SON DAKİKA

#Sanat

HABER DEĞER - Sanat haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sanat haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Çin'de “Türkiye ile Hikayem” yarışmasının kazananları ödüllerini aldı Haber

Çin'de “Türkiye ile Hikayem” yarışmasının kazananları ödüllerini aldı

Çin’de Türkiye sevgisini ve iki ülke arasındaki kültürel bağları yansıtan önemli bir etkinlik tamamlandı. “Türkiye ile Hikayem” adlı video ve resim yarışmasında dereceye giren katılımcılar, Türkiye’nin Pekin Büyükelçiliği’nde düzenlenen törenle ödüllendirildi. Kısa video yarışmasına büyük ilgi Yetişkinlere yönelik kısa video kategorisinde bu yıl birbirinden yaratıcı eserler yarıştı. Birincilik ödülü, Şanghay Ciao Tong Üniversitesi’nden Şın Şin’in “Kutu Açılımı – Türkiye’nin Dört Katmanlı Cazibesinin Kilidini Açmak” adlı videosuna verildi. İkincilik ödülleri Gao Çao’nun “Amasra” videosu ve Çü Şaşa’nın “İstanbul ve Kapadokya’yı Keşfetmek” çalışması arasında paylaşıldı. Üçüncülük ise üç farklı videoya verildi: Cang Huaning – “Mavi Türkiye” Su Yan – “Büyülü Türkiye” Vang Yişüen – “Dört Mevsim Mektubu” Çocukların renkli dokunuşu: Resim yarışması Çocuklar arasında düzenlenen resim yarışması da büyük ilgi gördü. Birincilik ödülünü Pekin’den 12 yaşındaki Şing Tienyünyi, “Panda ve Kedi'nin Yolculuğu” adlı resmiyle kazandı. İkincilik ödülleri: Ciang Vındong (Çingdao) Vang Youçıng (Pekin) Üçüncülük ödülü ise şu beş çocuk arasında paylaştırıldı: Cien Ciaşi (Guangcou) Cang Yüçın (Pekin) Cang Kayvey (Pekin) Say Zinuo (Qingdao) Cing Yüşin (Qingdao) “Sanat, iki ülke arasında yeni bir kültür köprüsü” Türkiye’nin Pekin Büyükelçisi Selçuk Ünal, törende yaptığı konuşmada tüm katılımcıları tebrik ederek yarışmaya gösterilen yoğun ilgiden memnuniyet duyduklarını söyledi. Büyükelçi Ünal, Türk ve Çinli jüri üyelerinin, iki ülke arasındaki tarihsel dostluğu ve kültürel bağları en iyi yansıtan eserleri büyük titizlikle seçtiğini belirtti. Türkiye ile Çin arasındaki ilişkilerin yüzyıllar öncesine dayanan güçlü bir geçmişi olduğunu vurgulayan Ünal, bu dostluğun günümüzde ticaret, eğitim, turizm ve kültürel etkileşimlerle daha da güçlendiğini ifade etti. Ünal, yarışmanın iki ülke arasında sanat yoluyla yeni bir kültür köprüsü kurduğunu dile getirerek Türkiye-Çin ilişkilerinin liderler düzeyinde de daha ileriye taşınması yönünde güçlü bir irade bulunduğunu söyledi.

Yılın en renkli sahnesi İstanbul’da kuruluyor: Colors of Marketing, 9–10 Aralık’ta başlıyor Haber

Yılın en renkli sahnesi İstanbul’da kuruluyor: Colors of Marketing, 9–10 Aralık’ta başlıyor

