SON DAKİKA

#Nin

HABER DEĞER - Nin haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Nin haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Foça'da dere yatağına yapılan kanal taşkını önledi Haber

Foça'da dere yatağına yapılan kanal taşkını önledi

İzmir'de dün akşam saatlerinden itibaren başlayan yağışlar Karaburun, Foça, Çeşme ve Dikili'de etkili oldu. Foça'da kısa sürede metrekareye 138,6 kilogram yağış düştü. Üzerindeki tarihi köprü nedeniyle yıllardır müdahale edileyemeyen ve her yağışta taşkına neden Yenifoça merkezindeki derede İZSU çalışmaları sayesinde taşkın yaşanmadı. İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü ekipleri, Foça’nın Fevzi Çakmak Mahallesi’nde Ali Stair Caddesi ile Cumhuriyet Caddesi’nin kesişiminde yer alan Yenifoça'nın en büyük deresindeki taşkın riskini önledi. Üzerindeki tarihi köprü nedeniyle bugüne kadar genişletme ve yapısal düzenleme yapılamayan deredeki taşkın sorunu farklı bir yöntemle çözüldü. 23 Ekim’de Foça’yı etkileyen şiddetli yağışların ardından bölgede oluşan riskin büyümesi üzerine, Anıtlar Kurulu'ndan alınan izin doğrultusunda dere yatağındaki tarihi köprü korunarak, köprünün hemen yanından geçecek yeni bir derivasyon kanalı yapıldı. Geçtiğimiz salı günü başlayan çalışmalar ekiplerin 24 saat çalışması ile kısa sürede bitirildi. Metrekaye kısa sürede 138,6 kilogram yağışın düştüğü Foça'da Yeni Foça Deresi taşmadı. Fevziçakmak Mahallesi Muhtarı Mustafa Deniz Kahtanoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay'a ve İZSU Genel Müdürlüğü'ne teşekkür etti. Taşkın riskini azaltan çalışma İZSU Genel Müdür Yardımcısı Serdar Sadi, tarihi köprü nedeniyle yıllardır müdahale edilemeyen Yeni Foça Deresi'nde SİT Kurulu’nun da onayıyla köprüye zarar vermeden yeni bir derivasyon kanalı açtıklarını söyledi. Bu hafta sonu beklenen yağış öncesi çalışmayı hızla tamamladıklarını belirten Sadi, “Tarihi köprü kesit olarak küçük olduğu için sürüklenerek gelen ağaç dalları, kütükler nedeniyle çok çabuk tıkanıyordu. Köprünün yanına yaptığımız derivasyon kanalı sayesinde mevcut kapasiteyi yaklaşık iki buçuk katına çıkardık Aşırı yağışlarda dereye yüksek debili su gelse bile taşkın riski önemli ölçüde azalacak. Bu son yağışta da bunu test etmiş olduk. Mevcut köprünün yetmediği noktada su biriktiğinde, yeni yaptığımız imalata yöneliyor ve doğrudan denize ulaşıyor. Foça Belediyesi ile koordineli bir şekilde çevre düzenlemesi yaparak çalışmayı tamamlayacağız. Böylece artık taşkın yaşanmayacak, çevredeki evleri su basması ve vatandaşlarımızın mağduriyet yaşaması engellenecek” dedi.

