SON DAKİKA

#Selahattin Demirtaş

HABER DEĞER - Selahattin Demirtaş haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Selahattin Demirtaş haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Siyasette yargı fırtınası: Demirtaş hakkında 7 yıla kadar hapis istemi Haber

Siyasette yargı fırtınası: Demirtaş hakkında 7 yıla kadar hapis istemi

Mersin’de açılan dosyada talep edilen ceza siyasetin gündemine oturdu Mersin 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında savcılık, zincirleme şekilde “Cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle 1 yıl 3 aydan 7 yıla kadar hapis cezası istedi. Dava, Demirtaş’ın Mersin ve Diyarbakır’daki konuşmalarına dayandırıldı ve iki dosyanın birleştirilmesine karar verildi. Savcılık, zincirleme suç değerlendirmesiyle üst sınırı işaret etti Esasa ilişkin mütalaada, isnat edilen fiillerin zincirleme suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiği savunuldu. Savcılık makamı, bu gerekçeyle Demirtaş hakkında üst sınırı zorlayan bir talepte bulundu. Ankara ve Mardin’deki ifadeleri kapsayan dosyaların birleştirilmesi talebi ise mahkeme tarafından reddedildi. Müşteki taraf daha ağır yaptırım istedi, savunma süre talep etti Duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi ile bağlanan müşteki avukatı, zincirleme suç yerine her bir eylem için ayrı ayrı cezalandırma talep etti. Demirtaş’ın avukatı ise mütalaaya karşı savunma hazırlamak üzere süre istedi; mahkeme bu talebi kabul etti. Mahkeme, tutukluluğun sürmesine karar verdi Halen Edirne F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan Demirtaş duruşmaya katılmadı. Hakim, mevcut halin devamına hükmetti; sanığın bir sonraki celsede hazır bulunmaması halinde “susma hakkını kullandığının kabul edileceği” ihtarında bulunuldu. Dava 6 Ocak’a ertelendi. Dosya, ifade özgürlüğü ve siyaset-yargı ilişkisini yeniden tartışmaya açtı Karar sürecinin, yalnızca bireysel bir yargılama değil; siyaset, ifade özgürlüğü ve yargının sınırlarının toplum nezdinde yeniden tartışılacağı bir eşik oluşturduğu yorumları yapılıyor. Gözler şimdi bir sonraki duruşmaya ve mahkemenin vereceği kritik karara çevrildi.

Demirtaş: Kimse benim adıma konuşamaz! Haber

Demirtaş: Kimse benim adıma konuşamaz!

