SON DAKİKA

#Kadın Hakları

HABER DEĞER - Kadın Hakları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kadın Hakları haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

TMMOB Bursa İKK Kadın Çalışma Grubu’ndan farkındalık çağrısı Haber

TMMOB Bursa İKK Kadın Çalışma Grubu’ndan farkındalık çağrısı

TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında basın açıklaması yaptı ve panel düzenledi. Etkinlikte, erkek şiddeti ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı çağrılar yapıldı. TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde BAOB Özgürlük ve Demokrasi Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Açıklamayı, TMMOB Bursa İKK Kadın Çalışma Grubu Temsilcisi Gülsemin Ayyıldız okudu. Ayyıldız, yaptığı açıklamada, 2024 yılında Türkiye’de 40’ın üzerinde çocuğun ve 403 kadının erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybettiği, 259 şüpheli kadının ise adalet bulamadığını belirterek, kadına yönelik şiddetin toplumsal ve yapısal bir sorun olduğunu vurguladı. Şiddetin kökeninde ataerkil yapı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği bulunduğu; kadınların evde, iş yerinde, sokakta ve dijital dünyada şiddetle karşılaştığı ifade edildi. Ekonomik krizler, yoksulluk ve kurumsal çürüme gibi faktörlerin erkek şiddetini beslediği aktarıldı. Kadınların talepleri ve çağrıları Şiddet faillerinin en ağır yaptırımlarla cezalandırılması, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa etkin şekilde uygulanması ve ekonomik şartlar halk lehine iyileştirilmesini isteyen kadınlar, "Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi zorunlu kılınmalı. Kadın dayanışması güçlendirilmeli; sığınma evleri, psikolojik destek ve ekonomik yardım mekanizmaları yaygınlaştırılmalı. Dijital nefret ve erkek şiddeti örgütlenmeleri takip edilmeli ve engellenmeli" taleplerini de sıraladı. Ayyıldız, kadınların talep ve çağrılarını “Susmayacağız, korkmayacağız, geri adım atmayacağız; birlikte aydınlık yarınlara yol alacağız! Yaşamak istiyoruz, yaşatacağız!” ifadeleriyle mesajını sonlandırdı. Basın açıklaması sonrasında TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Konferans Salonu’nda panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Kimya Mühendisi Meral Çoban’ın üstlendiği panelde, Bursa Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden Bilgen Şentürk, Bursa Veteriner Hekimleri Odası’ndan Özlem Hasanoğlu ve Bursa Eczacılar Odası’ndan Gökçenay Derebaşı Hanlı konuşmacı olarak yer aldı. Panelde, kadınların meslek hayatında karşılaştığı sorunlar ve çözüm önerileri ele alındı. Etkinlik, kadına yönelik şiddete karşı farkındalık oluşturmayı ve toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirmeyi amaçladı.

