SON DAKİKA

#Avrupa

HABER DEĞER - Avrupa haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Avrupa haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Ayhan Bilgen: Ukrayna feda edildi, Karadeniz savaş gölüne dönüşmemeli! Haber

Ayhan Bilgen: Ukrayna feda edildi, Karadeniz savaş gölüne dönüşmemeli!

Türkiye’nin savunma sanayisindeki hamlesi, caydırıcılık ve bağımsız dış politika için kritik Programda önce Türkiye’nin savunma sanayisindeki dönüşümünü değerlendiren Ayhan Bilgen, güçlü bir savunma kapasitesi olmadan ne bağımsız dış politikanın ne de gerçek anlamda barışın mümkün olmadığını vurguladı. Savunma kapasitesi ile barış arasındaki ilişkiyi, sıkça atıf yapılan bir sözle hatırlattı: Ayhan Bilgen: “İstiyorsan sulh, salah; hazır ol cenge. Kimse silahı kullanma iştiyakıyla hareket etmez ama savunma sanayiniz olmadan güvenliğinizi, barışınızı, caydırıcılığı ve bağımsız dış politikayı tesis etmek imkânsız.” Bilgen, Almanya ve Japonya örneği üzerinden “ekonomik güç–siyasi özneleşme” dengesizliğine dikkat çekerek, savunma alanındaki dışa bağımlılığın siyasi iradeyi sınırladığını söyledi: Ayhan Bilgen: “Ekonomik olarak çok güçlü olabilirsiniz ama savunma politikanız başka bir ülkeye angaje ise dünyadaki gücünüze denk bir özne olamıyorsunuz. Bağımlılığı ne kadar azaltırsanız, milli menfaatlerinizin gerektirdiği dış politikayı yapma özgüvenini o kadar hissedersiniz.” Türkiye’nin savunma sanayinde geldiği yerin, sadece teknik bir başarı değil, yarım asrı aşan bir mücadelenin sonucu olduğuna işaret etti; Nuri Killigil’den ASELSAN mühendislerine uzanan saldırı hatlarını hatırlatarak, “Bu ülkenin kendi silahını üretmesine dönük sistematik engelleme girişimleri”nden bahsetti: Ayhan Bilgen: “1949’da Nuri Killigil’in silah fabrikasının patlatılmasıyla verilen mesaj şuydu: ‘Kendi silah fabrikanızı kuramazsınız.’ 1950’lerden bugüne savunma sanayine emek veren herkes, Türkiye’nin geleceği ve güvenliği açısından çok kıymetli bir miras bıraktı.” NATO, Avrupa ve “kurgusal tehdit” tartışması: “Hiçbir ittifak sınırsız güvence değil” Bilgen, Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa’da derinleşen güvenlik tartışmalarına da değindi. NATO’nun tarihsel olarak Sovyet tehdidine karşı kurulduğunu hatırlattı, ancak bugün gelinen noktada Avrupalı aktörlerin hem Rusya’dan, hem de ABD’nin “güvence kapasitesinden” duyduğu tereddütlerin arttığını söyledi: Ayhan Bilgen: “Avrupa’da bugün şu tartışılıyor: Rusya tehdidine karşı Amerika bizi gerçekten koruyacak mı? Bu tehdidin kendisi de kurgusal olabilir, yani bizzat Amerika’nın Avrupa’yı kontrol altında tutmak için tercih ettiği bir strateji de olabilir. Gerçek tehdit de olabilir.” Bu tartışmanın, NATO içinde yeni arayışları, “Avrupa ordusu” gibi başlıkları ve Türkiye dahil bazı ülkelere yönelik yeni beklentileri beraberinde getirdiğini anlattı. Buradan hareketle kritik bir uyarıda bulundu: Ayhan Bilgen: “Hiçbir ittifak sonsuz ve sınırsız güvence değildir. Ne kadar öz gücünüz, ne kadar bağımsız savunma sanayiniz varsa; diğer alanlarda da o kadar caydırıcı olabilir, dostlarınıza güven verebilir ve uluslararası ilişkileri kendi gücünüz doğrultusunda şekillendirebilirsiniz.” Bilgen’e göre Türkiye’nin savunma kapasitesindeki artış, sadece kendi sınırlarını koruma meselesi değil, aynı zamanda Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e uzanan geniş coğrafyada daha saldırgan politikaları frenleyebilecek bir caydırıcılık aracı. Suriye, İsrail ve İran başlığında “Türkiye’yi çatışmaya çekme” riskine dikkat çekti Programda tartışılan başlıklardan biri de Suriye’deki denklemin, İsrail’in bölgesel planları ve İran’ın hamleleriyle