SON DAKİKA

#Kayyum

HABER DEĞER - Kayyum haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kayyum haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Köy Enstitüleri geri mi dönüyor? Türkiye için yeni model önerisi! Haber

Köy Enstitüleri geri mi dönüyor? Türkiye için yeni model önerisi!

Köy Enstitülerinden ilham alan yeni model anlatılıyor Yerel Yönetimler Vakfı Kurucu Başkan Yardımcısı Mehmet Anıl Korkmaz, vakfın çıkış noktasını Cumhuriyet’in kalkınma hamleleri ve Köy Enstitüleri deneyimiyle ilişkilendiriyor. Korkmaz’a göre Türkiye’nin kalkınma süreci Köy Enstitüleri’nin kapanmasıyla “duraksadı” ve bugün için daha güncel bir modele ihtiyaç var. Bu nedenle vakıf, “Köy Enstitülerinin modern versiyonu” olarak tanımlanan Belediye Enstitüsü kavramını geliştirdi. Korkmaz, bu modeli “yerelden kalkınma ve demokrasi” çerçevesinde tanımlayarak, vakfın kurumsal yapısının da bu amaçla kurulduğunu söylüyor. “Bilinçli seçmen” değil “bilinçli aday” vurgusu öne çıkıyor Korkmaz, yerel siyasetin en temel probleminin seçmen değil aday profili olduğunu savunuyor. Ona göre “bilinçli aday” modeli, yerel yönetimleri dönüştürecek ana halka. Belediye Enstitüsü bu nedenle 20’den fazla ders içeren geniş bir eğitim programı hazırlıyor. Hedef, yurttaşların yalnızca seçmen değil, sahaya inmeye hazır “donanımlı adaylar” haline gelmesi. Ademi merkeziyetçiliğe mesafeli ama yerel revizyona açık Yerel yönetimlerin yetki alanlarının artırılması Türkiye’de sık sık “ademi merkeziyetçilik” tartışmasıyla ilişkilendiriliyor. Korkmaz ise bu kavrama mesafeli. “Üniter devlet” vurgusu yapan Korkmaz, yerel reformların merkezi yapıya karşı bir siyasal ayrışma değil, teknik bir iyileştirme olduğunu savunuyor. İdari vesayet tartışmasında hakem–futbolcu benzetmesi dikkat çekiyor Korkmaz, merkezin belediyeler üzerindeki denetim yetkisini “hakemin futbolcu üzerindeki etkisi”ne benzetiyor. Bu yapının doğru kullanılması gerektiğini, denetimin müdahaleye dönüşmemesi gerektiğini belirtiyor. Aynı zamanda İstanbul gibi büyükşehirlerin bakanlık bütçelerini aşan mali güçlere sahip olduğunu hatırlatarak, “tam bir hiyerarşi ilişkisi olmadığını” öne sürüyor. Kayyum konusunda denge arayışı: “Varsa atansın ama derhal seçim” Türkiye’de en sert tartışma başlıklarından biri olan kayyum uygulamaları konusunda Korkmaz hem yolsuzluk hem sandık iradesi üzerinden konuşuyor. Yolsuzluğu “yurttaşın cebinden çalınması” olarak nitelendiren Korkmaz, bu durumda kayyum dahil yaptırımların meşru olduğunu söylüyor. Ancak kritik bir şart ekliyor: “Kayyum atanıyorsa belediye derhal seçime götürülmeli. Halk kendi başkanını yeniden seçmeli.” Korkmaz’a göre sorun kayyumun varlığı değil, seçilmiş belediye yönetimi yerine uzun yıllar kalıcı bir atanmış yönetimin işletilmesi. Halk meclislerine mesafeli ama katılım hakkına kapı açık Sosyalist yerinden yönetim modellerinde sık kullanılan halk meclisleri, katılımcı bütçe ve komünal yönetim gibi mekanizmalara temkinli yaklaşan Korkmaz, belediye meclislerini “zaten halk meclisleri” olarak tanımlıyor. Alternatif yapıları “ideolojik bir alan” olarak görüyor, fakat yurttaş katılımını destekliyor: Belediye meclis toplantılarına katılım, imar planlarına itiraz ve yerel denetim mekanizmalarının aktif kullanılmasını teşvik ediyor. Şeffaflık tartışmasında “yarım şeffaflık” eleştirisi geliyor Korkmaz, belediyelerin ihale süreçlerindeki seçici şeffaflığı eleştiriyor. Bazı ihaleleri yayınlayıp bazılarını gizlemenin güven inşa etmediğini, aksine kuşku yarattığını söylüyor. Bu nedenle yerel şeffaflığın yalnızca siyasi vitrin olarak değil, tüm süreçlerde uygulanması gerektiğini savunuyor. Vakıf kendisini nasıl tanımlıyor? Röportajın genel çerçevesi, Yerel Yönetimler Vakfı’nın kendisini şu konumda gördüğünü gösteriyor: Üniter devlete bağlı Yerelden kalkınma odaklı Yolsuzluk karşıtı Kayyumda “seçime dönüş” şartını savunan Yerel demokrasiyi teknik ve anayasal reformlarla güçlendirmeyi hedefleyen bir aktör Buna karşın vakfın “bilinçli seçmen” yerine “bilinçli aday”ı merkeze koyması, bazı çevrelerce “yerel demokrasinin tabandan değil, yukarıdan inşa edilmesi” şeklinde yorumlanabilir.

