SON DAKİKA

#Birleşmiş Milletler

HABER DEĞER - Birleşmiş Milletler haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Birleşmiş Milletler haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Ankara’da toplumsal cinsiyet temelli şiddet masaya yatırıldı Haber

Ankara’da toplumsal cinsiyet temelli şiddet masaya yatırıldı

25 Kasım 2025 Salı, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında, Ankara’da Türk Hukuk Kurumu Salonunda “Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddet” konulu panel düzenlendi. Panel, yaklaşık iki buçuk yıldır şiddete karşı ortak zemin oluşturmaya çalışan ve kendilerini “Biz Susmuyoruz” bileşenleri olarak tanımlayan 17 farklı demokratik kitle örgütünün ortak etkinliği olarak gerçekleştirildi. Panelin kolaylaştırıcılığını Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı Av. Elif Kabadayı Tatar üstlenirken, konuşmacı olarak Ufuk Üniversitesi Öğretim Görevlisi Av. Dr. Nezahat Doğan Demiray ve Ankara Barosu Gelincik Merkezi Başkan Yardımcısı Av. Sanem Küçükarzuman yer aldı. Etkinliğe salon desteği sunan Türk Hukuk Kurumu ve hazırlık sürecine katkı veren Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı da moderatör tarafından ayrıca teşekkürle anıldı. “Şiddetle mücadele, 17 örgütün ortak toplumsal uzlaşı çağrısıdır” Açılış konuşmasını yapan Elif Kabadayı Tatar, birbirinden çok farklı alanlarda çalışan örgütlerin neden bir araya geldiğini anlattı. Çevre, hayvan hakları, kadın hakları, hukuk ve tüketici örgütlerinden oluşan geniş yelpazeye dikkat çeken Tatar, salonu şu sözlerle selamladı: “Hayvan hakları derneğinden kadın örgütüne, avukatlardan şiddetsiz toplum derneğine uzanan bir yelpazemiz var. Belki ‘Bu kadar farklı yapı nasıl yan yana geldi?’ diye soruluyor; yanıtı basit: Şiddete bir yerde dur demek zorundaydık.” Yaklaşık iki buçuk yıl önce birkaç demokratik kitle örgütünün bir araya gelerek süreci başlattığını aktaran Tatar, kimsenin adının diğerinin önüne geçmemesi için özellikle öncülük vurgusundan kaçındıklarını belirtti ve şöyle devam etti: “Nisan ayında ‘Şiddete Karşı Toplumsal Uzlaşı Metni’ hazırladık ve hem kurumlara hem bireylere imza çağrısı yaptık. Başlangıçta 23 kuruluşken bugün 35 kuruluşa ulaştık. Federasyonlar, konfederasyonlar da düşünülürse aslında çok daha büyük bir kitleyiz.” Bugünkü panelin ise bu 35 kurumdan 17’sinin ortak organizasyonu olduğunu vurgulayan Tatar, panele dair temel hedefi “yalnızca farkındalık değil, birlikte değiştirebileceğimiz acı bir gerçeği görünür kılmak” sözleriyle özetledi. Mirabal Kardeşler’in mirası hatırlatıldı: “Direnişçi ruhlarına buradan selam olsun” Panelde 25 Kasım’ın tarihsel arka planı da ayrıntılı biçimde anlatıldı. Tatar, Birleşmiş Milletler’in 1999’da aldığı kararla bugünü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan ettiğini hatırlattı; ancak bu tarihin köklerinin çok daha geriye uzandığını vurguladı. Konuşmasında, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı siyasal mücadele yürüten Mirabal Kardeşlerin hikâyesini anımsatan Tatar, diktatörün “Bu ülke için iki tehdit var: kilise ve Mirabal Kardeşler” sözleriyle kardeşleri hedef gösterdiğini vurguladı. Cezaevindeki eşlerini ziyaretten dönerken üç kız kardeşin vahşice katledilip arabalarıyla uçurumdan aşağı atıldığını hatırlatan Tatar, şu sözlerle salona seslendi: “Mirabal Kardeşler’in direnişçi ruhlarına buradan bir selam gönderelim. Her türlü baskıya boyun eğmeyen kadınların hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.” Latin Amerika kadın hareketinin, Birleşmiş Milletler’den çok önce 25 Kasım’ı mücadele ve anma günü olarak sahiplendiğini anlatan Tatar, bugünkü etkinliği de bu tarihsel mirasın devamı olarak tanımladı. “Toplumsal cinsiyet temelli şiddet, en yaygın insan hakları ihlallerinden biri” Ufuk Üniversitesi Öğretim Görevlisi Av. Dr. Nezahat Doğan Demiray, konuşmasında şiddetin yalnızca bireyler arası çatışma değil, devlet, hukuk ve toplum tarafından yeniden üretilen yapısal bir mesele olduğunun altını çizdi. Toplumsal cinsiyet kavramının hukukun gündemine