iç içe geçmesi oldu. Ayhan Bilgen, SDG, Şam yönetimi, İran ve İsrail hattında yaşanan gelişmeleri okurken, önümüzdeki dönemde Irak merkezli yeni bir gerilim dalgasının Suriye’yi ve Türkiye’yi de etkileme riski taşıdığını dile getirdi. Irak seçim sonuçlarının, daha radikal Şii grupların temsil gücünü artırdığına dikkat çeken Bilgen, bunun hem ABD ve İsrail açısından yeni bir “güvenlik tehdidi” gerekçesi, hem de İran’a karşı muhtemel bir operasyonun zeminini oluşturabileceğini söyledi: Ayhan Bilgen: “Irak seçim sonuçları iki türlü risk içeriyor. Daha radikal Şii grupların ciddi oy artışı, İsrail ve Amerika için yeni bir tehdit algısı yaratacak. Ben, Suriye ile ilgili riski de besleyen ve muhtemel bir İran operasyonunun altyapısını oluşturacak bir Irak müdahalesinin gündeme gelebileceğini düşünüyorum; askeri müdahaleden bahsediyorum.” Bu tabloda Türkiye açısından en kritik noktalardan birinin, Suriye sahasında YPG üzerinden yürüyebilecek provokasyonlar olduğuna dikkat çekti: Ayhan Bilgen: “Türkiye’yi Suriye’de bir askeri operasyon ve çatışmanın içine çekmek arayışı, son derece ciddi bir provokasyon olacaktır. Önümüzdeki dönem İran’la ilgili muhtemel gelişmeler ve İsrail’in planları, bunu YPG içindeki bir ekibe de tercih ettirebilir.” Bilgen, bu nedenle Ankara’nın hem sahadaki gelişmelere hem de “Öcalan üzerinden yürütülen tartışmalara” soğukkanlı ve çok kanallı okuma ile yaklaşması gerektiğini belirtti; Öcalan’a atfedilen mesajların hem Türk kamuoyu hem de Kürt siyasetindeki yansımalarının, süreci zorlaştırma potansiyeli taşıdığı uyarısını yaptı. İran–İsrail gerilimi: “İran çatışma istemiyor ama daha sert cevap vermeye zorlanıyor” Programın ilerleyen bölümünde, stüdyo konuklarının büyük çoğunluğu gibi Bilgen de İsrail–İran hattında yeni bir çatışma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etti. İran’ın hem içeride hem dışarıda ciddi manevra kabiliyeti olan bir devlet olduğunu, buna rağmen son saldırılarla birlikte daha sert bir çizgiye itilme riskinin büyüdüğünü anlattı: Ayhan Bilgen: “İran devletinin manevra kabiliyetinin yüksek olduğunu düşünenlerdenim. Uzun süre Avrupa ile nükleer müzakereleri bilinçli biçimde sürdürdüler; sanki taviz veriyorlarmış gibi yaparak zaman kazandılar. Ama bugün, içeride daha kapsayıcı bir siyaset güçlenirken dışarıda daha aktif ve sert cevap verme eğilimi de güçlenecek gibi görünüyor.” İran’da bir yanda “dışarıdaki hareketleri destekleyerek ülkeyi ekonomik olarak zayıf bırakıyoruz” diyenler, diğer yanda “uzlaştık da ne oldu, Atom Enerjisi Kurumu’yla işbirliği yaptık, adresleri onlar verdi” diyenlerin bulunduğunu hatırlatan Bilgen, dış saldırıların rejimi zayıflatmak yerine içeride ulusal refleksi güçlendirdiğini vurguladı: Ayhan Bilgen: “İran’ın çatışmadan yana menfaat gördüğünü düşünmüyorum. Ama çatışmanın kaçınılmazlığı durumunda artık çıtayı aşağıda tutan bir savunma refleksi, toplumun beklentisi açısından yönetilebilir değil. Daha sert, daha ileri düzeyde cevap vermek zorunda kalacakları bir duruma doğru gittiklerinin herkes farkında.” Bu durumun dış müdahalelerle içeride “ayaklanma” hedefleyen senaryoları boşa çıkardığını söyleyen Bilgen, “Her saldırı, rejime karşı olan muhalifleri bile İran’ı savunmaya, İran’ı İsrail ve Amerika’ya karşı korumaya itiyor.” değerlendirmesini yaptı. “Ukrayna kazanmak için değil, barışamadığı için savaşan bir ülke” Programın odak sorusu olan “Ukrayna savaşı Karadeniz’e yayılır mı?” başlığında ise Ayhan Bilgen, Ukrayna’nın artık klasik anlamda “zafer” hedefiyle savaşmadığını, barış ilan edemediği için savaşmaya devam eden bir ülkeye dönüştüğünü söyledi. Ukrayna’nın ağır bir stratejik