Tarihin kırılma dönemlerinde, krizler fırsata dönüştürülebildiği gibi, fırsatlar da felakete evrilebilir. Geçen yüzyılın başında, Osmanlı hinterlandı üzerinde büyük bir operasyon gerçekleşti. Öncesinde, Balkanlar, Kafkasya ve Kuzey Afrika'daki kayıpların ardından, Anadolu ve Mezopotamya'nın kadim halkları da kopuş ve çatışmaya sürüklendi. Osmanlı'nın en sadık tebaası olarak anılan Ermeniler, zaman içerisinde destekleniyor gibi gösterilerek, hedef haline getirildiler. Kiliseler, okullar, hastaneler aracılığıyla, sosyal örgütlülüğü büyütülen Ermeni toplumu, yayınlar, milliyetçi örgütlenmeler ve silahlı komitelerle çatışma zeminine zorlandılar. Ermeni komitacılar aracılığıyla toplumsal gerilim tırmandırıldığı gibi, Osmanlı içinde Ermeni toplumuna yönelik öfke ve nefret de tahrik edildi. Nihayet Ermeniler için büyük bir fırsat gibi görünen yıllar, bir anda büyük felakete dönüştü.
Irak ve Suriye'de geçen yüzyılın başında kurulan yönetimler ve çizilen sınırlar, sürdürülebilir olmadığı gibi, büyük haksızlıkları da bünyesinde barındırıyordu. Nihayet manda rejimleri sonrasında, krallıklar ve askeri darbeler, kalıcı otoriter rejimlere dönüştü. Azınlık toplum kesimi eliyle kurdurulan BAAS partileri, gücünü halkından değil, uluslararası dengelerden, dış desteklerden alıyordu. Irak'ta, azınlık olan Sünni Araplar egemenken, Suriye'de azınlığı oluşturan Nusayriler eliyle yönetim şekillendirildi. Bu tablo kendi içinde kriz ve çatışma potansiyeli taşıyordu.
Nihayet soğuk savaşın bitişi ile birlikte, haritalar ve rejimler yeniden masaya yatırıldığında, Kürtler hak ettiklerine inandıkları taleplerin kavgasını yükselttiler. Tam bu noktada, Kürtlerin kendi öz gücü ve toplumsal potansiyeli, bölge dışı aktörler tarafından hızla desteklendi ve beklenti yükseltildi. Irak'ta kurulan bölgesel yönetim, bağımsızlık referandumuna gidecek gücü kendinde hissetti. Suriye'de Suriye dışı aktörler eliyle kurulup desteklenen Selefi görünümlü savaşçı gruplar, Kürtler eliyle frenlendi, hizaya getirildi. Bu başarının doğurduğu özgüven, patlaması gerçek gücün ötesinde planlar yapılmasına psikolojik zemin oluşturdu.
Özellikle Suriye'deki YPG yapılanması, profesyonel destekle düzenli ordu haline getirilerek, bölgenin yeni dizaynında ana aktörlerden birisi olarak tanzim edildi. Suriye'de yok sayılan, kimliği inkar edilen, ağır cezalarla tehdit edilen Kürt dinamiğinin, gerçek gücünü aşan kazanımları, tarihi bir fırsat gibi görülmekle birlikte, büyük riskleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Çekirdeğini YPG'nin oluşturduğu kimi Arap aşiretlerinin desteğiyle ortaya çıkan silahlı unsurlar, Suriye'nin yeniden yapılanmasında belirleyici öznelerden birisi haline geldi. Bu durumun sağlıklı muhasebesini yapmak ve reel güç unsurlarının, toplumsal potansiyelin stratejik pozisyonunu yeniden ele almak gerekiyor. Nüfus gücü, kontrol altında tutulan toprakların sahip olduğu enerji kaynakları ve enerji nakil hatlarının kontrolü gibi imkanlar, Kürtleri komşu ülke ve halkların hedefi haline getirdi.