çok geç girdiğini belirten Demiray, Birleşmiş Milletler verilerine atıfla, mevcut gidişat değişmezse hukuksal anlamda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için 286 yıla ihtiyaç olduğu bilgisini paylaştı ve şunları söyledi: “İnsan hakları ‘ölmeden önce’ kavuşulması gereken haklardır. Kadınlara ‘sabredin, çocuklarınız görür, torunlarınız görür’ denilen bir eşitlik, insan hakları değil oyalama politikasıdır.” Demiray, yapısal şiddet kavramını da örneklerle anlatarak, kişinin doğduğu yer, cinsiyeti, sınıfsal konumu ve kimliği nedeniyle hayatının baştan belirlenmesini “gözle görülmeyen ama hayatı kuşatan şiddet” olarak nitelendirdi. Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin, yalnızca kadınlara ve kız çocuklarına değil, LGBTİ+ bireylere, çocuklara ve tüm kırılgan gruplara yönelen saldırıları kapsadığını vurgulayan Demiray, “eşitsizliğin olduğu her yerde şiddet vardır” diyerek sözlerini sürdürdü. “Kadınlar ölürken devlet, ‘önlenebilir olanı önlemekle’ yükümlü” Panelin ikinci konuşmacısı Av. Sanem Küçükarzuman, sahadaki deneyimleri üzerinden kadına yönelik şiddetin boyutlarını anlattı. Küçükarzuman, 2025 yılı boyunca en az 411 kadının öldürüldüğünü, yalnızca son beş günde 12 kadının cinayete kurban gittiğini belirterek tabloyu şöyle özetledi: “Bu rakamların her biri bir yaşam, bir hikâye. Şiddet, dünya çapında en yaygın insan hakları ihlallerinden biri; ama hâlâ çoğu zaman ‘aile içi mesele’ diye küçültülüyor.” Küçükarzuman, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanunun hâlâ yürürlükte olduğunun altını çizdi; buna rağmen bütçe ayrılmaması, sığınakların yetersizliği, şiddet önleme ve izleme merkezlerinin etkin işletilmemesi ve hukuki mekanizmaların eksik uygulanması nedeniyle şiddetin önlenemediğini vurguladı: “İstanbul Sözleşmesi devlete açıkça şunu söylüyordu: Sen sadece olanı cezalandırmayacaksın, önlenebilir olan şiddeti önlemek zorundasın. Kadınlar ölürken bu yükümlülüğü hatırlatmaya devam edeceğiz.” Koruyucu ve önleyici tedbirlerin, ekonomik bağımsızlığı olmayan kadınlar için hayati önem taşıdığını hatırlatan Küçükarzuman, şiddete maruz kalanların başvurabileceği mekanizmaları da tek tek anlattı; 6284 kapsamında kadının beyanının esas olduğuna, tedbir kararlarının ücretsiz olduğuna dikkat çekti. “Farklı alanlardaki örgütler, şiddete karşı aynı cümlede buluşuyor” Paneli düzenleyen 18 gönüllü kuruluş (etkinliğe 17’si fiilen katıldı) şöyle sıralandı: Alevi Düşünce Ocağı Derneği, Ankara Dayanışma Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği, Doğal Yaşam Derneği, Doğa Kültürü Derneği, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Atatürk Öğretmen Okulu Mezunları Derneği, Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu, Hukuk İktisat ve Siyaset Araştırmaları Derneği, Kadın ve Mücadele Derneği, Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği, Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği, Tüketici Dernekleri Federasyonu, Tüketici Hakları Derneği, Tüm Öğretim Elemanları Derneği, Türkiye Gençlik Birliği Derneği, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, Şiddetsiz Toplum Derneği Moderatör, bu farklı alanlarda çalışan örgütleri birleştiren ortak paydaları “şiddete karşı toplumsal uzlaşı” olarak tanımladı ve “Hiçbir demokratik kitle örgütünün adı diğerinin gölgesinde kalmasın diye, etkinliklerimizi ‘Biz Susmuyoruz’ üst başlığıyla ve tüm düzenleyici kuruluşların isimleriyle duyurmayı tercih ediyoruz” dedi. “Şiddetsiz, eşit ve özgür bir toplum için umutsuzluğa yer yok” Panelin kapanışında, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadelenin yalnızca kadınların değil, tüm toplumun ortak görevi olduğu vurgulandı. Demiray, “Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadıkça, kağıt üzerindeki hiçbir hak gerçek anlamda kullanılamaz” derken; Küçükarzuman, “Şiddetle mücadele, örgütlü olduğumuzda mümkün. Umutsuzluk bize yasak; çünkü her gün kapımızı çalan kadınlar var” sözleriyle salona seslendi. Etkinlik, şiddete karşı mücadelede dayanışmayı büyütme çağrısıyla son buldu.

