SON DAKİKA

#Türkiye

HABER DEĞER - Türkiye haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Türkiye haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İmralı sonrası ilk kritik adım: Komisyon rapor için masaya oturdu Haber

İmralı sonrası ilk kritik adım: Komisyon rapor için masaya oturdu

Komisyon ilk kez İmralı sonrası toplandı Komisyon, AKP, DEM Parti ve MHP’den birer üyenin İmralı’ya gerçekleştirdiği ziyaretin ardından ilk kez bir araya geldi. Toplantı, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında yapıldı. Oturumun ana gündemi, ziyaret hakkında bilgilendirme ve sürecin yasal altyapısını oluşturacak raporun çerçevesinin belirlenmesi oldu. Toplantı gecikmeli başladı, gündem rapor Toplantının, Kurtulmuş ve koordinatör üyelerin ön görüşmesi nedeniyle yaklaşık 35 dakika gecikmeyle başladığı öğrenildi. Oturumda, partilerin hazırladığı taslak raporların sunulması ve ortak metnin hangi başlıklarla şekilleneceğinin müzakere edilmesi hedefleniyor. Kurtulmuş: “Rapora geçiyoruz” Kurtulmuş, sürecin “raporlama safhasına” geçtiğini vurgulayarak, komisyonun ortak hassasiyetler ve müşterek kanaatleri içerecek bir belge hazırlamasını ümit ettiğini söyledi. Tüm partilerden gelen taslakların kayda alındığını belirten Kurtulmuş, “Bir sayfa dahi gelse resmi tutanaklara geçiriyoruz” ifadesini kullandı. Bahçeli: “Ortak irade oluşmalı” Komisyonun bugün gerçekleşen toplantısına ilişkin değerlendirmede bulunan Devlet Bahçeli, sırada geçiş sürecini ilgilendiren raporun yazımı olduğunu belirterek, TBMM’de yasal düzenlemeler için “ortak irade” çağrısı yaptı. Görüşmeler kayıt altına alındı İmralı’daki temasların Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından kayıt altına alındığı, görüşme tutanaklarının da TBMM Başkanlığı’na sunulduğu bildirildi. Bu kayıtların rapor sürecinde referans belge olarak ele alınacağı belirtiliyor. “En hassas döneme girildi” uyarısı Kurtulmuş, sürecin siyasal tartışmaların parçası haline getirilmemesi gerektiğini vurgulayarak, içeriden ve dışarıdan olası “sabotaj” girişimlerine karşı sağduyu çağrısı yaptı. “Bu sefer Türkiye kazanacak” sözleriyle sürecin siyaset üstü yürütülmesi gerektiğini dile getirdi. Bir sonraki adım: Ortak metin Komisyonun önümüzdeki toplantılarda, partilerin sunduğu taslaklar üzerinden ilerleyerek ortak bir rapor taslağı oluşturması bekleniyor. Bu belgenin, ilerleyen aşamada Meclis gündemine taşınacak yasal düzenlemelerin temelini oluşturacağı ifade ediliyor.

“Ege’yi füzelerle kapatacağız” çıkışına Ankara’dan yanıt Haber

“Ege’yi füzelerle kapatacağız” çıkışına Ankara’dan yanıt

MSB: Türkiye toplumuna yönelen her tehdit bertaraf edilir Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias’ın “Ege’yi seyyar füzelerle kapatacağız” sözlerine Ankara’dan net mesaj geldi. Milli Savunma Bakanlığı, Türkiye toplumuna yönelebilecek her türlü tehdidin “güç ve kararlılıkla” bertaraf edileceğini açıkladı. Gerilimi tırmandıran sözlere resmî yanıt geldi MSB Sözcüsü Tuğamiral Zeki Aktürk, haftalık basın bilgilendirme toplantısında yaptığı açıklamada, Yunanistanlı yetkililerin uluslararası anlaşmalara aykırı ve gerilim artırıcı beyanlarının iki ülke ilişkilerine zarar verdiğini vurguladı. Aktürk, “Ege Denizi’nin barış ve istikrar bölgesi olması Türkiye’nin temel önceliğidir” diyerek Ankara’nın yapıcı duruşunu yineledi. “Ege denizi karadan kapatılamaz” vurgusu öne çıktı Dendias’ın “Ege’yi yüzlerce adaya dağıtılmış seyyar füzelerle kapatacağız” ifadesine dolaylı göndermede bulunan Aktürk, gerçeklerden kopuk ve hayalci açıklamaların sahadaki dengeleri değiştirmeyeceğinin altını çizdi. Aktürk, Türkiye’nin kimseye tehdit olmadığını ancak ülkeye yönelen her kalkışmaya karşı hazır olduğunun altını çizdi. Türkiye, diyaloğa açık ama savunmada kararlı Açıklamalarda, Türkiye’nin komşuluk ilişkilerinde diyaloğu öncelediği, gerilimi tırmandırmak yerine kalıcı istikrarı savunduğu vurgulandı. Ancak Ankara’nın, Ege’de ya da başka bir bölgede güvenliği tehdit eden her adımı da yakından izlediği ve gerektiğinde karşılık verecek kapasiteye sahip olduğu ifade edildi. “Hedef alan girişimler sonuçsuz kalır” mesajı verildi MSB Sözcüsü, Türkiye’yi hedef alan her türlü girişimin geçmişte olduğu gibi bugün de sonuçsuz kalacağını belirterek, caydırıcılık mesajını açık biçimde dile getirdi. Açıklama, Ege’de tansiyonun yükseltilmesinin değil, ortak güvenliğin güçlendirilmesinin bölge halklarının yararına olduğu vurgusuyla tamamlandı