“Benim adıma konuşan hiç kimseyi kabul etmiyorum” Edirne F Tipi Cezaevi’nde 9 yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, kamuoyuna el yazısıyla hitap ettiği bir mektupla gündeme yeniden damga vurdu. Demirtaş, son günlerde kendisine atfedilen açıklamalara tepki göstererek, “İyi niyetli dahi olsa hiç kimsenin benim adıma konuşma yetkisi yoktur” ifadelerini kullandı. Mektup, Demirtaş’ın resmi X hesabı üzerinden yayımlandı ve kısa sürede binlerce kişiye ulaştı. Arınç’ın sözlerine dolaylı yanıt: “Benim doğrudan söylemediğim hiçbir şey beni bağlamaz” Demirtaş’ın bu çıkışı, eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın cezaevi ziyareti sonrası yaptığı açıklamaların hemen ardından geldi. Arınç, “Demirtaş Erdoğan’la görüşmek istiyor, siyasete dönmeyeceğine söz verirse tahliye süreci hızlanır” şeklindeki sözleriyle büyük tartışma yaratmıştı. Demirtaş’ın mektubu, bu iddialara net bir yanıt niteliği taşıyor. Mektupta şu ifadeler öne çıkıyor: “Benim doğrudan paylaşmadığım hiçbir açıklama, yorum, düşünce beni bağlamaz. Gerektiğinde düşüncelerimi bizzat kamuoyu ile paylaşıyorum.” “Bundan böyle siyasetçi ve bazı avukatlarla görüşmeyeceğim” Demirtaş, kendisine mal edilen sözler ve çarpıtılmış açıklamalar nedeniyle görüşme trafiğini sınırlandıracağını belirterek dikkat çeken bir karar aldığını duyurdu: “Arkadaşlarım hariç hiçbir siyasetçi ve avukatla görüşmeyeceğim. Bu çarpıtma ve suistimalleri önlemenin başka yolu kalmadı.” Bu cümle, hem iktidar hem de muhalefet kulislerinde yankı uyandırdı. Siyasi kulislerde deprem etkisi Mektup, barış süreci, tahliye tartışmaları ve kulislerde dolaşan “uzlaşma” iddialarının tam ortasına düştü. Gazeteci Nevşin Mengü X hesabında şu yorumu yaptı: “Demirtaş, Bülent Arınç’ın iddialarını boşa düşürdü. Siyasete dönmeyeceğine ‘söz vermesi’ için baskı yapıldığı iddiaları var, Demirtaş bunu açık şekilde reddediyor.” DEM Parti kaynakları ise mektubun “Demirtaş’ın bağımsız, manipüle edilmeyen sesini koruma iradesi” olduğunu açıkladı. Arka Plan: Tartışmayı başlatan ziyaret 18 Kasım’da Bülent Arınç’ın Edirne Cezaevi ziyaretiyle birlikte, kulislerde “arka kapı diplomasisi”, “Demirtaş’tan uzlaşma sinyali” yorumları gündeme gelmişti. Demirtaş’ın mektubu, bu söylemlere sert bir fren niteliği taşıyor. Mektubun yayımlanan bölümü “İyi niyetli dahi olsa hiç kimsenin benim adıma konuşma yetkisi yoktur. Doğrudan paylaşmadığım hiçbir açıklama beni bağlamaz. Bundan böyle arkadaşlarım hariç hiçbir siyasetçi ve avukatla görüşmeyeceğim.” — Selahattin Demirtaş, 20 Kasım 2025 Tahliye tartışmalarında yeni kırılma noktası Demirtaş’ın mektubu, siyasi atmosferde yeni bir döneme işaret ediyor. Hem iktidar hem muhalefet cephesinin “Demirtaş tahliye edilir mi?” tartışmalarının sürdüğü bir dönemde gelen bu açıklama, “uzlaşma” iddialarını ortadan kaldıran net bir kırmızı çizgi olarak görülüyor.

AB'nin Türkiye raporuna Ankara'dan Yanıt: Önyargılı, mesnetsiz, reddediyoruz! Haber

AB'nin Türkiye raporuna Ankara'dan Yanıt: Önyargılı, mesnetsiz, reddediyoruz!

