SON DAKİKA

#Soykırım

HABER DEĞER - Soykırım haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Soykırım haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Netanyahu’dan “Türkiye” tehdidi: F-35 satışı söz konusu olursa tutumumuz daha da sertleşir Haber

Netanyahu’dan “Türkiye” tehdidi: F-35 satışı söz konusu olursa tutumumuz daha da sertleşir

Netanyahu ABD’den F-35 güvencesi aldığını öne sürdü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Abu Ali Express adlı Telegram kanalına verdiği röportajda, ABD’nin Suudi Arabistan’a F-35 satışı konusunda Tel Aviv’in “niteliksel askeri üstünlüğünün korunacağı” yönünde teminat verdiğini iddia etti. Netanyahu, “Muhammed Bin Selman istediği her şeyi alamadı” diyerek, anlaşmanın İsrail’in kırmızı çizgileri gözetilerek yürütüldüğünü savundu. ABD Başkanı Donald Trump, 19 Kasım’da Suudi Arabistan’a ileride teslim edilmek üzere F-35 savaş uçakları ve 300 tankın satışını içeren anlaşmayı onaylamıştı. “Türkiye’ye F-35 transferi çok uzak ihtimal, olursa da sert karşı çıkarız” Netanyahu, ABD’nin Türkiye’ye F-35 vermeyeceğini iddia ederek: “Bunun gerçekleşeceğine inanmıyorum. Mevcut olsa bile çok uzak bir ihtimal. Ancak konu Türkiye olursa F-35 satışına ilişkin tutumumuz Suudi Arabistan’a kıyasla çok daha sert olur.” ifadelerini kullandı. Netanyahu, Suudi Arabistan’ın İsrail’le çatışma halinde olmadığını, Türkiye’nin ise bölgesel dengelerde farklı bir konumda olduğunu savundu. “Filistin devletine izin vermeyeceğiz” Suudi Arabistan’la normalleşme sürecine “temkinli iyimserlik” taşıdığını belirten Netanyahu, Riyad’ın ön şartı olarak bilinen Filistin devleti kurulmasına karşı olduklarını yineledi. UCM tutuklama kararına meydan okudu: “New York’a yine de giderim” ABD’de New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani’nin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu hakkındaki tutuklama emrini uygulayacağını söylemesi üzerine İsrail Başbakanı şu yanıtı verdi: “Mamdani beni tutuklamakla tehdit etse bile New York’a yine de geleceğim.” Mamdani, Gazze’de yürütülen operasyonları “soykırım” olarak nitelendiriyor ve Netanyahu’nun ABD’ye girişinde tutuklanması gerektiğini savunuyordu.

Bakan Tunç: Gazze’deki soykırım durmalı, ateşkes kalıcı hale gelmeli! Haber

Bakan Tunç: Gazze’deki soykırım durmalı, ateşkes kalıcı hale gelmeli!

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Yargısal Süreçlerde Çocuklar İçin Koruyucu ve Onarıcı Yaklaşımlar Projesi” açılışında yaptığı konuşmada Gazze’de yaşanan insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, Türkiye’nin mazlumların yanında olmaya devam edeceğini vurguladı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Yargısal Süreçlerde Çocuklar İçin Koruyucu ve Onarıcı Yaklaşımlar Projesi Açılış Töreni”nde yaptığı konuşmada Gazze’de yaşananlar hakkında önemli mesajlar verdi. "Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın üstün yararını gözetiyor; onları korumak, güçlendirmek ve geleceğe güvenle hazırlamak için çalışıyoruz" diyen Bakan Tunç, umudu onaran, hatayı düzelten, insan onurunu merkeze alan bir yaklaşımı hakim kılma hedefiyle çalışmaları sürdüreceklerini söyledi. Bakan Tunç, İsrail’in Gazze’de çocuklara, kadınlara ve masum sivillere yönelik saldırılarının tüm insanlığın vicdanını yaraladığını belirterek, “Gazze’de insan hakları yok sayılıyor. İşgalci İsrail’in soykırım yapması hepimizin yüreğini yakıyor” dedi. https://twitter.com/yilmaztunc/status/1990793225167126622 “Ateşkes kalıcı hale gelmeli” Bakan Tunç, bölgede sağlanan ateşkesin mutlaka kalıcı olması gerektiğini ifade ederek, “Gazze’de soykırım bir an önce durmalıdır” çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin her platformda mazlumların haklarını savunduğunu dile getiren Bakan Tunç, Türkiye olarak çocukların, kadınların, tüm mazlumların hakkını savunduk, bundan sonra da savunmaya devam edeceklerini kaydetti.