DMD Aileleri Derneği: Bağış kampanyaları yerine devlet güvencesi istiyoruz Haber

DMD Aileleri Derneği: Bağış kampanyaları yerine devlet güvencesi istiyoruz

Duchenne Musküler Distrofi (DMD) ile mücadele eden çocukların ve ailelerin sesi olan DMD Aileleri Derneği, son dönemde SMA ve DMD gibi hastalıklar için yürütülen yüksek maliyetli bireysel yardım kampanyalarına ilişkin önemli bir açıklama yaptı. Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak tedavilerin devlet güvencesinde olması gerektiğini savunan dernek, mevcut kampanya sisteminin hem aileleri hem de çocukları ciddi risklerle karşı karşıya bıraktığını ifade etti. Yapılan açıklamada, bireysel çabalarla yurt dışındaki merkezlere ulaşmaya çalışan ailelerin, ilacın etkinlik ve yan etki kriterlerine uymayan denetimsiz kurumların insafına terk edildiği belirtildi. Çocukların tedavi güvenliğinin sağlanamadığı bu merkezlere yönlendirilmelerinin kabul edilemez olduğunu belirten dernek yetkilileri, mevcut durumun kötü niyetli kişi ve organizasyonlar için de bir suistimal ortamı yarattığına dikkat çekti. Aileler, bu kaotik ortamdan kurtulmak ve onaylı tedavilere güvenli yollardan erişmek istediklerini dile getirdi. Dünya genelinde gen ve hücresel tedavilerin hızla geliştiğini ancak maliyetlerin çok yüksek olduğunu hatırlatan dernek, pek çok ülkenin bu sorunu "nadir hastalıklar için özel fon modelleri" oluşturarak çözdüğünü aktardı. Türkiye’nin de benzer bir yapıyı hayata geçirmesinin hayati önem taşıdığını vurgulayan DMD Aileleri Derneği, bu sayede hastaların tedavilere zamanında erişebileceğini, devletin ise bütçe yükünü öngörülebilir bir şekilde yönetebileceğini kaydetti. Dernek, Nadir Hastalıklar Tedavi Erişim Fonu’nun kurulması için gerekli yasal düzenlemelerin başlatılması ve başarılı yurt dışı örneklerinin incelenerek Türkiye’ye uygun modelin belirlenmesi konusunda yetkililere çağrıda bulundu. "Kimse geride kalmamalı" düsturuyla hareket ettiklerini belirten aileler, tedavilerin bağış kampanyalarıyla değil, Türk doktorların gözetiminde ve Türkiye Cumhuriyeti devleti güvencesiyle sağlanmasını talep etti. Konunun ivedilikle Meclis gündemine taşınması ve Sağlık Bakanlığı ile değerlendirilmesi gerektiğini belirten dernek, kalıcı ve kurumsal çözümün aciliyetini bir kez daha kamuoyunun bilgisine sundu.

Ayhan Bilgen: Ukrayna feda edildi, Karadeniz savaş gölüne dönüşmemeli! Haber

Ayhan Bilgen: Ukrayna feda edildi, Karadeniz savaş gölüne dönüşmemeli!