Meteoroloji’den hafta sonu alarmı: 17 il için sarı kodlu uyarı verildi Haber

Meteoroloji’den hafta sonu alarmı: 17 il için sarı kodlu uyarı verildi

Meteoroloji Genel Müdürlüğü, hafta sonuna girilirken Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgeleri başta olmak üzere toplam 17 il için sarı kodlu uyarı yayımladı. Hava sıcaklıklarında düşüş beklenirken kuvvetli sağanak ve kar yağışı nedeniyle yurttaşların sel, su baskını ve buzlanmaya karşı tedbirli olması istendi. Hafta sonu yağışlı hava birçok bölgede etkisini artıracak Kasım ayının ortasına gelinmesiyle hava sıcaklıkları düşmeye başladı. Meteoroloji’nin 15 Kasım 2025 tarihli raporunda, özellikle hafta sonu planı yapan yurttaşları ilgilendiren önemli uyarılar yer aldı. Kıyı Ege, Trakya’nın bazı ilçeleri ve Doğu Anadolu’da kuvvetli sağanak ile yer yer kar beklendiği açıklandı. Bugün sağanak yağış ve kar birçok kentte görülecek Meteoroloji’ye göre Kıyı Ege ile Edirne, Kırklareli, Çanakkale çevrelerinde sağanak ve gök gürültülü sağanak yağış bekleniyor. Erzurum, Muş, Bitlis’in doğusu, Kars, Ağrı ve Van’ın batısında ise yağışların zaman zaman karla karışık yağmur ve kara dönmesi öngörülüyor. Rüzgârın Marmara’da kuzey yönlerden, diğer bölgelerde ise güneyden hafif ve orta kuvvette esmesi bekleniyor. Meteoroloji 17 il için sarı kod yayımladı: Sel ve kar riski uyarısı yapıldı Kuvvetli yağışların etkili olacağı iller için sarı kodlu uyarı açıklayan Meteoroloji, yurttaşlara ani gelişen hava olaylarına karşı dikkatli olma çağrısında bulundu. Sarı kod verilen 17 il: Adıyaman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Hakkari, Malatya, Mardin, Muş, Siirt, Tunceli, Şanlıurfa, Van, Batman ve Şırnak. Yetkililer, bu illerde sel, su baskını, buzlanma ve yer yer yoğun kar yağışı riskine karşı hazırlıklı olunması gerektiğini belirtti. Bazı büyükşehirlerde günün hava tahminleri açıklandı Meteoroloji, güncel sıcaklık tahminlerini de paylaştı. Buna göre: Ankara 20°C – Parçalı ve az bulutlu İstanbul 20°C – Parçalı bulutlu İzmir 24°C – Öğleden sonra yerel sağanak yağışlı Bursa 22°C – Parçalı bulutlu Çanakkale 21°C – Öğleden sonra gök gürültülü sağanak Muğla 20°C – Yerel sağanak bekleniyor Antalya 24°C – Parçalı bulutlu Erzurum 16°C – Doğu ilçeleri sağanak yağışlı Van 16°C – Batı ilçelerinde sağanak bekleniyor Diyarbakır 27°C – Az bulutlu Meteoroloji, ani hava değişimlerinin yaşanabileceğini hatırlatarak resmi uyarıların takip edilmesini önerdi.

İtfaiye meydanı esnafı: Burası Ankara’nın hafızasıydı, şimdi ranta kurban ediliyor! Haber

İtfaiye meydanı esnafı: Burası Ankara’nın hafızasıydı, şimdi ranta kurban ediliyor!