Pazarlama dünyasının yeni nesil buluşma noktası Colors of Marketing, bu yıl ilk kez 9–10 Aralık tarihlerinde Maslak 42 Venue’de gerçekleşecek. “Yeni Yollar Aç” temasıyla düzenlenen etkinlik, fikirlerin renklerle, yeniliğin cesaretle, yaratıcılığın özgürlükle buluştuğu çok katmanlı bir deneyim sunmayı amaçlıyor. Sanat, veri ve duygunun birleştiği sahne Colors of Marketing; pazarlamanın geleceğini şekillendirmek, ezberleri bozmak ve sektör profesyonellerine yeni bakış açıları kazandırmak için tasarlandı. Etkinlik, sanatın estetiğini, yaratıcılığın enerjisini ve hikâyenin gücünü aynı sahnede bir araya getiriyor. Katılımcılar, sadece trendleri takip eden değil, trendleri yaratan bir atmosferin parçası olacak. 35’ten fazla konuşmacı, iki gün boyunca ilham verecek Bu yılki sahnenin sunuculuğunu tiyatro sanatçısı Hakan Bilgin üstlenecek. Etkinlikte Prof. Dr. Sinan Canan, Melis İşiten, Somer Sivrioğlu, Arda Öztaşkın, Sinan Özkök, Emrah Ablak ve Yağız Sabuncuoğlu gibi farklı alanlardan pek çok isim yer alacak. Toplamda 35’ten fazla konuşmacı, pazarlama, iletişim, yaratıcılık, gastronomi ve teknoloji ekseninde deneyimlerini paylaşacak. Etkinliğin ana sponsorları Citroën ve Mars Neo olurken, medya ve marka işbirlikleriyle sektörün önde gelen kuruluşları da sahnede olacak. “Sınırları aşmak, normları sorgulamak için bir aradayız” Organizasyonun küratörü Hüseyin Sayın, Colors of Marketing’i yalnızca bir etkinlik değil, bir fikir ekosistemi olarak tanımlıyor: “Colors of Marketing’i; duyguların, verinin ve yaratıcılığın kesiştiği, sadece bağlantıların değil, bağların da kurulacağı bir platform olarak kurguladık. Amacımız trendleri izlemek değil, yeni düşünce yolları açmak. Cesur, çizgi dışı bir ruhla Türkiye’de pazarlama ve iletişim dünyasına yeni bir soluk getirmek istiyoruz.” Pazarlamanın dönüşen dünyasına yeni bir bakış Colors of Marketing, dijital çağın hızla değişen pazarlama dinamikleri içinde fikirlerin, duyguların ve teknolojinin buluştuğu yeni bir alan açıyor. Markalar, yaratıcı zihinler ve vizyoner liderler aynı çatı altında bir araya gelerek sektörün geleceğine yön verecek. Etkinliğin programı ve detaylarına www.colorsofmarketing.org adresinden ulaşılabiliyor.

Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye siyasetine mirası: “Milli Kurtuluş Tarihi” Haber

Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye siyasetine mirası: “Milli Kurtuluş Tarihi”

