SON DAKİKA

Bir Ömürlük Direniş: Hikmet Kıvılcımlı’nın Ölümünün 54. Yılında Kıvılcım Sönmedi

11 Ekim 1971’de Belgrad’da hayata veda eden Hikmet Kıvılcımlı, yalnızca bir siyasetçi değil; düşünceyle eylemi, kalemle direnişi birleştiren sıra dışı bir devrimciydi. Türkiye’nin çetin yüzyılında, 22 yılını hapishanelerde geçirirken bile yazmaktan, düşünmekten ve tartışmaktan vazgeçmedi. Bugün, ölümünün 54. yılında, Kıvılcımlı’nın bıraktığı fikir mirası hâlâ tartışılıyor.

Haber Giriş Tarihi: 11.10.2025 22:56
Haber Güncellenme Tarihi: 11.10.2025 23:01
Kaynak: Haber Merkezi
https://haberdeger.com/
Bir Ömürlük Direniş: Hikmet Kıvılcımlı’nın Ölümünün 54. Yılında Kıvılcım Sönmedi

Bir İmparatorluğun En Karanlık Sonbaharında Doğan Devrimci

1902 yılında Priştine’de doğduğunda Osmanlı hâlâ ayaktaydı. Balkan Savaşları, İkinci Meşrutiyet, işgaller…
Hikmet Kıvılcımlı çocukluğunu imparatorluğun yıkılışına, gençliğini ise yeni bir cumhuriyetin doğuşuna tanıklık ederek geçirdi.

Kuşadası’nda başladığı eğitimini Muğla İdadisi’nde sürdürdü; ancak Mütareke Dönemi’nin karanlık günlerinde silahı eline alarak Kuva-yı Milliye’ye katıldı.
Genç yaşta “mücadele” kelimesinin anlamını cephede öğrendi. O yıllarda Menteşe Gazetesi’nde yazdığı yazılar, kaleminin ilk kıvılcımlarıydı.

Tıbbiyeli Bir Komünistin Doğuşu

İstanbul’a geldiğinde yolu Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye, yani bugünkü İstanbul Tıp Fakültesi’ne düştü.
Kıvılcımlı, burada tıptan çok ideolojiyle ilgilenmeye başladı.
Dr. Şefik Hüsnü ve Burhan Asaf Belge’nin etkisiyle Marksizm’le tanıştı; kısa süre içinde Türkiye Komünist Partisi’nin en genç üyelerinden biri oldu.

1925’te tıp eğitimini tamamladı, aynı yıl 1 Mayıs bildirileri nedeniyle tutuklandı. Bu, ömrünün geri kalanında sürecek olan uzun bir hapishane–yazı–direniş döngüsünün başlangıcıydı.

Zindanlarda Doğan Bir Fikir: “Kızıl Doktor”

Kıvılcımlı toplam 22 yılını cezaevlerinde geçirdi.
Ancak bu yıllar, onu susturmadı; aksine “Kızıl Doktor” efsanesini yarattı.
Zindanda gazete çıkardı, Marx ve Engels çevirileri yaptı, mahkûmlara ekonomi ve tarih dersleri verdi.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında TKP içindeki hizip tartışmalarına karıştı, Nazım Hikmet ve Kerim Sadi’yle fikir çatışmalarına girdi.
Kimi zaman sert, kimi zaman ironik üslubuyla, dönemin sol çevrelerinde hem korkulan hem saygı duyulan bir figürdü.

Yasaklı Kitapların Yazarı, Bitmeyen Bir Kalem

1930’lar ve 40’larda Marksizm Bibliyoteği, Kıvılcım Kütüphanesi, Emekçi Kütüphanesi gibi yayınevleri kurdu.
Karl Marx’ın Kapital’ini Türkçeye çevirmeye başladı; sansüre uğradı, kitapları toplatıldı, ama “Kaç kitabımız sansürde, kaçını baskında kayboldu, biz bile unuttuk” diyerek mücadeleyi sürdürdü.