yanlışın kurbanı olduğunu vurguladı: Ayhan Bilgen: “Artık Ukrayna’nın kazanmak için savaştığı bir noktada olduğunu düşünmüyorum. Barışamadığı için savaşan bir Ukrayna var. Toprakları işgal edilmiş bir ülkenin barışı, toplumu ikna ederek kabul ettirmesi son derece zor.” Ona göre Ukrayna’nın en baştan itibaren güç dengelerini hesaba katmayan, Batı’dan gelecek desteğe fazlasıyla bel bağlayan bir hataya sürüklendiğini söylemek gerekiyor: Ayhan Bilgen: “Ukrayna feda edildi, kurban edildi. Güç dengesi açısından kabul edilemez, sonuç alma ihtimali olmayan bir yere sürüklendi. Çok büyük bedeller ödedi; göç, kayıplar, tarumar olmuş bir ülke.” Bilgen, bunun bir yanının da Batı’nın izlediği politika olduğunun altını çizdi: Ayhan Bilgen: “Bu sürecin en önemli sebeplerinden biri Batı’nın kışkırtma stratejisiyse, diğeri de Zelenski’nin siyasi ferasetten, akıldan, gerçeklikten uzak yol haritasıydı.” İngiltere’nin rolü ve “Karadeniz’i savaş gölüne çevirme” tehlikesi Ayhan Bilgen, Birleşik Krallık’ın savaşın seyrindeki rolüne dair soruyu yanıtlarken, Londra’nın başından beri ABD’den bile daha “iştahlı” bir çizgi izlediğini söyledi: Ayhan Bilgen: “Başından beri çok açık biçimde İngiltere, bazı Avrupa ülkelerinden de daha iştahlı, daha istekli biçimde bu yol haritasını uygulamaya çalışıyor.” Ukrayna açısından “gerçekçi bir başarı ihtimali” bulunmadığını vurgulayan Bilgen, bunun Karadeniz’i de içine çekme riskine işaret etti. Ona göre, bugün gelinen noktada asıl odaklanılması gereken nokta, Karadeniz’in bir çatışma havzasına dönüşmesini engellemek: Ayhan Bilgen: “Karadeniz’in bir savaş gölüne dönüşmemesi, Türkiye’nin de diğer bütün kıyıdaş ülkelerin de çıkarıdır. Asıl korunması gereken, güvenceye alınması gereken alan burası. Herkesin bu başlığa odaklanması gerekiyor.” Bilgen, Ukrayna’nın sahada kaybettiklerinin diplomasi masasındaki olası bir “denge barışına” nasıl çevrileceğinin, Rusya’ya ne tür tavizler verilerek ama aynı zamanda hangi geri adımların “zafer gibi paketleneceğinin” önümüzdeki dönemin temel tartışması olacağını düşünüyor: Ayhan Bilgen: “Rusya’ya, kontrol ettiği toprakların bir kısmını bırakmış gibi göstererek, Ukrayna’ya da ‘kaybetmedim’ dedirtecek bir denge aranıyor. Amerika–Çin ilişkileri açısından Rusya’ya bir miktar ‘rüşvet’ verileceğini, Ukrayna’nın ise bu tabloda feda edildiğini düşünüyorum.” Türkiye için dersler ve Karadeniz ekseninde yeni denge arayışı Ayhan Bilgen’in analizleri, Türkiye’nin hem savunma sanayinde hem de dış politikada önündeki yol ayrımlarına dair güçlü mesajlar içeriyor. Ona göre: Savunma sanayinde dışa bağımlılığı azaltmak, yalnızca savaş kapasitesi değil, barışı kurma ve “hayır” diyebilme gücü demek. NATO ve Batı ittifakı, hiçbir ülke için mutlak güvence değil; ittifaklar, öz gücü olan aktörler için anlamlı. Suriye, Irak, İran ve İsrail hattında yaşanacak olası bir yeni büyük çatışma, YPG üzerinden Türkiye’yi de sahaya çekmek isteyen provokasyonlarla iç içe ilerleyebilir. Ukrayna savaşının Karadeniz’e yayılması, sadece Ukrayna–Rusya meselesi değil; İngiltere’den ABD’ye, NATO’dan Çin’e uzanan geniş bir jeopolitik satranç tahtasının riski. Bu nedenle Bilgen, Türkiye’nin hem savunma kapasitesini artırırken hem de Karadeniz’deki statükoyu koruyan, çatışmayı sınırlayan ve diplomatik kanalları açık tutan bir çizgiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu vurguluyor: Ayhan Bilgen: “Kendi savunma sanayinize güvenmeden, sadece Batı’dan alacağınız silaha, paraya güvenerek başka bir ülkeyle savaşmayı tercih etmemek gerektiğine dair bu süreç ciddi bir ders içeriyor. Karadeniz’i savaş gölüne çevirmemek, herkesin ortak sorumluluğu.”