Bakan Göktaş duyurdu: Kadına şiddetle mücadelede ‘fail odaklı’ yeni dönem başlıyor Haber

Bakan Göktaş duyurdu: Kadına şiddetle mücadelede ‘fail odaklı’ yeni dönem başlıyor

Beştepe’de açıklanan yeni eylem planı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı törende konuşan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, kadına yönelik şiddetin yalnızca Türkiye’nin değil, tüm dünyanın yüzleşmek zorunda olduğu yapısal bir sorun olduğunu vurguladı. Göktaş, dünyada her 4 kadından birinin hayatının bir döneminde şiddete maruz kaldığını hatırlatarak, hazırladıkları Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 5. Ulusal Eylem Planı’nın 2026–2030 dönemi için yol haritası olacağını söyledi. “Şiddetin kök nedenlerine inecek fail odaklı destek modelini hayata geçiriyoruz” Bakan Göktaş, yeni dönemde sadece mağduru değil, şiddet faili ve potansiyel failleri de odağa alan bir yaklaşım benimsediklerini belirtti. “Şiddet döngüsünü kırmak amacıyla, şiddetin kök nedenlerine inerek ilk kez fail odaklı destek modeli geliştiriyoruz” diyen Göktaş, bu modelle riskli davranışların erken tespit edilmesi, failin denetim ve destek mekanizmalarıyla yakından izlenmesi ve tekrarlayan şiddetin önlenmesinin hedeflendiğini anlattı. 5. Ulusal Eylem Planı 5 hedef, 15 strateji ve 130 faaliyetten oluşacak Göktaş, 5. Ulusal Eylem Planı’nın bilimsel temelli, katılımcı ve yenilikçi bir yaklaşımla hazırlandığını söyleyerek planın ana çerçevesini şöyle özetledi: Şiddeti önlemek, hukuki korumayı güçlendirmek, riskli durumlara zamanında müdahale etmek, kadınların iyi oluş hâlini artırmak ve güçlü bir toplumsal bilinç inşa etmek. Plan kapsamında 5 temel hedef, 15 strateji ve 130 faaliyetin devreye alınacağını, kurumlar arası koordinasyonun ve izleme-değerlendirme mekanizmalarının güçlendirileceğini ifade etti. “Şiddete sıfır tolerans” ilkesi siyaset üstü bir anlayışla genişletilecek Bakan Göktaş, kadına yönelik şiddetle mücadelenin siyaset üstü bir konu olduğunu vurgulayarak, “Şiddetin fiziksel, psikolojik, ekonomik ve dijital tüm biçimlerine karşı mücadelemizi siyaset üstü bir anlayışla yürütüyoruz” dedi. 6284 sayılı Kanun’un sağladığı hukuki zeminin güçlendirilmeye devam edeceğini, bakanlığın 81 ilde avukatlarıyla davalara müdahil olduğu vakaları titizlikle takip ettiğini, faillerin cezasız kalmasına müsaade etmeyen bir adalet iklimi hedeflediklerini söyledi. KADES, ALO 183 ve elektronik kelepçe ile teknoloji temelli müdahale ağı yaygınlaştırılıyor Konuşmasında mevcut mekanizmalara da değinen Göktaş, ALO 183 hattı, KADES uygulaması ve elektronik kelepçe sisteminin şiddet vakalarına anında müdahale için kritik önemde olduğunu belirtti. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri, kadın konukevleri ve Sosyal Hizmet Merkezlerinde kurulan Şiddetle Mücadele İrtibat Noktaları ile birlikte 630 kuruluşluk bir hizmet ağının Türkiye toplumunun kullanımına açık olduğunu vurguladı. Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları ile veri entegrasyonu sayesinde şiddetle mücadelede teknoloji altyapısının güçlendirildiğini söyledi. “Şiddet küçük işaretlerle başlar, o işaretleri fark eden her göz bir hayatı değiştirir” Yeni dönemde “işareti fark et” yaklaşımını öne çıkaracaklarını belirten Göktaş, şiddetin çoğu zaman küçük işaretlerle başladığını, bir kadının bakışındaki tedirginlikte, bir çocuğun davranışındaki ani değişimde, bir gencin içine kapanmasında ilk sinyallerin görülebildiğini anlattı. “Şiddet bir kadının dünyasını sessizleştirir, fark et. Şiddet çocukların kalbine korku eker, fark et. Şiddet bir aileyi dağıtır, fark et” sözleriyle güçlü bir toplumsal dayanışma çağrısı yapan Göktaş, toplumun en çok korunmaya ihtiyaç duyanların yanında durduğu anda vicdanın görünür olduğunu söyledi. Dijital şiddet ve ısrarlı takip ilk kez kapsamlı biçimde ölçüldü Göktaş, 10 yıl aradan sonra yenilenen “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet Araştırması” ile dijital şiddet ve ısrarlı takibe ilişkin ilk kez kapsamlı veriler elde ettiklerini açıkladı. Bu verilerin, hem genç kadınların hem de çocuk ve ergenlerin dijital alanda maruz kaldığı risklerin tespiti ve önleyici politikaların geliştirilmesi açısından kritik olacağını belirtti. Türkiye, uluslararası platformlarda kadına yönelik şiddetle mücadelede politika üreten aktör olmayı sürdürecek Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, G20, Birleşmiş Milletler, OECD, Türk Devletleri Teşkilatı ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası platformlarda kadın hakları ve şiddetle mücadele konusunda aktif rol aldıklarını, Türkiye’nin yalnızca kendi yurttaşları için değil, savaş ve yoksulluk koşullarında yaşayan tüm mazlum kadınlar için ses çıkarmaya devam edeceğini söyledi. Programda, Gazze’de şiddetin en ağır biçimiyle yüz yüze kalan kadınlara da özel olarak selam gönderildi. “Şiddetin bahanesi yok, şiddete asla müsamahamız yok” Göktaş, konuşmasının sonunda “Şiddetin bahanesi yok, şiddete asla müsamahamız yok” sözleriyle net bir mesaj verdi. Türkiye’nin, şiddetin hiçbir türüne göz yummayan, mağdurun yanında duran bir anlayışa sahip olduğunu belirten Göktaş, 5. Ulusal Eylem Planı’nın hazırlanmasında emeği geçen tüm kurumlara teşekkür ederek, kadına yönelik şiddetle mücadelenin kararlılıkla ve bütüncül politikalarla sürdürüleceğini vurguladı.