Ankara: AB, olumlu gündem arayışını baltalıyor Avrupa Birliği Komisyonu’nun 4 Kasım’da yayımladığı yıllık Türkiye raporu, Ankara’nın sert tepkisini çekti. Dışişleri Bakanlığı, raporda yer alan yargı, temel haklar ve iç siyasi işleyişe dair değerlendirmeleri “taraflı, önyargılı ve mesnetsiz” olarak nitelendirdi. Bakanlık, kullanılan dili de Türkiye-AB ilişkilerini geliştirme çabalarıyla bağdaşmayan “olumsuz ve işbirliğine zarar veren” bir tutum olarak tanımladı. AB: Türkiye’de demokratik gerileme sürüyor, yargı bağımsız değil AB Komisyonu raporu, Türkiye’de insan hakları ve demokrasi standartlarının “önceki yıllara göre daha da kötüleştiğini” belirtiyor. Belgede, güçler ayrılığının zayıfladığı, yürütmenin yargı üzerindeki etkisinin arttığı, muhalefet temsilcilerinin tutuklanmasının “Türkiye’nin demokratik geleneğine dair ciddi soru işaretleri yarattığı” vurgulanıyor. Raporda ayrıca, büyükşehir belediyelerinde muhalefet temsilcilerine açılan davalar ile iktidar yanlısı isimlere yönelik soruşturma eksikliği arasında “seçici uygulama” bulunduğu ifade ediliyor. AİHM kararları, Demirtaş ve Kavala vurgusu raporda öne çıktı AB, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının uygulanmamasını temel sorunlardan biri olarak gösterdi. Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarının yerine getirilmemesi özellikle eleştirildi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye hakkında “yoğun denetim” altında tuttuğu 205 dosya bulunduğuna dikkat çekildi. Dışişleri: “AB raporu, stratejik ortaklık perspektifine aykırı” Ankara, raporun hem içerik hem ton olarak kabul edilemez olduğunu belirterek Türkiye’nin AB üyelik hedefinin sürdüğünü, ancak “tek taraflı değerlendirmelerin sürece katkı sunamayacağını” vurguladı. Açıklamada, Türkiye ile AB arasında “olumlu gündem inşa etme iradesi varken böylesi metinlerin süreci geriye götürdüğü” ifadesi yer aldı. AB, Kürt yurttaşlara ilişkin çözüm süreci vurgusu yaptı Raporda, Türkiye’nin güvenlik gerekçeli uygulamalarında hukukun üstünlüğü ve temel haklara riayet etmesi gerektiği belirtildi. AB, geçmişte başlatılan çözüm sürecinin “barışçıl ve sürdürülebilir çözüm potansiyeli taşıdığı” değerlendirmesini yineledi. Ekonomi politikaları: “Para sıkılaştırması olumlu, sürdürülmeli” Raporda Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmeler daha ılımlı bir dille yer aldı. Sıkı para politikasının enflasyonu düşürmede etkili olduğu, dış pozisyonun güçlendiği ve Türkiye’nin hâlâ işleyen bir piyasa ekonomisi niteliği taşıdığı belirtildi. AB, ekonomik programın “kararlılıkla devam etmesi gerektiğini” vurguladı. Vize serbestisi ve siyasi uyumda ilerleme yok Schengen vizesinde kolaylaştırıcı adımların devreye alındığını belirten AB, vize muafiyeti için gerekli 6 kriterde hâlâ ilerleme olmadığını kaydetti. Türkiye’nin dış politikada AB tutumuyla uyum oranı ise bir önceki yıl %6 iken bu sene %4’e düştü. Tam üyelik süreci 20 yıldır fiilen donmuş durumda Türkiye’nin 1987’de yaptığı tam üyelik başvurusundan bu yana süreç defalarca durdu. 2005’te başlayan müzakerelerde açılan 35 fasıldan yalnızca 16’sı açılabildi, sadece biri geçici olarak kapatıldı. 2016’dan bu yana hiçbir fasıl ilerlemedi.

Bahçeli’nin “Demirtaş” çıkışının ardından DEM Parti’den yanıt Haber

Bahçeli’nin “Demirtaş” çıkışının ardından DEM Parti’den yanıt

TBMM’de yapılan DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşan Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, AİHM’in dün kesinleşen kararına dikkat çekerek, eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tutukluluğunun hukuki değil siyasi olduğunu söyledi. Bakırhan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Tahliyesi Türkiye için hayırlara vesile olur” sözlerine teşekkür ederek, “Bu çağrı doğruysa gereği yapılmalı, Demirtaş başta olmak üzere tüm Kobani davası tutukluları bir saniye bile geçirmeden serbest kalmalıdır” dedi. “AİHM kararı kesinleşti, Türkiye bu karara uymak zorunda” Bakırhan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Demirtaş hakkında üç kez ihlal kararı verdiğini hatırlattı ve “İktidarın itirazı reddedildi, karar kesinleşti. Bu saatten sonra tutukluluk hukuku değil, siyasi keyfiyet olur” ifadelerini kullandı. DEM Parti, 4 Kasım 2016’da başlayan tutuklama sürecini “siyasi tasfiye operasyonu” olarak tanımladı. “Kürt meselesi çözüldükçe Türkiye demokratikleşecek” Bakırhan, Abdullah Öcalan’la görüşme iddialarına da değinerek, “Sayın Öcalan’ın selamı var, demokratik entegrasyon önerisi günceldir” dedi. “Komisyon Öcalan’la da görüşmelidir. Bu 100 yıllık sorunu çözmek istiyorsak muhatabıyla konuşmak en doğal olandır.” Asgari ücret çıkışı: “En az 46 bin TL olmalı” DEM Parti’nin ekonomik önerilerini de açıklayan Bakırhan, asgari ücretin yoksulluk sınırının yarısı olan 46 bin TL olmasını ve yılda iki kez güncellenmesini talep etti. Bahçeli ne demişti? MHP lideri Devlet Bahçeli, grup toplantısı sonrası sorulan bir soru üzerine “Sayın Selahattin Demirtaş hukuki süreci tamamlamıştır, tahliyesi Türkiye için hayırlara vesile olacaktır” demişti. Bu açıklama, Cumhur İttifakı içinde tartışma yaratan dengeler açısından “yumuşama sinyali” şeklinde yorumlanmıştı.