Türkiye’nin savunma sanayisindeki hamlesi, caydırıcılık ve bağımsız dış politika için kritik Programda önce Türkiye’nin savunma sanayisindeki dönüşümünü değerlendiren Ayhan Bilgen, güçlü bir savunma kapasitesi olmadan ne bağımsız dış politikanın ne de gerçek anlamda barışın mümkün olmadığını vurguladı. Savunma kapasitesi ile barış arasındaki ilişkiyi, sıkça atıf yapılan bir sözle hatırlattı: Ayhan Bilgen: “İstiyorsan sulh, salah; hazır ol cenge. Kimse silahı kullanma iştiyakıyla hareket etmez ama savunma sanayiniz olmadan güvenliğinizi, barışınızı, caydırıcılığı ve bağımsız dış politikayı tesis etmek imkânsız.” Bilgen, Almanya ve Japonya örneği üzerinden “ekonomik güç–siyasi özneleşme” dengesizliğine dikkat çekerek, savunma alanındaki dışa bağımlılığın siyasi iradeyi sınırladığını söyledi: Ayhan Bilgen: “Ekonomik olarak çok güçlü olabilirsiniz ama savunma politikanız başka bir ülkeye angaje ise dünyadaki gücünüze denk bir özne olamıyorsunuz. Bağımlılığı ne kadar azaltırsanız, milli menfaatlerinizin gerektirdiği dış politikayı yapma özgüvenini o kadar hissedersiniz.” Türkiye’nin savunma sanayinde geldiği yerin, sadece teknik bir başarı değil, yarım asrı aşan bir mücadelenin sonucu olduğuna işaret etti; Nuri Killigil’den ASELSAN mühendislerine uzanan saldırı hatlarını hatırlatarak, “Bu ülkenin kendi silahını üretmesine dönük sistematik engelleme girişimleri”nden bahsetti: Ayhan Bilgen: “1949’da Nuri Killigil’in silah fabrikasının patlatılmasıyla verilen mesaj şuydu: ‘Kendi silah fabrikanızı kuramazsınız.’ 1950’lerden bugüne savunma sanayine emek veren herkes, Türkiye’nin geleceği ve güvenliği açısından çok kıymetli bir miras bıraktı.” NATO, Avrupa ve “kurgusal tehdit” tartışması: “Hiçbir ittifak sınırsız güvence değil” Bilgen, Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa’da derinleşen güvenlik tartışmalarına da değindi. NATO’nun tarihsel olarak Sovyet tehdidine karşı kurulduğunu hatırlattı, ancak bugün gelinen noktada Avrupalı aktörlerin hem Rusya’dan, hem de ABD’nin “güvence kapasitesinden” duyduğu tereddütlerin arttığını söyledi: Ayhan Bilgen: “Avrupa’da bugün şu tartışılıyor: Rusya tehdidine karşı Amerika bizi gerçekten koruyacak mı? Bu tehdidin kendisi de kurgusal olabilir, yani bizzat Amerika’nın Avrupa’yı kontrol altında tutmak için tercih ettiği bir strateji de olabilir. Gerçek tehdit de olabilir.” Bu tartışmanın, NATO içinde yeni arayışları, “Avrupa ordusu” gibi başlıkları ve Türkiye dahil bazı ülkelere yönelik yeni beklentileri beraberinde getirdiğini anlattı. Buradan hareketle kritik bir uyarıda bulundu: Ayhan Bilgen: “Hiçbir ittifak sonsuz ve sınırsız güvence değildir. Ne kadar öz gücünüz, ne kadar bağımsız savunma sanayiniz varsa; diğer alanlarda da o kadar caydırıcı olabilir, dostlarınıza güven verebilir ve uluslararası ilişkileri kendi gücünüz doğrultusunda şekillendirebilirsiniz.” Bilgen’e göre Türkiye’nin savunma kapasitesindeki artış, sadece kendi sınırlarını koruma meselesi değil, aynı zamanda Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e uzanan geniş coğrafyada daha saldırgan politikaları frenleyebilecek bir caydırıcılık aracı. Suriye, İsrail ve İran başlığında “Türkiye’yi çatışmaya çekme” riskine dikkat çekti Programda tartışılan başlıklardan biri de Suriye’deki denklemin, İsrail’in bölgesel planları ve İran’ın hamleleriyle iç içe geçmesi oldu. Ayhan Bilgen, SDG, Şam yönetimi, İran ve İsrail hattında yaşanan gelişmeleri okurken, önümüzdeki dönemde Irak merkezli yeni bir gerilim dalgasının Suriye’yi ve Türkiye’yi de etkileme