Bir ömürden fazlasına yayılan bir savaş kolay kolay biter mi? Türkiye, kendi resmi ifadesiyle “Türkiye Yüzyılı”na hazırlanırken bu sorunun cevabını vermek zorundadır. Çünkü geleceğe dair kurulan her vizyon, geçmişin ağır yüküyle sınanır. Yarım asrı aşan çatışma, sadece dağlarda değil; köylerde, kentlerde, ailelerin hafızasında, annelerin yüreğinde ve toplumun her hücresinde derin izler bıraktı.
Bugün “Türkiye Yüzyılı” söylemi, ancak bu izlerle yüzleştiğinde ve barışı inşa etme iradesi ortaya konduğunda gerçek bir anlam kazanabilir. Yoksa silahların gölgesinde, “Ne mutlu Türküm diyene” yazılarının dağlarda yankılandığı bir gelecek, sadece geçmişin kısır döngüsünü tekrar üretir.
Barış süreçlerinin en kritik öğesi tarafların iradesidir. Eğer taraflarda en küçük bir irade kırıntısı bile varsa, aracılar bu süreci büyütüp kalıcılaştırabilir. Ama iradenin olmadığı yerde en güçlü aracı bile sonuç alamaz.
Rahmetli Hacı Sait Şanlı’nın hayatı bunun en canlı örnekleriyle doludur. Yıllarca kan davaları, çatışmalar ve toplumsal yaralanmaların ortasında barış için çaba gösterdi. Onun öncülük ettiği 400’e yakın barış dosyası, aslında tek bir hakikati haykırıyordu: Barış, ancak tarafların iradesiyle mümkündür.
Bir defasında, yıllardır resmi nikâhıyla evli olduğu halde kocası tarafından terk edilen bir kadının talebi üzerine, köylere gidip ağalarla yüzleşti. Karşısında büyük bir öfke, inkâr ve direniş vardı. Ama sabrı, yöntemi ve iradesiyle sorunu ilmek ilmek çözdü. Bu çabanın arkasında yatan, “barışma ihtimalini” asla göz ardı etmeyen bir inançtı.
Türkiye Yüzyılı: Geçmişle Yüzleşmeden Gelecek Kurulmaz
Bugün Türkiye’nin önünde benzer bir yol ayrımı var. Silahların sustuğu, Meclis’te kardeşlik komisyonlarının kurulduğu, hakikatin müze kapılarında bile dillendirildiği bir dönemdeyiz. Fakat şu soruyu sormadan ilerlemek mümkün değil:
PKK silahlarını bırakırken, devlet de dağlardaki “Ne mutlu Türküm diyene” yazılarını silecek mi?
Halkların eşitliğini tanımayan bir vizyon, barıştan söz edebilir mi?
“Türkiye Yüzyılı” geçmişle yüzleşmeden nasıl kurulabilir?
Barışın Mimarları: Aracılar ve Toplumsal Katılım Çok Önemli
Barış çalışanlarının amacı yalnızca tarafları masaya oturtmak değildir. Onların rolü, toplumun her hücresinde barışı yeniden üretmek, yeni bir dil, yeni bir hafıza inşa etmektir. Aracılar, çoğu zaman görünmezdir; ama barışın mimarları arasında en kritik rolü oynarlar. Hacı Sait Şanlı gibi isimler, barışı ilmek ilmek örerek bize bu mirası bırakmıştır.
Bugün toplumsal barışı kurmak için bu aracılara, sivil toplumun çabasına, hakikat komisyonlarına ve yüzleşmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Çünkü devlet ile örgüt arasındaki görüşmeler ne kadar önemliyse, toplumun kendi içinde kuracağı diyalog ve yüzleşme de o kadar hayati.
“Türkiye Yüzyılı” ancak barışın yüzyılı olduğunda bir anlam taşıyacaktır. Bunun için geçmişle yüzleşmek, hakikati saklamamak, halkların eşitliği temelinde yeni bir toplumsal sözleşme kurmak şarttır.
Bir ömürden fazlasına yayılan savaş, kolay kolay bitmez. Ama tarafların iradesi, aracıların emeği ve toplumun yüzleşme cesareti varsa, barış imkânsız değildir. Elçilerin barış yolunda bıraktığı miras bize şunu hatırlatıyor: Her barış, küçük bir umut kırıntısıyla başlar; o umut büyütülürse yeni bir yüzyılın temeli olur.
1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle bir kez daha hatırlatalım: Barış, yalnızca silahların susması değil, hakikatin konuşması, eşitliğin ve kardeşliğin hayat bulmasıdır. Gelin, “Türkiye Yüzyılı”nı barışın yüzyılı yapalım.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Şiyar Kaymaz
Türkiye Yüzyılı mı, Barışın Yüzyılı mı?