Ayhan Bilgen’den İmralı, CHP ve kayyum uyarısı: Önümüzdeki günler sürprizlere açık Haber

Ayhan Bilgen’den İmralı, CHP ve kayyum uyarısı: Önümüzdeki günler sürprizlere açık

Bahçeli’nin çıkışı, komisyon krizi ve ‘önce iktidar tavır almalı’ vurgusu Ayhan Bilgen, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İmralı vurgusunu “kendi içinde tutarlı” bulduğunu söyledi ve mecliste kurulan komisyona katılım tartışmalarını değerlendirdi. Bahçeli’nin başından beri Öcalan’ı sürecin “siklet merkezi” olarak tarif ettiğini hatırlatan Bilgen, DEM Partisi’nin ve Kürt siyasetinin tüm aktörleri arasında Öcalan’ı merkeze koyan bu çizginin devam ettiğini belirtti. Komisyonun ağırdan alınmasında AKP ve CHP’nin oy kaybı endişesiyle “risk almaktan kaçındığını” söyleyen Bilgen, özellikle CHP’nin tavrına dikkat çekti: “Bir ülkede yürütme bir politika belirliyorsa, muhalefete ‘önce sen tavır al’ denmez; önce iktidar ne istediğini açıkça ortaya koyar.” CHP’nin netleşmeyen duruşunun toplantıların ertelenmesine yol açtığını vurgulayan Bilgen, sürecin bu haliyle hem AKP’yi hem de CHP’yi yıpratacağını savundu. “DEM bu kadar netken CHP geri durursa kent uzlaşısı ağır yara alır” Bilgen, İmralı’ya gidiş konusunda DEM Partisi’nin tutumunun çok açık olduğunu, MHP’nin de ziyareti açıkça istediğini, AKP’nin ise çekingen davrandığını söyledi. Bu tabloda CHP’nin geri durması halinde, DEM–CHP ilişkilerinde ciddi kırılmalar yaşanabileceğini vurguladı: “DEM bu kadar net bir pozisyondayken, diğer herkes olumlu yaklaşır da CHP endişeli davranırsa, bu hem CHP içinde rahatsızlık yaratır hem de DEM’le ilişkiyi kalıcı biçimde yaralar.” Özellikle yerel seçimlerde kurulan “kent uzlaşısı” zeminine atıf yapan Bilgen, bu ilişkinin önümüzdeki dönemde masaya yatırılacağını, tartışmanın sertleşebileceğini söyledi. Silah bırakma, güvenlik–demokrasi dengesi ve Öcalan’ın rolü 1980’ler ve 1990’ların güvenlik merkezli politikalarını, buna karşı “sadece demokrasi sorunu var, güvenlik abartılıyor” diyen yaklaşımı hatırlatan Bilgen, her iki çizgiyi de eksik bulduğunu ifade etti. Ona göre bugün yürütülen hattın ana fikri, sorunun hem güvenlik hem demokrasi boyutunu kabul etmek, ama önce silah bırakma sürecini yönetmek: “Asıl sorunun 1999’dan beri silahlı örgütün silah bırakma sürecinin yönetimi olduğunu düşünüyorum. Eğer Türkiye bu süreci iyi yönetebilirse, geri kalan demokratikleşme adımları daha sağlam zeminde atılabilir.” Öcalan’ın silah bıraktırma konusunda irade koymasının “devlet açısından bir imkân” olduğunu söyleyen Bilgen, “Hem Öcalan’ın mesajlarını kullanıp hem de ‘biz onunla görünmeyelim’ demek çelişkidir.” ifadeleriyle, sürecin gizli ve tutarsız yürütülmesini eleştirdi. “Meclis komisyonu yasa yapmak için kuruldu, dinleme turuna çevrilmemeli” Bilgen, mecliste kurulan komisyonun rolünü de tartıştı. Komisyonun esas görevinin, silah bırakma sürecini hızlandıracak, kolaylaştıracak yasal iyileştirmeleri hazırlamak olduğunu söyleyerek, şu uyarıda bulundu: “Eğer gerçekten silah bırakmayı hızlandıracak düzenlemeye ihtiyaç varsa, bunu yapacak tek yer parlamento. Komisyon bunun için kurulduysa, görevi erteleyip işi ‘herkes gelsin derdini anlatsın’ formatına çevirmek doğru değil.” Akil insanlar sürecini hatırlatarak, o dönemde Anadolu’da yürütülen saha çalışmalarının şimdi tersine, meclise taşındığını belirten Bilgen, halkın dinlenmesinin önemli olduğunu ama “acil yasal düzenleme ihtiyacının” göz ardı edildiğini söyledi. İspanya örneğiyle ‘halk özne olsun’ çağrısı Bilgen, İspanya modeline yaptığı atfın yanlış anlaşıldığını söyleyerek, “kastettiğinin anayasal model değil, halkın özne olması” olduğunu açıkladı. ETA ve Bask bölgesi üzerinden verdiği örnekte, İspanyol halkının “Bizim adımıza silah kullanmayın, bomba patlatmayın” diye sokaklara dökülmesini hatırlattı