Kraliyet Hava Kuvvetleri (RAF) envanterinden Türkiye’ye teslim edilmesini öngörüyor. Kalan 20 uçak ise Türkiye’ye özel elektronik ve mühimmat sistemleriyle donatılarak daha sonra sevk edilecek. “Ankara, ilk partinin 2026’ya kadar teslim edilmesini istiyor. İngiltere tarafı bu süreci hızlandırmak için RAF filosundaki uçakları devreye sokacak.” — Diplomatik kaynak, Middle East Eye Fiyat pazarlığı ve ikinci el jet formülü Türkiye’nin müzakerelerde fiyatları ‘nispeten yüksek’ bulduğu bildiriliyor. Ankara’nın bu süreçte İngiltere aracılığıyla Katar’dan ikinci el Eurofighter alımı seçeneğini de gündeme aldığı iddia edildi. Savunma kaynaklarına göre paket, yeni ve ikinci el jetlerin yanı sıra Meteor havadan havaya füzelerini de içeriyor ve toplam tutar yaklaşık 10 milyar avro düzeyinde. Almanya, satışa ilk kez “yeşil ışık” yaktı Eurofighter konsorsiyumunda yer alan Almanya, bugüne kadar satışa en sert karşı çıkan ülkeydi. Berlin yönetimi, Doğu Akdeniz’deki enerji arama gerilimleri nedeniyle Türkiye’ye jet satışına iki yılı aşkın süredir onay vermemişti. Ancak geçtiğimiz ay Ankara’yı ziyaret eden Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, bu tutumun değiştiğini resmen doğruladı. Böylece anlaşmanın önündeki en büyük diplomatik engel kaldırılmış oldu. “Almanya, Türkiye’nin NATO içindeki savunma kapasitesinin güçlenmesini destekliyor.” — Johann Wadephul, Ankara ziyareti açıklaması F-16 teslimatı 2030’a sarkıyor: Ankara hız peşinde Türkiye, ABD dışında en fazla F-16 filosuna sahip NATO ülkesi konumunda. Ancak Washington’dan yeni F-16’ların teslimatının 2030’a kadar sarkabileceği tahmin ediliyor. Bu nedenle Ankara, hava gücünde oluşabilecek boşluğu Eurofighter Typhoon alımıyla kapatmayı hedefliyor. Savunma analistlerine göre Türkiye, “ABD’ye bağımlı olmayan ama NATO uyumlu bir alternatif” arayışında. Sonuç: Ankara-Londra hattında stratejik yakınlaşma Starmer-Erdoğan görüşmesiyle birlikte Türkiye–İngiltere savunma ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. İki ülke, yalnızca jet alımı değil; havacılık teknolojisi, bakım-onarım ve ortak üretim konularında da işbirliği arayışında. “İki Eurofighter’ın Ankara’ya inmesi sadece teknik bir gösteri değil; İngiltere’nin Türkiye’ye güveninin ve siyasi desteğinin sembolü.” — Savunma uzmanı değerlendirmesi Anlaşmanın, Starmer’ın Ankara temaslarının ardından resmen duyurulması bekleniyor. Bu gerçekleşirse, Türkiye 20 yıl sonra ilk kez Batı’dan savaş uçağı tedarik etmiş olacak.