Wang Yi’den Bişkek çıkarması: Kırgızistan–Çin ilişkileri en iyi döneminde Haber

Wang Yi’den Bişkek çıkarması: Kırgızistan–Çin ilişkileri en iyi döneminde

Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasi Bürosu Üyesi ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile dün Bişkek’te bir araya geldi. Görüşmede iki ülke arasındaki siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarındaki ilişkiler ele alındı; stratejik ortaklığı derinleştirme mesajı verildi. “İlişkilerimiz tarihin en iyi döneminde” Cumhurbaşkanı Caparov, Çin ile ilişkileri “iyi komşular paha biçilemez hazinelerdir” sözleriyle nitelendirdi. Caparov, ilişkilerin tarihsel olarak en verimli döneminde olduklarını belirterek: “Çin ile üst düzey temasları sürdürmeye, ticaret hacmini artırmaya ve Çin–Kırgızistan–Özbekistan demiryolu projesini hızlandırmaya hazırız.” dedi. Stratejik projeler ve güvenlik işbirliği masada Caparov, sivil havacılık, lojistik ve sınır kapıları gibi kritik alanlarda işbirliğinin artırılması gerektiğini vurguladı. Ayrıca iki ülkenin: Karşılıklı bağlantıyı güçlendirme, Güvenlik işbirliğini derinleştirme, “Üç kötü güç” olarak bilinen terörizm, ayrılıkçılık ve aşırıcılıkla ortak mücadeleyi sürdürme konusunda mutabık olduklarını belirtti. BM ve SİÖ’de koordinasyon vurgusu Caparov, Birleşmiş Milletler platformunda ve Çin–Orta Asya mekanizmasında Çin ile yakın koordinasyonun süreceğini açıkladı. Ayrıca, Çin’in Kırgızistan’ın Şanghay İşbirliği Örgütü (SİÖ) dönem başkanlığına destek vermesini beklediklerini söyledi. Wang Yi: “Kırgızistan’ın bağımsızlığına her koşulda destek vereceğiz” Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Kırgızistan’ı her zaman “güvenilir bir dost ve ortak” olarak gördüklerini belirterek: “Kırgızistan’ın egemenliğini, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü kararlılıkla destekliyoruz. İç işlerine müdahaleye karşı çıkıyoruz.” ifadelerini kullandı. “Liderler arasındaki uzlaşıyı somut adımlara dönüştüreceğiz” Wang Yi, iki ülke ilişkilerinin “kapsamlı stratejik ortaklık” çerçevesinde daha da ileri taşınacağını belirterek: “İki liderin vardığı uzlaşı doğrultusunda işbirliği planını somut eylemlere dönüştüreceğiz. Karşılıklı modernizasyon hedeflerimizde birlikte büyük adımlar atacağız.” dedi.

BM: Sudan’daki çatışmalar “acımasız ve insanlık dışı” Haber

BM: Sudan’daki çatışmalar “acımasız ve insanlık dışı”