BM raporu: Her gün 137 kadın ve kız çocuğu kendi evinde katlediliyor Haber

BM raporu: Her gün 137 kadın ve kız çocuğu kendi evinde katlediliyor

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin (UNODC) hazırladığı yeni rapora göre, 2024 yılında dünya genelinde neredeyse 50 bin kadın ve kız çocuğu, partnerleri veya aile üyeleri tarafından katledildi. 117 ülkenin verilerine dayanan rapor, resmi istatistiklerdeki açıklar nedeniyle “düşüş gibi görünen tablonun gerçekte kalıcı bir azalma anlamına gelmediğini” vurguluyor. Kadın cinayetlerinin yüzde 60’ı partner ya da aile içinde işleniyor “2024’te kadın cinayetleri: Yakın partner/aile üyesi kadın cinayetlerine ilişkin küresel tahminler” başlıklı BM raporu, geçtiğimiz yıl kasıtlı olarak öldürülen 83 bin kadın ve kız çocuğunun yüzde 60’ının partneri ya da bir aile üyesi tarafından katledildiğini ortaya koyuyor. Bu oran, her gün ortalama 137 kadın ve kız çocuğunun, en yakını sayılan kişiler tarafından hayatının elinden alındığı anlamına geliyor. Rapor, 2023’teki 51 bin 100 “yakın partner/aile” kaynaklı kadın cinayetiyle kıyaslandığında sayının kâğıt üzerinde biraz düşmüş görünse de, bunun çoğunlukla ülke bazlı veri eksikliklerinden kaynaklandığını, yani gerçek şiddet düzeyini yansıtmadığını belirtiyor. Afrika’da kadın cinayeti oranı en yüksek seviyede seyrediyor BM verilerine göre Afrika, 2024 yılında tahmini 22 bin 600 kadın cinayetiyle toplam sayı açısından en yüksek rakama sahip bölge oldu. Kadın nüfusuna oranlandığında da tablo ağır: Afrika’da her 100 bin kadından 3’ü, partneri veya aile üyesi tarafından katlediliyor. Raporda bu durum, “yapısal eşitsizlikler, yoksulluk, silah erişimi, çatışma ortamları ve cezasızlık kültürüyle birleşen cinsiyet temelli şiddetin ağır bir sonucu” olarak tanımlanıyor. BM, kıta genelinde kadınların yaşam hakkını koruyacak yasal ve sosyal mekanizmaların güçlendirilmesi çağrısı yapıyor. Avrupa ve Amerika’da kadınların çoğu partnerleri tarafından öldürülüyor Rapor, Avrupa ve Amerika kıtasında özel alandaki kadın cinayetlerinin büyük bölümünün doğrudan partner şiddetinden kaynaklandığını ortaya koyuyor. 2024 yılında partneri veya aile üyesi tarafından öldürülen kadınların: Metne göre: Avrupa’da yüzde 64’ü, Amerika’da ise yüzde 69’u, bizzat partnerleri tarafından katledildi. Bu tablo, “ev içi şiddet” denildiğinde yalnızca dar anlamda aileyi ya da “yuva içi sorunları” değil, kadınların yaşam hakkını hedef alan sistematik erkek şiddetini konuşmak gerektiğini bir kez daha gösteriyor. BM: Sadece partnerler değil, geniş aile ilişkileri de risk alanı Rapor, kadın cinayetlerini önlemeye yönelik politika ve yasaların çoğunun sadece partner şiddetine odaklandığına dikkat çekiyor. Oysa 2024 verileri, birçok bölgede kadınların, yalnızca eşi/sevgilisi değil, daha geniş aile bağları içindeki erkekler tarafından da hedef alındığını gösteriyor. Bu nedenle BM, hükümetlere ve dünya toplumlarına şu uyarıyı yapıyor: “Kadınların ve kız çocuklarının maruz kaldığı ölümcül şiddeti sona erdirmek için, hem partner ilişkilerindeki hem de aile içindeki daha geniş güç ilişkilerini dönüştüren, köklü politikalar ve bütüncül önleme programları hayata geçirilmelidir.” Veri eksikliği şiddeti görünmez kılıyor, cezasızlığı büyütüyor BM raporu, birçok ülkede kadın cinayetlerine ilişkin kayıtların hâlâ dağınık, eksik ya da cinsiyete duyarlı sınıflandırmadan yoksun olduğunu vurguluyor. Bu durum, hem gerçek tabloyu görmeyi zorlaştırıyor hem de cezasızlık kültürünü besleyen bir görünmezlik perdesi yaratıyor. Rapor, “Kadın cinayetlerinin sayısını düşürmek için önce bu cinayetleri tam ve doğru biçimde sayabilmemiz gerekiyor” tespitiyle, uluslararası standartlara uygun veri toplama sistemlerinin kurulmasını, cinsiyet temelli şiddetin ayrı bir kategori olarak izlenmesini ve her düzeyde şeffaflık sağlanmasını talep ediyor. 137 kadın ve kız çocuğunun her gün öldürüldüğü dünyada gerçek çözüm: Toplumsal cinsiyet eşitliği BM’nin 2024 raporu, kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddetin bireysel “aile dramı” değil, küresel bir insan hakları ihlali olduğunu yeniden hatırlatıyor. Rapora göre, kadın cinayetlerini önlemek için: Toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendiren yasal ve sosyal politikalar, Şiddete maruz kalan kadın ve kız çocuklarına erişilebilir, ücretsiz ve bütüncül destek mekanizmaları, Failler için ceza adalet sisteminde etkin soruşturma, hızlı yargılama ve caydırıcı yaptırımlar, Erkek şiddetini yeniden üreten kültürel kalıplarla mücadeleyi hedefleyen eğitim ve farkındalık programları hayati önem taşıyor. BM, dünya toplumlarını ve tüm yurttaşları, “her gün 137 kadın ve kız çocuğunun hayatına mal olan bu sessiz katliama karşı harekete geçmeye” çağırıyor.