riski taşıdığını dile getirdi. Irak seçim sonuçlarının, daha radikal Şii grupların temsil gücünü artırdığına dikkat çeken Bilgen, bunun hem ABD ve İsrail açısından yeni bir “güvenlik tehdidi” gerekçesi, hem de İran’a karşı muhtemel bir operasyonun zeminini oluşturabileceğini söyledi: Ayhan Bilgen: “Irak seçim sonuçları iki türlü risk içeriyor. Daha radikal Şii grupların ciddi oy artışı, İsrail ve Amerika için yeni bir tehdit algısı yaratacak. Ben, Suriye ile ilgili riski de besleyen ve muhtemel bir İran operasyonunun altyapısını oluşturacak bir Irak müdahalesinin gündeme gelebileceğini düşünüyorum; askeri müdahaleden bahsediyorum.” Bu tabloda Türkiye açısından en kritik noktalardan birinin, Suriye sahasında YPG üzerinden yürüyebilecek provokasyonlar olduğuna dikkat çekti: Ayhan Bilgen: “Türkiye’yi Suriye’de bir askeri operasyon ve çatışmanın içine çekmek arayışı, son derece ciddi bir provokasyon olacaktır. Önümüzdeki dönem İran’la ilgili muhtemel gelişmeler ve İsrail’in planları, bunu YPG içindeki bir ekibe de tercih ettirebilir.” Bilgen, bu nedenle Ankara’nın hem sahadaki gelişmelere hem de “Öcalan üzerinden yürütülen tartışmalara” soğukkanlı ve çok kanallı okuma ile yaklaşması gerektiğini belirtti; Öcalan’a atfedilen mesajların hem Türk kamuoyu hem de Kürt siyasetindeki yansımalarının, süreci zorlaştırma potansiyeli taşıdığı uyarısını yaptı. İran–İsrail gerilimi: “İran çatışma istemiyor ama daha sert cevap vermeye zorlanıyor” Programın ilerleyen bölümünde, stüdyo konuklarının büyük çoğunluğu gibi Bilgen de İsrail–İran hattında yeni bir çatışma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etti. İran’ın hem içeride hem dışarıda ciddi manevra kabiliyeti olan bir devlet olduğunu, buna rağmen son saldırılarla birlikte daha sert bir çizgiye itilme riskinin büyüdüğünü anlattı: Ayhan Bilgen: “İran devletinin manevra kabiliyetinin yüksek olduğunu düşünenlerdenim. Uzun süre Avrupa ile nükleer müzakereleri bilinçli biçimde sürdürdüler; sanki taviz veriyorlarmış gibi yaparak zaman kazandılar. Ama bugün, içeride daha kapsayıcı bir siyaset güçlenirken dışarıda daha aktif ve sert cevap verme eğilimi de güçlenecek gibi görünüyor.” İran’da bir yanda “dışarıdaki hareketleri destekleyerek ülkeyi ekonomik olarak zayıf bırakıyoruz” diyenler, diğer yanda “uzlaştık da ne oldu, Atom Enerjisi Kurumu’yla işbirliği yaptık, adresleri onlar verdi” diyenlerin bulunduğunu hatırlatan Bilgen, dış saldırıların rejimi zayıflatmak yerine içeride ulusal refleksi güçlendirdiğini vurguladı: Ayhan Bilgen: “İran’ın çatışmadan yana menfaat gördüğünü düşünmüyorum. Ama çatışmanın kaçınılmazlığı durumunda artık çıtayı aşağıda tutan bir savunma refleksi, toplumun beklentisi açısından yönetilebilir değil. Daha sert, daha ileri düzeyde cevap vermek zorunda kalacakları bir duruma doğru gittiklerinin herkes farkında.” Bu durumun dış müdahalelerle içeride “ayaklanma” hedefleyen senaryoları boşa çıkardığını söyleyen Bilgen, “Her saldırı, rejime karşı olan muhalifleri bile İran’ı savunmaya, İran’ı İsrail ve Amerika’ya karşı korumaya itiyor.” değerlendirmesini yaptı. “Ukrayna kazanmak için değil, barışamadığı için savaşan bir ülke” Programın odak sorusu olan “Ukrayna savaşı Karadeniz’e yayılır mı?” başlığında ise Ayhan Bilgen, Ukrayna’nın artık klasik anlamda “zafer” hedefiyle savaşmadığını, barış ilan edemediği için savaşmaya devam eden bir ülkeye dönüştüğünü söyledi. Ukrayna’nın ağır bir stratejik yanlışın kurbanı olduğunu vurguladı: Ayhan Bilgen: “Artık Ukrayna’nın kazanmak için savaştığı bir noktada