5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü, Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasının 91’inci yılında bir “kutlama” değil, eşitsizliklerle dolu siyasal düzenin kadınlara hâlâ borçlu olduğu hakların hatırlatıldığı bir yüzleşme gününe dönüşüyor.
Haber Giriş Tarihi: 05.12.2025 11:43
Haber Güncellenme Tarihi: 05.12.2025 11:50
Kaynak:
Haber Merkezi
https://haberdeger.com/
5 Aralık’ın tarihi: Sandığa giriş hakka dönüşmedi
Türkiye’de kadınlar 1930’da belediye seçimlerine, 1933’te muhtarlığa, 5 Aralık 1934’te ise milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuştu. Bu adım genç Cumhuriyet’in en önemli reformlarından biri olarak tarihe geçti. 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili Meclis’e girdi ve Türkiye o dönem dünya ortalamasının üzerinde temsil oranına ulaştı. Ancak 91 yıl sonra tablo tam tersine döndü; TBMM’deki kadın oranı hâlâ yüzde 20’nin altında. Türkiye, 185 ülke arasında 126’ncı sıraya gerileyerek, elde ettiği tarihi kazanımı sürdüremeyen ülkeler arasında yer aldı. Bu durum, siyasal hakların kağıt üzerinde tanınmasının gerçek eşitliği yaratmadığını açık biçimde gösteriyor.
Türkiye’de kadın hakları: Kazanımların gölgesinde gerileme
Kadınlara siyasal hakların erken verilmesi Türkiye açısından önemli olsa da, son yıllarda bu hakların pratik karşılığı zayıfladı. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılması, kadınların yaşam hakkını doğrudan ilgilendiren bir geri adım olarak değerlendirildi. Kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümleri her yıl artarken, ekonomik krizin derinleşmesi kadınların güvencesiz işlerde yoğunlaşmasına yol açtı. Sosyalist-feminist bakış açısıyla bakıldığında, kadınların siyasetten ve ekonomik kararlardan dışlanması tesadüf değil; bakım emeğini ücretsiz sürdüren, düşük ücretli işlerde çalışan, yoksulluğu omuzlayan kadın emeğine bağımlı bir ekonomik düzenin sonucu.
Dünya genelinde patriyarka yeni biçim alıyor
Uluslararası veriler, sorunun sadece Türkiye’ye özgü olmadığını gösteriyor. Dünya parlamentolarında kadın temsili ortalama yüzde 27 düzeyinde. Kadın siyasetçiler, şiddet, mobbing ve cinsiyetçi saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Neoliberal politikaların baskın olduğu bu dönemde kadınların siyasal alandan uzak tutulması, güvencesiz ve düşük maliyetli kadın emeğini artırarak ekonomik düzeni ayakta tutuyor. Sosyalist-feminist teori bu nedenle eşitsizliği sadece kültürel değil, yapısal bir sorun olarak değerlendiriyor.
Mücadele olmadan haklar yaşamaz
5 Aralık’ın anlamını büyüten şey, devletin verdiği haklar değil, bu hakların arkasındaki kadın mücadelesi. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan kadın hareketi, 1980 sonrası bağımsız feminist örgütlenmeler, 8 Mart ve 25 Kasım yürüyüşleri, İstanbul Sözleşmesi için sürdürülen mücadele; bugün hâlâ Türkiye toplumunun en güçlü demokratik direniş damarını oluşturuyor. Bu miras, hakların ancak örgütlü mücadeleyle korunduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
5 Aralık teşekkür günü değil, hesap sorma günüdür
5 Aralık, kadınların siyasal haklarının başlangıç noktası olsa da, gerçek eşitliğin hâlâ kurulmadığını gösteren bir uyarıdır. Kadınların temsil edilmediği bir Meclis, kadınların güvenliğinin sağlanmadığı bir ülke, bakım emeğinin tüm yükünü kadınların sırtına bırakan bir ekonomi; demokratik bir düzen değil, erkek egemen bir yapı yaratır. Sosyalist-feminist bakış açısıyla 5 Aralık, ancak kadınların ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda eşitlik mücadelesinin yükseltildiği bir gün olursa gerçek anlamına kavuşabilir.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
5 Aralık’ın 91 yıllık gerçeği
5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü, Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasının 91’inci yılında bir “kutlama” değil, eşitsizliklerle dolu siyasal düzenin kadınlara hâlâ borçlu olduğu hakların hatırlatıldığı bir yüzleşme gününe dönüşüyor.