BM: “Hayatta kalanların yanında olmalıyız” Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher, Sudan’da süren iç savaşın “acımasız ve insanlık dışı” olduğunu söyledi. Fletcher, bir haftalık Sudan ziyareti kapsamında yaptığı açıklamada, yardımların ulaştırılmasına izin verilmesi çağrısında bulunarak, “Hayatta kalanların yanında olmalıyız” ifadelerini kullandı. Fletcher, Port Sudan’daki temaslarının ardından çatışmaların yoğunlaştığı bölgelere de gideceğini açıkladı. BM İnsan Hakları Komiseri Volker Türk: “Faşir bir kan gölüne döndü” BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, Darfur’un başkenti Faşir’de yaşananları “önlenebilir ama engellenmeyen bir vahşet” olarak nitelendirdi. Türk, geçtiğimiz yıl boyunca BM’nin Faşir’deki kuşatma ve açlık tehlikesine ilişkin 20’den fazla uyarı yayımladığını hatırlatarak, “İnsanlar hayvan yemi ve fıstık kabuğu yiyor, açlıktan ölüyor. HDK’nin şehri ele geçirmesi Faşir’i kan gölüne çevirdi” dedi. Türk, uyarıların dikkate alınmamasını eleştirerek, “Uluslararası toplum çok fazla rol yaptı ama çok az şey yaptı” ifadesini kullandı. “Faşir’deki kan lekeleri uzaydan bile görülüyor” Volker Türk, “Faşir’de yerdeki kan lekeleri uzaydan fotoğraflandı” sözleriyle durumun vahametini gözler önüne serdi. Uluslararası toplumu acil eyleme geçmeye çağıran Türk, sivillerin korunması, güvenli geçişlerin sağlanması ve yardımların kesintisiz ulaşması için somut adımlar atılması gerektiğini belirtti. Türk ayrıca, bu savaştan çıkar sağlayan kişi ve şirketlerin tespit edilip cezalandırılmasını, silah ambargosunun sadece Darfur’da değil tüm Sudan’da uygulanmasını istedi. “Bu bir insanlık ve insan hakları felaketidir” Afrika Birliği Özel Temsilcisi Adama Dieng, BM Soykırımın Önlenmesi Ofisi’yle yaptığı ortak açıklamada, “Bu, gözlerimizin önünde yaşanan bir insanlık felaketidir” dedi. Dieng, özellikle Faşir, Darfur ve Kordofan bölgelerinde durumun “kritik ve trajik” bir noktaya ulaştığını belirtti. BM verilerine göre, Nisan 2023’te başlayan çatışmalarda: 40 binden fazla kişi hayatını kaybetti, 14 milyondan fazla kişi yerinden edildi, Binlerce kişi yargısız infaz, toplu katliam ve cinsel saldırı gibi ağır ihlallere maruz kaldı. “Faşir Üniversitesi katliam alanına çevrildi” BM Sudan Araştırma Misyonu Üyesi Mona Rishmawi, HDK güçlerinin sivillerin sığındığı Faşir Üniversitesi’ni bir katliam alanına çevirdiğini açıkladı. Rishmawi, tanık ifadeleri, dijital kanıtlar ve görüntülerin “yargısız infazların ve toplu gömülerin” boyutunu kanıtladığını belirtti: “Hayatta kalanlar, sokaklarda yığılı cesetleri ve kazılan toplu hendekleri anlattı. Bu, doğrulanmış kanıtlarla desteklenmiş bir insanlık trajedisidir.” Sudan’daki savaşın seyri Sudan’da ordu ile dış destekli Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında Nisan 2023’te başlayan çatışmalar, ülkeyi iç savaşa sürükledi. Darfur’un stratejik kenti Faşir, kısa süre önce HDK’nin kontrolüne geçti. Kentten gelen görüntülerde sivillerin zorla yerinden edildiği, silahsız insanların öldürüldüğü ve işkence sahnelerinin HDK mensuplarınca videoya alındığı görüldü. BM’nin çağrısı: “Artık eylem zamanı” Birleşmiş Milletler, uluslararası topluma şu çağrıda bulundu: “Sudan’daki bu felaket, insanlığın gözleri önünde yaşanıyor. Artık gösteriş değil, eylem zamanı. Faşir’deki siviller korunmalı, yardımların önü açılmalı, suçlular adalet önüne çıkarılmalı.”

BM’den kırmızı alarm: Sudan’daki savaş tamamen kontrolden çıktı Haber

BM’den kırmızı alarm: Sudan’daki savaş tamamen kontrolden çıktı

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Katar’da düzenlenen BM zirvesinde yaptığı konuşmada Sudan’daki savaşın geldiği noktayı “kontrolden çıkmış bir felaket” olarak tanımladı. Özellikle Darfur bölgesinde yer alan Faşir kentinin Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolüne geçmesi sonrası sivillerin kitlesel tehdit altında olduğunu söyleyen Guterres, “Bu artık sadece bir iç savaş değil, dünyanın en kötü insani krizlerinden biri” ifadelerini kullandı. “Yüz binlerce sivil kuşatma altında, ölümler açlık ve hastalıktan geliyor” Guterres, BM’nin sahadan sürekli insan hakları ihlali raporları aldığını belirterek, “Yetersiz beslenme, salgın hastalıklar, zorla yerinden edilme ve kitlesel infazlar artık günlük rutin haline geldi” dedi. Sudan’daki savaş nedeniyle on binlerce kişinin göç ettiğini, geride kalan yüz binlerce yurttaşın ise yardım erişiminden tamamen mahrum bırakıldığını vurguladı. “Ateşkes kaçınılmaz, Sudan’a silah akışı durdurulmalı” Guterres, taraflara derhal ateşkes çağrısı yaparken, uluslararası topluma da açık mesaj verdi: “Sudan’a daha fazla silah girmemesi artık olmazsa olmazdır. Bu savaşın durması için siyasi baskı, diplomatik birlik ve hesap verebilirlik mekanizmaları şarttır.” BM Genel Sekreteri, Sudan konusunda etkisi olan tüm ülkelerin aynı masaya oturması gerektiğini, aksi halde katliamın büyüyerek devam edeceğini söyledi. Sudan’da savaş nasıl başladı, neden durmuyor? Sudan, 15 Nisan 2023’ten bu yana ordu ile dış destekli HDK arasında ağır çatışmalara sahne oluyor. Ülkenin batısında bulunan Darfur, savaşın en kanlı hattı haline gelirken, HDK’nin sivilleri zorla yerinden ettiği, işkence ve infaz görüntülerinin sosyal medyaya yansıdığı biliniyor. Faşir’in düşmesiyle birlikte çatışmaların daha geniş bir bölgeye yayılmasından endişe ediliyor ve yeni bir kitlesel göç dalgası ihtimali gündemde.

Sudan’ın El Faşir kentinde katliam: 300 kadın öldürüldü! Haber

Sudan’ın El Faşir kentinde katliam: 300 kadın öldürüldü!