Ankara’da toplumsal cinsiyet temelli şiddet masaya yatırıldı Haber

Ankara’da toplumsal cinsiyet temelli şiddet masaya yatırıldı

25 Kasım 2025 Salı, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında, Ankara’da Türk Hukuk Kurumu Salonunda “Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddet” konulu panel düzenlendi. Panel, yaklaşık iki buçuk yıldır şiddete karşı ortak zemin oluşturmaya çalışan ve kendilerini “Biz Susmuyoruz” bileşenleri olarak tanımlayan 17 farklı demokratik kitle örgütünün ortak etkinliği olarak gerçekleştirildi. Panelin kolaylaştırıcılığını Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı Av. Elif Kabadayı Tatar üstlenirken, konuşmacı olarak Ufuk Üniversitesi Öğretim Görevlisi Av. Dr. Nezahat Doğan Demiray ve Ankara Barosu Gelincik Merkezi Başkan Yardımcısı Av. Sanem Küçükarzuman yer aldı. Etkinliğe salon desteği sunan Türk Hukuk Kurumu ve hazırlık sürecine katkı veren Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı da moderatör tarafından ayrıca teşekkürle anıldı. “Şiddetle mücadele, 17 örgütün ortak toplumsal uzlaşı çağrısıdır” Açılış konuşmasını yapan Elif Kabadayı Tatar, birbirinden çok farklı alanlarda çalışan örgütlerin neden bir araya geldiğini anlattı. Çevre, hayvan hakları, kadın hakları, hukuk ve tüketici örgütlerinden oluşan geniş yelpazeye dikkat çeken Tatar, salonu şu sözlerle selamladı: “Hayvan hakları derneğinden kadın örgütüne, avukatlardan şiddetsiz toplum derneğine uzanan bir yelpazemiz var. Belki ‘Bu kadar farklı yapı nasıl yan yana geldi?’ diye soruluyor; yanıtı basit: Şiddete bir yerde dur demek zorundaydık.” Yaklaşık iki buçuk yıl önce birkaç demokratik kitle örgütünün bir araya gelerek süreci başlattığını aktaran Tatar, kimsenin adının diğerinin önüne geçmemesi için özellikle öncülük vurgusundan kaçındıklarını belirtti ve şöyle devam etti: “Nisan ayında ‘Şiddete Karşı Toplumsal Uzlaşı Metni’ hazırladık ve hem kurumlara hem bireylere imza çağrısı yaptık. Başlangıçta 23 kuruluşken bugün 35 kuruluşa ulaştık. Federasyonlar, konfederasyonlar da düşünülürse aslında çok daha büyük bir kitleyiz.” Bugünkü panelin ise bu 35 kurumdan 17’sinin ortak organizasyonu olduğunu vurgulayan Tatar, panele dair temel hedefi “yalnızca farkındalık değil, birlikte değiştirebileceğimiz acı bir gerçeği görünür kılmak” sözleriyle özetledi. Mirabal Kardeşler’in mirası hatırlatıldı: “Direnişçi ruhlarına buradan selam olsun” Panelde 25 Kasım’ın tarihsel arka planı da ayrıntılı biçimde anlatıldı. Tatar, Birleşmiş Milletler’in 1999’da aldığı kararla bugünü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan ettiğini hatırlattı; ancak bu tarihin köklerinin çok daha geriye uzandığını vurguladı. Konuşmasında, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı siyasal mücadele yürüten Mirabal Kardeşlerin hikâyesini anımsatan Tatar, diktatörün “Bu ülke için iki tehdit var: kilise ve Mirabal Kardeşler” sözleriyle kardeşleri hedef gösterdiğini vurguladı. Cezaevindeki eşlerini ziyaretten dönerken üç kız kardeşin vahşice katledilip arabalarıyla uçurumdan aşağı atıldığını hatırlatan Tatar, şu sözlerle salona seslendi: “Mirabal Kardeşler’in direnişçi ruhlarına buradan bir selam gönderelim. Her türlü baskıya boyun eğmeyen kadınların hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.” Latin Amerika kadın hareketinin, Birleşmiş Milletler’den çok önce 25 Kasım’ı mücadele ve anma günü olarak sahiplendiğini anlatan Tatar, bugünkü etkinliği de bu tarihsel mirasın devamı olarak tanımladı. “Toplumsal cinsiyet temelli şiddet, en yaygın insan hakları ihlallerinden biri” Ufuk Üniversitesi Öğretim Görevlisi Av. Dr. Nezahat Doğan Demiray, konuşmasında şiddetin yalnızca bireyler arası çatışma değil, devlet, hukuk ve toplum tarafından yeniden üretilen yapısal bir mesele olduğunun altını çizdi. Toplumsal cinsiyet kavramının hukukun gündemine çok geç girdiğini belirten Demiray, Birleşmiş Milletler verilerine atıfla, mevcut gidişat değişmezse hukuksal anlamda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için 286 yıla ihtiyaç olduğu bilgisini paylaştı ve şunları söyledi: “İnsan hakları ‘ölmeden önce’ kavuşulması gereken haklardır. Kadınlara ‘sabredin, çocuklarınız görür, torunlarınız görür’ denilen bir eşitlik, insan hakları değil oyalama politikasıdır.” Demiray, yapısal şiddet kavramını da örneklerle anlatarak, kişinin doğduğu yer, cinsiyeti, sınıfsal konumu ve kimliği nedeniyle hayatının baştan belirlenmesini “gözle görülmeyen ama hayatı kuşatan şiddet” olarak nitelendirdi. Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin, yalnızca kadınlara ve kız çocuklarına değil, LGBTİ+ bireylere, çocuklara ve tüm kırılgan gruplara yönelen saldırıları kapsadığını vurgulayan Demiray, “eşitsizliğin olduğu her yerde şiddet vardır” diyerek sözlerini sürdürdü. “Kadınlar ölürken devlet, ‘önlenebilir olanı önlemekle’ yükümlü” Panelin ikinci konuşmacısı Av. Sanem Küçükarzuman, sahadaki deneyimleri üzerinden kadına yönelik şiddetin boyutlarını anlattı. Küçükarzuman, 2025 yılı boyunca en az 411 kadının öldürüldüğünü, yalnızca son beş günde 12 kadının cinayete kurban gittiğini belirterek tabloyu şöyle özetledi: “Bu rakamların her biri bir yaşam, bir hikâye. Şiddet, dünya çapında en yaygın insan hakları ihlallerinden biri; ama hâlâ çoğu zaman ‘aile içi mesele’ diye küçültülüyor.” Küçükarzuman, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanunun hâlâ yürürlükte olduğunun altını çizdi; buna rağmen bütçe ayrılmaması, sığınakların yetersizliği, şiddet önleme ve izleme merkezlerinin etkin işletilmemesi ve hukuki mekanizmaların eksik uygulanması nedeniyle şiddetin önlenemediğini vurguladı: “İstanbul Sözleşmesi devlete açıkça şunu söylüyordu: Sen sadece olanı cezalandırmayacaksın, önlenebilir olan şiddeti önlemek zorundasın. Kadınlar ölürken bu yükümlülüğü hatırlatmaya devam edeceğiz.” Koruyucu ve önleyici tedbirlerin, ekonomik bağımsızlığı olmayan kadınlar için hayati önem taşıdığını hatırlatan Küçükarzuman, şiddete maruz kalanların başvurabileceği mekanizmaları da tek tek anlattı; 6284 kapsamında kadının beyanının esas olduğuna, tedbir kararlarının ücretsiz olduğuna dikkat çekti. “Farklı alanlardaki örgütler, şiddete karşı aynı cümlede buluşuyor” Paneli düzenleyen 18 gönüllü kuruluş (etkinliğe 17’si fiilen katıldı) şöyle sıralandı: Alevi Düşünce Ocağı Derneği, Ankara Dayanışma Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği, Doğal Yaşam Derneği, Doğa Kültürü Derneği, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Atatürk Öğretmen Okulu Mezunları Derneği, Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu, Hukuk İktisat ve Siyaset Araştırmaları Derneği, Kadın ve Mücadele Derneği, Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği, Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği, Tüketici Dernekleri Federasyonu, Tüketici Hakları Derneği, Tüm Öğretim Elemanları Derneği, Türkiye Gençlik Birliği Derneği, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, Şiddetsiz Toplum Derneği Moderatör, bu farklı alanlarda çalışan örgütleri birleştiren ortak paydaları “şiddete karşı toplumsal uzlaşı” olarak tanımladı ve “Hiçbir demokratik kitle örgütünün adı diğerinin gölgesinde kalmasın diye, etkinliklerimizi ‘Biz Susmuyoruz’ üst başlığıyla ve tüm düzenleyici kuruluşların isimleriyle duyurmayı tercih ediyoruz” dedi. “Şiddetsiz, eşit ve özgür bir toplum için umutsuzluğa yer yok” Panelin kapanışında, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadelenin yalnızca kadınların değil, tüm toplumun ortak görevi olduğu vurgulandı. Demiray, “Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadıkça, kağıt üzerindeki hiçbir hak gerçek anlamda kullanılamaz” derken; Küçükarzuman, “Şiddetle mücadele, örgütlü olduğumuzda mümkün. Umutsuzluk bize yasak; çünkü her gün kapımızı çalan kadınlar var” sözleriyle salona seslendi. Etkinlik, şiddete karşı mücadelede dayanışmayı büyütme çağrısıyla son buldu.