Tarihi yeniden yazan bir eser Avcıoğlu, 1974-1975 yıllarında kaleme aldığı bu eseriyle, geleneksel tarih yazımını aşan bir yaklaşımla dikkat çekiyor. Kitap, 1838 Balta Limanı Antlaşması'ndan başlayarak Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet'in erken dönemlerini sosyo-ekonomik bir mercekle inceliyor. Özellikle ikinci ve üçüncü ciltlerde, Kurtuluş Savaşı'nı “millî demokratik devrim”in başlangıcı olarak tanımlayan yazar, Cumhuriyet'in feodal kalıntılar ve eşraf desteğine dayalı yapısını trajik bir eksiklik olarak eleştiriyor. Dördüncü cilt ise Demokrat Parti sonrası ekonomik bağımlılık ve kalkınma sorunlarını, emperyalizmin baskın rolü üzerinden tartışıyor. Tarih ve güncel siyaset arasında köprü Eserin en çarpıcı yanı, tarihsel olayları güncel bağlamda yorumlaması. Kıbrıs Barış Harekâtı ve 1975 ABD silah ambargosu gibi dönemin sıcak meselelerini, 19. yüzyıl reformlarından (Tanzimat) bugüne uzanan dışa bağımlı sermaye akımlarının bir uzantısı olarak aydınlatıyor. Avcıoğlu'nun sol-Kemalist tezleri burada doruk noktasına ulaşıyor: Kemalist devrim üst yapıda başarılı olsa da, altyapıda (toprak reformu ve devletçi sanayileşme) yarım kalmış; tamamlanması için anti-emperyalist bir “millî demokratik devrim” şart. Gerçek milliyetçiliğin sosyalizmle iç içe olduğunu savunan yazar, ırkçılığa ve parlamenter demokrasinin geri kalmış toplumlardaki reform engelleyici rolüne karşı çıkıyor. Yön dergisinden Milli Kurtuluş Tarihi’ne 1960'lar Türkiye'sinde Yön dergisiyle sol düşünceyi şekillendiren Avcıoğlu'nun bu kitabı, o dönem askerler, öğrenciler ve aydınlar arasında büyük yankı uyandırmıştı. Bugün, 2000'lerin yeniden basımlarında da aynı güncelliğini koruyan eser, Türkiye'nin kalkınma sancılarını anlamak isteyenler için vazgeçilmez bir kaynak. Dört ciltlik bir entelektüel miras Toplamda yaklaşık 2000 sayfayı bulan dört cilt, okuyucuyu Osmanlı'dan 1990'lara uzanan bir yolculuğa çıkarıyor – başlıkta belirtilen “1995’e” ise, geleceğe yönelik bir vizyonu simgeliyor. Tarihçi ve yazar Doğan Avcıoğlu, 1983'te aramızdan ayrılmış olsa da, mirası bu kitapla yaşıyor. Tekin Yayınevi'nden temin edilebilen eserin ilk baskısı üç cilt olarak çıkmış, okuyucu talebiyle dördüncü cilt eklenerek tamamlanmış. Bağımsızlık mücadelesinin en derin yorumlarından biri Eğer Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesini yeniden keşfetmek istiyorsanız, Milli Kurtuluş Tarihi tam size göre. Bu eser, sadece bir tarih kitabı değil; Türkiye'nin sosyo-ekonomik hafızasını yeniden inşa eden bir düşünsel miras. Azra YILMAZ

360 yıllık gizem çözüldü: “İnci Küpeli Kız”ın kimliği sonunda ortaya çıktı! Haber

360 yıllık gizem çözüldü: “İnci Küpeli Kız”ın kimliği sonunda ortaya çıktı!

Sanat tarihinin en ünlü yüzü: “İnci Küpeli Kız” Johannes Vermeer’in 17. yüzyılda yaptığı “İnci Küpeli Kız”, bugüne kadar milyonlarca insan tarafından “Kuzey’in Mona Lisa’sı” olarak anıldı. Ancak tablodaki gizemli genç kızın kimliği, yüzyıllar boyunca açıklığa kavuşmamıştı. İngiliz sanat tarihçisi Andrew Graham-Dixon, Sunday Times gazetesine yaptığı açıklamada, Vermeer’in modelinin Magdalena van Ruijven olduğunu öne sürdü. “Vermeer, dostlarının kızını resmetti” Dixon’a göre, Vermeer’in en büyük destekçilerinden olan Pieter van Ruijven ve Maria de Knuijt çifti, sanatçının sadece hamisi değil, aynı zamanda aile dostuydu. Sanat tarihçisi, “Vermeer’in yalnızca bu çift için eserler ürettiğini biliyoruz. İnci Küpeli Kız’daki genç kızın, onların 12 yaşındaki kızı Magdalena olduğuna dair güçlü kanıtlar var” ifadelerini kullandı. “Hz. İsa’ya olan sevgiyle bakan bir kız” Dixon, radikal bir Hristiyan mezhebine bağlı olan ailenin, kızlarını “ruhani saflığın simgesi” olarak gördüğünü belirtti. “Magdalena, resimde Hz. İsa’ya derin bir sevgiyle bakan bir genç kız gibi görünüyor. Kıyafetleri ve duruşu, Magdalalı Meryem’i andırıyor” dedi. Bir miras, bir portre, bir sır Araştırmalara göre, Maria de Knuijt, ölümünden kısa süre önce Vermeer’e yüklü bir miras bıraktı. Bu durum, tablonun özel bir anlam taşıdığına dair iddiaları güçlendirdi. Dixon, “Bu tablo yalnızca bir portre değil, aynı zamanda bir minnettarlık göstergesi olabilir” diye ekledi. Tarihin en gizemli bakışı artık bir isme sahip Yüzyıllar boyunca kimliği sır olarak kalan genç kızın, Vermeer’in fırçasından çıkan saf, sessiz ve zamansız bakışı artık bir isimle anılıyor: Magdalena van Ruijven. Sanat çevreleri, yeni bulguların “İnci Küpeli Kız”ın tarihine yeni bir sayfa açtığını ve Vermeer araştırmalarında bir dönüm noktası olabileceğini belirtiyor.