Devlet Bahçeli: Demirtaş’ın tahliyesi hayırlara vesile olacaktır Haber

Devlet Bahçeli: Demirtaş’ın tahliyesi hayırlara vesile olacaktır

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliyesiyle ilgili olarak “Tahliyesi Türkiye için hayırlara vesile olacaktır” şeklinde açıklamada bulundu. Bahçeli, bu sözle siyasi gündemde geniş yankı uyandırırken, aynı zamanda Cumhur İttifakı’nda ‘çatlak’ olduğu yönündeki iddiaları da yalanladı. İttifakta söylentilere son Bahçeli, grup toplantısında, MHP ve Cumhur İttifakı’nın hedefleri etrafında ayrılık olmadığını belirtti. “AK Parti ile aramızda bir hadise değil, bizi sımsıkı saran bir hakikat var” diyerek, ittifakın kuşatıcı ve ortak bir mücadele temelinde sürdüğünü söyledi. Demirtaş cevabı dikkat çekti Toplantı sonrası bir gazetecinin Demirtaş’ın tahliyesine dair sorusuna yanıt veren Bahçeli, “Sayın Demirtaş, hukuki yollardan sonuca ulaşmıştır. Tahliyesi Türkiye için hayırlara vesile olacaktır” ifadelerini kullandı. Bu açıklama, MHP’nin uzun süredir sert olduğu Demirtaş hattında dikkat çeken bir yumuşamaya işaret olarak yorumlandı. 29 Ekim katılımı gündem olmuştu Bahçeli’nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Anıtkabir’deki törene ve Cumhurbaşkanı’nın resepsiyonuna katılmaması “Cumhur İttifakı’nda çatlak” iddialarını gündeme getirmişti. MHP lideri bu toplantıda bu tür söylentilerin geçersiz olduğunu yineledi. İttifakın yeni hedefi Bahçeli konuşmasında, “Cumhur İttifakı yoluna devam edecek, yeni yüzyılın çatısını el birliği, güç birliği, hedef birliği, inanç birliği, ülkü birliği eşliğinde imanla örecektir” dedi. Özellikle “terörsüz Türkiye” vurgusu ön plana çıktı.

Demirtaş : Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz? Haber

Demirtaş : Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz?

HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun Abdullah Öcalan'ı ziyareti etmesi yönündeki tartışmalara yazı kaleme aldı. Edirne F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, T24'te "Sürecin muhasebesi: Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz?" başlıklı bir yazısında ilginç değerlendirmeler var. "Kardeşliğin hukuku, yasaları önce yüreklerde yapılmalı ki geri kalan normatif süreçler yeni bir iklimde, yeni bir atmosferde, yeni bir toplumsal ve siyasal zihniyette kolayca ve olumlu sonuçlar alacak şekilde ilerleyebilsin” diyen Demirtaş, “barış ve kardeşlik mutlaka kazanacak” ifadelerini kullandı. Selahattin Demirtaş’ın kaleme aldığı yazının tamamı şöyle: Sürecin kilit kavramı “silah” değil “kardeşlik”tir. Silah, kardeşlik hukukunu örselediği, kanattığı için tabii ki öncelikle silah aradan çıkmalıydı. Bununla eş zamanlı olarak da kardeşlik hukuku ve duygusu onarılmalıydı. İşte buna ilişkin etkili, sonuç alıcı tek bir adım bile atılmadı... Peki neler yapabilirdik ya da yapabiliriz? Ben aklıma ilk gelenleri sıralayayım, siz ekleyin, genişletin lütfen... Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan’ın inisiyatifleriyle son bir yılda önemli gelişmeler yaşandı, ciddi adımlar atıldı. - Bahçeli’nin Ekim 2024’teki girişimi ve çağrısı - Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı - Erdoğan’ın süreci sahiplenmesi - PKK’nin fesih kongresi - TBMM’de komisyon kurulması - Süleymaniye’de silahları yakma töreni yapılması - PKK’nin Türkiye’den tümüyle çekilmesi - SDG’nin Şam ile entegrasyon anlaşmasına varması Bunlar küçümsenecek, hiçleştirilecek adımlar değil. Hepsi de değerli ve tarihi hamleler. Tamamı da Türkiye’nin iç ve dış güvenliğini yakından ilgilendiren ciddi, olumlu gelişmeler. Yani konunun “güvenlik” boyutunda, bir yılda büyük mesafe kat edildi. Bu, işin olumlu tarafı. Sürecin kilit kavramı “silah” değil “kardeşlik”tir Şimdi soru şudur: Süreç sadece “güvenlik” başlığından ve “güvenlik” başlığı da sadece silahtan mı oluşuyor? Bu soruya evet cevabı verenler ya “güvenlik” kavramını ya da süreci hiç anlamamış, en azından bizim anladığımız şekilde anlamamış demektir. Oysa sürecin kilit kavramı “silah” değil “kardeşlik”tir. Silah, kardeşlik hukukunu örselediği, kanattığı için tabii ki öncelikle silah aradan çıkmalıydı. Bununla eş zamanlı olarak da kardeşlik hukuku ve duygusu onarılmalıydı. İşte buna ilişkin etkili, sonuç alıcı tek bir adım bile atılmadı. Çıkarılması gereken yasalardan söz etmiyorum, henüz o konuda da ilerleme olmadı ancak yasadan önce yapılması gereken şey, duyguda birliği sağlamaya yönelik çalışmalardır, bunlar yapılmadı. Yasa Meclis’ten önce halkın bilincinde yapılmalıdır “Yasa nerede yapılır?” diye sorulsa herkes net bir şekilde “Meclis’te” diye cevaplayacaktır ancak bu cevap doğru değil. Yasa toplumda, halkta, millette yapılır; Meclis ise o yasayı norma dönüştürür ve bağlayıcı hale getirir. Dolayısıyla kardeşliğin yasaları önce halkın bağrında, yüreğinde, benliğinde ve bilincinde yapılmalıdır. İşin esası ideoloji, teori, norm değil duygudur. Kardeşlik önce duyguda kurulur, sonra Meclis onu norma, yasaya dönüştürür. Ortada duygu yokken yasa yapmaya kalkarsanız hem zorlanırsınız hem de halkın iradesinin tersine adım atmış olursunuz. Her şeyi getirip yasaya bağlamak ve sanki yasalar çıksa tüm sorunlar hemen o saat çözülecekmiş gibi bir beklentiye girmek büyük hatadır. Mesela Meclis yarın, “Kürtler ile Türkler kardeştir ve birbirlerini sevmek zorundadırlar” diye bir yasa yapsa mesele hallolur mu? Sabahına herkes birbirini sevmeye mi başlar? Evet, Kürt ile Türk kardeştir, birbirlerini kardeş gibi, ana gibi, yar gibi sevmelidir. Fakat son yüz yılın hataları nedeniyle araya kan girdi, silah girdi, ayrımcılık girdi. Tamamı Türk ve Kürt analarının evladı olan 50 bin kardeşimiz Türkiye’nin her mezarlığında toprağın altına girdi, bazılarının mezarı bile yok. Öfkeler, kızgınlıklar, kırgınlıklar, nefretler, intikam duyguları birikti, birikti, kardeşlerin arasına girdi. Bunları gidermek, yasımızı ve acımızı ortaklaştırmak, yaralarımızı karşılıklı sarmak, göz göze bakıp kardeşçe sarılmak, hüzün