KILIÇDAROĞLU: CHP devletin âli menfaatleri için risk almak zorundadır Haber

KILIÇDAROĞLU: CHP devletin âli menfaatleri için risk almak zorundadır

Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, X hesabından yayımladığı dikkat çekici mesajda Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel misyonuna ve Türkiye’nin dış politikadaki kritik konumuna dair dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, CHP’nin hem temiz siyaset hem de devletin ali menfaatlerini koruma görevi gereği, özellikle Orta Doğu’da Türkiye’yi hedef alan tehlikelere karşı sorumluluk almak zorunda olduğunu belirtti. “CHP sıradan bir parti değildir” Kılıçdaroğlu açıklamasında CHP’nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu partisi olduğunun altını çizerek şunları söyledi: “Cumhuriyet Halk Partisi sıradan bir parti değildir. Partimizin kodları, geleneği ve iki büyük misyonu vardır. Birincisi siyaseti temiz tutmak ve hesap sormaktır. Hesap sorabilmek için de hesap vermekten kaçınmamak gerekir. Hesap vermek her CHP’linin namus borcudur.” Kılıçdaroğlu, CHP’nin rüşvet, yolsuzluk ve çıkar ağlarıyla yan yana gelmeyeceğini belirterek: “Cumhuriyet Halk Partisi rüşvetlerle, yolsuzluklarla ve rüşvet çarkının müteahhitleriyle anılmaz. Üzerine iftiralar ve yolsuzluk iddialarıyla yol alamaz. Derhal gereğini yapmalı ve yoluna devam etmelidir,” ifadelerini kullandı. “Devletin yönünü belirlemek CHP’nin görevidir” Kılıçdaroğlu konuşmasının ikinci bölümünde CHP’nin yalnızca iç siyasette değil, devletin dış politikadaki stratejik çizgisinde de sorumluluk sahibi olduğuna vurgu yaptı: “Cumhuriyet Halk Partisi devlete istikamet çizer. Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Doğu’dan Asya’ya, Kafkaslardan Avrupa’ya, Altaylardan Tuna’ya söyleyecek sözü vardır.” “Orta Doğu’da bizi tökezletmek isteyen İsrail ve Amerika belasını bertaraf etmek zorundayız” Kılıçdaroğlu’nun açıklamasındaki en dikkat çeken bölüm ise Türkiye’nin dış politikadaki konumuna ve CHP’nin rolüne ilişkin ifadeler oldu: “Cumhuriyet Halk Partisi, Orta Doğu’da tökezlememizi bekleyen İsrail ve Amerika belasını bertaraf etmek ve devletin âli menfaatleri için sürecin içinde olmak zorundadır. Risk almalıdır ve konuya siyaset üstü bakarak elini taşın altına koymalıdır.” Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin tarihsel olarak bağ kurduğu bölgelerde yalnızlaştırılamayacağını, CHP’nin de bu süreçlerde millet adına sorumluluk üstlenmekle yükümlü olduğunu söyledi. “Tarihin doğru tarafında yer almak cesaret ister” Kılıçdaroğlu açıklamasının sonunda CHP’nin demokrasi, kardeşlik ve adalet mücadelesine devam edeceğini belirterek: “Tarihin doğru tarafında yer almak çoğu zaman cesaret ve kararlılık gerektirir. Aziz milletimize hak, hukuk ve adalet yürüyüşümüze devam edeceğiz,” ifadelerini kullandı.