Bakan Göktaş duyurdu: Kadına şiddetle mücadelede ‘fail odaklı’ yeni dönem başlıyor Haber

Bakan Göktaş duyurdu: Kadına şiddetle mücadelede ‘fail odaklı’ yeni dönem başlıyor

Beştepe’de açıklanan yeni eylem planı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı törende konuşan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, kadına yönelik şiddetin yalnızca Türkiye’nin değil, tüm dünyanın yüzleşmek zorunda olduğu yapısal bir sorun olduğunu vurguladı. Göktaş, dünyada her 4 kadından birinin hayatının bir döneminde şiddete maruz kaldığını hatırlatarak, hazırladıkları Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 5. Ulusal Eylem Planı’nın 2026–2030 dönemi için yol haritası olacağını söyledi. “Şiddetin kök nedenlerine inecek fail odaklı destek modelini hayata geçiriyoruz” Bakan Göktaş, yeni dönemde sadece mağduru değil, şiddet faili ve potansiyel failleri de odağa alan bir yaklaşım benimsediklerini belirtti. “Şiddet döngüsünü kırmak amacıyla, şiddetin kök nedenlerine inerek ilk kez fail odaklı destek modeli geliştiriyoruz” diyen Göktaş, bu modelle riskli davranışların erken tespit edilmesi, failin denetim ve destek mekanizmalarıyla yakından izlenmesi ve tekrarlayan şiddetin önlenmesinin hedeflendiğini anlattı. 5. Ulusal Eylem Planı 5 hedef, 15 strateji ve 130 faaliyetten oluşacak Göktaş, 5. Ulusal Eylem Planı’nın bilimsel temelli, katılımcı ve yenilikçi bir yaklaşımla hazırlandığını söyleyerek planın ana çerçevesini şöyle özetledi: Şiddeti önlemek, hukuki korumayı güçlendirmek, riskli durumlara zamanında müdahale etmek, kadınların iyi oluş hâlini artırmak ve güçlü bir toplumsal bilinç inşa etmek. Plan kapsamında 5 temel hedef, 15 strateji ve 130 faaliyetin devreye alınacağını, kurumlar arası koordinasyonun ve izleme-değerlendirme mekanizmalarının güçlendirileceğini ifade etti. “Şiddete sıfır tolerans” ilkesi siyaset üstü bir anlayışla genişletilecek Bakan Göktaş, kadına yönelik şiddetle mücadelenin siyaset üstü bir konu olduğunu vurgulayarak, “Şiddetin fiziksel, psikolojik, ekonomik ve dijital tüm biçimlerine karşı mücadelemizi siyaset üstü bir anlayışla yürütüyoruz” dedi. 6284 sayılı Kanun’un sağladığı hukuki zeminin güçlendirilmeye devam edeceğini, bakanlığın 81 ilde avukatlarıyla davalara müdahil olduğu vakaları titizlikle takip ettiğini, faillerin cezasız kalmasına müsaade etmeyen bir adalet iklimi hedeflediklerini söyledi. KADES, ALO 183 ve elektronik kelepçe ile teknoloji temelli müdahale ağı yaygınlaştırılıyor Konuşmasında mevcut mekanizmalara da değinen Göktaş, ALO 183 hattı, KADES uygulaması ve elektronik kelepçe sisteminin şiddet vakalarına anında müdahale için kritik önemde olduğunu belirtti. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri, kadın konukevleri ve Sosyal Hizmet Merkezlerinde kurulan Şiddetle Mücadele İrtibat Noktaları ile birlikte 630 kuruluşluk bir hizmet ağının Türkiye toplumunun kullanımına açık olduğunu vurguladı. Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları ile veri entegrasyonu sayesinde şiddetle mücadelede teknoloji altyapısının güçlendirildiğini söyledi. “Şiddet küçük işaretlerle başlar, o işaretleri fark eden her göz bir hayatı değiştirir” Yeni dönemde “işareti fark et” yaklaşımını öne çıkaracaklarını belirten Göktaş, şiddetin çoğu zaman küçük işaretlerle başladığını, bir kadının bakışındaki tedirginlikte, bir çocuğun davranışındaki ani değişimde, bir gencin içine kapanmasında ilk sinyallerin görülebildiğini anlattı. “Şiddet bir kadının dünyasını sessizleştirir, fark et. Şiddet çocukların kalbine korku eker, fark et. Şiddet bir aileyi dağıtır, fark et” sözleriyle güçlü bir toplumsal dayanışma çağrısı yapan Göktaş, toplumun en çok korunmaya ihtiyaç duyanların yanında durduğu anda vicdanın görünür olduğunu söyledi. Dijital şiddet ve ısrarlı takip ilk kez kapsamlı biçimde ölçüldü Göktaş, 10 yıl aradan sonra yenilenen “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet Araştırması” ile dijital şiddet ve ısrarlı takibe ilişkin ilk kez kapsamlı veriler elde ettiklerini açıkladı. Bu verilerin, hem genç kadınların hem de çocuk ve ergenlerin dijital alanda maruz kaldığı risklerin tespiti ve önleyici politikaların geliştirilmesi açısından kritik olacağını belirtti. Türkiye, uluslararası platformlarda kadına yönelik şiddetle mücadelede politika üreten aktör olmayı sürdürecek Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, G20, Birleşmiş Milletler, OECD, Türk Devletleri Teşkilatı ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası platformlarda kadın hakları ve şiddetle mücadele konusunda aktif rol aldıklarını, Türkiye’nin yalnızca kendi yurttaşları için değil, savaş ve yoksulluk koşullarında yaşayan tüm mazlum kadınlar için ses çıkarmaya devam edeceğini söyledi. Programda, Gazze’de şiddetin en ağır biçimiyle yüz yüze kalan kadınlara da özel olarak selam gönderildi. “Şiddetin bahanesi yok, şiddete asla müsamahamız yok” Göktaş, konuşmasının sonunda “Şiddetin bahanesi yok, şiddete asla müsamahamız yok” sözleriyle net bir mesaj verdi. Türkiye’nin, şiddetin hiçbir türüne göz yummayan, mağdurun yanında duran bir anlayışa sahip olduğunu belirten Göktaş, 5. Ulusal Eylem Planı’nın hazırlanmasında emeği geçen tüm kurumlara teşekkür ederek, kadına yönelik şiddetle mücadelenin kararlılıkla ve bütüncül politikalarla sürdürüleceğini vurguladı.