Sudan’ın Darfur bölgesindeki El Faşir kenti, paramiliter Hızlı Destek Güçleri’nin (RSF) kontrolü ele geçirmesiyle büyük bir insani krizin merkezine dönüştü. Sudanlı yetkililerin açıklamalarına göre, RSF’nin kente girdiği ilk iki gün içinde 300 kadın öldürüldü, çok sayıda kadın cinsel şiddete maruz bırakıldı. “İlk iki günde 300 kadın öldürüldü” Sudan Sosyal Refah İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Süleymi İshak, RSF’nin El Faşir’e girmesiyle birlikte sivillerin toplu halde hedef alındığını açıkladı. İshak, “Faşir’de yaşayanlar işkence, tecavüz, kötü muamele ve infazlarla karşı karşıya. İlk 48 saat içinde 300 kadın öldürüldü” dedi. Kentten kaçmaya çalışan sivillerin durdurularak saldırıya uğradığı, El Faşir–Tuvayla yolunun “ölüm hattı”na dönüştüğü belirtildi. Hastanelere de saldırı: Sağlık çalışanları öldürüldü Yerel kaynaklar, kentteki hastaneler ve sağlık merkezlerinin de hedef alındığını aktardı. El Faşir’de bulunan Suudi Hastanesi’ne yapılan saldırıda sağlık çalışanlarının, hastaların ve sığınmacıların öldürüldüğü bildirildi. RSF güçlerinin sokaklarda infaz yaptığı, evlere girerek sivilleri zorla dışarı çıkardığı yönünde tanıklıklar uluslararası basına yansıdı. BM’den “kitlesel vahşet” uyarısı Birleşmiş Milletler, saldırıları “kitlesel vahşet” olarak tanımlayarak uluslararası müdahale çağrısı yaptı. Ancak bölgede iletişimin kesilmesi nedeniyle can kaybı sayısının tam olarak bilinemediği, farklı kaynaklarda ölü sayısının 1500’ü aştığı ifade ediliyor. İki yıldır süren çatışma Sudan’da Ordu ile RSF arasında Nisan 2023’ten bu yana süren iç savaş, özellikle Darfur bölgesinde ağır insani krizlere yol açtı. El Faşir, Sudan Ordusu’nun bölgedeki son büyük kontrol noktası olarak görülüyordu.

Sudan’da katliam sessizliği: Faşir’de binlerce sivil öldürüldü, dünya izliyor Haber

Sudan’da katliam sessizliği: Faşir’de binlerce sivil öldürüldü, dünya izliyor

Sudan tarihinin en kanlı saldırılarından biri yaşanıyor Doğu Afrika ülkesi Sudan, Darfur bölgesinde yaşanan yeni kuşatma ve saldırılar nedeniyle büyük bir insani yıkımla karşı karşıya. Yerel kaynaklar, sadece 48 saat içinde 2 binden fazla sivilin öldüğünü, yüzlercesinin kaybolduğunu ve binlercesinin kaçmak zorunda bırakıldığını bildiriyor. 26 Ekim’de, aylarca kuşatma altında tutulan Faşir kenti, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) çok yönlü saldırısıyla düştü. HDK’nın, Birleşik Arap Emirlikleri’nden doğrudan askeri ve lojistik destek aldığı öne sürülüyor. Toplu infaz videoları yayıldı: Erkekler kurşuna diziliyor, kadınlar kaçırılıyor Kentin HDK kontrolüne geçmesinin ardından sosyal medyaya düşen görüntüler, bölgedeki sivil katliamının boyutunu ortaya koydu. Videolarda: Sivillerin evlerinden zorla çıkarıldığı, Erkeklerin toplu halde infaz edildiği, Kadınların milisler tarafından kaçırıldığı, Sokaklarda yakılan cesetlerin bırakıldığı görüntülendi. Faşir’den kaçmayı başaran yurttaşların aktardığı bilgilere göre, milisler mahalle mahalle tarama yapıyor, barikatlarda genç erkekleri öldürüyor, kadınları alıkoyuyor. “İnsanın dayanamayacağı görüntüler” – Sudanlı aktivist isyan etti Sudanlı insan hakları savunucusu Maha Bakhit, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Dünden beri ulaştırılan görüntüler insanın dayanabileceği gibi değil. Faşir’de sistematik tecavüz, infaz ve aç bırakma politikası uygulanıyor. Dünya sessiz, insanlar ise kaderine terk edildi.” Bakhit, neredeyse iki yıldır kuşatma altında yaşayan kente hiçbir insani koridor açılmadığını, uluslararası medyanın Sudan'ı “unuttuğunu” belirtti. Uluslararası toplumdan yine ses yok Birleşmiş Milletler ve insan hakları kuruluşları aylar önce uyarıda bulunmasına rağmen, ne yaptırım uygulanıyor ne de siviller için güvenli koridor açılıyor. Uzmanlara göre Faşir’de yaşananlar, “etnik temizlik” ve “savaş suçu” tanımına giriyor. Sudan ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar, Nisan 2023’te başlayan iç savaşın en ağır evresine girmiş durumda. Uzmanların uyarısı: “Bu yalnızca başlangıç olabilir” Afrika Çalışmaları uzmanları, Faşir’in düşmesinin ardından Darfur’un tamamında yeni bir soykırım dalgası beklendiğini, komşu ülkelere göç akınının hızlanacağını ve bölgenin Libya–Suriye benzeri bir savaş coğrafyasına dönüşeceğini belirtiyor. “Sadece silahlar değil, açlık da bir savaş aracı haline geldi.