Modern klasik müziğin yükselen yıldızı Türkiye’de sahne alıyor Haber

Modern klasik müziğin yükselen yıldızı Türkiye’de sahne alıyor

Türkiye Kültür Yolu Festivali, bu yıl uluslararası müzik sahnesinin dikkat çeken isimlerinden birini ağırlıyor. Post-minimalist tarzıyla modern klasik müziğe yeni bir soluk getiren Andrea Vanzo, Ankara ve İstanbul’da vereceği konserlerle müzikseverlere unutulmaz bir deneyim yaşatacak. İlk kez Türkiye’de konser verecek Vanzo, 28 Eylül’de Ankara CSO Ada sahnesinde, 1 Ekim’de ise İstanbul Atatürk Kültür Merkezi Türk Telekom Opera Salonu’nda dinleyicilerle buluşacak. Türkiye’de ilk kez sahneye çıkacak olan sanatçı, festivalin en merakla beklenen isimleri arasında yer alıyor. Yeni albüm öncesi buluşma Milyonlarca dinleyiciye ulaşan “Intimacy Vol. 1” albümünün ardından, Vanzo’nun 10 Ekim’de çıkacak “Intimacy Vol. 2” albümü büyük beklenti yaratmış durumda. Sanatçı, yeni albümünden eserleri Türkiye konserlerinde ilk kez seslendirecek. Dünya çapında yankı uyandırıyor Vanzo’nun eserleri dijital platformlarda 300 milyondan fazla dinlendi. 1 milyondan fazla sosyal medya takipçisine sahip sanatçı, müziğiyle yalnızca notalara değil, aynı zamanda güçlü bir iletişim diline de sahip olduğunu kanıtlıyor. Doğa ve duygular merkezde İtalya’nın Bologna kentinde yaşayan ödüllü müzisyen, post-minimalist tarzıyla nostalji ve doğayı merkeze alan bir müzik dili geliştiriyor. İnsan-doğa ilişkisi, duyguların derinliği ve özgür ifade arayışı, eserlerinin temelini oluşturuyor.

Muhteşem Gatsby neden dünyanın en yanlış anlaşılan romanı? Haber

Muhteşem Gatsby neden dünyanın en yanlış anlaşılan romanı?

