Bu yazıda, Türkçülük düşüncesinin öncülerinden, fikir adamı, tarihçi ve siyasetçi Yusuf Akçura’nın portresine yakından bakıyoruz. Simbir’deki çocukluğundan Fizan sürgününe, Paris yıllarından Kazan’daki faaliyetlerine, Osmanlı’daki siyasi mücadelesinden Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki rolüne kadar uzanan bu yaşam öyküsünde, Akçura’nın hem düşünce mirasını hem de bıraktığı siyasal etkiyi anlatıyoruz.
Haber Giriş Tarihi: 23.08.2025 22:40
Haber Güncellenme Tarihi: 23.08.2025 22:44
Kaynak:
Haber Merkezi
https://haberdeger.com/
1876 yılında Rusya İmparatorluğu’nun Simbir (bugünkü Ulyanovsk) kentinde dünyaya gelen Yusuf Akçura, kısa süre içinde Türkçülük akımının en önemli kurucu isimlerinden biri haline geldi. Genç yaşta babasını kaybetti, annesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulu’nda eğitim gördü. Ancak burada başlayan Türkçülük fikri, hayatının geri kalanını belirleyecek sürgünler, mücadeleler ve akademik çalışmalarla bütünleşti.
Fizan Sürgünü
Harbiye’de öğrenciyken Türkçülük faaliyetlerine katıldığı gerekçesiyle yargılandı ve Fizan’a sürgün cezası aldı. 1899’da Trablusgarp’a gönderildi, fakat yol masrafları bulunmadığından burada hapsedildi. Bir süre sonra şehir içinde serbest bırakıldı. Bu dönem onun siyasal bilincini daha da keskinleştirdi. Kısa süre içinde Ahmet Ferit (Tek) ile birlikte Fransa’ya kaçtı.
Paris Yılları
Fransa’da Paris Siyasal Bilgiler Okulu’na kaydoldu. Burada Albert Sorel gibi isimlerden dersler aldı, ulusçuluk fikirleri derinleşti. Eski Jön Türklerden Şerafettin Mağmumi ile tanıştı. 1903’te okuldan üçüncülükle mezun oldu. Tezi, Osmanlı Devleti kurumları üzerineydi ve milliyetçilik fikrini akademik bir çerçeveye oturtuyordu.
Kazan Yılları
1903’te İstanbul’a dönmesi yasak olduğu için Kazan’a gitti. Burada öğretmenlik yaptı, çeşitli gazetelerde yazılar kaleme aldı. 1904’te Kahire’de yayımlanan “Üç Tarz-ı Siyaset” makalesi onun en bilinen eseri oldu. Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülüğü tartıştığı bu metin, Türkçülüğün manifestosu olarak kabul edildi. Ayrıca “Kazan Muhbiri” gazetesini çıkardı, Rusya Müslümanları İttifakı’nın kuruluşunda yer aldı.
İstanbul’da Siyasi Faaliyetleri
1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla İstanbul’a geldi. Darülfünun ve Mülkiye’de hocalık yaptı. Türk Derneği, Türk Yurdu ve Türk Ocağı’nın kuruluşlarında etkin rol aldı. Türk Yurdu dergisini 17 yıl boyunca yönetti. Bu süreçte Türkçülük düşüncesi Osmanlı aydınları arasında örgütlü bir zemine kavuştu.
Millî Mücadele Yılları
I. Dünya Savaşı ve sonrasında Avrupa’da konferanslar verdi, Rusya’daki Türklerin haklarını savundu. 1919’da İstanbul’a döndüğünde İngilizler tarafından tutuklandı. Serbest kaldıktan sonra Anadolu’ya geçti. Millî Mücadele’ye katılarak Hariciye Vekâleti’nde görev aldı. 1923’te İstanbul milletvekili seçildi. Cumhuriyet’in kuruluşunda Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakın isimlerinden biri oldu.
Tarih Çalışmaları
1925’te Ankara Hukuk Mektebi’nde siyasi tarih dersleri verdi. 1931’de Atatürk’ün davetiyle Türk Tarih Kurumu’nun kurucuları arasında yer aldı ve ertesi yıl kurumun başkanı oldu. Birinci Türk Tarih Kongresi’ni yönetti. 1933 Üniversite Reformu’yla İstanbul Üniversitesi’nde profesör oldu.
11 Mart 1935’te Kars milletvekili olarak görev yaparken kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.
Görüşleri
Akçura’nın en önemli eseri olan “Üç Tarz-ı Siyaset”, Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceği için üç yol önerir: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük. Ona göre Osmanlıcılık artık uygulanamazdı; İslamcılık güçlü bir teşkilat ruhu taşısa da imparatorluğu kurtarmaya yetmezdi. En gerçekçi yol Türk milliyetçiliğiydi.
Ziya Gökalp’ın devletçi milliyetçiliğinden farklı olarak Akçura, daha toplumsal içerikli, “burjuva” tipi bir milliyetçilik tasarladı. Tarihi bir “mücerret ilim” değil, milletlerin varlığını korumak için bir araç olarak gördü. Bu yönüyle Cumhuriyet dönemi tarih ve kültür politikalarının temelinde etkili oldu.