Yıkım kararı geldi ama esnafın haberi olmadı: “Bize hiçbir bildirim sunulmadı” Ankara’nın Altındağ ilçesinde yer alan İtfaiye Meydanı, onlarca yıldır binlerce yurttaşın alışveriş yaptığı, küçük esnafın geçimini sağladığı tarihi bir ticaret noktasıydı. Ancak bölgede başlatılan kentsel dönüşüm ve yıkım çalışmaları, esnafı belirsizliğe sürükledi. Murat Kaya adlı esnaf, “Ne belediyeden ne de devletten kimse gelmedi. Elektrik, su kesilmedi ama yıkımın ne zaman olacağını da bilmiyoruz. Sadece söylenti var” diyerek sürecin tamamen bilgi eksikliğiyle yürütüldüğünü ifade etti. Esnaf, ellerine resmi bir tebligat ulaşmadığını, “Kendilerine göre yapıyorlar, biz kaderimize terk edildik” sözleriyle dile getirdi. “Bize sahip çıkan yok, sadece gövde gösterisi için geliyorlar” Esnafın iddiasına göre bölgede hiçbir resmi bilgilendirme yapılmadan ekipler zaman zaman yıkım hazırlıkları için geliyor, sonra ortadan kayboluyor. Kaya, bu durumu şöyle özetliyor: “Bir gün geliyorlar, iki dükkân yıkıp gidiyorlar. Sonra 15 gün ortada yoklar. Bu tamamen yıldırma politikası. Ne belediye, ne esnaflar derneği, ne de bir bakanlık sahip çıkıyor bize.” Bir diğer esnaf ise, “Biz burada 50 yıldır ticaret yapıyoruz. Vergimizi verdik, kimseye yük olmadık ama kimse yanımızda değil” diyerek çaresizliğini vurguladı. “Hükümet esnafın yanında diyorlar ama biz görmedik” İtfaiye Meydanı esnafı, devlet yetkililerinden herhangi bir destek ya da bilgilendirme almadıklarını da söyledi. Murat Kaya, “Ne bakanlıktan ne belediyeden kimse gelmedi. Hükümet ‘esnafın yanındayız’ diyor ama biz burada kimseyi görmedik. Devletin dışında işler dönüyor gibi” sözleriyle tepkisini dile getirdi. Bir başka esnaf ise, “Burada 400-500 esnaf var. Hepimiz vergi verdik, yıllarca bu ülkenin ekonomisine katkı sunduk. Şimdi kimse bizi duymuyor” diyerek sosyal devlet anlayışının işletilmediğini savundu. “Burası Ankara’nın hafızasıydı, şimdi ranta kurban ediliyor” İtfaiye Meydanı esnafı, bölgedeki yıkımın “kentsel dönüşüm” adı altında rant amaçlı olduğunu iddia ediyor. Kaya, “Buradan milyar dolarlar dönecek ama biz faydalanmayacağız. Üç-beş para babası kazanacak, küçük esnaf yok olacak” sözleriyle tepkisini dile getirdi. Bir başka esnaf ise, “Eskiden bakkallar vardı, şimdi her yer AVM oldu. Küçük esnafı bitirdiler. Şimdi sıra bizde” diyerek ekonomik dönüşümün yarattığı adaletsizliğe dikkat çekti. Esnaflar, “Bakkalın kokusunu özledik, burası bir kültürdü. O kültürü yok ediyorlar” ifadeleriyle İtfaiye Meydanı’nın Ankara için taşıdığı sosyal hafıza değerinin de yok edilmemesi gerektiğini belirtti. “Malımızı gasp ediyorlar, metrekaresi 10 liraya geliyor” Bazı esnaflar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan istimlâk sürecinde hak ettikleri bedellerin çok altında teklifler aldıklarını iddia etti. Bir esnaf, “Benim 50 milyon lira değerindeki dükkânıma 300 bin lira teklif ediyorlar. Bu gasp değil de nedir?” diyerek tepki gösterdi. Aynı yurttaş, sosyal devletin görevini hatırlatarak şunları söyledi: “Devlet esnafını korur. 20 yıl faizsiz ödeme imkânı sunsun, oraya alkışlarla gideriz. Ama şimdi resmen malımıza el koyuyorlar.” “Yeni çarşı sözü verdiler ama kiralar uçtu” Esnaflar, kendilerine “örnek mahallelerde yeni iş yerleri” vaat edildiğini, ancak bu yerlerde uygulanan yüksek TEFE-TÜFE oranları nedeniyle birçok kişinin sözleşmeden çekilmek zorunda kaldığını söyledi. Bir esnaf, “Ayda 40 bin lira kira, bir yılda yüzde 62 zam. Nasıl ödeyelim? 87 esnaf parasını geri çekti çünkü dayanamadı” diyerek ekonomik koşulların altından kalkamadıklarını anlattı. Bir başka esnaf ise, “Bize yeni yer değil, borç veriyorlar. Bizim yaşımız 60, 10 yıl yaşayacağımızı kim garanti eder? Evimize borç değil, huzur bırakmak istiyoruz” sözleriyle isyan etti. “Bizi denizden çıkarılmış balık gibi öldürmeyin” İtfaiye Meydanı esnafı, yıkımın yalnızca ekonomik değil, insani bir yıkım olduğunu vurguladı. Murat Kaya, duygusal sözlerle şunları söyledi: “Biz buradan çıkarsak denizden çıkarılmış balık gibi ölürüz. Burası bizim suyumuz, havamız. Bu sadece dükkân değil, bir yaşam alanı. Burada insanlık var, dostluk var.” Esnaflar, “Yıkmak kolay, yaşatmak zor. Ama biz yaşatılmak istiyoruz” diyerek yetkililere seslendi. “Güzelliği yok etmeyin, insanlığı bitirmeyin” Yıkım süreci ilerlerken, esnaflar belediyeye ve hükümete tek bir çağrıda bulunuyor: “Bu güzelliği yok etmeyin. Burası sadece bir çarşı değil, bir insanlık hikâyesi. Bizi yok saymayın.” İtfaiye Meydanı’nın onlarca yıldır Ankara halkının ortak hafızası olduğunu belirten esnaflar, “Yıkım kararıyla birlikte sadece dükkânlar değil, bir dönemin anıları da yok olacak” diyor. İtfaiye Meydanı’nda yıkım süreci devam ederken, yüzlerce esnafın ve onların geçimini sağladığı binlerce yurttaşın akıbeti belirsizliğini koruyor. Ankara’nın kalbinde yaşanan bu dönüşüm, yalnızca bir kentsel proje değil; “bir kentin belleğiyle hesaplaşması” olarak da yorumlanıyor.