Dilber Alınak’ı darp eden saldırgana 17 yıl 4 ay hapis cezası Haber

Dilber Alınak’ı darp eden saldırgana 17 yıl 4 ay hapis cezası

Kürt siyasetçi Mahmut Alınak’ın ablası Dilber Alınak’a yönelik ağır saldırı davasında karar çıktı. Kars 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık Ekrem Aybi’yi “yağma”, “kadına karşı nitelikli şiddet” ve “hakaret” suçlarından 17 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı. Saldırı güvenlik kamerasına yansımıştı 80 yaşındaki Dilber Alınak, 9 Ağustos 2023’te Kars’ın Digor ilçesinde sabah yürüyüşü yaptığı sırada, eski AKP’li belediye meclis üyesi Ekrem Aybi’nin saldırısına uğradı. Dakikalarca süren şiddet sonucu ağır yaralanan Alınak’ın para, ziynet eşyası ve cep telefonu gasbedildi. Olay anı güvenlik kameralarına da yansıdı. Görüntülerde, Aybi’nin Alınak’a yaklaşarak yaklaşık 5 dakika boyunca darp ettiği, ardından yaralı kadını hastaneye götürüp olayı “trafik kazası” gibi göstermeye çalıştığı görüldü. Ancak kamera kayıtları gerçeği ortaya çıkardı. 17 yıl 4 ay hapis cezası 21 Ekim 2025’te görülen karar duruşmasında, Dilber Alınak’ın avukatı Sinan Erdağı ve sanık Ekrem Aybi hazır bulundu. Savcının esas hakkındaki mütalaasının ardından mahkeme heyeti, Aybi’ye 17 yıl 4 ay hapis cezası vererek hükmen tutuklanmasına karar verdi. Dilber Alınak uzun süre yoğun bakımda kaldı Saldırının ardından ağır yaralanan Dilber Alınak, Kars Harakani Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde entübe edildi. Günler sonra kontrollü olarak uyandırıldı. Doktorlar, Alınak’ın beyin kanaması geçirdiğini, vücudunda ödem oluştuğunu ve sağ gözünde kalıcı görme kaybı riski bulunduğunu açıkladı. Toplumsal ve uluslararası tepki Olay, Digor halkı ve kadın örgütleri başta olmak üzere ülke genelinde büyük tepki yarattı. Kars Barosu, HDP Kadın Meclisi ve Yeşil Sol Parti saldırıyı kınarken, Mahmut Alınak, ablasına yapılan saldırıyı “Digor’a yas çöktü” sözleriyle nitelendirdi. Avustralya vatandaşı olan Dilber Alınak’a yönelik saldırı, uluslararası kamuoyunda da yankı buldu. Avustralya hükümeti, Ankara üzerinden Türkiye makamlarıyla resmi temas kurarak dava süreci hakkında bilgi aldı. Olay, kadın hakları örgütleri ve insan hakları savunucuları tarafından “kadına yönelik sistematik şiddetin çarpıcı bir örneği” olarak değerlendirildi.