Suriyeli kadınlar, Ankara’daki hayır mağazası sahibini “yardım karşılığı cinsel istismar”la suçladı Haber

Suriyeli kadınlar, Ankara’daki hayır mağazası sahibini “yardım karşılığı cinsel istismar”la suçladı

“Mültecilerin dedesi” imajı altında karanlık iddialar Ankara’nın Altındağ ilçesindeki “Küçük Halep” semtinde binlerce Suriyeliye yıllardır gıda, giysi ve temel ihtiyaç yardımı ulaştıran Sadettin Karagöz, uzun süre bölgede bir “hayırsever” olarak tanındı. 2014’te kurduğu Umut Hayır Mağazası, yıllar içinde ulusal ve uluslararası yardım kuruluşlarından destek aldı; Karagöz, yerel basında “mültecilerin kurtarıcısı” olarak lanse edildi. Ancak BBC’nin kapsamlı saha araştırması ve mülakatlarına göre bu yardım kapısı, bazı kadınlar için bir kâbusa dönüştü. “Yardım bahanesiyle dokundu, perdenin arkasına çağırdı” BBC Türkçe ve BBC World Service’in ulaştığı üç Suriyeli kadın —Madina, Nada ve Batoul— Karagöz’ün kendilerine “yardım” karşılığında cinsel tacizde bulunduğunu öne sürdü. Kadınlardan ikisi, yardım almak için gittikleri mağazada perdenin arkasına çağrıldıklarını ve fiziksel temasa maruz kaldıklarını anlattı. Madina, eşi tarafından terk edildikten sonra üç çocuğuyla tek başına yaşam mücadelesi verirken Karagöz’den yardım istediğini, ancak birkaç ziyaretin ardından “yardım bahanesiyle öpülmeye çalışıldığını” ve “bağırmasaydı tecavüze uğrayacağını” söyledi. “Beni kavradı, öpmeye başladı. Çığlık attım. Eğer bağırmasaydım bana tecavüz etmeye çalışacaktı.” Nada, oğluna bebek bezi almak için gittiğinde Karagöz’ün “gel benimle, sadece 10 dakika sürer” diyerek kendisini cinsel ilişkiye zorladığını iddia etti. “Bir elinde bezleri tutarken diğer eliyle bana dokundu. ‘Korkma, bu normal’ dedi. Ağladım, titredim. Bir canavar gibiydi.” Batoul ise yardım almak için döndüğünde Karagöz’ün ellerini kalçalarına koyduğunu, onu itip mağazadan kaçtığını söyledi. Almanya’ya yerleşen Batoul, kimliğini gizlemeden konuşarak “diğer kadınlara cesaret vermek” istediğini belirtti. BBC, ayrıca yardım mağazasında çalışmış iki eski personel ve toplam yedi tanıkla görüştü. Tanıklar, 2016–2024 yılları arasında Karagöz’ün kadınlara yönelik cinsel tacizlerine şahit olduklarını ya da doğrudan mağdurlardan dinlediklerini ifade etti. Bir eski çalışan, “Karagöz’ün masasının arkasındaki küçük odada kadınları taciz ettiğini görmeye alışmıştık.” dedi. “Polise gitmeye korktuk” Kadınların ortak noktası, yaşadıklarını uzun süre gizlemeleri. BBC’ye konuşan kadınlar, “sınır dışı edilme korkusu”, toplum baskısı ve kendilerini güvende hissetmemeleri nedeniyle şikâyetçi olamadıklarını söyledi. “O çok nüfuzlu biri. Şikâyet etsek bile kim bizi dinler, kim umursar?” BBC, kadınların iddialarını polis, adli belgeler ve uluslararası kurum kaynaklarıyla doğrulamaya çalıştı. Daha önce de şikâyet edilmiş Resmî kayıtlara göre Karagöz, 2019 yılında bir kadın tarafından cinsel saldırı ve taciz suçlamasıyla şikâyet edildi, ancak delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verildi. 2022’de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), iddialardan haberdar olduktan sonra bazı kadınlarla gizli mülakatlar yaptı. 2025 yılında polis, yardım mağazasına baskın düzenledi, dükkânı mühürledi ve yeni iddialar üzerine Karagöz’ü sorguladı. Ancak Haziran 2025’te yeniden takipsizlik kararı verildi. Sadettin Karagöz: “Bu iddialar bir iftira, ben hastayım” BBC’nin sorularını Ankara’daki bir otelde yanıtlayan Sadettin Karagöz, tüm suçlamaları reddetti. “Üç kişi, beş kişi, 10 kişi konuşabilir. Eğer 100 kişi çıksaydı, o zaman belki inanırdınız. Ama ben bunların hiçbirini yapmadım.” Karagöz, diyabet ve tansiyon hastası olduğunu, 2016’da bir testisinin alındığını ve “cinsel ilişkiye giremeyeceğini” ileri sürdü. BBC bu iddiayı İstanbul Üniversitesi Androloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ateş Kadıoğlu’na sordu. Kadıoğlu, “Bir testisin alınması cinsel fonksiyonları büyük ölçüde etkilemez” yanıtını verdi. Bu açıklamaya rağmen Karagöz, “Benim böyle bir dürtüm yok. Biz iyilik yaptık, karşılığında iftiraya uğradık.” ifadelerini kullandı. Karagöz ayrıca, yardım ettiği bazı kişilerin uyuşturucu ve yasa dışı faaliyetlerle ilgilendiğini ve “kendisini karalamak için suçlamalarda bulunduklarını” iddia etti. BBC ise bu iddiaları destekleyen herhangi bir delile ulaşamadı. Yardım mağazası isim değiştirdi 2025 yılının Mart ayında Karagöz, mağazasının adını “Bir Evim Aşevi Derneği” olarak değiştirdi ve kurumu resmî dernek statüsüne taşımak için başvurdu. Ancak kadınların ifadelerine göre, mağazanın ismi değişse de sistem aynı kaldı. “İyilikten kabusa” – kadınların sesi Madina, bugün farklı bir şehirde yaşamaya çalışıyor. Ağır hasta oğlunu 7 yaşında kaybettiğini söyleyen kadın, “O günleri hatırlamak bile bana kabus gibi geliyor.” diyor. “Hiçbir erkeğe güvenemedim. Depresyona girdim, ölmek istedim. Beni ayakta tutan tek şey çocuklarımdı.” Nada ise hâlâ Ankara’da. “Onu şikâyet eden kadınların başına neler geldiğini gördüm. Şimdi bile konuştuğum için korkuyorum.” Sistematik sessizlik ve kırılganlık Bu olay yalnızca bireysel bir taciz dosyası değil; Türkiye’de mülteci kadınların sistematik olarak sessizleştirildiği, hukuki korumadan uzak kaldığı bir yapıyı ortaya koyuyor. Yardım sisteminin denetimsizliği, sığınmacıların yasal statüsünün belirsizliği ve sosyal baskılar, mağdurların adalet arayışını neredeyse imkânsız hale getiriyor. Sessiz kalan bir adalet, korku içinde yaşayan kadınlar Sadettin Karagöz hakkındaki dosyalar şu anda kapalı, ancak BBC’nin haberi sonrasında kadın hakları örgütleri ve mülteci dernekleri yeni bir soruşturma çağrısı yaptı. Türkiye’deki yetkililerden ise henüz bir açıklama gelmedi. Bir mülteci kadının sözleriyle: “Bizim için adalet, sadece bir kelime. Yardım için kapısını çaldığımız kişi, bizi karanlığa itti.”