Balıkçılar 80 bin TL maaşa rağmen tayfa bulamıyor Haber

Balıkçılar 80 bin TL maaşa rağmen tayfa bulamıyor

Ege Denizi’nde av sezonu hızla devam ederken balıkçılık sektörünün kronikleşen bir sorunu daha görünür hale geldi: Tayfa krizi. Deniz Ürünleri Avcıları Üreticileri Merkez Birliği Başkan Vekili Mehmet Aksoy, sektörün en büyük darboğazının “nitelikli iş gücü eksikliği” olduğunu belirterek, “Gençler teknede değil, ofiste çalışmak istiyor” dedi. “Asgari ücretin 3-4 katını veriyoruz, yine de kimse gelmiyor” Balıkçılık sektörünün omurgasını oluşturan tayfaların maaşları asgari ücretin 3-4 katına ulaşmış durumda. Ancak Aksoy’a göre bu yüksek kazanç bile gençlerin ilgisini çekmiyor: “Tayfalar bir teknenin olmazsa olmazıdır. Kendilerine asgari ücretin 3-4 katı maaş veriyoruz fakat gençler masa başı iş istedikleri için tayfalığı tercih etmiyor. Gemi sahibi üç öğün yemek, yatacak yer ve sezon sonunda gelirden prim de veriyor. Buna rağmen tayfa bulmakta zorlanıyoruz.” Aksoy, mevcut tayfaların “futbolcu gibi transfer” dönemleri yaşadığını belirterek, iyi personelin her sezon farklı teknelere geçtiğini anlattı. “Bu sorunu çözmek için ara eleman yetiştiren meslek yüksekokulları açılması yönünde çalışmalar yürütüyoruz.” “Maaşlar 80 bin TL’ye dayandı ama eleman yok” İzmir Güzelbahçe Balıkçı Barınağı’nda çalışan Mustafa Baran, mesleği babasından devraldığını belirterek, gençlerin sektörden uzaklaştığını söyledi: “Son dönemlerde tayfa bulmakta zorlanıyoruz. Bulsak bile kalifiye değiller. Eğitmek için aylarca uğraşıyoruz. Maaşlar 80 bin liraya dayandı ama çalışacak kimse yok.” Baran’a göre tayfa eksikliği yalnızca Ege’ye özgü değil; Karadeniz ve Marmara’daki teknelerde de benzer tablo yaşanıyor. “Yüksek para veriyoruz ama gençler işi beğenmiyor” Balıkçılıkta 50 yılı geride bırakan Hüseyin Cambaz, deniz emeğinin ağır ama kazançlı bir iş olduğunu, buna rağmen gençlerin teknelere çıkmak istemediğini vurguladı: “Gençler teknede çalışmak istemiyor. Üç öğün yemek, kalacak yer ve 80 bin lira maaş veriyoruz, ama işi beğenmiyorlar. Bu sadece Ege’nin değil, Türkiye’nin sorunu.” Cambaz, “Tayfa olmadan gemi bir işe yaramaz,” diyerek sorunun sürdürülebilir balıkçılığı tehdit ettiğini dile getirdi. “Zor ama ekmeği denizde” 30 yıldır tayfa olarak çalışan Salih Peşmen ise emeğin karşılığının olduğunu ancak işin zorluğunun gençleri caydırdığını söylüyor: “Gemide çalışmak gerçekten zor. Maaşlar 70 bin liradan başlayıp 100 bine kadar çıkıyor ama deniz hayatı sabır ister. Gençler o sabrı göstermiyor.” Tayfalar, Eylül’den Nisan’a kadar tüm hava koşullarına rağmen denizde çalışıyor, ağları seriyor, balıkları ayrıştırıyor ve teknelerin bakımını üstleniyor. “Balıkçı tayfası denizlerin görünmeyen kahramanı” Uzmanlara göre tayfalar, Türkiye’nin balık üretim zincirinin en kritik halkası. Rota, güvenlik, bakım, temizlik ve ağ hazırlığı gibi görevlerle balıkçılığın sürdürülebilirliğini sağlıyorlar. Ancak bu emek, genç kuşak için cazibesini yitirmiş durumda. Denizin riskli doğası, uzun mesai saatleri ve şehir yaşamından uzak koşullar, yeni nesli masa başı işlere yöneltiyor. Ege’den Karadeniz’e uzanan tayfa sıkıntısı, Türkiye’de denizcilik meslek eğitiminin ve emek politikalarının yeniden ele alınmasını zorunlu kılıyor. Yüksek maaş, barınma ve prim imkânlarına rağmen gençlerin tekneden uzak durması, “emeğin kültürel dönüşümünü” de gözler önüne seriyor. “Balıkçı teknelerinde artık tayfa değil, boş ağlar bekliyor.”