Ankara’da katledilen Başak Gürkan Arslan davasında ‘namus’ savunması Haber

Ankara’da katledilen Başak Gürkan Arslan davasında ‘namus’ savunması

5 yaşındaki çocuğunun önünde katledildi Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı 5’inci Ana Bakım Fabrika Müdürlüğü’nde mühendis olarak görev yapan Başak Gürkan Arslan, boşanma aşamasındaki eşi Barış Arslan ve kayınpederi Kudret Arslan ile konuşmak için gittiği evde çıkan tartışma sonucu bıçaklanarak öldürüldü. Cinayet, 5 yaşındaki kızının gözleri önünde gerçekleşti. Kudret Arslan ve oğlu Barış Arslan çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderildi. Kayınpederin ifadesi: “Bir anlık gözüm döndü” Kudret Arslan, savcılıktaki ifadesinde mal paylaşımı nedeniyle tartışma yaşandığını söyledi. Oğlunun olayla ilgisi olmadığını iddia eden Arslan, “Başak’ı oğlumu aldattığı için öldürdüm. Bir anlık gözüm döndü. Namusumu temizledim” dedi. Ailenin avukatından tepki Başak Gürkan Arslan’ın ailesinin avukatı Alperen Bektaş, tarafların anlaşmalı boşanma aşamasında olduklarını belirterek, “Hiçbir tazminat ya da nafaka talebi yoktu. Yalnızca çocuk için 500-600 TL’lik nafaka talebi vardı. Buna rağmen işlenen bu cinayet sapkın bir zihniyetin ürünüdür” dedi. “Planlı bir cinayet” Avukat Bektaş, Başak Gürkan Arslan’ın daha önce de şiddet gördüğüne dair bilgiler aldıklarını belirtti. Katliamın bir cinnet değil, planlı bir eylem olduğunu vurgulayan Bektaş, “Başak Hanım tek bir bıçak darbesiyle öldürülmedi. Vücudunda birden fazla darbe var. En ağır cezanın verilmesi için mücadele edeceğiz” diye konuştu.

Tepkiler dinmedi, Ozan Güven müzikal kadrosundan çıkarıldı! Haber

Tepkiler dinmedi, Ozan Güven müzikal kadrosundan çıkarıldı!

Son günlerde sosyal medyada yeniden gündeme gelen taciz ve şiddet iddiaları, sanat camiasında ciddi yankı uyandırdı. Özellikle Ozan Güven ve Ahmet Kural gibi isimlere yönelik eski davaların tekrar konuşulması, kamuoyunun tepkisini büyüttü. Bu gelişmelerin ardından Ozan Güven, yer alacağı “Yedi Kocalı Hürmüz” müzikalinden ayrıldığını duyurdu. Usta sanatçı Müjdat Gezen’in yönetmenliğinde sahneye konacak olan ve Çağla Şıkel ile başrolü paylaşacağı açıklanan müzikalde, Güven’in projeden ayrılması sosyal medyada da gündem oldu. Tepkilerin odak noktasında ise Ozan Güven’in eski sevgilisi Deniz Bulutsuz’a yönelik şiddet suçu yer alıyor. İstanbul 58. Asliye Ceza Mahkemesi, Güven’i “silahla kasten yaralama” suçundan 2 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırmıştı. Darp iddialarında kullanılan cisim ise abajur olarak kayıtlara geçmişti. Aynı davada Güven, “hakaret” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından beraat etmişti. Deniz Bulutsuz da “basit yaralama” suçlamasından beraat etmişti. Kararın ardından Bulutsuz, sosyal medya hesabında yaptığı açıklamada, "Cezaevine gireceği günü bekliyorum. Kazandım." ifadeleriyle kamuoyuna mesaj vermişti. Bu gelişmelerin ortasında, sanat dünyasında ortaya atılan yeni taciz ifşaları ve kadın dayanışmaları, sosyal medya kullanıcılarının daha güçlü tepkiler vermesine yol açtı. Ozan Güven, geçmişte yaşadığı dava süreci ve güncel kamuoyu baskısı nedeniyle sahneye dönmeye hazırlandığı projesinden geri adım attı. Bu durum, sanat dünyasında yalnızca sanat değil, kişisel geçmiş ve toplumsal sorumlulukların da bir ölçüt haline geldiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Güven’in projeden ayrılığı, hem müzikali bekleyen izleyiciler hem de kadın hakları savunucuları açısından tartışmaların odağında kalmaya devam ediyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.