olduğunu düşünmüyorum. Barışamadığı için savaşan bir Ukrayna var. Toprakları işgal edilmiş bir ülkenin barışı, toplumu ikna ederek kabul ettirmesi son derece zor.” Ona göre Ukrayna’nın en baştan itibaren güç dengelerini hesaba katmayan, Batı’dan gelecek desteğe fazlasıyla bel bağlayan bir hataya sürüklendiğini söylemek gerekiyor: Ayhan Bilgen: “Ukrayna feda edildi, kurban edildi. Güç dengesi açısından kabul edilemez, sonuç alma ihtimali olmayan bir yere sürüklendi. Çok büyük bedeller ödedi; göç, kayıplar, tarumar olmuş bir ülke.” Bilgen, bunun bir yanının da Batı’nın izlediği politika olduğunun altını çizdi: Ayhan Bilgen: “Bu sürecin en önemli sebeplerinden biri Batı’nın kışkırtma stratejisiyse, diğeri de Zelenski’nin siyasi ferasetten, akıldan, gerçeklikten uzak yol haritasıydı.” İngiltere’nin rolü ve “Karadeniz’i savaş gölüne çevirme” tehlikesi Ayhan Bilgen, Birleşik Krallık’ın savaşın seyrindeki rolüne dair soruyu yanıtlarken, Londra’nın başından beri ABD’den bile daha “iştahlı” bir çizgi izlediğini söyledi: Ayhan Bilgen: “Başından beri çok açık biçimde İngiltere, bazı Avrupa ülkelerinden de daha iştahlı, daha istekli biçimde bu yol haritasını uygulamaya çalışıyor.” Ukrayna açısından “gerçekçi bir başarı ihtimali” bulunmadığını vurgulayan Bilgen, bunun Karadeniz’i de içine çekme riskine işaret etti. Ona göre, bugün gelinen noktada asıl odaklanılması gereken nokta, Karadeniz’in bir çatışma havzasına dönüşmesini engellemek: Ayhan Bilgen: “Karadeniz’in bir savaş gölüne dönüşmemesi, Türkiye’nin de diğer bütün kıyıdaş ülkelerin de çıkarıdır. Asıl korunması gereken, güvenceye alınması gereken alan burası. Herkesin bu başlığa odaklanması gerekiyor.” Bilgen, Ukrayna’nın sahada kaybettiklerinin diplomasi masasındaki olası bir “denge barışına” nasıl çevrileceğinin, Rusya’ya ne tür tavizler verilerek ama aynı zamanda hangi geri adımların “zafer gibi paketleneceğinin” önümüzdeki dönemin temel tartışması olacağını düşünüyor: Ayhan Bilgen: “Rusya’ya, kontrol ettiği toprakların bir kısmını bırakmış gibi göstererek, Ukrayna’ya da ‘kaybetmedim’ dedirtecek bir denge aranıyor. Amerika–Çin ilişkileri açısından Rusya’ya bir miktar ‘rüşvet’ verileceğini, Ukrayna’nın ise bu tabloda feda edildiğini düşünüyorum.” Türkiye için dersler ve Karadeniz ekseninde yeni denge arayışı Ayhan Bilgen’in analizleri, Türkiye’nin hem savunma sanayinde hem de dış politikada önündeki yol ayrımlarına dair güçlü mesajlar içeriyor. Ona göre: Savunma sanayinde dışa bağımlılığı azaltmak, yalnızca savaş kapasitesi değil, barışı kurma ve “hayır” diyebilme gücü demek. NATO ve Batı ittifakı, hiçbir ülke için mutlak güvence değil; ittifaklar, öz gücü olan aktörler için anlamlı. Suriye, Irak, İran ve İsrail hattında yaşanacak olası bir yeni büyük çatışma, YPG üzerinden Türkiye’yi de sahaya çekmek isteyen provokasyonlarla iç içe ilerleyebilir. Ukrayna savaşının Karadeniz’e yayılması, sadece Ukrayna–Rusya meselesi değil; İngiltere’den ABD’ye, NATO’dan Çin’e uzanan geniş bir jeopolitik satranç tahtasının riski. Bu nedenle Bilgen, Türkiye’nin hem savunma kapasitesini artırırken hem de Karadeniz’deki statükoyu koruyan, çatışmayı sınırlayan ve diplomatik kanalları açık tutan bir çizgiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu vurguluyor: Ayhan Bilgen: “Kendi savunma sanayinize güvenmeden, sadece Batı’dan alacağınız silaha, paraya güvenerek başka bir ülkeyle savaşmayı tercih etmemek gerektiğine dair bu süreç ciddi bir ders içeriyor. Karadeniz’i savaş gölüne çevirmemek, herkesin ortak sorumluluğu.”

