Selahattin Demirtaş'ın Tahliyesi ve Irma'nın Bebeği Soupsy
Yazının Giriş Tarihi: 16.11.2025 20:16
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.11.2025 21:12
Selahattin Demirtaş, 2016'dan bu yana cezaevinde tutuluyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 8 Temmuz'da açıkladığı ve 3 Kasım'da itirazın reddiyle kesinleşen tahliye kararının ardından, son gelişmelerle özgürlüğüne kavuşması gündemde. Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın cezaevi ziyareti sonrası "önümüzdeki günlerde tahliye" öngörüsü, DEM Parti'nin çağrıları ve avukatlarının İstinaf Mahkemesi başvurusuyla, bu ay içinde tahliye gerçekleşebilir.
Sanırım bu, yalnızca fiziksel bir çıkış olmayacak. Dokuz yıllık hapishane süreci, Demirtaş'ı dönüştürmüş olmalı; çıkan profil, giren profilden farklı bir çizgi taşıyacak. Değişim, böyle zorlu yolculuklarda kaçınılmazdır; fakat bu dönüşüm, destekçileri arasında da bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratabilir. Demirtaş'ın tahliyesi bana, Franz Kafka'nın gerçek bir anısından esinlenen "Kafka and the Doll" kitabını hatırlattı. Hikâyede, Prag parkında oyuncak bebeğini kaybeden küçük bir kız olan Irma, Kafka tarafından teselli edilir. Kafka, Irma'nın bebeği Soupsy'nin ağzından mektuplar yazar: Bebek, uzak diyarlarda maceralar yaşar, yeni ufuklar keşfeder. Kız, kaygısını bu hayali yolculukla yönetir. Doruk noktasında bebek son mektubunda şöyle der: "Seyahatlerim beni değiştirdi" (My travels have changed me). Kafka, burada değişimin doğal akışını ve kayıpların dönüştürücü etkisini vurgular; bir kabullenme ve umut köprüsü kurar.
Selahattin Demirtaş'ın hapis yılları da benzer bir "yolculuk" niteliğinde bana göre Bu süreçte kitaplar okumuş, yazılar kaleme almış, içsel bir muhasebe yapmış olmalı bence. Girerken, HDP'nin önde gelen bir siyasetçisi olarak Kürt meselesi etrafındaki tartışmalarda merkezi bir figürdü şüphesiz. Çıktığında ise, bu sıfatlarının yanına cezaevi deneyimi eklenmiş bir bakış açısıyla –belki daha temkinli, daha derinleşmiş ve gerçekçi bir analiz yetisiyle– karşılaşabiliriz. Zira objektif bir değerlendirmeyle konuşmak gerekirse, siyasi geçmişi zaten eleştirilere açıktı: Umut verici öneriler sunsa da, jeopolitik gerçekliklerden uzak kalan bir siyasetçi profili çizdi benim gözümde. Hapishane yılları, partisiyle yaşadığı gelişmeler ve Öcalan'ın açıklamaları, bu unsurları pekiştirmiş; fikirlerini yeniden yapılandırmıştır diye düşünüyorum,umut ediyorum
Bu değişim, özellikle Kürt toplumu açısından dikkat çekici bir etki yaratabilir. Yıllarca sembol bir lider olarak görülen Demirtaş, değişmiş bir biçimde çıkarsa örneğin, eski ateşli söylemler yerine daha sakin bir tonla ve gerçekçi bir siyaset diliyle çıkarsa bu ciddi bir şaşkınlık doğurabilir. Beklenen kahramanlık figürü yerine, "değiştim" diyen bir profil, hayal kırıklığına yol açabilir; "Bu mu bizim beklediğimiz Demirtaş?" sorgulamasını gündeme getirebilir. Öcalan'ın açıklamaları sonrası ve hâlâ devam eden tartışmaları hepimiz tekrar hatırlayalım: Kürt toplumu, bu defa daha da sert ve sarsıcı bir biçimde kendi beklentileriyle yüzleşmek zorunda kalabilir. Buna herkesin hazırlıklı olması gerektiğini düşünüyorum. Ve bu değişimden, akabinde gelmesini umut ettiğim yüzleşmeden Türkiye toplumunun kazançlı çıkacağına da kesinlikle eminim.
Çünkü değişim tek başına yeterli değildir; yüzleşmesiz bir dönüşüm yarım kalır. Yıllardır insan hakları alanında çalışan biri olarak söylüyorum: Gerçek barış, hataların karşılıklı itirafı olmadan kalıcılaşmaz. Devlet kurumları, siyasi partiler ve toplum, Kürt sorunu, adalet mekanizmaları ve barış süreçleriyle artık yüzleşmeli. Demirtaş'ın tahliyesi, bu kolektif muhasebenin bir fırsatı olabilir; yoksa yeni bir erteleme döngüsüne dönüşür.Sonuçta, "Seyahatlerim beni değiştirdi" sözü, Demirtaş için de geçerli. Tahliyesi, bir kapı aralayacak. Asıl soru, bu kapıdan geçildikten sonra neyin değişeceği: Bireysel bir hikâye mi, yoksa toplumsal bir yüzleşme mi?