Gazze Mahkemesi: Nihai karar çıktı — ‘Soykırım ve apartheid’ tespitiyle küresel çağrı Haber

Gazze Mahkemesi: Nihai karar çıktı — ‘Soykırım ve apartheid’ tespitiyle küresel çağrı

Gazze’de işlenen savaş suçlarını incelemek üzere bağımsız olarak düzenlenen “Gazze Mahkemesi”, İstanbul Üniversitesi’ndeki final oturumlarının dördüncü gününde nihai kararını açıkladı. Mahkeme, açlığın silah olarak kullanılması, tıbbi bakımın reddi, zorla yerinden etme gibi uygulamaların soykırım ve toplu cezalandırma araçları olduğunu; İsrail’in eylemlerinin Siyonizm kökenli üstünlükçi bir apartheid rejisi bağlamında değerlendirilebileceğini ilan etti. Kararda ayrıca Batılı hükümetlerin, özellikle ABDnin, diplomatik ve askeri desteğiyle “suç ortaklığı” yaptığı ileri sürülerek BM Genel Kurulu aracılığıyla acil kolektif önlemler alınması çağrısı yapıldı. Mahkemenin en kritik tespiti: İsrail’in uygulamaları soykırım vasfı taşıyor Gazze Mahkemesi karar metni, “Açlığın silah haline getirilmesi, tıbbi bakımın reddi ve zorla yerinden edilme” gibi uygulamaların tüm nüfusu hedef alan toplu cezalandırma ve soykırım araçları olduğunu beyan ediyor. Bu vurgu, mahkemenin delil değerlendirmesinin merkezinde yer aldı ve uluslararası hukukun en ağır suç kategorilerinden birine işaret etti. Mahkeme, bu tespitle İsrail uygulamalarının salt çatışma uygulamaları olmadığını, kitlesel yok etmeye varan politik sonuçlar doğurduğunu savundu. “Bu bir insanlık suçudur; araçları arasında açlık ve sağlık hizmetlerinin sistematik dışında bırakılması vardır,” şeklinde özetlenebilecek bu tespit, karar metninde vurgulanmış bulunuyor. Batılı aktörlerin rolü ve sorumluluk iddiası: ABD ve müttefiklerinin “suç ortaklığı” iddiası Mahkeme kararında Batılı hükümetlerin, özellikle ABD’nin, İsrail’e sağladığı diplomatik koruma, silah ve istihbarat desteği yoluyla sürece suç ortaklığı düzeyinde katkıda bulunduğu ileri sürüldü. Karar, bu destek zincirinin kimi hallerde fiili işbirliğine dönüştüğünü; dolayısıyla yalnızca İsrail değil, yardakçı aktörlerin de sorumluluk taşıdığını belirtiyor. Bu vurgu, uluslararası sorumluluk ve hesap verme yollarının genişletilmesi çağrısını beraberinde getiriyor. “Batılı hükümetler, özellikle ABD, diplomatik koruma, silah, istihbarat, askeri yardım ve eğitim sağlama ve ekonomik ilişkileri sürdürme yoluyla İsrail’in soykırımına suç ortaktır.” Mahkemenin somut önerileri: BM Genel Kurulu’na ve küresel harekete çağrı Karar metni, BM Güvenlik Konseyi’nin ABD vetoları nedeniyle etkisiz kaldığı vurgusuyla, BM Genel Kurulu’nun “Barış için Birleşme Kararı” (Uniting for Peace) mekanizmasını etkinleştirmesini öneriyor; amaç, Filistin toprakları için koruyucu bir güç kurulması ve soykırımın durdurulması yönünde kolektif adımlar atılması. Ayrıca karar, Siyonist yapıların güç kaynaklarının haritalandırılması ve bunlara karşı hukuki, ekonomik, kültürel ve teknolojik alanlarda koordineli küresel bir strateji inşa edilmesi çağrısını içeriyor. “BM Genel Kurulu’nun Barış için Birleşme Kararı etkinleştirilmeli; Siyonist yapıları ortadan kaldırmaya yönelik hak temelli bir strateji ile güç kaynakları haritalandırılmalıdır.” Hukuki mahiyet ve pratik etkiler: Bu kararın bağlayıcılığı ve olası yansımaları Gazze Mahkemesi bağımsız, sivil