Yazdıkları yalnızca politik değildi. Fetih ve Medeniyet adlı eserinde İstanbul’un fethini, Avrupa’ya medeniyetin geçişi olarak yorumladı; “tarih”i, ideolojik bir silah değil, insanlığın ortak hikâyesi olarak ele aldı.

Vatan Partisi’nden Sosyalist Gazeteye: Bitmeyen Arayış

1954’te Vatan Partisi’ni kurdu.
Bu partide amaç, işçi sınıfını temsil etmekti ama o dönem Türkiye’de sol siyaset nefes bile almakta zorluk çekiyordu.
Parti 1957’de kapatıldı, Kıvılcımlı bir kez daha tutuklandı.

1960’larda özgürlük ortamı genişlediğinde yeniden ortaya çıktı.
Yön, MDD, TİP gibi hareketlerin hiçbirine tam olarak yakın olmadı; onları “eksik devrimciler” olarak tanımladı.
Kendi düşüncesini “İkinci Kuvayı Milliye” olarak adlandırdı.

Bu dönemde Tarihsel Maddecilik Yayınlarını ve Sosyalist Gazetesi’ni kurdu. Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi, Tarih-Devrim-Sosyalizm ve Toplum Biçimlerinin Gelişimi gibi eserlerini kaleme aldı.

Tarih Tezi: Türkiye’ye Özgü Bir Sosyalizm Arayışı

Kıvılcımlı, yalnızca bir ideolog değil, bir tarih filozofuydu.
Ona göre tarihin iki evresi vardı: Yazısız Tarih (barbarlık dönemi) ve Yazılı Tarih (medeniyet dönemi).
“Barbar” kelimesini olumsuz değil, devrimci bir güç olarak yorumladı:

“Barbarlar olmasaydı, medeniyet kendini yenileyemezdi.”

Toplumları “bitkisel” ve “hayvansal medeniyetler” olarak sınıflandırarak, tarihsel ilerlemenin organik bir süreç olduğunu savundu.
Marx, Engels, İbni Haldun, Rousseau ve Toynbee gibi isimlerden etkilenirken, “Türk toplumunu Batı’nın kopyası olmayan bir modelle çözümlemeye” çalıştı.

Sürgün, Hastalık ve Son Yolculuk

12 Mart 1971 muhtırasının ardından gözaltına alınmak istenince yurt dışına kaçtı.
Kıbrıs, Suriye, Lübnan derken Paris’e geçti; ancak hiçbir sosyalist ülke onu kabul etmedi.
Bulgaristan ve SSCB kapılarını kapatmıştı. TKP bile onu partiden ihraç etti.

Sonunda Yugoslavya lideri Tito’ya bir mektup yazarak doğduğu topraklara dönmek istediğini anlattı. Tito bu isteği kabul etti.
Kıvılcımlı, Belgrad’da kanser tedavisi görürken 11 Ekim 1971’de hayatını kaybetti.

Bir Fikir Adamının Ardından: Hâlâ Konuşuluyor

Hikmet Kıvılcımlı, ardında yaklaşık 50 bin sayfayı bulan bir külliyat ve onlarca takma adla yayımlanmış eser bıraktı.
O, Türkiye’de sosyalizmin “kopya değil, yerli bir damar” olarak yeşermesi gerektiğini savundu.
Bugün, düşünceleri yalnızca politik çevrelerde değil; tarih, sosyoloji ve felsefe alanlarında da yeniden okunuyor.

“Tarih bir laboratuvarsa, insan onun içindeki deneydir.”
Kıvılcımlı’nın bu sözü, onun fikir dünyasının özetidir: İnsan değişirse, tarih de değişir.

Kızıl Doktor’un Mirası

Bugün, ölümünün 54. yılında Hikmet Kıvılcımlı’yı yalnızca bir “komünist lider” olarak değil,
düşüncenin cesaretle buluştuğu bir aydın olarak anıyoruz.
O, fikirlerini hiçbir otoriteye teslim etmeden,
kalemiyle inşa ettiği dünyada hâlâ yaşamaya devam ediyor.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.