Galatasaray’da Barış Alper dönemi bitiyor: Yerine dünya yıldızı geliyor Haber

Galatasaray’da Barış Alper dönemi bitiyor: Yerine dünya yıldızı geliyor

Galatasaray’da son iki sezondur yükselen performansıyla adından sıkça söz ettiren Barış Alper Yılmaz için yolun sonuna geliniyor. Geçtiğimiz yaz Avrupa’dan birçok kulübün radarına giren milli futbolcu, o dönemde gelen tekliflere rağmen takımda tutulmuştu. Ancak bu kez yönetimin tavrının değiştiği öğrenildi. Sarı-kırmızılı yönetimin, ara transfer döneminde Barış Alper için gelecek teklifleri değerlendirmeye hazırlandığı belirtildi. Futbolcunun performansı ve potansiyeli göz önüne alındığında ciddi bonservis tekliflerinin kulübün kapısını çalması bekleniyor. Teknik heyetin de olası bir ayrılığa karşı alternatif planlarını hazırladığı ifade ediliyor. Lookman ilk sırada Galatasaray, Barış Alper’in ayrılığı durumunda kanat hattını güçlendirmek için Serie A’ya yöneldi. İddialara göre sarı-kırmızılıların bir numaralı hedefi, Atalanta forması giyen Ademola Lookman. Nijeryalı yıldızın, kulübüyle yaşadığı sorunlar ve teknik heyetle yaşanan gerilim nedeniyle ayrılığa sıcak baktığı belirtiliyor. Galatasaray yönetimi, Barış Alper’den elde edilecek bonservis gelirini Lookman transferinde kullanmayı planlıyor. Ocak ayı hareketli geçecek Hem Barış Alper Yılmaz’ın olası satışı hem de Lookman transferi için Galatasaray cephesinde ocak ayı işaret edildi. Sarı-kırmızılı taraftarların heyecanla takip ettiği süreç, devre arasında kulüp gündeminin oldukça hareketleneceğini gösteriyor.

Karadağ’ın vize kararı sonrası Türkler için yeni popüler rota belli oldu! Haber

Karadağ’ın vize kararı sonrası Türkler için yeni popüler rota belli oldu!

Karadağ’ın 2025 Ekim ayı itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize şartı getirmesinin ardından, Balkanlar’da vizesiz seyahat ve kolay oturum arayan Türklerin yönü Kuzey Makedonya’ya döndü. Göç, yatırım ve alternatif yaşam planları üzerine araştırma yapan birçok Türk vatandaşı, artık Üsküp, Ohrid ve Tetovo gibi şehirleri yeni merkez olarak değerlendiriyor. En dikkat çeken nokta ise 90 güne kadar vizesiz giriş, düşük yaşam maliyetleri ve şirket kurarak oturum alma kolaylığı. Neden Kuzey Makedonya? İşte cazip sebepler ???? Vizesiz giriş: Türk vatandaşları pasaportla 90 gün kalabiliyor. ???? Uygun maliyetli yaşam: Kira, market, ulaşım ve sosyal yaşam giderleri Türkiye’den düşük. ???? Kolay şirket kurma: Girişimciler 10–15 gün içinde şirket kurup oturum başvurusu yapabiliyor. ???? Avrupa’ya yakınlık: AB üyesi değil ancak Balkanlar’da stratejik konumda, Schengen’e komşu. ???? Dijital göçmen ve genç yatırımcı ilgisi: Özellikle yazılım, e-ticaret ve freelance çalışanlar ülkeye yerleşiyor. Oturum ve vatandaşlık süreçleri nasıl işliyor? Kuzey Makedonya, şirket üzerinden oturum alma sistemini kolaylaştırmış ülkelerden biri. Yabancıların ülkede yatırım yapması, istihdam yaratması ya da uzun süre kesintisiz ikamet etmesi halinde kalıcı oturum ve vatandaşlığa geçiş imkânı bulunuyor. En çok tercih edilen yollar: Şirket kurarak oturum izni Kira sözleşmesiyle ikamet başvurusu Gayrimenkul yatırımıyla oturum (belirli tutarlar sonrası mümkün) Uzun süreli yasal ikamet sonrası vatandaşlık başvurusu Karadağ neden kaybediyor, Kuzey Makedonya neden yükseliyor? Özellik Karadağ (2025 sonrası) Kuzey Makedonya Vize durumu Türkler için vize zorunlu 90 gün vizesiz Oturum alma Zorlaştı, maliyet arttı Hâlâ kolay ve hızlı Yaşam maliyeti Turistik bölgelerde yüksek Daha düşük Şirket kurma Bürokrasi ve maliyet arttı Hızlı işlem, düşük vergi Türk ilgisi Azalıyor Hızla artıyor Sonuç: Yeni Balkan trendi resmen başladı Karadağ’ın vize kararının ardından, hem kısa süreli turistik plan yapanlar hem de “yurt dışına taşınma – şirket kurma – Avrupa’ya yakın yaşama” hayali kuran Türkler için Kuzey Makedonya yeni cazibe merkezi haline geldi.