toplum odaklı bir girişim olarak kuruldu; uluslararası bir yargı organı statüsünde değildir. Dolayısıyla kararın hukuki bağlayıcılığı sınırlıdır; ancak politik ve normatif etkisi yüksek olabilir. Kararın pratik yansımaları şunlar olabilir: Siyasi baskı ve kamuoyu mobilizasyonu: Karar, hükümetleri ve uluslararası kurumları harekete geçirmek üzere küresel bir kampanyanın dayanak metni haline gelebilir. Hukuki strateji ve delil havuzu: Mahkeme tarafından derlenen deliller ve tespitler, uluslararası ceza yargılamalarında veya ulusal mahkemelerde kullanılmak üzere referans gösterilebilir; özellikle insan hakları örgütlerinin ve mağdur temsilcilerinin ileri sürecekleri davalarda etkili olabilir. Diplomasi ve yaptırım tartışmaları: Kararın “suç ortaklığı” iddiaları, bazı devletlerin İsrail’le ilişkilerini ve silah-ticaret pratiklerini gözden geçirmesine yol açabilir; ancak bunun gerçekleşmesi siyaset, ekonomik çıkarlar ve güvenlik değerlendirmelerine bağlıdır. Eleştiriler ve muhtemel itirazlar: Kararın meşruiyeti ve tarafsızlık tartışmaları Kararın savları, özellikle “soykırım” ve “Siyonizm’i ortadan kaldırma” gibi ifadeler nedeniyle yoğun tartışma doğuracaktır. Olası itirazlar şöyle özetlenebilir: Hukuki usul itirazları: Mahkemenin bağlayıcı bir uluslararası mahkeme olmadığı, metodolojisinin ve delil değerlendirme süreçlerinin tartışmaya açık olduğu iddia edilebilir. Siyasi karşı-ataklar: İsrail ve destekçileri, kararın siyasi amaçlı ve önyargılı olduğunu ileri sürerek itiraz edecek; ayrıca BM nezdinde benzer girişimler karşı kampanyalarla karşılaşabilir. Pratik uygulanabilirlik: Kararın öngördüğü geniş kapsamlı küresel izolasyon ve Siyonist yapıların “ortadan kaldırılması” çağrısı, uluslararası hukuk ve politika gerçekleriyle sınırlanacaktır; dolayısıyla somut adımlara dönüşmesi uzun ve karmaşık bir süreç gerektirir. Karar hem bir hukuk arayışı hem de uluslararası siyaset aynasıdır Gazze Mahkemesi’nin nihai bildirgesi, hukuki terimlerle ağır bir itham (soykırım, apartheid) getirirken, aynı zamanda uluslararası kamuoyunu harekete geçirme amacı taşıyan stratejik bir belge niteliğinde. Kararın gücü, delillerin kamuoyuna açılması, uzman ve gözlemci beyanlarının derlenmesi ve normatif bir çerçeve sunmasından geliyor. Ancak kararın uluslararası sistem üzerindeki etkisi, BM mekanizmalarının işleyişi, büyük güçlerin (özellikle ABD) tepkisi ve Avrupa devletlerinin politik tercihleri ile sınırlandırılacaktır. “Gazze Mahkemesi, soykırım iddiasını delilleriyle ortaya koyuyor; artık soru, uluslararası sistemin bu iddialara nasıl yanıt vereceğidir.” Ne değişti, ne değişebilir? Gazze Mahkemesi’nin İstanbul’daki final oturumunun nihai bildirisinin önemi şu iki düzlemde özetlenebilir: birincisi, hukuki ve vicdani bir belge olarak Gazze’de yaşananlara dair güçlü bir kayıt sunması; ikincisi, politik araç olarak küresel dayanışmayı ve kurumsal müdahaleyi tetikleme potansiyeli taşıması. Ancak unutulmamalıdır ki, kararın bağlayıcılığı sınırlıdır; gerçek değişim, BM organları, devlet siyasetleri ve uluslararası hukuk mekanizmalarının bu tespiti nasıl ele alacağıyla belirlenecektir. Türkiye halkı ve küresel kamuoyu, şimdi bu kararın izlerini diplomasi, sivil toplum kampanyaları ve hukuki takibatta arayacak.