Işıltıların gölgesinde kalan gerçek hikâye Roman çoğunlukla şatafatlı partiler, şampanya şelaleleri ve ışıltılı flapper dönemiyle özdeşleşse de, merkezinde Amerikan Rüyası’nın kırılganlığı ve imkânsızlığı var. Jay Gatsby, serveti ve gösterişli yaşamıyla caz çağının simgesi haline getirilmiş olsa da aslında sahte kimliklerle yaşayan, karanlık işlere bulaşmış ve sonu trajik olan bir karakter. Fitzgerald’ın bizzat söylediği gibi, kitabın yayımlandığı dönemde “coşkulu övgüler” alan eleştiriler bile, romanın neyi anlattığını tam olarak kavrayamamıştı. Yeniden keşfin hikâyesi Roman ilk çıktığında satışları vasat kaldı, Fitzgerald hayattayken ikinci baskı bile tükenmişti. Ancak II. Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusunun 155 bin kopyayı askerler arasında dağıtmasıyla eser yeniden keşfedildi. 1950’lerden itibaren Amerikan Rüyası’nın yükselişiyle birlikte Gatsby de kültleşti ve 1960’larda artık “büyük Amerikan romanı” kabul edilmeye başlandı. Popüler kültürde Gatsby 1974’te Robert Redford’un başrolünü üstlendiği film, “Gatsbyesque” ifadesini literatüre kazandırdı. 2013’te Baz Luhrmann’ın tartışmalı uyarlaması ise romanı yeni nesille buluşturdu. Telif hakkının 2021’de sona ermesiyle birlikte Gatsby müzikaller, grafik romanlar, tiyatro deneyimleri ve yeni romanlara ilham oldu. Florence Welch’in şarkılarıyla hazırlanan Broadway müzikali ve modern uyarlamalar, Gatsby endüstrisinin genişliğini gösteriyor. Romanı yeniden okuma ihtiyacı Edebiyat uzmanlarına göre Gatsby’nin gücü, sürekli yeniden okunabilmesinde yatıyor. Nick Carraway’in anlatıcı rolü, romanı yalnızca Gatsby’nin hikâyesi olmaktan çıkarıyor; sınıf, kimlik, umut ve hayal kırıklığına dair çok katmanlı bir bakış açısı sunuyor. Ancak lise yıllarında çoğunlukla semboller –yeşil ışık, otomobil, partiler– üzerinden okutulması, romanın edebi zenginliğinin göz ardı edilmesine neden oluyor. Amerikan Rüyası’nın sınırları Fitzgerald, romanında Amerikan Rüyası’nın cazibesini gösterirken, aynı zamanda çoğu kişi için ulaşılamaz olduğunu da vurguluyor. Gatsby’nin serveti, toplumsal sınıf farklarını aşmaya yetmiyor. Bugün de ekonomik ve sosyal eşitsizlikler nedeniyle “rüyaya karşı hüzün” duyan yeni kuşakların romanla bağ kurmasının sebebi bu. Yeni yorumlar ve uyarlamalar Son yıllarda feminist ya da çağdaş okumalarla Gatsby yeniden yorumlanıyor. Kadın karakterlerin edilgenliğine karşılık cinsiyet rollerini tersine çeviren uyarlamalar ya da Nick Carraway’in geçmişini merkeze alan romanlar, esere farklı pencereler açıyor. Bitmeyen bir klasik Aradan geçen 100 yıla rağmen Muhteşem Gatsby, farklı yaşlarda farklı anlamlar kazandıran, okurun hayat deneyimine göre yeniden şekillenen bir roman olarak varlığını sürdürüyor. Yazar Michael Farris Smith’in dediği gibi: “Belki de Gatsby’yi anlamlı kılan şey şampanya ve dans değil, her an her şeyin dağılabileceği duygusudur.”