ve şunları ekledi: “Demokrasinin muhatabı bir örgüt ya da tek tek kişiler olamaz; demokrasinin muhatabı yurttaşlardır. Hak ve özgürlükler pazarlık konusu yapılamaz, ‘silah bırakırsanız şu hakları tanırız’ denemez; o haklar zaten herkes için geçerlidir.” Ana dilde eğitim, eşit yurttaşlık ve dil tartışması DEM Partisi’nin ana dilde eğitim talebinin resmi dile alternatif olmadığını, ancak Kürtçeye bir statü tanınmasını içerdiğini hatırlatan Bilgen, bu talebin Kürtler için yaratabileceği olası dezavantajlara da dikkat çekti: “Eğer sınavlar ve kamu hizmeti sunumu Türkçe üzerinden yürümeye devam edecekse, ana dilde eğitim, fırsat eşitliği tartışmasını da beraberinde getirir.” Dünyada farklı modeller olduğuna, Sovyetler Birliği’nde ilk sınıflarda ana dilin güçlendirilip ardından resmi dil ve Batı dillerinin öğretildiğine işaret eden Bilgen, Türkiye’de de bu konunun pedagojik açıdan daha derin ve ideolojik ezberlerden uzak tartışılması gerektiğini söyledi. Mevcut durumda ana dilde eğitimin özel okullar için serbest olduğunu ama ciddi bir talep oluşmadığını, buna karşın kamu alanında düzenleme yapılmadığını hatırlattı. “Demokrasi kimseye özel statü vermez, çözüm Türkiye’ye özgü bir formülle mümkün” Ayhan Bilgen, dil ve kimlik meselelerinin yalnızca Kürt yurttaşları değil, Çerkeslerden Boşnaklara, Mardin, Hatay, Mersin, Adana, Siirt ve Urfa’daki Arap topluluklarına kadar pek çok kesimi ilgilendirdiğini vurguladı. “Resmi dilin dışında dil öğrenme hakkına dair bir ihlal varsa, çözüm herkes için tek bir ilkeyle bulunmalı; herhangi bir gruba özel statü verilmemeli.” diyen Bilgen, asıl meselenin eşit yurttaşlık olduğunu söyledi. Ona göre; ortak semboller, ortak değerler ne kadar anlamlıysa, hakların da herkes için eşit tanımlandığı bir düzen, Türkiye’nin demokratikleşme sorununu kökten çözme potansiyeli taşıyor. CHP davası, uzun yargılama riski ve siyasete güven uyarısı Bilgen, CHP’yi ilgilendiren davaya da geniş yer ayırdı. On binlerce sayfalık dosya, yüzlerce sanık ve onlarca vakadan oluşan bu dava sürecinin adil yargılama ilkeleri açısından ciddi bir sorun olduğuna dikkat çekti. “Normalde dava açıldığında kesintisiz biçimde karara kadar gidilmesi gerekir. Ama Türkiye’de pratikte bunun mümkün olmadığını biliyoruz; sanıklar savunma haklarını kullandıkça süreç 20–30 yılı bulabilir.” diyen Bilgen, Türkiye’nin en az bir genel seçim ve bir yerel seçimi “CHP davasını tartışarak” geçirme ihtimalinin hem iktidara hem muhalefete hem de siyasete güvene zarar vereceğini savundu. İBB’ye kayyum ve CHP’ye çağrı heyeti ihtimali: “Her an sürpriz olabilir” Bilgen, en tartışmalı bölümde ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması ve CHP’ye çağrı heyeti atanması ihtimalini dile getirdi. Casusluk dosyası üzerinden “terörün finansmanı” gibi başlıklarla İBB’ye kayyum atanma riskinin yükseldiğini söyleyen Bilgen, aynı zamanda CHP’de de istinaf süreci sonucunda bir çağrı heyetinin görevlendirilebileceğini anlattı: “Bu bir temenni değil, bir öngörü. 39. kurultaydan önce bile CHP’ye bir çağrı heyeti atanması sürprizi yaşanabilir.” dedi. İstinafın takvimi ve mahkemelerin vereceği kararların, partinin yönetim yapısını sarsacak sonuçlar doğurabileceğini kaydetti. “Öcalan ziyareti, CHP ve İBB dosyalarıyla eş zamanlı gelebilir” Ayhan Bilgen, tüm bu olasılıkların aynı zaman diliminde gerçekleşebileceği uyarısında da bulundu. “Öcalan’a yapılacak ziyaretin de CHP ve İBB ile ilgili davalardaki gelişmelerle eş zamanlı olabileceği kanaatindeyim.” diyen Bilgen, Türkiye kamuoyunun hangi başlığı daha çok tartışacağının belirsiz olduğunu, ancak önümüzdeki günlerde hem İmralı dosyasında hem CHP davasında hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle ilgili süreçte “kritik kırılma anlarına” tanıklık edilebileceğini söyledi.