Şok ses kayıtları ortaya çıktı: Güllü’nün kızı tırla yurt dışına mı kaçacak? Haber

Şok ses kayıtları ortaya çıktı: Güllü’nün kızı tırla yurt dışına mı kaçacak?

Tır kasasında kaçış planı Yalova’da evinin altıncı katından düşerek yaşamını yitiren ünlü sanatçının ölümündeki sır perdesi aralanmaya çalışırken, dosyaya giren yeni deliller olayın seyrini tamamen değiştirdi. Savcılık tarafından incelenen ses kayıtlarında, Tuğyan Ülkem Gülter’in bir arkadaşıyla yaptığı konuşmada pasaportsuz bir şekilde tır kasasında Fransa’ya ya da Gürcistan’a gitme planları yaptığı öne sürüldü. Sen Fransa’ya nasıl gideceğini anladın değil mi pasaportsuz tırla ve Fransa’ya da gidebiliriz Gürcistan hakkımız da duruyor şeklindeki ifadeler, soruşturmanın cinayet şüphesiyle derinleştirilmesine neden oldu. Savcılıkta seni yakacağım Soruşturma dosyasındaki bir diğer çarpıcı detay ise Gülter ile arkadaşı Bircan Dülger arasında geçtiği iddia edilen gerilimli konuşmalar oldu. Kayıtlarda Dülger’in arkadaşına yönelik bu işte suçum yok ama yanacağım belli yarın savcılıkta seni yakacağım Tuğyan diyerek tehditvari konuştuğu ve bildiklerini anlatacağı yönünde sinyaller verdiği belirtildi. Bu diyaloglar, olayın basit bir kaza olmayabileceği yönündeki kuşkuları artırdı. Annesinin ölmesini istemiş İddialar sadece kaçış planlarıyla sınırlı kalmadı ve Tuğyan Ülkem Gülter’in annesi hayattayken arkadaşına attığı mesajlarda beni bu kadından kurtar annem ölsün ifadelerini kullandığı tespit edildi. Ayrıca sanatçının menajeri Ferdi Aydın da Gülter’in bir yakın arkadaşına annesini öldürdüğünü itiraf ettiğini ve keşke annemi böyle öldürmeseydim kemikleri parçalandı üzüldüm dediğini iddia ederek sürecin bir kaza değil cinayet olabileceği ihtimalini güçlendirdi. Çok yönlü inceleme sürüyor Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada tanık ifadeleri ve dijital materyaller titizlikle incelenmeye devam ediyor. Hayatını kaybeden sanatçının kanında yüksek oranda alkol tespit edilmesine rağmen ölümün kesin nedeninin belirlenmesi için adli tıp raporu ve ortaya çıkan yeni delillerin bütüncül bir şekilde değerlendirildiği bildirildi. Türkiye halkının yakından takip ettiği olayda gözler savcılığın vereceği karara çevrildi.

Medya kulislerini sallayan depremde flaş gelişme Haber

Medya kulislerini sallayan depremde flaş gelişme

Yönetim kadrosu sil baştan değişti Dün yaşanan ayrılıkların ardından Sözcü Medya Grubu’nda kartlar yeniden dağıtıldı ve grubun başkanlığı görevine Yılmaz Özdil getirildi. Bu stratejik hamleyle birlikte Özdil, hem Sözcü ve Korkusuz gazetelerini hem de televizyonu kapsayan çatı yapının en yetkili ismi oldu. Televizyon kanadındaki operasyonel liderlik ise deneyimli isimlere emanet edildi. Yapılan görevlendirmeler sonucunda İpek Özbey yeni dönemde Sözcü TV Genel Yayın Yönetmeni koltuğuna otururken, gazetenin köşe yazarlarından Güney Öztürk ise Sözcü TV Genel Müdürü olarak atandı. Tasfiye edilen kadronun yerleri doldu Bu köklü ve hızlı değişim, aralarında üst düzey yöneticilerin de bulunduğu 14 basın emekçisinin işine son verilmesinin hemen ertesi günü gerçekleşti. Kanal yönetimi, önceki gün Genel Yayın Yönetmeni Özgür Çakmakçı, Haber Koordinatörü Hakan Durmuş ve Haber Müdürü Emel Okaygün gibi kilit isimlerin de dahil olduğu geniş bir kadroyla yollarını ayırma kararı almıştı. Bu tasfiye sürecinde sadece yöneticiler değil, sunucular, muhabirler ve kameramanlar da işsiz kalırken, yaşananlar medya sektöründe çalışan yurttaşların iş güvencesi sorununu bir kez daha gözler önüne serdi. Veda mesajında dikkat çeken vurgu Görevine son verilen eski Genel Yayın Yönetmeni Özgür Çakmakçı, çalışma arkadaşlarına gönderdiği duygusal veda mesajında yaklaşık üç yıllık serüvenin sona erdiğini belirtti. Çakmakçı, Sözcü TV’nin kısa sürede ülkenin en güvenilir haber kaynaklarından biri haline geldiğini ve tüm siyasi baskılara, karartmalara rağmen reytinglerde zirveye yerleştiğini ifade etti. Mesajında plazaların değil sokakların asıl çalışma alanı olduğuna dikkat çeken Çakmakçı, elde edilen başarının tüm Türkiye halkına umut olan basın emekçilerinin, bağımsız gazetecilik ısrarıyla gerçekleştiğinin altını çizdi.