Sudan’daki katliama karşı Türkiye ve Mısır devrede Haber

Sudan’daki katliama karşı Türkiye ve Mısır devrede

BAE destekli RSF’nin El-Faşir saldırıları sonrası “acil destek” talebi geldi Sudan’da Nisan 2023’ten bu yana süren iç savaşın en kanlı aşamalarından biri, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) desteklediği Hızlı Destek Güçleri’nin (RSF) El-Faşir’de sivillere yönelik saldırılarıyla yaşandı. Uydu görüntüleri ve sahadan gelen videolar, toplu infazları ve yakılan köyleri dünya gündemine taşıdı. Sudan ordusu, saldırıların ardından Mısır ve Türkiye ile doğrudan temas kurarak mühimmat ve hava savunma desteği talep etti. “Sudan, Mısır ve Türkiye’den silah bekliyor” iddiası Sudanlı analist Kholood Khair, MEE’ye yaptığı açıklamada, “SAF, El-Faşir’in düşmesinden sonra Mısır ve Türkiye’nin kendisine silah sağlamasını bekliyor. Özellikle Mısır, güney sınırını güvence altına alma konusunda çıkar sahibi.” dedi. Mısır Genelkurmay Başkanı’nın önce Suudi Arabistan'a ardından Port Sudan’a yaptığı ziyaret, krizin askeri boyuta taşındığı yorumlarını güçlendirdi. Türkiye’den İHA ve füze desteği iddiası: “El-Faşir soykırımı kararlılığımızı artırdı” MEE’ye konuşan Türk kaynaklar, Sudan’a yönelik askeri desteğin zaten sürdüğünü ve artırılacağını belirtti: “Zaten daha fazla sistem göndermeyi planlıyorduk ancak El-Faşir’deki soykırım kararlılığımızı daha da artırdı.” Sudan Hava Kuvvetleri’ne geçtiğimiz yıldan bu yana askeri İHA’lar, havadan karaya füzeler ve komuta sistemleri sağlandığı, Türk İHA’larının sahada aktif olduğu iddia edildi. Ankara’nın Sudan politikası: “Temkinli ama istikrarlı destek” 2019 sonrası Sudan politikasında hem SAF hem RSF ile diplomatik temas yürüten Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arabuluculuk önerileriyle çatışmaların barışçıl çözümü için rol üstlenmişti. Ancak son katliamlar, bu diplomatik çizginin yerini daha açık askeri desteğe bırakabileceği yorumlarına yol açtı. Erdoğan: “Sudan halkını yalnız bırakamayız” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz haftalarda yaptığı açıklamada, “Bir kalbi olan hiç kimse El-Faşir’deki katliamlara sessiz kalamaz. Sudan’ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumalı, Sudan halkını desteklemeliyiz.” diyerek Müslüman ülkeleri harekete geçmeye çağırmıştı.

Uygur hareketine 2025 Demokrasi Ödülü: Susturulan milyonların sesi olmaya devam edeceğiz! Haber

Uygur hareketine 2025 Demokrasi Ödülü: Susturulan milyonların sesi olmaya devam edeceğiz!