İki holdinge TMSF kayyumu: Hat Holding ve Investco’nun mal varlıklarına el konuldu Haber

İki holdinge TMSF kayyumu: Hat Holding ve Investco’nun mal varlıklarına el konuldu

İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) iki holdingin yönetimine kayyum sıfatıyla el koymasını resmileştirdi. Soruşturma dosyasında, borsa manipülasyonu, mali tablo ve KAP açıklamalarında yanıltıcı bilgi, piyasa hareketlerini yapay olarak yönlendirme ve haksız kazançları aklama iddiaları yer alıyor. Savcılık: “Piyasa manipülasyonu, örgütlü işlem ve kara para aklama tespit edildi” Başsavcılık açıklamasında, borsada fiyat yükseltici ve düşürücü işlemler yapıldığı, şirket raporlarının manipüle edildiği, geçmişteki yaptırımların gizlenmesi için “saygın görüntü” çalışmaları yürütüldüğü, farklı adlar üzerinden servet gizleme girişimleri bulunduğu belirtildi. Bu kapsamda holdinge ait şirket varlıkları, hisse payları ve şüphelilere ait taşınır-taşınmaz mal varlıklarına el konuldu. Gözaltı sayısı 19’a yükselmişti, 13 kişi tutuklandı Soruşturmanın ilk aşamasında 14 kişi gözaltına alınmış, daha sonra 5 kişi daha yakalanarak sayı 19’a yükselmişti. Şüphelilerden 13’ü tutuklanmış, 6’sı adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı. Dosyada hem MASAK hem de SPK raporları delil olarak yer alıyor. Kayyum süreci ne anlama geliyor? TMSF’nin atanmasıyla iki holdingin tüm yönetim yetkileri donduruluyor, şirket faaliyetleri devlet denetimine geçiyor. İnceleme süreci tamamlanana kadar yönetim, varlık devri, satış, birleşme gibi tüm kritik kararlar TMSF kontrolünde olacak.