ve sevinç gözyaşlarını aynı anda dökmek yasadan çok daha öncelikli, yapıcı ve kalıcı olur. Zaten bunları yaptıktan sonra yasayı yapmak çok kolaydır ve o iş artık sadece küçük bir detaydır. Cumartesi Anneleri ile Barış Anneleri, Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda Neler yapılabilirdi? Peki bu belirttiklerimi sağlamak için neler yapabilirdik ya da yapabiliriz? Ben aklıma ilk gelenleri sıralayayım, siz ekleyin, genişletin lütfen. Mesela Meclis Komisyonu aylarca “dinleme” adı altında top çevirmek yerine şunları yapsaydı çok daha etkili olmaz mıydı? Hatta siyasi parti liderleri de bu etkinliklerde yer alsalardı sonuç çok daha yapıcı olmaz mıydı? Neler mesela? • Liderler ve komisyon üyeleri; Adnan Menderes’in, Alparslan Türkeş’in, Orhan Doğan’ın ve Mehmet Sincar’ın mezarlarını ziyaret edip oradan Anıtkabir’e gitselerdi. • Konya’da Mevlana’yı, Doğubayazıt’ta Ehmedê Xanî’yi ziyaret etselerdi. • Diyarbakır’da Amedspor ile Trabzonspor arasında bir kardeşlik maçı organize etselerdi. Tüm Diyarbakır, Trabzonspor ve Amedspor bayraklarıyla donatılsaydı. Karadeniz’den akın akın gelen kardeşlerimiz Diyarbakırlıların evlerinde misafir edilselerdi, stadyuma maçı izlemeye birlikte gitselerdi. Vanspor, aynı şekilde Kayserispor’a konuk olsaydı ve Kürt kardeşlerimiz akın akın Kayseri’ye gidip evlerde misafir olsalardı. • Milli futbol takımı, bir maçını Diyarbakır Stadyumu’nda oynasaydı ve Diyarbakırlılar Milli Takım’a canı gönülden sahip çıksalardı. • Bir otobüs dolusu genç Edirne’den, bir otobüs genç de Hakkari’den yola çıksaydı, Anıtkabir’de buluşup Türkçe ve Kürtçe bir kardeşlik bildirisi okusalar, bildiriyi Anıtkabir defterine de yazsalardı. • Bir otobüs dolusu genç İzmir’den, bir otobüs de Kars’tan yola çıksa ve Çanakkale Şehitliği’nde buluşup kardeşlik bildirisini Türkçe ve Kürtçe okusalar, oradan beraberce Ankara’ya, Meclis’e gelip bildiriyi Meclis Başkanı’na teslim etselerdi. • Kültür Bakanlığı’nın girişimiyle yedi bölgede kardeşlik konserleri düzenlense ve TRT sanatçıları ile Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) sanatçıları aynı sahnede Türkçe ve Kürtçe kardeşlik türküleri, şarkıları söyleselerdi. • Milli Eğitim Bakanlığı’nın girişimiyle Kürtçe - Türkçe ve Türkçe - Kürtçe sözlük ile gramer kitabı basılsaydı ve tüm öğrencilere ücretsiz dağıtılsaydı. • Bursa Ulu Camide ve Diyarbakır Ulu Cami’de aynı anda Türkçe ve Kürtçe kardeşlik hutbesi okunsaydı. • Evlatlarını çatışmalarda kaybetmiş Türk ve Kürt anaları kol kola girip beraberce mezarlıkları ziyaret etselerdi, akşamına da Beştepe’de Cumhurbaşkanı tarafından ağırlansalardı. Bunlar yapılmadı ama Yazmaya devam etsem sayfalar yetmez ama derdimi anlatabilmişimdir umarım. Yani kardeşliğin hukuku, yasaları önce yüreklerde yapılmalı ki geri kalan normatif adımlar atılırken, yasalar yapılırken yeni kırılmalar, ayrışmalar olmasın. Eğer bu belirttiğim gibi çalışmalar yapılmış olsaydı Meclis Komisyonunun İmralı’ya gitmesi konusu da bir krize dönüşmezdi. Bunlar yapılmadı ama başta da belirttiğim gibi bol bol dinleme yapıldı. Orada burada gereksiz yere sloganlar atıldı, televizyonlarda konuşanlar ağızlarının ayarını tutturamadılar; hakaretler, tehditler, şantajlar, ekranlardan halkın üstüne boca edildi. Yetmedi, muhalefete yönelik ve özellikle CHP’yi hedefe koyan “mutlak butlan, iptal, tutuklama, kayyım, casusluk, rüşvet” operasyonlarıyla ayrışma iyice derinleştirildi. 30 yıllık hapis cezalarını bitirmiş siyasi mahpuslar, hasta mahpuslar bile cezaevinden çıkamadılar. Kayyım atanmış tek bir belediye bile halka iade edilmedi. Kürt – Türk kardeşliği pekiştirilmeden, üstüne Türk – Türk ayrışması eklendi. Sonuç olarak; Dost acı söyler, ben barışın ve kardeşliğin dostu olarak bunları 12 metrekarelik hücremden görüyor ve üzülüyorum. Hücredeki tek arkadaşım ve yerine kayyım atanarak altı yıldır suçsuz yere hapiste tutulan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Dr. Adnan Selçuk Mızraklı’ya ve onun dik duruşuna bakıp bakıp bu yazıyı yazarken umudumuzu koruyor, mücadele kararlılığımızı diri tutuyoruz. Biliyoruz, inanıyoruz ve çabalıyoruz. Barış ve kardeşlik mutlaka kazanacak.