ÇKP baskısı altındaki topluluklara adanan ödül Washington’da düzenlenen törenle sahiplerine verildi ABD’nin başkenti Washington’da düzenlenen törenle verilen 2025 Demokrasi Ödülü, bu yıl Uygur hareketine takdim edildi. Senatör Mel Martinez’in sunduğu ödülü, Uygur hareketi adına İcra Direktörü Ruşen Abbas teslim aldı. Törende, Çin’deki insan hakları ihlallerine karşı yürütülen uluslararası farkındalık kampanyaları vurgulandı. Ruşen Abbas: “Bu ödül, sesleri susturulan milyonlar adına kabul edildi” Törende konuşan Abbas, ödülü sadece kendi organizasyonları için değil, “toplu gözaltılar, zorla çalıştırma ve inancın suç sayılmasıyla karşı karşıya bırakılan milyonlarca Uygur ve Türki halk” adına aldığını belirtti. Abbas, yedi yıldır kayıp olan kız kardeşi Dr. Gulshan Abbas’ın durumunu hatırlatarak, “ÇKP baskısı sadece ülkede değil, sınır ötesinde de hissediliyor” ifadelerini kullandı. Diğer ödüller de Çin’deki baskı düzenine dikkat çekti Uygur hareketine verilen ödülün yanı sıra, Çin’de dijital sansürü belgeleyen Xiao Qiang ve China Digital Times da aynı törende onurlandırıldı. “Demokrasi Hizmet Madalyası” ise Pastör Wang Yi ve 11. Panchen Lama Gedhun Choekyi Nyima’ya verildi. Tören, Çin’in insan hakları ihlallerinin küresel ölçekte belgelenmesi ve sorumluluk çağrısının güçlendirilmesi amacıyla organize edildi. Ulusal Demokrasi Vakfı: “Bu ödül, direnişin susturulamayacağını gösteriyor” Ulusal Demokrasi Vakfı Başkanı Damon Wilson, ödülün “soykırım ve devlet şiddeti altında yaşamaya zorlanan topluluklara verilen bir dayanışma mesajı” olduğunu söyledi. Vakıf, Uygur hareketinin demokrasi, inanç özgürlüğü ve insan onuru mücadelesindeki rolünü “küresel bir direnç hattı” olarak tanımladı.

“Dünya seyrediyor” uyarısı: Sudan, Darfur’da yeni soykırımın başladığını duyurdu Haber

“Dünya seyrediyor” uyarısı: Sudan, Darfur’da yeni soykırımın başladığını duyurdu

İki yılı aşkın süredir iç savaşla sarsılan Sudan’da, Darfur bölgesinden gelen yeni katliam haberleri “soykırım” tartışmasını yeniden dünyaya taşıdı. Kuzey Darfur’un başkenti El-Faşir’in paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (RSF) düşmesinin ardından Sudan’ın İngiltere Büyükelçisi Babikir Elamin, Londra’da yaptığı açıklamada uluslararası topluma sert çıkıştı: “Dünya ya çaresiz ya da hiç ilgilenmiyor. Bu katliamı durdurmak zorundayız.” Darfur’dan gelen raporlar: toplu infazlar, tecavüzler, fidye için kaçırılan siviller Bölgede binlerce sivilin öldürüldüğü, kadınların sistematik biçimde cinsel saldırıya uğradığı, ailelerin fidye için kaçırıldığı belirtiliyor. Yerel kaynaklara göre sadece son haftalarda yüzlerce kişi öldürüldü, bölgede temel gıda tükendi, insanlar hayvan yemi ve deri kaynatıp yemek zorunda bırakıldı. Sudan’daki iç savaşta can kaybının 150 binin üzerine çıktığı tahmin ediliyor. “Birleşik Arap Emirlikleri soykırımın finansörü” iddiası Sudan Büyükelçisi, RSF’ye silah sağladığı iddiasıyla Birleşik Arap Emirlikleri’ni açıkça “soykırımın aktörü” olmakla suçladı. “BAE, RSF’yi silahlandırarak bu savaşın uzamasını sağlıyor” diyen Elamin, İngiltere’den baskı uygulamasını istedi: “Birleşik Krallık, BM Güvenlik Konseyi üyesi olarak bu suçu durdurmak için BAE’ye baskı kurmalı.” BAE ise iddiaları “kesin bir dille reddetti” ve her iki tarafı da desteklemediğini savundu. İngiltere: “21. yüzyılın en büyük insani felaketi olabilir” Londra hükümeti, RSF’nin kuşattığı El-Faşir’de yaşananları “dehşet verici” olarak tanımladı ve önümüzdeki haftalarda felaketin daha da büyüyebileceği uyarısında bulundu. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı, “Darfur’da yaşananlar, uluslararası toplum gerekli adımı atmazsa 21. yüzyılın en büyük insani krizine dönüşecek” açıklaması yaptı. “RSF, IŞİD gibi muamele görmeli” çağrısı Sudan Büyükelçisi, RSF’nin bir terör örgütü olarak tanınması gerektiğini belirtti: “RSF’nin yaptığı, 20 yıl önceki Janjaweed katliamının devamıdır. Onlarla IŞİD’le nasıl mücadele ettiysek öyle mücadele etmeliyiz.” 2003’te Darfur’da aynı yapının önceki versiyonu olan Cancavid milisleri tarafından 300 bin kişinin öldürüldüğü Birleşmiş Milletler raporlarında yer almıştı. Kriz neden dünyada gündem olmuyor? Sudan’daki savaş, Ukrayna ve Gazze gündemlerinin gölgesinde küresel medyada sınırlı yer buluyor. BM uzmanlarına göre uluslararası ilginin yokluğu, RSF’nin ilerleyişini hızlandırıyor: “Dünya bakmadığı sürece soykırım daha rahat yapılıyor.”