TKP'den ÇAĞRI : Gelin NATO üyeliğini tartışalım Haber

TKP'den ÇAĞRI : Gelin NATO üyeliğini tartışalım

NATO gündelik yaşamda hissedilmiyor ama etkisi büyük TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, sosyal medya hesabı X üzerinden yaptığı paylaşımda, NATO’nun Türkiye’de yeterince tartışılmadığını belirterek, “NATO konusunun toplumun gündemine girmesi için yürütülen çabaların etkisi sınırlı kalıyor. NATO Türkiye’de gündelik hayatta, siyasette kendisini çok hissettirmiyor. Onca yoksulluk ve adaletsizliğin ortasında NATO’yla ilgilenilmemesi doğal. Ancak bu doğallığı kabul edemeyiz.” ifadelerini kullandı. Okuyan, yoksulluk ve adaletsizlikle NATO üyeliği arasındaki bağı vurgulayarak, “NATO’nun ülkemizin ve halkımızın güvenliğini tehdit eden bir örgüt olduğu gerçeğini anlatmak zorundayız.” dedi. CHP’li vekilin NATO raporu yararlı oldu Okuyan, son günlerde bir CHP’li milletvekilinin NATO’ya sunduğu raporun gündem olmasını “yararlı” bulduğunu belirtti. Paylaşımında, “NATO ve NATO üyeliği kanıksanmamalıdır.” diyen Okuyan, bu konunun siyasi partiler tarafından daha cesur biçimde tartışılması gerektiğini ifade etti. Bütün partilere NATO’yu tartışma çağrısı yaptık Okuyan, TKP olarak aylar önce tüm partilere mektup yolladıklarını ve “gelin NATO üyeliğini tartışalım” çağrısı yaptıklarını ancak hiçbir partiden yanıt alamadıklarını da hatırlattı. Okuyan paylaşımında şu ifadelere yer verdi: “Türkiye NATO’ya üye olmalıdır çünkü geçmişte komünizm tehdidine, bugün de Rusya, Çin, İran gibi ülkelerden kaynaklı tehlikelere karşı NATO Türkiye için vazgeçilmez bir koruma kalkanıdır’ diyenlerle tartışmak istiyoruz. ‘Türkiye NATO’dan çıkarsa Yunanistan örgütü arkasına alarak Türkiye’yi sıkıştırır’ diyenlerle tartışmak istiyoruz. ‘NATO çok tehlikelidir, Türkiye NATO’dan çıkarsa NATO Türkiye’ye saldırır’ diye düşünen NATO karşıtlarıyla dostça tartışmak istiyoruz.” “Türkiye NATO’dan çıkmalı” Kemal Okuyan paylaşımını şu ifadelerle sonlandırdı: “Özetle NATO mutlaka tartışılmalı, sorgulanmalıdır. NATO’dan çıkılmalıdır. Türkiye’nin NATO’dan çıkışı aynı zamanda halkın ayağa kalkışı anlamına gelecek ve Türkiye NATO’ya ihtiyaç duyan bu köhne düzeni sırtından atacaktır.”

Trump’tan Alaska sonrası kritik temaslar: Zelenskiy ve NATO liderleriyle görüştü Haber

Trump’tan Alaska sonrası kritik temaslar: Zelenskiy ve NATO liderleriyle görüştü

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le Alaska’da yaptığı tarihi zirvenin ardından Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve NATO liderleriyle telefon görüşmeleri gerçekleştirdi. Trump, görüşmelerde Putin’in ateşkes yerine savaşı tamamen sona erdirecek kapsamlı bir barış anlaşmasından yana olduğunu iletti. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, Trump’ın Zelenskiy ile 1,5 saatten uzun süren bir görüşme yaptığı, ardından da Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in yanı sıra Avrupalı liderlerle temasa geçtiği belirtildi. Trump, “Bence hızlı bir barış anlaşması, bir ateşkesten daha iyi” ifadelerini kullandı. Zelenskiy: Avrupa da masada olmalı Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, ABD’nin güvenlik garantilerine dair olumlu sinyaller aldıklarını belirterek, “Gerçek bir barışa ihtiyacımız var, savaşı duraklatmaya değil. Toprak meseleleri yalnızca Ukrayna ile konuşulur. Avrupa da bu sürecin bir parçası olmalı” dedi. Zelenskiy, pazartesi günü Washington’da Trump ile yüz yüze görüşeceğini duyurdu. Avrupa’dan farklı tepkiler Çekya Savunma Bakanı Jana Cernochova, Alaska görüşmesinin Putin’in barış arayışında olmadığını, Batı’nın birliğini zayıflatmayı hedeflediğini gösterdiğini söyledi. Norveç Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide ise Rusya’ya yönelik baskının artırılması gerektiğini vurguladı. Moskova: Üçlü zirve gündeme gelmedi Kremlin danışmanı Yuri Ushakov, Alaska’daki görüşmede Rusya, ABD ve Ukrayna liderlerinin katılacağı bir üçlü zirvenin gündeme gelmediğini açıkladı. Ushakov, Trump ve Putin’in bir sonraki görüşmesinin tarihinin ise henüz belli olmadığını ifade etti.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.