Kürtler, başta silahlı güçleri olmak üzere, bu dinamizmi tüm bölgenin dönüşümü için kullanmayı mı tercih edecek, yoksa bölgedeki etnik ve mezhepsel çatışmanın önemli aktörlerinden birisi haline mi gelecek? Çok yakında göreceğiz! Kürt siyasal aklı, kazanımlarını korumak, barışı kalıcılaştırmak ve yarınlara damga vurmak yönünde şekillenirse, bir geçiş dönemi hukuku inşa edilebilecek. Aksi takdirde hiçbir ülkenin egemenlik hakları iki ordulu bir sistemi kaldırmayacağı için, iç savaş kaçınılmaz hale gelecektir.
Suriye'nin nasıl yönetileceği konusu, elbette Suriye halklarının uzlaşı ve kararıyla netleşecektir. Bölge dışı aktörlerin, özellikle İsrail ve ABD'nin bölgeye dayattıkları formül ve modeller, yeni çatışma alanları, yeni fay hatları ve kopuş senaryolarını beraberinde getirecektir. Türkiye siyasetinde bir yıldır hayata geçirilmeye çalışılan yol haritası, bu yönde bir arayışın en açık yansımasıdır. Durumu idrak edip, bu doğrultuda hareket etmek, Kürtlerin önündeki en önemli seçenektir.
Öcalan, bu anlamda, Kürt milliyetçisi yaklaşımların barındırdığı riskleri de, dünyadaki hayal kırıklığına dönüşen girişimleri de, doğru ve erken okuduğu için, bu arayışa olumlu katkı sunmuştur. Öcalan'ı, aşırı taviz vermek, bağımsız devlet fırsatını kendi eliyle geri tepmek gibi suçlarla itham edenler, ne Dünya tarihini ne de bölge gerçeklerini doğru biçimde ele alıyorlar.
Sosyal medya üzerinden algı operasyonları ile bağımsız devlet kuranlar, sahadaki gerilimin son derece uzağında, konforlu ortamlarda, büyük oranda da Avrupa ülkelerinde, radikal cesur yorumlar yapıyorlar.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayhan Bilgen
Kürtlere Kurulan Tuzak
Tarihin kırılma dönemlerinde, krizler fırsata dönüştürülebildiği gibi, fırsatlar da felakete evrilebilir. Geçen yüzyılın başında, Osmanlı hinterlandı üzerinde büyük bir operasyon gerçekleşti. Öncesinde, Balkanlar, Kafkasya ve Kuzey Afrika'daki kayıpların ardından, Anadolu ve Mezopotamya'nın kadim halkları da kopuş ve çatışmaya sürüklendi. Osmanlı'nın en sadık tebaası olarak anılan Ermeniler, zaman içerisinde destekleniyor gibi gösterilerek, hedef haline getirildiler. Kiliseler, okullar, hastaneler aracılığıyla, sosyal örgütlülüğü büyütülen Ermeni toplumu, yayınlar, milliyetçi örgütlenmeler ve silahlı komitelerle çatışma zeminine zorlandılar. Ermeni komitacılar aracılığıyla toplumsal gerilim tırmandırıldığı gibi, Osmanlı içinde Ermeni toplumuna yönelik öfke ve nefret de tahrik edildi. Nihayet Ermeniler için büyük bir fırsat gibi görünen yıllar, bir anda büyük felakete dönüştü.
Irak ve Suriye'de geçen yüzyılın başında kurulan yönetimler ve çizilen sınırlar, sürdürülebilir olmadığı gibi, büyük haksızlıkları da bünyesinde barındırıyordu. Nihayet manda rejimleri sonrasında, krallıklar ve askeri darbeler, kalıcı otoriter rejimlere dönüştü. Azınlık toplum kesimi eliyle kurdurulan BAAS partileri, gücünü halkından değil, uluslararası dengelerden, dış desteklerden alıyordu. Irak'ta, azınlık olan Sünni Araplar egemenken, Suriye'de azınlığı oluşturan Nusayriler eliyle yönetim şekillendirildi. Bu tablo kendi içinde kriz ve çatışma potansiyeli taşıyordu.