Malezya’dan El‑Faşir uyarısı Haber

Malezya’dan El‑Faşir uyarısı

Anwar Ibrahim, Malezya Başbakanı olarak Sudan’daki Darfur bölgesinde, özellikle El-Faşir kentinde yaşanan toplu şiddet olaylarına dair “soykırım boyutuna varabilir” uyarısında bulunarak, uluslararası toplumu “insani yardımı yeniden güvence altına almaya” ve çatışmaları “derhal durdurmaya” çağırdı. El-Faşir’de rapor edilen katliamlar ve yaygın yerinden edilmeler, Malezya’yı alarm durumuna geçirdi. Malezya Başbakanı Anwar, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, El-Faşir bölgesinde yaşananları “insani felaket” olarak nitelendirdi. Toplu katliamlar, açlık ve milyonlarca yurttaşın yerinden edilmesine dikkat çekti. Açıklamasında, “İnsanlığa karşı suç, hatta soykırıma varabilecek vahşet raporları kabul edilemez” diyerek uluslararası insancıl hukukun eksiksiz uygulanmasını savundu. Uluslararası müdahale çağrısı net: “Daha fazla acıyı önlemek için kararlı adımlar atılmalı.” Anwar, şiddetin durdurulması, insani yardımların erişiminin sağlanması ve sorumluların hesap vermesi için küresel toplumu “kararlı hareket etmeye” çağırdı. Malezya’nın Sudan halkıyla dayanışma içinde olduğunu belirterek, olayların takipçisi olduğunu vurguladı. Çatışmanın arka planında Rapid Support Forces (RSF) güçlerinin El-Faşir’i kontrolü ele geçirmesi ve sivillere yönelik ağır ihlaller bulunuyor. Nisan 2023’ten bu yana sürdürülen Sudan ordusu ile RSF arasındaki çatışma, Darfur’da on binlerce ölümü ve milyonlarca yurttaşın yerinden edilmesini beraberinde getirdi. Ekim sonunda El-Faşir’de kontrolün RSF’ye geçmesiyle sivil ihlallerine dair çok sayıda rapor ortaya çıktı; bu süreçte RSF liderleri bazı ihlalleri kabul etti. Malezya’nın erken uyarısı bölgedeki durumun küresel barış ve güvenlik açısından taşıdığı öneme işaret ediyor. Anwar’ın açıklaması, Sudan’daki krizinin yalnızca bölgesel değil uluslararası boyut taşıdığını gösteriyor. Bu tür durumlarda uluslararası insani hukuk, suç tanımları (soykırım, insanlığa karşı suç) ve uluslararası müdahale kaderi belirleyici olabiliyor.

Gazze Mahkemesi: Nihai karar çıktı — ‘Soykırım ve apartheid’ tespitiyle küresel çağrı Haber

Gazze Mahkemesi: Nihai karar çıktı — ‘Soykırım ve apartheid’ tespitiyle küresel çağrı

