SON DAKİKA

Tarih Tekrar Tetikte

Yazının Giriş Tarihi: 11.12.2025 20:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.12.2025 20:03

Japonya, özellikle 6. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar süren yoğun etkileşim döneminde Çin’den Budizm, Konfüçyanizm, idari kurumlar, yazı sistemi, hukuk ve mimari gibi unsurları ithal etti. Çin’in yüzyıllar boyunca sürdürdüğü Haraç Sistemi’nde ise Japonya, Kore ve Vietnam ile birlikte Çin kültürünü en başarılı şekilde içselleştiren ülkeler arasında yer aldı.
Haraç Sisteminde Japon hükümdarlar, Çin imparatorunun üstünlüğünü resmi olarak kabul ederek düzenli elçiler gönderir, hediyeler ve bağlılık beyanları sunardı. Çin imparatoru ise karşılığında takvim ve unvan verir, ticaret izni tanırdı. Böylece bu ritüeller hem karşılıklı meşruiyet sağlar hem de ticareti ve bölgesel barışı desteklerdi.

Japonya yüzyıllar boyunca Çin’in hegemonya sisteminde bu şekilde yer aldı. Ancak 19. yüzyıl ortasında Batı baskısıyla dünyaya açılıp Meiji Restorasyonu ile hızlı bir şekilde sanayileşince, Çin’i geri kalmış ve paylaşılabilir bir ülkeolarak görmeye başladı.
1894–1895 Birinci Çin–Japon Savaşı, Çin’in Kore üzerindeki tarihsel hegemonyasını sona erdirip Tayvan ve Liaodong’u Japonya’ya bırakarak ilişkileri kökten değiştirdi. 1931’de Mançurya’nın işgali ve Mançukuo’nun kurulması düşmanlığı derinleştirdi, milliyetçi ve komünistleri Japonya’ya karşı birleştirdi. 1937’de başlayan İkinci Çin–Japon Savaşı ve Nanjing Katliamı, Çin halkının hafızasında silinez bir travma yaratarak, günümüzdeki tarih ve tazminat tartışmalarının temelini oluşturdu.

Bu sebeple Japonya Çin rejiminin “Dış mihrak” ihtiyacını karşılayan en verimli kaynak olarak kullanılageldi. Çin Komünist Partisi, Japonya’nın 1930’larda ve II. Dünya Savaşı’nda yaptığı işgalleri sürekli hatırlatarak, “anti-Japon direniş”i ulusal kimliğin parçası haline getirdi.
Eğitim müfredatında ve televizyon dizilerinde Japon işgali sıkça işlenirken, her yıl düzenlenen “Zafer Günü” kutlamaları ve müzelerdeki sergiler aracılığıyla, “ulusal birlik” mesajı veriliyor. Bu etkinlikler, Japonya’nın geçmişteki saldırılarının hatırasını canlı tutarak, genç kuşaklarda Japonya’ya karşı derin bir nefret oluşturuyor. Birkaç ay önce Çin sosyal medyasında viral olan bir ilkokul çocuğunun, “en büyük hayalim Japon öldürmek” demesi bu açıdan şaşılacak bir durum değildir. Yapılan anketlere göre Çinlilerin yalnızca %14’ü Japonya’ya olumlu bakıyor ve bu oran, savaş hafızasının sürekli taze tutulmasıyla, yıllar içinde giderek daha da düşüyor. Çin kökenli toplumlardan Hong Kong ve Tayvan’da ise Japonya’ya hayranlık ve sempatinin yaygın olması, Japonya algısındaki bu farkın halk ile değil idari sistemle alakalı olduğunu gösteriyor.

Çin rejimi, iç kamuoyunda Japon nefretini canlı tutmaya özen gösterse de, Japonya hâlâ Çin’in en büyük ticaret ortaklarından biri olmayı sürdürüyor. Son on yılda Japon yatırımları %60 oranında gerilemiş olsa da, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 206 milyar doları aşarak, güçlü bir ekonomik bağın devam ettiğini gösteriyor. Özellikle otomotiv, elektronik, yarı iletkenler ve batarya teknolojileri alanında gerçekleşen yoğun teknoloji transferi, Çin’in kalkınma sürecinde Japonya’nın başından beri oynadığı kritik rolü ortaya koymaktadır. Panasonic, Honda, Toyota ve Sony gibi büyük Japon şirketleri, bu desteğin en önemli taşıyıcıları olarak öne çıkıyor ve Çin’in ekonomik kalkınmasında belirleyici bir katkı sunuyor.