Bahçeli’den tarihi rest: Gemileri yaktık, gerisi fasa fiso Haber

Bahçeli’den tarihi rest: Gemileri yaktık, gerisi fasa fiso

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TÜRKGÜN Gazetesi’ne verdiği özel röportajda Türkiye’nin gündemine oturan konulara dair çok net konuştu. Başlatılan yeni sürecin Cumhuriyet tarihinin en önemli adımı olduğunu ve "gemilerin yakıldığını" belirten Bahçeli, geri dönüşün asla söz konusu olmadığını ilan etti. Şırnak’ta düzenlenen sempozyumda yabancı üniformalı kişilerin silahla dolaşmasına çok sert tepki gösteren MHP Lideri, şahsına yönelik parti içi darbe söylentilerini ise "gülümseyerek karşıladığını" belirterek kesin bir dille yalanladı. Bahçeli, Türkiye toplumunun huzuru için yakalanan bu tarihi fırsatın heba edilmesine izin vermeyeceklerini vurguladı. Ok yaydan çıktı geri dönüş yok TÜRKGÜN Gazetesi'ne konuşan Devlet Bahçeli, "Terörsüz Türkiye" hedefinin milli ve tarihi bir zorunluluk olduğunu belirterek bu yolda en küçük bir tereddüt yaşanmadığını vurguladı. Türkiye’de yaşayan tüm yurttaşların ortak geleceği için atılan bu adımda "Ok yaydan çıkmıştır" ifadesini kullanan Bahçeli, sürecin tartışmaya kapalı olduğunu kaydetti. Kürt yurttaşlar dahil olmak üzere toplumun tüm kesimlerini kucaklayan, ayrışmayı değil birleşmeyi hedefleyen bu yüzyılın, acı dolu yılları geride bırakmak için eşsiz bir fırsat sunduğunu belirten MHP Lideri, devlet ve milletin bu konuda tam bir mutabakat içinde olduğunu ifade etti. Şırnak’taki görüntüler rezalet Röportajda Şırnak’taki sempozyuma katılan Mesut Barzani’nin ziyareti sırasında ortaya çıkan görüntülere de değinen Bahçeli, yaşananları sert sözlerle eleştirdi. Barzani'nin misafir edilmesinde bir beis görmediğini ancak organizasyonun şova dönüştürülmesinin kabul edilemez olduğunu belirten Bahçeli, vatan topraklarında yabancı üniformalı kişilerin uzun namlulu silahlarla gezmesini "tek kelimeyle rezalet" olarak tanımladı. Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarının ihlal edildiğini savunan Bahçeli, devletin itibarına yönelik bu tutumun asla hoş görülemeyeceğini, misafirperverliğin suistimal edilmesine ve sınırlar içinde kuşku uyandıracak müdahalelere geçit vermeyeceklerini vurguladı. Darbe lafları bayatlamış oyun Kamuoyunda dillendirilen "Süreç başarısız olursa MHP içinde darbe mekaniği devreye girer" iddialarına da TÜRKGÜN Gazetesi aracılığıyla yanıt veren Bahçeli, bu senaryoları "fasa fiso" olarak niteledi. Demokrasiye inanmış bir hareketin içinden darbeci çıkmasının mümkün olmadığını belirten Bahçeli, bu tür iddiaların bayatlamış söz oyunlarından ibaret olduğunu söyledi. Türkiye'de artık silahların gölgesinde siyaset yapma döneminin kapandığını hatırlatan Bahçeli, iftiraların kendilerini yollarından döndüremeyeceğini, Türk ve Kürt yurttaşların ortak geleceğinin çok daha güçlü bir şekilde inşa edileceğini sözlerine ekledi. Provokatörler avucunu yalar Süreci baltalamak isteyen odaklara ve KCK kanadından gelen açıklamalara karşı da uyarılarda bulunan Devlet Bahçeli, yapılan provokasyonların emperyalist planların bir parçası olduğunu belirtti. İmralı süreciyle çelişen açıklamalar yapanların barış ortamını bozmaya çalıştığını söyleyen Bahçeli, bu tür girişimlerin "heveslerinin kursaklarında kalacağını" ifade etti. Türkiye toplumunun ve bölge halklarının en doğal hakkının huzur içinde yaşamak olduğunu vurgulayan Bahçeli, bu hedefin sadece ülke sınırları içinde değil, tüm bölgede bir vicdan uyanışını tetikleyeceğini dile getirdi.

Cüzdanlardaki tutar sil baştan değişiyor! Haber

Cüzdanlardaki tutar sil baştan değişiyor!

