SON DAKİKA

#Insan Hakları

HABER DEĞER - Insan Hakları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Insan Hakları haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Bakan Tunç: Gazze’deki soykırım durmalı, ateşkes kalıcı hale gelmeli! Haber

Bakan Tunç: Gazze’deki soykırım durmalı, ateşkes kalıcı hale gelmeli!

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Yargısal Süreçlerde Çocuklar İçin Koruyucu ve Onarıcı Yaklaşımlar Projesi” açılışında yaptığı konuşmada Gazze’de yaşanan insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, Türkiye’nin mazlumların yanında olmaya devam edeceğini vurguladı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Yargısal Süreçlerde Çocuklar İçin Koruyucu ve Onarıcı Yaklaşımlar Projesi Açılış Töreni”nde yaptığı konuşmada Gazze’de yaşananlar hakkında önemli mesajlar verdi. "Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın üstün yararını gözetiyor; onları korumak, güçlendirmek ve geleceğe güvenle hazırlamak için çalışıyoruz" diyen Bakan Tunç, umudu onaran, hatayı düzelten, insan onurunu merkeze alan bir yaklaşımı hakim kılma hedefiyle çalışmaları sürdüreceklerini söyledi. Bakan Tunç, İsrail’in Gazze’de çocuklara, kadınlara ve masum sivillere yönelik saldırılarının tüm insanlığın vicdanını yaraladığını belirterek, “Gazze’de insan hakları yok sayılıyor. İşgalci İsrail’in soykırım yapması hepimizin yüreğini yakıyor” dedi. https://twitter.com/yilmaztunc/status/1990793225167126622 “Ateşkes kalıcı hale gelmeli” Bakan Tunç, bölgede sağlanan ateşkesin mutlaka kalıcı olması gerektiğini ifade ederek, “Gazze’de soykırım bir an önce durmalıdır” çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin her platformda mazlumların haklarını savunduğunu dile getiren Bakan Tunç, Türkiye olarak çocukların, kadınların, tüm mazlumların hakkını savunduk, bundan sonra da savunmaya devam edeceklerini kaydetti.

Ziraat Bankası'ndan Rekor Kâr: Sosyal Adalet Nerede? Haber

Ziraat Bankası'ndan Rekor Kâr: Sosyal Adalet Nerede?

Türkiye derin bir ekonomik kriz yaşarken, devletin bankası Ziraat Bankası’nın 2025’in ilk 9 ayında elde ettiği 113,7 milyar TL’lik rekor kar, büyük bir şaşkınlık yarattı. İnsan hakları aktivisti Aydoğan Doğan, bu tabloyu “kapitalizmin en acımasız yüzü” olarak tanımladı. “Halk açlık sınırının altında ezilirken, geçim derdiyle boğuşurken, esnaf tefecilerin eline düşmüşken, devletin bankasının en kârlı kurum olması utanç verici bir durumdur. Bu bir başarı değil, açık bir sömürüdür” diyen Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ziraat Bankası bir zamanlar çiftçiyi, esnafı desteklemek için kurulmuştu. Bugün ise yüksek faizler, komisyonlar ve spekülatif işlemlerle halkın cebinden aldığı parayı kâr hanesine yazıyor.” 2025’te 10 büyük banka toplam 484,5 milyar TL kâr açıkladı. Aynı dönemde nüfusun %86’sı ‘geçim sıkıntısı yaşıyorum’ diyor, yılın ilk üç ayında 23 binin üzerinde esnaf kepenk indirdi. Bu rakamlar arasında korkunç bir uçurum var. Doğan, devletin bankalarının Hazine garantisiyle düşük riskle yüksek getiri elde ettiğini, bu getirinin kaynağının ise halkın vergileri ve alın teri olduğunu vurguladı: “Bu, devlet kapitalizminin en tipik örneği. Kamu bankaları özelleştirilmeden özelleştirilmiş gibi çalışıyor. İnsan hakları dediğimiz şey sadece ifade özgürlüğü değil; aç kalmama, insanca yaşama, borç batağına düşmeme hakkıdır. Bu haklar şu anda ayaklar altında.” “Bu 113 milyar TL, kaç ailenin karnını doyurur?” Aydoğan Doğan çözüm önerilerini de sıraladı: Bankalar gerçek anlamda kamulaştırılmalı ve işçi-emekçi denetimine açılmalı. Elde edilen kârlar sosyal yatırımlara yani ücretsiz konut, eğitim, sağlık alanlarına yönlendirilmeli. Esnafa sıfır faizli kredi verilerek tefeciliğin kökü kazınmalı. Borçlu halka acil af getirilmeli. “113 milyar TL’lik bir kâr açıklanıyorsa, önce şu soru sorulmalı: Bu para kaç ailenin açlığını bitirir, kaç gencin umudunu geri getirir?” diyen Doğan, sözlerini şu çağrıyla bitirdi: “Bu utanç ancak halkın örgütlü ve bilinçli mücadelesiyle aşılır. Sessiz kalmak, bu sömürüye ortak olmaktır.”