Gazze’de işlenen savaş suçlarını incelemek üzere bağımsız olarak düzenlenen “Gazze Mahkemesi”, İstanbul Üniversitesi’ndeki final oturumlarının dördüncü gününde nihai kararını açıkladı. Mahkeme, açlığın silah olarak kullanılması, tıbbi bakımın reddi, zorla yerinden etme gibi uygulamaların soykırım ve toplu cezalandırma araçları olduğunu; İsrail’in eylemlerinin Siyonizm kökenli üstünlükçi bir apartheid rejisi bağlamında değerlendirilebileceğini ilan etti. Kararda ayrıca Batılı hükümetlerin, özellikle ABDnin, diplomatik ve askeri desteğiyle “suç ortaklığı” yaptığı ileri sürülerek BM Genel Kurulu aracılığıyla acil kolektif önlemler alınması çağrısı yapıldı. Mahkemenin en kritik tespiti: İsrail’in uygulamaları soykırım vasfı taşıyor Gazze Mahkemesi karar metni, “Açlığın silah haline getirilmesi, tıbbi bakımın reddi ve zorla yerinden edilme” gibi uygulamaların tüm nüfusu hedef alan toplu cezalandırma ve soykırım araçları olduğunu beyan ediyor. Bu vurgu, mahkemenin delil değerlendirmesinin merkezinde yer aldı ve uluslararası hukukun en ağır suç kategorilerinden birine işaret etti. Mahkeme, bu tespitle İsrail uygulamalarının salt çatışma uygulamaları olmadığını, kitlesel yok etmeye varan politik sonuçlar doğurduğunu savundu. “Bu bir insanlık suçudur; araçları arasında açlık ve sağlık hizmetlerinin sistematik dışında bırakılması vardır,” şeklinde özetlenebilecek bu tespit, karar metninde vurgulanmış bulunuyor. Batılı aktörlerin rolü ve sorumluluk iddiası: ABD ve müttefiklerinin “suç ortaklığı” iddiası Mahkeme kararında Batılı hükümetlerin, özellikle ABD’nin, İsrail’e sağladığı diplomatik koruma, silah ve istihbarat desteği yoluyla sürece suç ortaklığı düzeyinde katkıda bulunduğu ileri sürüldü. Karar, bu destek zincirinin kimi hallerde fiili işbirliğine dönüştüğünü; dolayısıyla yalnızca İsrail değil, yardakçı aktörlerin de sorumluluk taşıdığını belirtiyor. Bu vurgu, uluslararası sorumluluk ve hesap verme yollarının genişletilmesi çağrısını beraberinde getiriyor. “Batılı hükümetler, özellikle ABD, diplomatik koruma, silah, istihbarat, askeri yardım ve eğitim sağlama ve ekonomik ilişkileri sürdürme yoluyla İsrail’in soykırımına suç ortaktır.” Mahkemenin somut önerileri: BM Genel Kurulu’na ve küresel harekete çağrı Karar metni, BM Güvenlik Konseyi’nin ABD vetoları nedeniyle etkisiz kaldığı vurgusuyla, BM Genel Kurulu’nun “Barış için Birleşme Kararı” (Uniting for Peace) mekanizmasını etkinleştirmesini öneriyor; amaç, Filistin toprakları için koruyucu bir güç kurulması ve soykırımın durdurulması yönünde kolektif adımlar atılması. Ayrıca karar, Siyonist yapıların güç kaynaklarının haritalandırılması ve bunlara karşı hukuki, ekonomik, kültürel ve teknolojik alanlarda koordineli küresel bir strateji inşa edilmesi çağrısını içeriyor. “BM Genel Kurulu’nun Barış için Birleşme Kararı etkinleştirilmeli; Siyonist yapıları ortadan kaldırmaya yönelik hak temelli bir strateji ile güç kaynakları haritalandırılmalıdır.” Hukuki mahiyet ve pratik etkiler: Bu kararın bağlayıcılığı ve olası yansımaları Gazze Mahkemesi bağımsız, sivil toplum odaklı bir girişim olarak kuruldu; uluslararası bir yargı organı statüsünde değildir. Dolayısıyla kararın hukuki bağlayıcılığı sınırlıdır; ancak politik ve normatif etkisi yüksek olabilir. Kararın pratik yansımaları şunlar olabilir: Siyasi baskı ve kamuoyu mobilizasyonu: Karar, hükümetleri ve uluslararası kurumları harekete geçirmek üzere küresel bir kampanyanın dayanak metni haline gelebilir. Hukuki strateji ve delil havuzu: Mahkeme tarafından derlenen deliller ve tespitler, uluslararası ceza yargılamalarında veya ulusal mahkemelerde kullanılmak üzere referans gösterilebilir; özellikle insan hakları örgütlerinin ve mağdur temsilcilerinin ileri sürecekleri davalarda etkili olabilir. Diplomasi ve yaptırım tartışmaları: Kararın “suç ortaklığı” iddiaları, bazı devletlerin İsrail’le ilişkilerini ve silah-ticaret pratiklerini gözden geçirmesine yol açabilir; ancak bunun gerçekleşmesi siyaset, ekonomik çıkarlar ve güvenlik değerlendirmelerine bağlıdır. Eleştiriler ve muhtemel itirazlar: Kararın meşruiyeti ve tarafsızlık tartışmaları Kararın savları, özellikle “soykırım” ve “Siyonizm’i ortadan kaldırma” gibi ifadeler nedeniyle yoğun tartışma doğuracaktır. Olası itirazlar şöyle özetlenebilir: Hukuki usul itirazları: Mahkemenin bağlayıcı bir uluslararası mahkeme olmadığı, metodolojisinin ve delil değerlendirme süreçlerinin tartışmaya açık olduğu iddia edilebilir. Siyasi karşı-ataklar: İsrail ve destekçileri, kararın siyasi amaçlı ve önyargılı olduğunu ileri sürerek itiraz edecek; ayrıca BM nezdinde benzer girişimler karşı kampanyalarla karşılaşabilir. Pratik uygulanabilirlik: Kararın öngördüğü geniş kapsamlı küresel izolasyon ve Siyonist yapıların “ortadan kaldırılması” çağrısı, uluslararası hukuk ve politika gerçekleriyle sınırlanacaktır; dolayısıyla somut adımlara dönüşmesi uzun ve karmaşık bir süreç gerektirir. Karar hem bir hukuk arayışı hem de uluslararası siyaset aynasıdır Gazze Mahkemesi’nin nihai bildirgesi, hukuki terimlerle ağır bir itham (soykırım, apartheid) getirirken, aynı zamanda uluslararası kamuoyunu harekete geçirme amacı taşıyan stratejik bir belge niteliğinde. Kararın gücü, delillerin kamuoyuna açılması, uzman ve gözlemci beyanlarının derlenmesi ve normatif bir çerçeve sunmasından geliyor. Ancak kararın uluslararası sistem üzerindeki etkisi, BM mekanizmalarının işleyişi, büyük güçlerin (özellikle ABD) tepkisi ve Avrupa devletlerinin politik tercihleri ile sınırlandırılacaktır. “Gazze Mahkemesi, soykırım iddiasını delilleriyle ortaya koyuyor; artık soru, uluslararası sistemin bu iddialara nasıl yanıt vereceğidir.” Ne değişti, ne değişebilir? Gazze Mahkemesi’nin İstanbul’daki final oturumunun nihai bildirisinin önemi şu iki düzlemde özetlenebilir: birincisi, hukuki ve vicdani bir belge olarak Gazze’de yaşananlara dair güçlü bir kayıt sunması; ikincisi, politik araç olarak küresel dayanışmayı ve kurumsal müdahaleyi tetikleme potansiyeli taşıması. Ancak unutulmamalıdır ki, kararın bağlayıcılığı sınırlıdır; gerçek değişim, BM organları, devlet siyasetleri ve uluslararası hukuk mekanizmalarının bu tespiti nasıl ele alacağıyla belirlenecektir. Türkiye halkı ve küresel kamuoyu, şimdi bu kararın izlerini diplomasi, sivil toplum kampanyaları ve hukuki takibatta arayacak.