Yapıtları
Üç Tarz-ı Siyaset (1904) – Türkçülük manifestosu
Mevkufiyet Hatıraları (1904) – Sürgün yıllarının anıları
Türk Yurdu Dergisi Yazıları (1911-1928)
Muasır Avrupa’da Siyasi ve İçtimai Fikirler (1923)
Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (1940, ölümünden sonra yayımlandı)
Tarih-i Siyasi Dersleri (1927-1935, 6 cilt)
Ulûm ve Tarih (1906)
Ta Kendim yahut Defter-i Âmâlim (1944, ölümünden sonra)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Türkçülüğün Manifestocusu Yusuf Akçura Kimdir?
Bu yazıda, Türkçülük düşüncesinin öncülerinden, fikir adamı, tarihçi ve siyasetçi Yusuf Akçura’nın portresine yakından bakıyoruz. Simbir’deki çocukluğundan Fizan sürgününe, Paris yıllarından Kazan’daki faaliyetlerine, Osmanlı’daki siyasi mücadelesinden Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki rolüne kadar uzanan bu yaşam öyküsünde, Akçura’nın hem düşünce mirasını hem de bıraktığı siyasal etkiyi anlatıyoruz.
1876 yılında Rusya İmparatorluğu’nun Simbir (bugünkü Ulyanovsk) kentinde dünyaya gelen Yusuf Akçura, kısa süre içinde Türkçülük akımının en önemli kurucu isimlerinden biri haline geldi. Genç yaşta babasını kaybetti, annesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulu’nda eğitim gördü. Ancak burada başlayan Türkçülük fikri, hayatının geri kalanını belirleyecek sürgünler, mücadeleler ve akademik çalışmalarla bütünleşti.
Fizan Sürgünü
Harbiye’de öğrenciyken Türkçülük faaliyetlerine katıldığı gerekçesiyle yargılandı ve Fizan’a sürgün cezası aldı. 1899’da Trablusgarp’a gönderildi, fakat yol masrafları bulunmadığından burada hapsedildi. Bir süre sonra şehir içinde serbest bırakıldı. Bu dönem onun siyasal bilincini daha da keskinleştirdi. Kısa süre içinde Ahmet Ferit (Tek) ile birlikte Fransa’ya kaçtı.
Paris Yılları
Fransa’da Paris Siyasal Bilgiler Okulu’na kaydoldu. Burada Albert Sorel gibi isimlerden dersler aldı, ulusçuluk fikirleri derinleşti. Eski Jön Türklerden Şerafettin Mağmumi ile tanıştı. 1903’te okuldan üçüncülükle mezun oldu. Tezi, Osmanlı Devleti kurumları üzerineydi ve milliyetçilik fikrini akademik bir çerçeveye oturtuyordu.
Kazan Yılları
1903’te İstanbul’a dönmesi yasak olduğu için Kazan’a gitti. Burada öğretmenlik yaptı, çeşitli gazetelerde yazılar kaleme aldı. 1904’te Kahire’de yayımlanan “Üç Tarz-ı Siyaset” makalesi onun en bilinen eseri oldu. Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülüğü tartıştığı bu metin, Türkçülüğün manifestosu olarak kabul edildi. Ayrıca “Kazan Muhbiri” gazetesini çıkardı, Rusya Müslümanları İttifakı’nın kuruluşunda yer aldı.
İstanbul’da Siyasi Faaliyetleri
1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla İstanbul’a geldi. Darülfünun ve Mülkiye’de hocalık yaptı. Türk Derneği, Türk Yurdu ve Türk Ocağı’nın kuruluşlarında etkin rol aldı. Türk Yurdu dergisini 17 yıl boyunca yönetti. Bu süreçte Türkçülük düşüncesi Osmanlı aydınları arasında örgütlü bir zemine kavuştu.
Millî Mücadele Yılları
I. Dünya Savaşı ve sonrasında Avrupa’da konferanslar verdi, Rusya’daki Türklerin haklarını savundu. 1919’da İstanbul’a döndüğünde İngilizler tarafından tutuklandı. Serbest kaldıktan sonra Anadolu’ya geçti. Millî Mücadele’ye katılarak Hariciye Vekâleti’nde görev aldı. 1923’te İstanbul milletvekili seçildi. Cumhuriyet’in kuruluşunda Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakın isimlerinden biri oldu.
Tarih Çalışmaları
1925’te Ankara Hukuk Mektebi’nde siyasi tarih dersleri verdi. 1931’de Atatürk’ün davetiyle Türk Tarih Kurumu’nun kurucuları arasında yer aldı ve ertesi yıl kurumun başkanı oldu. Birinci Türk Tarih Kongresi’ni yönetti. 1933 Üniversite Reformu’yla İstanbul Üniversitesi’nde profesör oldu.
11 Mart 1935’te Kars milletvekili olarak görev yaparken kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.
Görüşleri
Akçura’nın en önemli eseri olan “Üç Tarz-ı Siyaset”, Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceği için üç yol önerir: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük. Ona göre Osmanlıcılık artık uygulanamazdı; İslamcılık güçlü bir teşkilat ruhu taşısa da imparatorluğu kurtarmaya yetmezdi. En gerçekçi yol Türk milliyetçiliğiydi.
Ziya Gökalp’ın devletçi milliyetçiliğinden farklı olarak Akçura, daha toplumsal içerikli, “burjuva” tipi bir milliyetçilik tasarladı. Tarihi bir “mücerret ilim” değil, milletlerin varlığını korumak için bir araç olarak gördü. Bu yönüyle Cumhuriyet dönemi tarih ve kültür politikalarının temelinde etkili oldu.
Yapıtları
En Çok Okunan Haberler