Enflasyon verisi maaşları belirledi Türkiye toplumu yıl sonu enflasyon verilerine kilitlenmişken, beklenen maaş artışlarına dair en somut veriler nihayet masaya yatırıldı. Uzmanların yaptığı teknik analizlere göre, yılın son iki ayında fiyat artışlarının yüzde bir seviyesinde seyretmesi durumunda yıllık enflasyonun yüzde otuz bir bandına oturması bekleniyor. Bu veriler ışığında hükümetin yıl sonu hedeflerinin büyük oranda tutturulacağı öngörülürken, yurttaşların alım gücünde yaşanacak değişim ve yeni yılda ceplerine girecek net tutarlar da netleşmeye başladı. Emekli yurttaşların zam oranı belli oldu Sosyal Güvenlik Uzmanı Özgür Erdursun’un paylaştığı verilere göre, SSK ve Bağkur emeklisi yurttaşlar için enflasyon farkından kaynaklı olarak yüzde on iki ile on üç arasında bir artış öngörülüyor. Yıllık bazda bakıldığında bu kesim için toplam artışın yüzde otuz biri bulacağı belirtilirken, memur ve memur emeklileri için durum biraz daha farklı bir seyir izliyor. Memur emeklileri için fark ve bin liralık ek ödemelerle birlikte toplam artışın yüzde kırk seviyelerine yaklaşacağı tahmin ediliyor. Mevcut durumda on altı bin lira seviyesinde olan en düşük emekli maaşının ise olası bir refah payı eklenmesi durumunda yirmi bin lira sınırını aşabileceği konuşuluyor. Asgari ücrette en güçlü ihtimal masada Milyonlarca çalışanın gözü kulağı asgari ücret tespit komisyonundan çıkacak karara çevrilmişken, ekonomik göstergeler şimdiden yüzde yirmi beşlik bir zammı işaret ediyor. Kira, gıda ve giyim gibi temel ihtiyaç kalemlerindeki fiyat artışları göz önüne alındığında, teknik verilerin ötesine geçilerek yapılacak bir düzenlemeyle yeni asgari ücretin yirmi yedi bin ile yirmi sekiz bin lira bandına çıkması en güçlü senaryo olarak öne çıkıyor. Geçtiğimiz yıllarda yapılan rekor artışlara rağmen alım gücünün erimesi, yapılacak bu zammın yurttaşların refahını ne kadar artıracağı konusunda soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Yüksek enflasyon zamları eritiyor Son beş yılda maaşlarda kağıt üzerinde rekor artışlar yaşanmasına rağmen, hayat pahalılığı karşısında yurttaşların alım gücünün aynı oranda iyileşmediği dikkat çekiyor. Uzmanlar, açıklanan bu oranların teknik olarak yüksek görünse bile, çarşı pazardaki gerçek enflasyon ve yaşam maliyeti karşısında yetersiz kalabileceği uyarısında bulunuyor. Kesin rakamların aralık ayı enflasyon verisinin açıklanmasıyla birlikte resmiyet kazanması ve hesaplara yatacak net tutarların ay sonunda ilan edilmesi bekleniyor.

Çocukları için radikal karar: Ünlü çift rotayı yurt dışına kırdı! Haber

Çocukları için radikal karar: Ünlü çift rotayı yurt dışına kırdı!

Kim? Neden? Nereye? Ne zaman? Nasıl? Ünlü çift, iki çocuklarının eğitimi için Aralık başında Türkiye’den ayrıldı; ikamet olarak Londra’yı seçti, İstanbul’la bağını koparmadı ve işi oldukça Türkiye’ye gelip gitmeye devam edeceğini duyurdu. Eğitim odaklı taşınma Londra’yı adres yaptı Oyuncu Müge Boz ile basketbolcu eşi Caner Erdeniz, çocuklarının eğitim olanaklarını genişletmek amacıyla İngiltere’nin başkenti Londra’ya yerleşti. Çift, 6 yaşındaki Vina ve 1 yaşındaki Rika için daha güçlü dil olanakları ve uluslararası eğitim imkanlarını gerekçe gösterdi. Türkiye ile bağ kopmadı, yaşam düzeni ‘iki ülke’ye bölündü İstanbul’daki evlerini kapatmayan çift, iş ve projeler nedeniyle Türkiye’ye düzenli olarak gelmeyi sürdüreceklerini belirtti. Bu modelle hem çocuklarının eğitim planını aksatmamayı hem de Türkiye’deki profesyonel yaşamla bağı diri tutmayı hedefliyorlar. Ünlüler arasında yeni göç eğilimi güçleniyor Londra, son dönemde sanat ve spor dünyasından çok sayıda ismin tercih ettiği merkezlerden biri haline geldi. Daha önce Şahan Gökbakar, İnci Türkay ve Atilla Saral’ın da şehirle bağ kurduğu biliniyor. Son olarak Kıvanç Tatlıtuğ’un Londra’dan ev aldığına dair iddialar gündeme gelmişti. Farklı rota: Dubai tercihleri de konuşuluyor Bu eğilimin tek adresi Londra değil. Oyuncu Engin Altan Düzyatan da ailesiyle Dubai’ye taşındığını açıklamış, çocukların dili ve eğitimi için bu kararı aldıklarını ifade etmişti. Toplumsal yansımalar tartışılıyor Uzmanlar, bu tür taşınmaların “bireysel gelecek planı” ile “ülkeye bağlılık” arasında yeni bir denge kurduğunu vurguluyor. Türkiye toplumu içerisinde de yurt dışı eğitim arayışlarının, küresel rekabet ve çok dilli eğitim beklentisiyle giderek arttığına dikkat çekiliyor. Bu eğilim, kimi yurttaşlar tarafından “fırsat eşitsizliği” tartışmalarını da beraberinde getiriyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.