Tartışmaların odağındaki hastane Avcılar Hospital Daviva’ya satıldı Haber

Tartışmaların odağındaki hastane Avcılar Hospital Daviva’ya satıldı

TMSF ikinci ihalede satışa onay verdi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), uzun süredir kamuoyunda tartışmalara neden olan Avcılar Hospital’ın ticari ve iktisadi bütünlüğünü 24 Eylül 2025’te gerçekleştirdiği ikinci ihalede 600 milyon TL bedelle Daviva Diyaliz Hizmetleri A.Ş.’ye sattı. Hastane, ilk olarak 25 Mayıs 2025’te 768 milyon 100 bin lira muhammen bedelle satışa çıkarılmıştı. Ancak alıcı çıkmayınca ihalenin tekrarlanmasına karar verilmişti. TMSF, satışın ardından yaptığı açıklamada, “Devir teslim süreci tamamlandı, Sağlık Bakanlığı nezdinde ruhsat devri işlemleri sürmektedir” ifadelerini kullandı. “Yenidoğan Çetesi” davasında adı geçmişti Avcılar Hospital, Türkiye gündemine “Yenidoğan Çetesi” olarak bilinen sağlık skandalıyla girmişti. Soruşturma kapsamında, bebek acil hastalarının özel hastanelere yönlendirilerek ihmaller sonucu hayatlarını kaybettikleri iddia edilmişti. Bu kapsamda 13 hastane ve 3 şirkete kayyum atanmış, yönetimler TMSF’ye devredilmişti. Avcılar Hospital da adı geçen kurumlar arasında yer almış ve ruhsatı iptal edilmişti. Daviva Grup: Sağlık sektöründe yükselen oyuncu Yeni sahibi Daviva Diyaliz Hizmetleri A.Ş., 2008 yılında kurulan ve son yıllarda sağlık sektöründeki yatırımlarıyla dikkat çeken bir şirket. Daviva, 19 ilde 53 diyaliz merkeziyle 9 binden fazla hastaya hizmet veriyor. Şirketin 1.300’den fazla çalışanı bulunuyor. Daviva, 2023 ve 2024 yıllarında Alman sağlık devleri D.med Healthcare ve Fresenius Medical Care Nephrocare’in Türkiye’deki diyaliz merkezlerini satın alarak dikkat çekmişti. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hakan Yavuz, aynı zamanda Özel Diyaliz Merkezleri Derneği Başkanı olarak görev yapıyor. Sağlıkta yeni dönem: Devir süreci sürüyor TMSF ve Sağlık Bakanlığı arasında yürütülen ruhsat devri işlemleri tamamlandığında, Avcılar Hospital resmen Daviva çatısı altında faaliyet gösterecek. Uzmanlar, bu satışın Daviva’nın sağlık sektöründeki büyümesini hızlandıracağını ve özel hastane pazarında yeni bir güç dengesi yaratacağını belirtiyor. “Yenidoğan Çetesi” davasının ardından uzun süre kapalı kalan Avcılar Hospital, yeni sahibi Daviva ile birlikte yeniden sağlık hizmetine dönmeye hazırlanıyor. Ancak geçmişte yaşanan skandalın gölgesi, hastanenin yeni dönemine dair kamuoyunda soru işaretlerini beraberinde getiriyor.