Bir ömürden fazlasına yayılan bir savaş kolay kolay biter mi? Türkiye, kendi resmi ifadesiyle “Türkiye Yüzyılı”na hazırlanırken bu sorunun cevabını vermek zorundadır. Çünkü geleceğe dair kurulan her vizyon, geçmişin ağır yüküyle sınanır. Yarım asrı aşan çatışma, sadece dağlarda değil; köylerde, kentlerde, ailelerin hafızasında, annelerin yüreğinde ve toplumun her hücresinde derin izler bıraktı.
Bugün “Türkiye Yüzyılı” söylemi, ancak bu izlerle yüzleştiğinde ve barışı inşa etme iradesi ortaya konduğunda gerçek bir anlam kazanabilir. Yoksa silahların gölgesinde, “Ne mutlu Türküm diyene” yazılarının dağlarda yankılandığı bir gelecek, sadece geçmişin kısır döngüsünü tekrar üretir.
Barış süreçlerinin en kritik öğesi tarafların iradesidir. Eğer taraflarda en küçük bir irade kırıntısı bile varsa, aracılar bu süreci büyütüp kalıcılaştırabilir. Ama iradenin olmadığı yerde en güçlü aracı bile sonuç alamaz.
Rahmetli Hacı Sait Şanlı’nın hayatı bunun en canlı örnekleriyle doludur. Yıllarca kan davaları, çatışmalar ve toplumsal yaralanmaların ortasında barış için çaba gösterdi. Onun öncülük ettiği 400’e yakın barış dosyası, aslında tek bir hakikati haykırıyordu: Barış, ancak tarafların iradesiyle mümkündür.
Bir defasında, yıllardır resmi nikâhıyla evli olduğu halde kocası tarafından terk edilen bir kadının talebi üzerine, köylere gidip ağalarla yüzleşti. Karşısında büyük bir öfke, inkâr ve direniş vardı. Ama sabrı, yöntemi ve iradesiyle sorunu ilmek ilmek çözdü. Bu çabanın arkasında yatan, “barışma ihtimalini” asla göz ardı etmeyen bir inançtı.
Türkiye Yüzyılı: Geçmişle Yüzleşmeden Gelecek Kurulmaz
Bugün Türkiye’nin önünde benzer bir yol ayrımı var. Silahların sustuğu, Meclis’te kardeşlik komisyonlarının kurulduğu, hakikatin müze kapılarında bile dillendirildiği bir dönemdeyiz. Fakat şu soruyu sormadan ilerlemek mümkün değil:
PKK silahlarını bırakırken, devlet de dağlardaki “Ne mutlu Türküm diyene” yazılarını silecek mi?
Halkların eşitliğini tanımayan bir vizyon, barıştan söz edebilir mi?
“Türkiye Yüzyılı” geçmişle yüzleşmeden nasıl kurulabilir?
Barışın Mimarları: Aracılar ve Toplumsal Katılım Çok Önemli
Barış çalışanlarının amacı yalnızca tarafları masaya oturtmak değildir. Onların rolü, toplumun her hücresinde barışı yeniden üretmek, yeni bir dil, yeni bir hafıza inşa etmektir. Aracılar, çoğu zaman görünmezdir; ama barışın mimarları arasında en kritik rolü oynarlar. Hacı Sait Şanlı gibi isimler, barışı ilmek ilmek örerek bize bu mirası bırakmıştır.
Bugün toplumsal barışı kurmak için bu aracılara, sivil toplumun çabasına, hakikat komisyonlarına ve yüzleşmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Çünkü devlet ile örgüt arasındaki görüşmeler ne kadar önemliyse, toplumun kendi içinde kuracağı diyalog ve yüzleşme de o kadar hayati.
“Türkiye Yüzyılı” ancak barışın yüzyılı olduğunda bir anlam taşıyacaktır. Bunun için geçmişle yüzleşmek, hakikati saklamamak, halkların eşitliği temelinde yeni bir toplumsal sözleşme kurmak şarttır.
Bir ömürden fazlasına yayılan savaş, kolay kolay bitmez. Ama tarafların iradesi, aracıların emeği ve toplumun yüzleşme cesareti varsa, barış imkânsız değildir. Elçilerin barış yolunda bıraktığı miras bize şunu hatırlatıyor: Her barış, küçük bir umut kırıntısıyla başlar; o umut büyütülürse yeni bir yüzyılın temeli olur.
1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle bir kez daha hatırlatalım: Barış, yalnızca silahların susması değil, hakikatin konuşması, eşitliğin ve kardeşliğin hayat bulmasıdır. Gelin, “Türkiye Yüzyılı”nı barışın yüzyılı yapalım.