Yolun altından 1500 yıllık tarih çıktı Haber

Yolun altından 1500 yıllık tarih çıktı

Kapadokya’nın gizli hazinesi Kapadokya’nın eşsiz coğrafyası peribacalarıyla olduğu kadar, toprak altındaki tarihi mirasıyla da dikkat çekiyor. Göreme ile Ortahisar arasındaki kara yolunun 2022’de ulaşıma kapatılmasının ardından başlatılan arkeolojik kazılar, bölgenin bilinmeyen geçmişine ışık tuttu. Nekropol alanı ortaya çıktı Nevşehir Müze Müdürlüğü ve Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nin bilimsel danışmanlığında yürütülen çalışmalarda, kayaya oyulmuş mezarlar, kilerler, yaşam alanları ve yaklaşık 50 mezardan oluşan geniş bir nekropol alanı gün yüzüne çıkarıldı. İncelemeler, yerleşimin Milattan Sonra 5. yüzyıla kadar uzandığını ortaya koydu. “Bölgenin tarihini geriye çekiyor” Kazı Başkanı ve Nevşehir Müze Müdürü Gökhan Maskar, elde edilen bulguların Kapadokya tarihi açısından büyük önem taşıdığını vurguladı: “2022 yılından bu yana sürdürdüğümüz kazılarda 50’ye yakın mezar tespit ettik. Bu mezarların bir kısmı bölgede ilk kez görülen türden yapılar. 2025 yılı çalışmaları, yerleşimin 10-11. yüzyıldan da daha eskiye giderek Milattan Sonra 5. yüzyıla tarihlendiğini ortaya koydu. Ayrıca din adamlarına ait olduğu düşünülen mezarların yanı sıra bebek ve yetişkin definleri de bulundu. Röliker haçlar, sikkeler, küpeler ve bilezikler bu yılki keşifler arasında.” Yolun kapatılması tarihi korudu Maskar, kazılar sırasında geçmiş dönemlerde kullanılan taşların mezar yapımında yeniden değerlendirildiğini de belirtti. Göreme Açık Hava Müzesi’ne uzanan bu yolun uzun yıllar açık kalmasının ve alt yapı çalışmalarının bölgede ciddi tahribata yol açtığını söyledi. UNESCO’nun raporlarında “doğal dokuya zarar verdiği” gerekçesiyle kapatılması önerilen yol, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle 2022’de trafiğe kapatılmış, ardından kurtarma kazıları başlatılmıştı. Arkeopark hedefi Elde edilen bulguların ardından, alanın arkeopark olarak düzenlenmesi planlanıyor. Proje kapsamında yürüyüş yolları ve cam teraslarla ziyaretçilerin bölgeyi gezebilmesi hedefleniyor.

Geleceğin gölgesinde bir başyapıt: Metropolis (2001, Rintaro) Haber

Geleceğin gölgesinde bir başyapıt: Metropolis (2001, Rintaro)