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Aydoğan Doğan
Selahattin Demirtaş'ın Tahliyesi ve Irma'nın Bebeği Soupsy
Selahattin Demirtaş, 2016'dan bu yana cezaevinde tutuluyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 8 Temmuz'da açıkladığı ve 3 Kasım'da itirazın reddiyle kesinleşen tahliye kararının ardından, son gelişmelerle özgürlüğüne kavuşması gündemde. Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın cezaevi ziyareti sonrası "önümüzdeki günlerde tahliye" öngörüsü, DEM Parti'nin çağrıları ve avukatlarının İstinaf Mahkemesi başvurusuyla, bu ay içinde tahliye gerçekleşebilir.
Sanırım bu, yalnızca fiziksel bir çıkış olmayacak. Dokuz yıllık hapishane süreci, Demirtaş'ı dönüştürmüş olmalı; çıkan profil, giren profilden farklı bir çizgi taşıyacak. Değişim, böyle zorlu yolculuklarda kaçınılmazdır; fakat bu dönüşüm, destekçileri arasında da bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratabilir. Demirtaş'ın tahliyesi bana, Franz Kafka'nın gerçek bir anısından esinlenen "Kafka and the Doll" kitabını hatırlattı. Hikâyede, Prag parkında oyuncak bebeğini kaybeden küçük bir kız olan Irma, Kafka tarafından teselli edilir. Kafka, Irma'nın bebeği Soupsy'nin ağzından mektuplar yazar: Bebek, uzak diyarlarda maceralar yaşar, yeni ufuklar keşfeder. Kız, kaygısını bu hayali yolculukla yönetir. Doruk noktasında bebek son mektubunda şöyle der: "Seyahatlerim beni değiştirdi" (My travels have changed me). Kafka, burada değişimin doğal akışını ve kayıpların dönüştürücü etkisini vurgular; bir kabullenme ve umut köprüsü kurar.
Selahattin Demirtaş'ın hapis yılları da benzer bir "yolculuk" niteliğinde bana göre Bu süreçte kitaplar okumuş, yazılar kaleme almış, içsel bir muhasebe yapmış olmalı bence. Girerken, HDP'nin önde gelen bir siyasetçisi olarak Kürt meselesi etrafındaki tartışmalarda merkezi bir figürdü şüphesiz. Çıktığında ise, bu sıfatlarının yanına cezaevi deneyimi eklenmiş bir bakış açısıyla –belki daha temkinli, daha derinleşmiş ve gerçekçi bir analiz yetisiyle– karşılaşabiliriz. Zira objektif bir değerlendirmeyle konuşmak gerekirse, siyasi geçmişi zaten eleştirilere açıktı: Umut verici öneriler sunsa da, jeopolitik gerçekliklerden uzak kalan bir siyasetçi profili çizdi benim gözümde. Hapishane yılları, partisiyle yaşadığı gelişmeler ve Öcalan'ın açıklamaları, bu unsurları pekiştirmiş; fikirlerini yeniden yapılandırmıştır diye düşünüyorum,umut ediyorum
Bu değişim, özellikle Kürt toplumu açısından dikkat çekici bir etki yaratabilir. Yıllarca sembol bir lider olarak görülen Demirtaş, değişmiş bir biçimde çıkarsa örneğin, eski ateşli söylemler yerine daha sakin bir tonla ve gerçekçi bir siyaset diliyle çıkarsa bu ciddi bir şaşkınlık doğurabilir. Beklenen kahramanlık figürü yerine, "değiştim" diyen bir profil, hayal kırıklığına yol açabilir; "Bu mu bizim beklediğimiz Demirtaş?" sorgulamasını gündeme getirebilir. Öcalan'ın açıklamaları sonrası ve hâlâ devam eden tartışmaları hepimiz tekrar hatırlayalım: Kürt toplumu, bu defa daha da sert ve sarsıcı bir biçimde kendi beklentileriyle yüzleşmek zorunda kalabilir. Buna herkesin hazırlıklı olması gerektiğini düşünüyorum. Ve bu değişimden, akabinde gelmesini umut ettiğim yüzleşmeden Türkiye toplumunun kazançlı çıkacağına da kesinlikle eminim.
Çünkü değişim tek başına yeterli değildir; yüzleşmesiz bir dönüşüm yarım kalır. Yıllardır insan hakları alanında çalışan biri olarak söylüyorum: Gerçek barış, hataların karşılıklı itirafı olmadan kalıcılaşmaz. Devlet kurumları, siyasi partiler ve toplum, Kürt sorunu, adalet mekanizmaları ve barış süreçleriyle artık yüzleşmeli. Demirtaş'ın tahliyesi, bu kolektif muhasebenin bir fırsatı olabilir; yoksa yeni bir erteleme döngüsüne dönüşür.Sonuçta, "Seyahatlerim beni değiştirdi" sözü, Demirtaş için de geçerli. Tahliyesi, bir kapı aralayacak. Asıl soru, bu kapıdan geçildikten sonra neyin değişeceği: Bireysel bir hikâye mi, yoksa toplumsal bir yüzleşme mi?