Çandar: Demirtaş’ı hapiste tutarak kimseyi barış sürecine inandıramazsınız Haber

Çandar: Demirtaş’ı hapiste tutarak kimseyi barış sürecine inandıramazsınız

“Cezaevinde olmaları kabul edilemez” Çandar, ziyaretin ardından yaptığı açıklamada her iki ismin de sağlık durumlarının iyi olduğunu belirtti. Ancak tutukluluklarının “kabul edilemez” olduğunu vurguladı. “Bugün Türkiye’de bir süreç varsa ve bu süreçten barış umut ediliyorsa, onların dışarıda olması gerekiyor” ifadelerini kullandı. AİHM kararına dikkat çekti Demirtaş’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 8 Temmuz 2025 tarihli kararının uygulanmasını beklediğini hatırlatan Çandar, Türkiye’nin itiraz süresinin dolmak üzere olduğunu belirtti. Çandar, “Türkiye itiraz etmezse –ki etmemesi gerekir– Demirtaş’ın derhal özgür kalması gerekiyor” dedi. Mızraklı’nın başvurusu reddedildi Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’nın ise hukuksuz biçimde cezaevinde tutulduğunu savunan Çandar, denetimli serbestlik hakkının gözlem kurulu tarafından “örgüt üyeliğinden ayrıldığına dair beyanın bulunmaması” gerekçesiyle engellendiğini söyledi. “Örgüt üyeliği olduğuna dair tek bir delil yok, buna rağmen içeride tutuluyor” dedi. “Toplumda güven tesis edilemez” Barış sürecinin inandırıcı olması için toplumun desteğinin şart olduğunu dile getiren Çandar, “Demirtaş hapisteyken, Mızraklı’nın dilekçeleri sudan gerekçelerle reddedilirken bu süreç inandırıcı olmaz. Yürürse de topal yürür” diye konuştu. “Bir an önce özgür kalmalılar” Çandar, açıklamasını şu sözlerle tamamladı: “Eğer gerçekten barış istiyorsanız halkı inandırmanız gerekir. Demirtaş’ı hapiste tutarak kimseyi barışa doğru gidildiğine ikna edemezsiniz. O yüzden Selahattin Demirtaş bir an önce özgürlüğüne kavuşmalı, Selçuk Mızraklı cezaevi duvarlarının dışına çıkarılmalıdır.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.