Türk futbolundaki bahis skandalına UEFA’dan sert uyarı: Bu durum tüm hakemler için bir hatırlatmadır Haber

Türk futbolundaki bahis skandalına UEFA’dan sert uyarı: Bu durum tüm hakemler için bir hatırlatmadır

Türk futbolunda ortaya çıkan bahis skandalı, uluslararası yankı uyandırdı. TFF’nin bahis hesaplarına sahip olduğu tespit edilen hakemleri görevden uzaklaştırması sonrası UEFA, Avrupa genelindeki tüm hakemlere resmi bir e-posta göndererek benzer ihlallerin ağır disiplin süreçlerine yol açacağını vurguladı. “Türkiye’de yaşananlar bir uyarı niteliğindedir” UEFA Hakemlik Hizmetleri Başkanı Chris Wild imzasıyla paylaşılan mesajda, hakemlerin herhangi bir maçta görev alsalar da almasalar da futbol müsabakalarına bahis oynamalarının kesin biçimde yasak olduğu hatırlatıldı. Türkiye’deki olayın “ciddi bir ihlal örneği” olduğu belirtilerek şu ifadeler kullanıldı: “Bu durum, hakemlerin futbol maçlarına bahis oynamasının asla iyi bir fikir olmadığını hatırlatan bir fırsat sunmaktadır. UEFA’nın şartlarına göre maç yetkilileri, rekabet maçlarıyla ilgili doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir bahis faaliyetine katılamaz.” UEFA metninden dikkat çeken bölümler • “Türkiye’de bazı hakemlerin federasyon kurallarını ihlal ederek bahis hesapları açtığı medyaya yansımıştır.” • “Bu olay, ilgili hakemlerin TFF tarafından men edilmesiyle sonuçlanmıştır.” • “UEFA maçlarında görev alan tüm hakemler, disiplin yönetmeliği gereği bahis faaliyetlerinden uzak durmak zorundadır.” Skandalın UEFA’ya taşınması ne anlama geliyor? Olay, yalnızca Türkiye’yi değil Avrupa’daki tüm hakemlik sistemini etkileyecek bir örnek vaka haline geldi. UEFA’nın bu uyarısı, ileride Avrupa kupalarında görev alacak Türk hakemlerin daha sıkı incelemeye tabi tutulabileceği yorumlarına yol açtı. TFF içinde devam eden soruşturmanın büyümesi hâlinde, bahis skandalının FIFA Etik Komitesi’ne kadar taşınabileceği konuşuluyor.

Türklerin gözdesi Karadağ, Avrupa Birliği’ne giriyor: 2028’de 28’inci üye olacağız Haber

Türklerin gözdesi Karadağ, Avrupa Birliği’ne giriyor: 2028’de 28’inci üye olacağız