Güney Kıbrıs’tan Erhürman’a “Crans Montana’ya dönüş” çağrısı! Haber

Güney Kıbrıs’tan Erhürman’a “Crans Montana’ya dönüş” çağrısı!

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) dün tamamlanan cumhurbaşkanlığı seçiminde resmi olmayan sonuçlara göre Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman oyların yüzde 62,8’ini alarak yeni cumhurbaşkanı seçildi. Bu gelişmenin ardından Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Hristodulidis, sosyal medya hesabından dikkat çeken bir mesaj paylaştı. Hristodulidis’ten tebrik ve müzakere çağrısı Hristodulidis paylaşımında, Erhürman’ı tebrik ederek Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakereleri yeniden başlatmaya hazır olduğunu belirtti. Rum lider, 2017’de sonuçsuz kalan Crans Montana Konferansı’nın kaldığı yerden devam ettirilmesi gerektiğini vurguladı. “Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in çerçevesinde, Kıbrıs sorununa esaslı bir çözüm bulmak için Crans Montana’da kesilen müzakereleri yeniden başlatmaya hazır olduğumu yineliyorum. Bu süreç, barış için tarihi bir fırsattır.” “Süreç BM ve AB ilkeleri temelinde ilerlemeli” Hristodulidis, müzakerelerin Birleşmiş Milletler kararları, Güvenlik Konseyi ilkeleri ve Avrupa Birliği değerleri temelinde yürütülmesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca, BM tarafından duyurulacak genişletilmiş gayrı resmi toplantının, “süreci yeniden başlatmak için önemli bir fırsat” olduğunu dile getirdi. Crans Montana görüşmeleri neden çökmüştü? İsviçre’nin Crans Montana kasabasında 2017’de yapılan Kıbrıs Konferansı, adadaki en kapsamlı çözüm girişimlerinden biri olarak tarihe geçmişti. Görüşmelerde Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı ve Rum lider Nikos Anastasiadis’in yanı sıra Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık da garantör ülkeler olarak yer almıştı. Ancak müzakereler, “güvenlik ve garantiler” başlığında uzlaşma sağlanamaması nedeniyle çökmüştü. Rum tarafı garantörlük sisteminin kaldırılmasını talep ederken, Türk tarafı bu talebe karşı çıkmış ve Türk askerinin adadaki varlığının “güvence unsuru” olduğunu savunmuştu. Ankara ve Lefkoşa temkinli Erhürman cephesinden Hristodulidis’in çağrısına ilişkin henüz resmi bir yanıt gelmezken, Ankara’nın da bu tür girişimlere temkinli yaklaştığı biliniyor. Türkiye ve KKTC, son yıllarda “iki devletli çözüm” politikasını savunuyor. Diplomatik gözlemcilere göre, Erhürman’ın göreve yeni başlamasıyla birlikte Rum liderin bu açıklaması, uluslararası toplumda “diyalog sürecini yeniden canlandırma hamlesi” olarak görülüyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.