CHP’nin “Kurultay Davası”nda karar çıktı: Mahkeme davayı reddetti Haber

CHP’nin “Kurultay Davası”nda karar çıktı: Mahkeme davayı reddetti

CHP’de kritik duruşma: “Mutlak butlan” tartışması CHP’nin 4-5 Kasım 2023’teki 38. Olağan Kurultayı ve 6 Nisan 2025’teki 21. Olağanüstü Kurultayı, “şaibe, usulsüzlük ve delege iradesinin sakatlanması” iddialarıyla mahkemeye taşınmıştı. Davanın beşinci duruşması bugün sabah 10.00’da Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesinde başladı. Duruşmada davacı vekili Av. Onur Yusuf Üregen, “Kurultay mutlak butlanla batıldır. Hukuken korunabilir bir sonuç ortaya çıkmamıştır. CHP yönetimi tedbiren görevden uzaklaştırılmalıdır,” şeklinde konuştu. Ancak CHP’nin avukatı Çağlar Çağlayan, tüm yargı kararlarının davanın reddini gerektirdiğini belirterek, “Yargıtay, AYM ve YSK kararları bu davanın reddini açıkça söylüyor. Davacılar, parti üyesi dahi değildir. Kurultay iptal edilse bile delegeler değiştiği için davanın konusuz kalması gerekir,” ifadelerini kullandı. Mahkeme kararını açıkladı: “Dava konusuz kaldı” Mahkeme, yapılan değerlendirmelerin ardından kararını açıkladı: “Davanın konusuz kalması nedeniyle reddine karar verilmiştir.” Bu kararla birlikte CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in liderliği resmen tescillenmiş oldu. Mahkeme ayrıca “parti yönetiminin görevden alınması veya kayyum atanması” yönündeki talepleri de reddetti. CHP cephesinde rahatlama Kararın açıklanmasının ardından CHP Genel Merkezi’nde rahatlama havası hâkim oldu. Parti kaynakları, kararın “beklenen bir sonuç” olduğunu belirterek, “Türk hukuk sistemi, siyasi mühendislik çabalarına geçit vermedi” değerlendirmesinde bulundu. Özgür Özel’e yakın isimler ise, kararın “parti içi birlik ve istikrar” açısından kritik olduğunu vurguladı. Davanın geçmişi 4-5 Kasım 2023: CHP 38. Olağan Kurultayı’nda Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu’nu geride bırakarak genel başkan seçildi. 6 Nisan 2025: 21. Olağanüstü Kurultay düzenlendi. Sonrasında: Bazı delegeler, “kurultaylarda hile ve baskı yapıldığı” iddiasıyla dava açtı. Birleştirilmiş dava: Tüm başvurular Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde birleştirildi. 24 Ekim 2025: Beşinci duruşmada mahkeme davanın reddine karar verdi. Ne anlama geliyor? “Mutlak butlan” iddiasının reddedilmesi, CHP’nin mevcut yönetiminin hukuken meşru olduğunun teyidi anlamına geliyor. Eğer dava kabul edilseydi, kurultaylar yok hükmünde sayılacak ve parti yönetiminin değişmesi gündeme gelebilecekti. Ancak mahkemenin kararıyla, CHP’de olası bir yargı krizi veya kayyum tartışması da tamamen sona ermiş oldu.

Gürsel Tekin’den sert çıkış: AKP ile temasım çıksın Taksim’de kendimi asarım Haber

Gürsel Tekin’den sert çıkış: AKP ile temasım çıksın Taksim’de kendimi asarım

CHP’de kriz yaratan İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atanması sürecinde tartışmalar devam ediyor. Mahkeme kararıyla kayyum heyeti başkanlığına getirilen Gürsel Tekin, Sözcü TV’de yaptığı açıklamalarda hem parti içi eleştirilere hem de kendisine yöneltilen iddialara sert yanıtlar verdi. “73 itirafçıdan 24’ü CHP üyesi, neden sessiz kalınıyor?” Tekin, parti yöneticilerinin ve milletvekillerinin ilgilenmesi gereken asıl konuların göz ardı edildiğini savundu. CHP üyeleri arasında da bulunan 73 itirafçının varlığına dikkat çeken Tekin, “Çok merak ediyorum, bu 73 kişiyle ilgili neden hiçbir şey söylenmiyor? 24 tanesi CHP üyesi. Bunlarla ilgili neden işlem yapılmadı?” ifadelerini kullandı. “CHP’yi bu cendereden kurtaracağız” Kayyum göreviyle ilgili eleştirilere de değinen Tekin, “Sorun yaratan biz değiliz, sorunun bir parçası da değiliz. CHP çok zor durumda, biz bu partiyi bu cendereden kurtarmak için çaba gösteriyoruz” dedi. Parti yönetimiyle süreç öncesinde temas halinde olduklarını belirten Tekin, “Hiçbir dahlimiz yok, ama 1,5 yıldır Türkiye’nin gündemini meşgul eden ciddi sorunlar var, bunları konuşmuyoruz” ifadelerini kullandı. “Taksim Meydanı’nda kendimi asarım” Tekin, kayyum kararı öncesinde AKP ile temas kurduğu iddiasına ise sert tepki gösterdi. “Böyle bir temas çıkarsınlar, kendimi Taksim Meydanı’nda asarım” diyerek söz konusu iddiayı kesin bir dille reddetti. Fethullah Gülen’e geçmiş olsun dileği soruldu Tekin’e yıllar önce terör örgütü lideri Fethullah Gülen’e geçmiş olsun dileğinde bulunması da hatırlatıldı. Tekin, “Sadece ben değil, 600 siyasetçi de geçmiş olsun dileğinde bulundu. Bu da bizim kusurumuz olsun, bu kadar uğraşın içinde küçük kusurlar da olabilir” sözleriyle yanıt verdi. CHP’de kayyum tartışmaları sürerken, Tekin’in açıklamaları parti içindeki gerilimi daha da artırmış görünüyor.