Netanyahu, Gazze’de saldırıları genişletme kararı aldı Haber

Netanyahu, Gazze’de saldırıları genişletme kararı aldı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları genişletme kararı aldığı bildirildi. İsrail devlet televizyonu KAN’a konuşan üst düzey bakanlar, Netanyahu’nun İsrailli esirlerin tutulduğu düşünülen bölgeleri de kapsayacak şekilde kara saldırılarını artırma yönünde karar aldığını aktardı. Bakanlar, Netanyahu’nun bu kararı güvenlik kurumlarıyla yaşanan görüş ayrılığına rağmen aldığını ifade ederken, Başbakan’ın yaptığı görüşmelerde “Gazze Şeridi’nin işgali” ifadesini de kullandığını dile getirdi. Netanyahu’nun, “savaş hedeflerine” ulaşabilmek adına yeni kararlar almak üzere önümüzdeki günlerde güvenlik kabinesini toplayacağı açıklandı. İsrail basınında yer alan haberlere göre, ordu tarafından hazırlanan geniş kapsamlı “aşamalı saldırı planı” kapsamında, daha önce esirlerin varlığı gerekçesiyle kara operasyonlarından kaçınılan bölgelerin de hedef alınması planlanıyor. Bu bölgeler arasında, birçok kez yerinden edilen Filistinlilerin sığındığı mülteci kampları da bulunuyor. İsrail ordusunun hazırladığı planın bu hafta kabinede ele alınması bekleniyor. Uluslararası kamuoyu ise Gazze’deki insani krizin daha da derinleşeceği uyarısında bulunuyor. 22 aydır devam eden saldırılar sonucu binlerce sivilin hayatını kaybettiği Gazze’de, son gelişmeler bölgede gerilimin tırmanabileceğine işaret ediyor.