Nihayet soğuk savaşın bitişi ile birlikte, haritalar ve rejimler yeniden masaya yatırıldığında, Kürtler hak ettiklerine inandıkları taleplerin kavgasını yükselttiler. Tam bu noktada, Kürtlerin kendi öz gücü ve toplumsal potansiyeli, bölge dışı aktörler tarafından hızla desteklendi ve beklenti yükseltildi. Irak'ta kurulan bölgesel yönetim, bağımsızlık referandumuna gidecek gücü kendinde hissetti. Suriye'de Suriye dışı aktörler eliyle kurulup desteklenen Selefi görünümlü savaşçı gruplar, Kürtler eliyle frenlendi, hizaya getirildi. Bu başarının doğurduğu özgüven, patlaması gerçek gücün ötesinde planlar yapılmasına psikolojik zemin oluşturdu.
Özellikle Suriye'deki YPG yapılanması, profesyonel destekle düzenli ordu haline getirilerek, bölgenin yeni dizaynında ana aktörlerden birisi olarak tanzim edildi. Suriye'de yok sayılan, kimliği inkar edilen, ağır cezalarla tehdit edilen Kürt dinamiğinin, gerçek gücünü aşan kazanımları, tarihi bir fırsat gibi görülmekle birlikte, büyük riskleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Çekirdeğini YPG'nin oluşturduğu kimi Arap aşiretlerinin desteğiyle ortaya çıkan silahlı unsurlar, Suriye'nin yeniden yapılanmasında belirleyici öznelerden birisi haline geldi. Bu durumun sağlıklı muhasebesini yapmak ve reel güç unsurlarının, toplumsal potansiyelin stratejik pozisyonunu yeniden ele almak gerekiyor. Nüfus gücü, kontrol altında tutulan toprakların sahip olduğu enerji kaynakları ve enerji nakil hatlarının kontrolü gibi imkanlar, Kürtleri komşu ülke ve halkların hedefi haline getirdi.
Kürtler, başta silahlı güçleri olmak üzere, bu dinamizmi tüm bölgenin dönüşümü için kullanmayı mı tercih edecek, yoksa bölgedeki etnik ve mezhepsel çatışmanın önemli aktörlerinden birisi haline mi gelecek? Çok yakında göreceğiz! Kürt siyasal aklı, kazanımlarını korumak, barışı kalıcılaştırmak ve yarınlara damga vurmak yönünde şekillenirse, bir geçiş dönemi hukuku inşa edilebilecek. Aksi takdirde hiçbir ülkenin egemenlik hakları iki ordulu bir sistemi kaldırmayacağı için, iç savaş kaçınılmaz hale gelecektir.
Suriye'nin nasıl yönetileceği konusu, elbette Suriye halklarının uzlaşı ve kararıyla netleşecektir. Bölge dışı aktörlerin, özellikle İsrail ve ABD'nin bölgeye dayattıkları formül ve modeller, yeni çatışma alanları, yeni fay hatları ve kopuş senaryolarını beraberinde getirecektir. Türkiye siyasetinde bir yıldır hayata geçirilmeye çalışılan yol haritası, bu yönde bir arayışın en açık yansımasıdır. Durumu idrak edip, bu doğrultuda hareket etmek, Kürtlerin önündeki en önemli seçenektir.
Öcalan, bu anlamda, Kürt milliyetçisi yaklaşımların barındırdığı riskleri de, dünyadaki hayal kırıklığına dönüşen girişimleri de, doğru ve erken okuduğu için, bu arayışa olumlu katkı sunmuştur. Öcalan'ı, aşırı taviz vermek, bağımsız devlet fırsatını kendi eliyle geri tepmek gibi suçlarla itham edenler, ne Dünya tarihini ne de bölge gerçeklerini doğru biçimde ele alıyorlar.
Sosyal medya üzerinden algı operasyonları ile bağımsız devlet kuranlar, sahadaki gerilimin son derece uzağında, konforlu ortamlarda, büyük oranda da Avrupa ülkelerinde, radikal cesur yorumlar yapıyorlar.