Ünlü oyuncu Mehmet Yaşa: “Filistin kırmızı çizgim” diyerek Uzak Şehir dizisinden ayrıldı Haber

Ünlü oyuncu Mehmet Yaşa: “Filistin kırmızı çizgim” diyerek Uzak Şehir dizisinden ayrıldı

Kanal D ekranlarında yayınlanan ve son dönemde yüksek izlenme oranlarıyla dikkat çeken Uzak Şehir dizisinde yaşanan bir sahne, sosyal medyada büyük tartışma yarattı. Dizide Filistin bayrağını andıran renklerdeki kıyafetlerin yerlere fırlatıldığı bir sahne, izleyicilerin tepkisine neden oldu. Tepkiler büyürken, dizinin oyuncularından Mehmet Yaşa projeden ayrıldığını duyurdu. “Filistin bizim kırmızı çizgimizdir” Mehmet Yaşa, sosyal medya hesabından paylaştığı video mesajında kararıyla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Bu sahnenin ardından Uzak Şehir dizisini bırakıyorum. Filistin bizim kırmızı çizgimizdir. Filistin’de anneler ve çocuklar şehit düşüyor. Bunu ne benim vicdanım kabul eder ne de annem bana hakkını helal eder.” Oyuncu, açıklamasında hem vicdani hem de ahlaki bir duruş sergilediğini belirterek, “Evet biliyorum, bütün kapılar suratıma kapanacak ama Allah Teala bir kapıyı kapatır, diğerini açar. Bu saatten sonra benim için Uzak Şehir dizisi bitmiştir” dedi. Tepki çeken sahne sosyal medyada gündem oldu Uzak Şehir’in son bölümünde yer alan sahnede, Filistin bayrağının renklerine benzeyen yeşil, kırmızı ve siyah tonlardaki kıyafetlerin yere atıldığı bir sahne yer aldı. Görüntüler kısa sürede sosyal medyada binlerce paylaşım alırken, kullanıcılar dizinin yapımcısını ve kanalı eleştiren mesajlar paylaştı. Bazı yurttaşlar sahnenin “simgesel bir saygısızlık” olarak görülebileceğini dile getirirken, dizi ekibinden konuyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı. “Annem bana hakkını helal etmez” Yaşa, paylaştığı mesajda duygusal ifadelerle ailesine de atıfta bulundu: “Filistin’de yaşananlar ortadayken ben o sahnede duramam. Annem bana hakkını helal etmez. Filistin’deki acı bizim acımız, oradaki insanlar bizim kardeşimizdir.” Oyuncunun açıklaması kısa sürede çok sayıda kullanıcı tarafından paylaşıldı. Sosyal medya platformlarında #FilistinKırmızıÇizgimizdir etiketi kısa sürede trend listelerine girdi. Dizinin geleceği merak konusu Mehmet Yaşa’nın projeden ayrılışı sonrası dizinin senaryosunun ve karakter yapısının nasıl şekilleneceği henüz bilinmiyor. Yapım ekibi tarafından kamuoyuna bir açıklama yapılmazken, diziye yönelik tepkiler sürüyor. Yaşa’nın kararının ardından sosyal medyada çok sayıda izleyici, oyuncuya destek mesajı paylaştı. Bazı izleyiciler ise, “Sanatçının sessiz kalmaması gurur verici” yorumunda bulundu. Mehmet Yaşa’nın “Filistin kırmızı çizgim” diyerek diziden ayrılması, Türkiye toplumunun sanat ve vicdan arasındaki sınır çizgisini yeniden gündeme taşıdı. Oyuncunun sözleriyle, “Bir rol gider, ama insanlık kalır.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.