CHP İstanbul kayyum ataması: 26 ilçe belediye başkanından sadece 8'i kamuoyunda ses çıkardı, sessizliğin arkasında ne var? Haber

CHP İstanbul kayyum ataması: 26 ilçe belediye başkanından sadece 8'i kamuoyunda ses çıkardı, sessizliğin arkasında ne var?

İstanbul'un 26 CHP'li ilçe belediye başkanından yalnızca 8'inin atama hakkında olumlu veya olumsuz sosyal medya paylaşımı yapması, dikkatleri "sessiz çoğunluğun" nedenlerine çekti. Uzmanlar ve parti kaynakları, bu durumun parti içi bölünmeler, hukuki belirsizlikler ve stratejik suskunluktan kaynaklandığını belirtiyor. Atama süreci ve tepkiler İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, 2 Eylül 2025'te aldığı kararla CHP'nin 8 Ekim 2023'te yapılan 38. Olağan İstanbul İl Kongresi'ni iptal etti. İl Başkanı Özgür Çelik ve yönetimi görevden alınırken, yerine eski il başkanlarından Gürsel Tekin başkanlığında bir heyet (Zeki Şen, Hasan Babacan, Müjdat Gürbüz ve Erkan Narsap) kayyum olarak atandı. Karar, kongrede "oy hilesi" iddialarına dayandırıldı; savcılık soruşturmasında aralarında Çelik, Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney ve Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'ın da bulunduğu 10 kişi hakkında hapis istemiyle iddianame hazırlandı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, atamayı "hukuksuz" olarak nitelendirerek Tekin'i partiden ihraç etti ve "Kayyumu kabul eden herkes ihraç edilecek" dedi. Tekin ise kararı kabul ettiğini açıklayarak, "Söz konusu CHP ise gerisi teferruattır" ifadesini kullandı ve partiyi "adliye koridorlarından kurtarmak" amacıyla hareket edeceğini belirtti. Ancak Tekin, 8 Eylül'de polis eşliğinde il binasına girdiğinde gerginlik yaşandı; bina çevresinde protestolar oldu ve CHP, binayı kapatarak Bahçelievler İlçe Başkanlığı'nı yeni adres olarak belirledi. Dışarıdan tepkiler de gecikmedi. Barolar Birliği, kararı "yok hükmünde" ilan etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise CHP'yi "koltuk kavgası" yapmakla suçladı. DEM Parti gibi muhalif partiler de kayyuma karşı çıktı. Belediye başkanlarının sessizliği: Sadece 8 paylaşım İstanbul'un CHP'li 26 ilçe belediye başkanı (Adalar, Arnavutköy, Ataşehir, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Başakşehir, Bayrampaşa, Beşiktaş, Beykoz, Beylikdüzü, Beyoğlu, Büyükçekmece, Çatalca, Çekmeköy, Esenler, Esenyurt, Eyüpsultan, Gaziosmanpaşa, Güngören, Kadıköy, Kağıthane, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Pendik, Sancaktepe, Sarıyer, Silivri, Sultanbeyli, Sultangazi, Şile, Şişli, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar ve Zeytinburnu'ndan sorumlu), kayyum ataması hakkında sınırlı tepki gösterdi. Sosyal medya ve haber taramalarına göre, yalnızca 8 başkan (örneğin Beyoğlu'ndan İnan Güney, Beşiktaş'tan Rıza Akpolat, Şişli'den Muammer Keskin gibi isimler) olumlu veya olumsuz paylaşımda bulundu. Bu paylaşımlar genellikle atamayı kınayan, hukuksuzluk vurgusu yapan kısa açıklamalarla sınırlı kaldı. Kalan 18 başkan ise sessiz kaldı; hiçbir paylaşım veya resmi açıklama yapmadı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.