5 Aralık’ın tarihi: Sandığa giriş hakka dönüşmedi
Türkiye’de kadınlar 1930’da belediye seçimlerine, 1933’te muhtarlığa, 5 Aralık 1934’te ise milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuştu. Bu adım genç Cumhuriyet’in en önemli reformlarından biri olarak tarihe geçti. 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili Meclis’e girdi ve Türkiye o dönem dünya ortalamasının üzerinde temsil oranına ulaştı. Ancak 91 yıl sonra tablo tam tersine döndü; TBMM’deki kadın oranı hâlâ yüzde 20’nin altında. Türkiye, 185 ülke arasında 126’ncı sıraya gerileyerek, elde ettiği tarihi kazanımı sürdüremeyen ülkeler arasında yer aldı. Bu durum, siyasal hakların kağıt üzerinde tanınmasının gerçek eşitliği yaratmadığını açık biçimde gösteriyor.
Türkiye’de kadın hakları: Kazanımların gölgesinde gerileme
Kadınlara siyasal hakların erken verilmesi Türkiye açısından önemli olsa da, son yıllarda bu hakların pratik karşılığı zayıfladı. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılması, kadınların yaşam hakkını doğrudan ilgilendiren bir geri adım olarak değerlendirildi. Kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümleri her yıl artarken, ekonomik krizin derinleşmesi kadınların güvencesiz işlerde yoğunlaşmasına yol açtı. Sosyalist-feminist bakış açısıyla bakıldığında, kadınların siyasetten ve ekonomik kararlardan dışlanması tesadüf değil; bakım emeğini ücretsiz sürdüren, düşük ücretli işlerde çalışan, yoksulluğu omuzlayan kadın emeğine bağımlı bir ekonomik düzenin sonucu.
Dünya genelinde patriyarka yeni biçim alıyor
Uluslararası veriler, sorunun sadece Türkiye’ye özgü olmadığını gösteriyor. Dünya parlamentolarında kadın temsili ortalama yüzde 27 düzeyinde. Kadın siyasetçiler, şiddet, mobbing ve cinsiyetçi saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Neoliberal politikaların baskın olduğu bu dönemde kadınların siyasal alandan uzak tutulması, güvencesiz ve düşük maliyetli kadın emeğini artırarak ekonomik düzeni ayakta tutuyor. Sosyalist-feminist teori bu nedenle eşitsizliği sadece kültürel değil, yapısal bir sorun olarak değerlendiriyor.
Mücadele olmadan haklar yaşamaz
5 Aralık’ın anlamını büyüten şey, devletin verdiği haklar değil, bu hakların arkasındaki kadın mücadelesi. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan kadın hareketi, 1980 sonrası bağımsız feminist örgütlenmeler, 8 Mart ve 25 Kasım yürüyüşleri, İstanbul Sözleşmesi için sürdürülen mücadele; bugün hâlâ Türkiye toplumunun en güçlü demokratik direniş damarını oluşturuyor. Bu miras, hakların ancak örgütlü mücadeleyle korunduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
5 Aralık teşekkür günü değil, hesap sorma günüdür
5 Aralık, kadınların siyasal haklarının başlangıç noktası olsa da, gerçek eşitliğin hâlâ kurulmadığını gösteren bir uyarıdır. Kadınların temsil edilmediği bir Meclis, kadınların güvenliğinin sağlanmadığı bir ülke, bakım emeğinin tüm yükünü kadınların sırtına bırakan bir ekonomi; demokratik bir düzen değil, erkek egemen bir yapı yaratır. Sosyalist-feminist bakış açısıyla 5 Aralık, ancak kadınların ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda eşitlik mücadelesinin yükseltildiği bir gün olursa gerçek anlamına kavuşabilir.
En Çok Okunan Haberler