Filistinli bebek açlığın sembolü oldu, doktoru İsrail’in iddialarını çürüttü Haber

Filistinli bebek açlığın sembolü oldu, doktoru İsrail’in iddialarını çürüttü

Gazze Şeridi'nde ablukanın yol açtığı insani felaketin sembolü haline gelen 1,5 yaşındaki Filistinli Muhammed Zekeriya Eyyub el-Matuk için yapılan tıbbi değerlendirme, İsrail’in “açlık yok” yönündeki iddialarını çürüttü. Hasta Dostları Hastanesi’nde görevli Klinik Beslenme Uzmanı Dr. Suzan Maruf, bebeğin ciddi düzeyde yetersiz beslendiğini, beyinde gevşek kas sendromu dahil olmak üzere hayati sorunlar yaşadığını ifade etti. “Besin takviyeleri tükendikçe sağlık durumu kötüleşti” Maruf, AA’ya yaptığı açıklamada, Matuk’un ocak ayında orta düzeyde yetersiz beslendiğini ancak sınırlı takviyelerle stabil kaldığını, ancak yardım geçişlerinin tamamen kesilmesiyle birlikte kıtlığın derinleştiğini belirtti. Bu durumun çocuğun sağlığında ciddi bozulmalara neden olduğunu kaydetti. “İsrail, Gazze’ye takviye gıda girişine engel koydukça, sadece Matuk değil, binlerce çocuk ağır yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kaldı.” “Gazze’de çocuklar açlıkla mücadele ediyor” Maruf, 2024’ten bu yana yetersiz beslenmenin Gazze’de yaygın hale geldiğini, birçok çocuğun tedaviye ulaşamadığını, mama ve ilaçların bitmesinin ise durumu daha da vahimleştirdiğini belirtti. “Hastanelerde yatak yok, ilaç yok, mama yok. Çocukların çoğu göz göre göre ölüme sürükleniyor.” Anne Matuk: “Mercimek çorbasıyla yaşatmaya çalışıyoruz” Bebeğin annesi Hidayet el-Matuk, oğlunun doğumdan 3 ay sonra gevşek kas sendromu teşhisi aldığını, kıtlık nedeniyle yaklaşık 3 kilo kaybettiğini söyledi. “Yiyecek bulamadığımız için aşevinden aldığımız mercimek çorbası ve makarnayla besliyorduk. Onu ayakta tutmak için başka seçeneğimiz yoktu.” “İsrail, çocuklar üzerinden savaş yürütüyor” Eşini kaybeden anne, İsrail’in sınırları kapatmasının en büyük suçu işlemek anlamına geldiğini, aç bırakılan çocukların gözleri önünde hayatını kaybettiğini söyledi: “Bebeğim Muhammed, mama bulamayan milyonlarca çocuktan sadece biri. İsrail, Filistinli aileleri çocuklarını hayatta tutamayacak duruma düşürdü.” BM: Gazze halkının dörtte biri kıtlık içinde Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP), Gazze’de nüfusun dörtte birinin kıtlık koşullarında yaşamaya çalıştığını, 100 bine yakın kadın ve çocuğun akut yetersiz beslenme nedeniyle acil müdahaleye muhtaç olduğunu bildirdi. Sağlık Bakanlığı: Yardımlar ulaşmıyor Gazze Sağlık Bakanlığı yetkilileri, İsrail’in 27 Temmuz’da yardım geçişine izin verdiği yönündeki açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını, gelen yardımın ilaç ve mama içermediğini, miktarının da son derece düşük olduğunu aktardı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.