AB yolunda tarihi adım Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Karadağ’ın Tivat kentinde Başbakan Milojko Spajic ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, ülkenin üyelik sürecinde önemli ilerleme kaydettiğini belirtti. Von der Leyen, “Buraya her gelişimde Avrupa’nın kalbinin Karadağ’da attığını hissediyorum. Katılım sürecinde tartışmasız bir öncü konumdasınız.” ifadelerini kullandı. 2028’de 28’inci üye olabilirsiniz Karadağ’ın müzakere başlıklarında hızla ilerlediğine dikkat çeken Von der Leyen, “Geçen yıldan bu yana dört başlığı kapattınız, bu yıl beş başlık daha kapanacak. 2028’de 28’inci üye olma hedefiniz iddialı ama biz iddiayı severiz. Birlikte başarabiliriz.” dedi. Karadağ’ın AB’nin dış ve güvenlik politikasıyla tam uyum içinde olduğunu da vurgulayan Von der Leyen, “Ukrayna’daki eğitim misyonumuza asker gönderme kararınızı derinden takdir ediyoruz.” açıklamasında bulundu. Ekonomik entegrasyon hızlanıyor Von der Leyen, AB’nin Batı Balkanlar için hazırladığı Büyüme Planı kapsamında Karadağ’a 8 milyon avro destek sağlanacağını açıkladı. Ayrıca, ülkenin Tek Avrupa Ödeme Alanı (SEPA) sistemine katılımını da değerlendiren Von der Leyen, “Karadağ ile AB arasında para transferleri artık daha hızlı, güvenli ve sıfır ücretli hale geldi.” dedi. Gelecek yıldan itibaren AB ile Karadağ arasında dolaşım ücretlerinin de kaldırılacağını belirten Von der Leyen, “Bu adım iş dünyası, turizm ve halklarımız arasındaki bağı güçlendirecek.” diye konuştu. Karadağ: “AB’ye hazırız” Karadağ Başbakanı Milojko Spajic, ülkesinin reformlara bağlı olduğunu belirterek, “AB üyelik sürecinde öncü ülkeyiz. Hedefimiz 2028’e kadar tam üyelik. Yeşil ve dijital dönüşüme katkı sağlamaya hazırız.” dedi. Spajic, ülkesinin iki yılda büyük ilerleme kaydettiğini, bundan sonraki süreçte de kararlılıkla reformlara devam edeceklerini söyledi. Türklerin gözdesi Balkan ülkesi Vizesiz seyahat edilebilmesi ve yatırım fırsatlarıyla Türk vatandaşlarının yoğun ilgisini çeken Karadağ, son yıllarda Türkiye’den göç ve yatırım akınına uğruyor. Türkiye ve Karadağ vatandaşları, karşılıklı anlaşma sayesinde her 180 günde 90 güne kadar vizesiz seyahat edebiliyor. Karadağ’ın AB’ye katılımıyla birlikte, Türk yatırımcılar için de yeni ticari ve ekonomik fırsatların doğması bekleniyor.

Bakan Uraloğlu açıkladı:  Avrupa’da birinciyiz! Haber

Bakan Uraloğlu açıkladı: Avrupa’da birinciyiz!

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Türkiye’nin telefon görüşme sürelerinde Avrupa lideri olduğunu açıkladı. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) 2025 yılı ikinci çeyrek raporuna göre, Türkiye’de mobil ve sabit hatlardan toplam 81,8 milyar dakika konuşma gerçekleştirildi. Bu rakam, Avrupa ülkelerinin tamamını geride bıraktı. “81,8 milyar dakika, 155 bin yıla eşit” Uraloğlu, sabit telefon abone sayısının 8,8 milyon, mobil abone sayısının ise yaklaşık 96,5 milyon olduğunu belirtti. “2025’in ikinci çeyreğinde mobil ve sabit hatlardan toplam 81,8 milyar dakika konuşma yapıldı. Bu süre, kesintisiz konuşulduğunda 155 bin yıla denk geliyor.” ifadelerini kullandı. Trafiğin yüzde 95,8’i mobilden mobile Bir önceki döneme göre mobil trafikte %8,8, sabit hat trafiğinde ise %5,8 artış yaşandığını aktaran Bakan Uraloğlu, “Trafiğin büyük kısmını, yani yüzde 95,8’ini mobilden mobile giden görüşmeler oluşturdu.” dedi. Türkiye’de ortalama aylık mobil kullanım süresi 493 dakikaya ulaşarak Avrupa ortalamasının çok üzerine çıktı. İnternette de büyüme sürüyor Genişbant internet abone sayısının 97,4 milyona yükseldiğini belirten Uraloğlu, bu abonelerin 76,6 milyonunun mobil, 20,7 milyonunun sabit bağlantılardan oluştuğunu söyledi. “Fiber altyapı uzunluğu geçen yıla göre yüzde 10,6 artarak 637 bin kilometreye ulaştı.” diyen Uraloğlu, en hızlı büyümenin yüzde 36,6 ile kablosuz telsiz internet ve yüzde 24 ile eve kadar fiber aboneliklerinde gerçekleştiğini ifade etti. Avrupa liderliği tescillendi Bakan Uraloğlu, Türkiye’nin 2025 yılı itibarıyla Avrupa’da mobil telefonla en fazla konuşma yapan ülke olduğunu vurgulayarak, “Bu rakamlar, dijitalleşen Türkiye’nin iletişim altyapısında geldiği seviyeyi net biçimde gösteriyor.” değerlendirmesinde bulundu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.