Klasikten animeye uzanan yol “Metropolis” ismi sinema tarihine yabancı değil. 1927 yapımı Fritz Lang imzalı sessiz film, bilimkurgu sinemasının temel taşlarından biri. Ancak Rintaro’nun 2001 tarihli animesi, bu mirası Tezuka’nın manga vizyonuyla buluşturuyor. İlginçtir ki Tezuka, Lang’ın filmini hiç izlememiş, yalnızca bir dergide gördüğü görselden etkilenerek kendi mangasını kaleme almış. İşte bu tesadüfi esin, yıllar sonra animeye dönüşen uzun bir kültürel zincirin ilk halkası oldu. İnsan mı, makine mi? Anime, görkemli gökdelenler ve ışıklı sokaklardan oluşan devasa bir şehirde başlıyor. Dedektif Shunsuke Ban ve yeğeni Kenichi, kayıp bir bilim insanını ararken kendilerini şehrin kalbinde dönen büyük bir komplonun içinde buluyorlar. Milyarder Duke Red’in amacı, insana tıpatıp benzeyen bir robot aracılığıyla —Tima— dünyayı yönetmek. Ama işler planlandığı gibi gitmiyor. Tima’nın kimlik arayışı, insani duygulara sahip bir makinenin varlığı ve “ruh” kavramı etrafında gelişen çatışma, yalnızca bir bilimkurgu macerası değil; insan olmanın anlamına dair felsefi bir sorgulama. Görsel bir şölen, felsefi bir derinlik Madhouse’un imzasını taşıyan film, görkemli arka plan tasarımları ve Art Deco esintili şehir dokusuyla göz kamaştırıyor. Ziggurat adlı devasa yapı, yalnızca kentsel bir simge değil; aynı zamanda iktidar, hırs ve Babil Kulesi mitosuna gönderme yapan güçlü bir metafor. Müzikler de en az görsellik kadar dikkat çekici. Caz ve blues tınıları, Ray Charles’ın “I Can’t Stop Loving You” şarkısıyla birleştiğinde, kıyamet sahnelerine beklenmedik bir duygusal yoğunluk katıyor. Bu tercih, filmi sıradan bir anime olmaktan çıkarıp evrensel bir sanat deneyimine dönüştürüyor. Manga ile anime arasında Tezuka’nın mangasında cinsiyet değiştirebilen, olağanüstü yeteneklere sahip Michi karakteri, animede daha sade ama güçlü bir figür olan Tima’ya dönüşüyor. Manga ile film arasındaki bu fark, aslında eserin zamanlar arası yolculuğunun bir göstergesi. Her uyarlama, yeni bir katman ekliyor. Evrensel temalar Film, yalnızca insan–makine ilişkisini sorgulamıyor. Aynı zamanda sınıf çatışmaları, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve faşizm gibi evrensel temaları da işliyor. Robotlara isim verilmesinin yasak olduğu bir toplumda Kenichi’nin onlara isim takması, basit bir detay değil; insanlık tarihindeki özgürlük ve eşitlik mücadelelerine açık bir gönderme. Neden izlenmeli? Metropolis, yalnızca bir anime hayranını değil, sinema tarihine ilgi duyan herkesi kendine çekebilecek bir yapım. Çünkü film, büyük bütçeli Hollywood gerilimlerini andıran temposuna rağmen, en derin soruyu sormaktan geri durmuyor: “İnsan olmak nedir?” Metropolis (2001) Yönetmen: Rintaro Senaryo: Osamu Tezuka, Katsuhiro Ôtomo, Marc Handler Stüdyo: Madhouse Süre: 108 dk Tür: Bilimkurgu, Macera, Dram IMDb: 7.2 Metropolis, yalnızca bir animasyon değil; insanın kendi yarattığı makinelerle yüzleştiği, varoluşun en eski sorularına yeniden bakmamızı sağlayan bir kült film. Yönetmen hakkında: Rintaro (Şigeyuki Hayashi) Doğum: 22 Ocak 1941, Tokyo – Japon anime sinemasının usta yönetmenlerinden. Gerçek adı Şigeyuki Hayashi, zaman zaman Kuruma Hino adını da kullandı. Kariyerine 17 yaşında, Toei Animation’da Hakujaden (1958) filminde ara animatör olarak başladı. Kısa süre sonra Osamu Tezuka’nın stüdyosu Mushi Productions’a geçti; 1963’te Astro Boy’un bir bölümünü yöneterek ilk yönetmenlik deneyimini yaşadı. 1971’den itibaren serbest çalışan bir yönetmen olarak TV serileri ve uzun metrajlar çekti; Madhouse’un kurucu ortaklarından biri kabul edilir. Etkiler & Üslup: Sıkı bir bilimkurgu hayranı. Amerikan westernleri, gangster sineması, film-noir ve Fransız sinemasından beslendiğini söylüyor. Tezuka etkisi belirgindir; Metropolis’i yaparken “Tezuka’nın ruhunu iletmek” istediğini vurgulamıştır. Estetikte Art Deco, hikâyede otorite eleştirisi ve varoluş soruları Rintaro sinemasının ayırt edici öğeleridir. Seçme ödül & adaylıklar: Alexander Senki – Netizen’s Choice, Puchon Uluslararası Fantastik Film Festivali (1998) Metropolis – En İyi Animasyon (2.lik), Fant-Asia Film Festivali (2001) Metropolis – Sitges’te En İyi Film adaylığı (2001) Öne çıkan yapımlar (kısa filmografi): Filmler: Galaxy Express 999 (1979), Adieu Galaxy Express 999 (1981), Harmagedon (1983), X (1996), Metropolis (2001), Yona Yona Penguin (2009) OVA/TV: Space Pirate Captain Harlock (1978–79), Kimba the White Lion (bölümler), Final Fantasy: Legend of the Crystals (1994), Captain Herlock: Endless Odyssey (2002) Kısa Filmler: Labyrinth Labyrinthos (Neo Tokyo, 1987), Yamanaka Sadao’ya Adanan Manga Film: Nezumikozō Jirokichi (2023) Güncel: Son yıllarda Kyoto Seika Üniversitesi’nde ders veriyor; 2023’te yeni kısa filmi Niigata Uluslararası Animasyon Festivali’nde prömiyer yaptı. Rintaro’nun üretimi, Tezuka mirası ile modern anlatı tekniklerini buluşturan, türlerüstü bir sinema anlayışını temsil ediyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.