Bu tarihsel güncel arka planla son yaşanan Çin-Japonya gerilimine bakıldığında, Çin rejimi açısından meselenin iç kamuoyunda Japon nefretini diri tutmaya bakan yönüne fırsat olarak bakılacağı anlaşılabilir. Bu yüzden milliyetçi refleksleri okşayan radar kilidi gibi sembolik tepkiler vermesi iç kamuoyuna yönelik hamlelerdir. Çin rejimi yıllardır süren aşırı doz milliyetçilik propagandasından dolayı, yaktığı bu ateşin kontrolden çıkıp kendisini de yakmaması için, harladığı bu milliyetçi öfkeyi yine milliyetçi dozu yüksek hamlelerle dindirmek zorunda artık.

Japonya Başbakanı Sanae Takaichi, Çin’in Tayvan’a saldırması halinde bunun Japonya için “hayati bir tehdit”sayılacağını ve Japon Öz Savunma Kuvvetleri’nin ABD ile birlikte müdahale edebileceğini söylemesi ile başlayan kriz, karşılıklı hamle ve açıklamalarla 6 Aralık 2025’te Çin savaş uçaklarının Japon jetlerine iki defa radar kilidi atmasıile zirveye çıkmıştı.
Japonya, Tayvan’a yapılacak bir Çin saldırısı durumunda tutumuna dair “Stratejik Belirsizlik” politikası uyguluyordu. Takaichi’nin bu politikadan çıkışı ifade eden açık beyanının, Trump’ın Japonya ziyaretinden hemen sonra gelmesi dikkat çekicidir.

Çin’in Tayvan çevresinde yürüttüğü yoğun askeri tatbikatlar, yalnızca Tayvan’ı değil, Doğu Çin Denizi ve Güney Çin Denizi’ni kapsayan geniş bir güvenlik alanını doğrudan etkiliyor. Bu baskı, bölgesel dengeleri sarsarken Japonya’yı da kaçınılmaz biçimde içine çekiyor. Tayvan’la olan özel tarihsel bağları bunu gerekli kılarken, Tayvan’ın Çin’i dizginleme stratejisinde coğrafi olarak kilit nokta olan Birinci Adalar Zincirinin en önemli halkası olması ve Japonya’nın deniz ulaşım rotası üzerinde hayati bir bölgede bulunması onu Japonya için ekonomik ve stratejik hayati öneme sahip kılıyor.

Herhangi bir sıcak çatışmanın sadece Çin, Japonya ve Tayvan’la sınırlı kalmayacağı ise neredeyse kesin. Çünkü Japonya, ABD ile kurduğu güvenlik ittifakı sayesinde bu tür krizlerde Washington’un otomatik olarak devreye girmesinisağlıyor. Güney Kore, Filipinler ve Avustralya gibi ülkeler de gelişmeleri yakından takip ediyor; çünkü Çin’in Tayvan üzerinde artan baskısı domino etkisi yaratarak tüm Asya-Pasifik güvenlik mimarisini tehdit ediyor. Öte yandan Çin’in Rusya ile bu olaylar devam ederken bölgede yaptığı tatbikat da, Rusya’nın da denklemde olduğunu gösteriyor.

Çin savaş uçaklarının Japon uçaklarına radar kilitlemesi, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını artırması için güçlü bir gerekçe oluşturuyor. Bu durum, yalnızca ikili ilişkileri değil, aynı zamanda Çin’e karşı oluşturmaya çalıştığı Pasifik NATO’su QUAD (ABD, Japonya, Hindistan, Avustralya) ve AUKUS (ABD, İngiltere, Avustralya) gibi ittifakların olgunlaşmasını ve daha aktif hale gelmesini de tetikliyor.

Çin’in Tayvan’a baskısı arttıkça Asya’da yeni güvenlik bloklarının oluşması ve var olanların da daha da organize olması giderek kaçınılmaz görünüyor. Radar kilitleme olayı, Çin’in Tayvan üzerinden yürüttüğü baskının Japonya’yı doğrudan içine çektiğini açık biçimde ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu kriz, yalnızca Çin ile Japonya arasındaki bir gerilim değil; ABD’nin ve bölgesel ittifakların devreye girmesiyle Asya-Pasifik güvenlik düzenini yeniden şekillendirecek kritik bir dönüm noktası olarak öne çıkıyor.

Tayvan’ın yakın zamanda ABD’den rekor düzeyde silah alım anlaşması yapması ve Takaichi’nin Trump’ın ziyaretinden hemen sonra bu açıklamayı yapması, Ortadoğu ve Ukrayna ile oyalandığını ve asıl hedef olan Çin’e bir an önce odaklanması gerektiğini düşünen bir ABD devlet aklının, artık harekete geçtiğinin göstergesi olarak okunabilir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.