BM: Sudan’daki çatışmalar “acımasız ve insanlık dışı” Haber

BM: Sudan’daki çatışmalar “acımasız ve insanlık dışı”

BM: “Hayatta kalanların yanında olmalıyız” Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher, Sudan’da süren iç savaşın “acımasız ve insanlık dışı” olduğunu söyledi. Fletcher, bir haftalık Sudan ziyareti kapsamında yaptığı açıklamada, yardımların ulaştırılmasına izin verilmesi çağrısında bulunarak, “Hayatta kalanların yanında olmalıyız” ifadelerini kullandı. Fletcher, Port Sudan’daki temaslarının ardından çatışmaların yoğunlaştığı bölgelere de gideceğini açıkladı. BM İnsan Hakları Komiseri Volker Türk: “Faşir bir kan gölüne döndü” BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, Darfur’un başkenti Faşir’de yaşananları “önlenebilir ama engellenmeyen bir vahşet” olarak nitelendirdi. Türk, geçtiğimiz yıl boyunca BM’nin Faşir’deki kuşatma ve açlık tehlikesine ilişkin 20’den fazla uyarı yayımladığını hatırlatarak, “İnsanlar hayvan yemi ve fıstık kabuğu yiyor, açlıktan ölüyor. HDK’nin şehri ele geçirmesi Faşir’i kan gölüne çevirdi” dedi. Türk, uyarıların dikkate alınmamasını eleştirerek, “Uluslararası toplum çok fazla rol yaptı ama çok az şey yaptı” ifadesini kullandı. “Faşir’deki kan lekeleri uzaydan bile görülüyor” Volker Türk, “Faşir’de yerdeki kan lekeleri uzaydan fotoğraflandı” sözleriyle durumun vahametini gözler önüne serdi. Uluslararası toplumu acil eyleme geçmeye çağıran Türk, sivillerin korunması, güvenli geçişlerin sağlanması ve yardımların kesintisiz ulaşması için somut adımlar atılması gerektiğini belirtti. Türk ayrıca, bu savaştan çıkar sağlayan kişi ve şirketlerin tespit edilip cezalandırılmasını, silah ambargosunun sadece Darfur’da değil tüm Sudan’da uygulanmasını istedi. “Bu bir insanlık ve insan hakları felaketidir” Afrika Birliği Özel Temsilcisi Adama Dieng, BM Soykırımın Önlenmesi Ofisi’yle yaptığı ortak açıklamada, “Bu, gözlerimizin önünde yaşanan bir insanlık felaketidir” dedi. Dieng, özellikle Faşir, Darfur ve Kordofan bölgelerinde durumun “kritik ve trajik” bir noktaya ulaştığını belirtti. BM verilerine göre, Nisan 2023’te başlayan çatışmalarda: 40 binden fazla kişi hayatını kaybetti, 14 milyondan fazla kişi yerinden edildi, Binlerce kişi yargısız infaz, toplu katliam ve cinsel saldırı gibi ağır ihlallere maruz kaldı. “Faşir Üniversitesi katliam alanına çevrildi” BM Sudan Araştırma Misyonu Üyesi Mona Rishmawi, HDK güçlerinin sivillerin sığındığı Faşir Üniversitesi’ni bir katliam alanına çevirdiğini açıkladı. Rishmawi, tanık ifadeleri, dijital kanıtlar ve görüntülerin “yargısız infazların ve toplu gömülerin” boyutunu kanıtladığını belirtti: “Hayatta kalanlar, sokaklarda yığılı cesetleri ve kazılan toplu hendekleri anlattı. Bu, doğrulanmış kanıtlarla desteklenmiş bir insanlık trajedisidir.” Sudan’daki savaşın seyri Sudan’da ordu ile dış destekli Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında Nisan 2023’te başlayan çatışmalar, ülkeyi iç savaşa sürükledi. Darfur’un stratejik kenti Faşir, kısa süre önce HDK’nin kontrolüne geçti. Kentten gelen görüntülerde sivillerin zorla yerinden edildiği, silahsız insanların öldürüldüğü ve işkence sahnelerinin HDK mensuplarınca videoya alındığı görüldü. BM’nin çağrısı: “Artık eylem zamanı” Birleşmiş Milletler, uluslararası topluma şu çağrıda bulundu: “Sudan’daki bu felaket, insanlığın gözleri önünde yaşanıyor. Artık gösteriş değil, eylem zamanı. Faşir’deki siviller korunmalı, yardımların önü açılmalı, suçlular adalet önüne çıkarılmalı.”

Uygur hareketine 2025 Demokrasi Ödülü: Susturulan milyonların sesi olmaya devam edeceğiz! Haber

Uygur hareketine 2025 Demokrasi Ödülü: Susturulan milyonların sesi olmaya devam edeceğiz!

ÇKP baskısı altındaki topluluklara adanan ödül Washington’da düzenlenen törenle sahiplerine verildi ABD’nin başkenti Washington’da düzenlenen törenle verilen 2025 Demokrasi Ödülü, bu yıl Uygur hareketine takdim edildi. Senatör Mel Martinez’in sunduğu ödülü, Uygur hareketi adına İcra Direktörü Ruşen Abbas teslim aldı. Törende, Çin’deki insan hakları ihlallerine karşı yürütülen uluslararası farkındalık kampanyaları vurgulandı. Ruşen Abbas: “Bu ödül, sesleri susturulan milyonlar adına kabul edildi” Törende konuşan Abbas, ödülü sadece kendi organizasyonları için değil, “toplu gözaltılar, zorla çalıştırma ve inancın suç sayılmasıyla karşı karşıya bırakılan milyonlarca Uygur ve Türki halk” adına aldığını belirtti. Abbas, yedi yıldır kayıp olan kız kardeşi Dr. Gulshan Abbas’ın durumunu hatırlatarak, “ÇKP baskısı sadece ülkede değil, sınır ötesinde de hissediliyor” ifadelerini kullandı. Diğer ödüller de Çin’deki baskı düzenine dikkat çekti Uygur hareketine verilen ödülün yanı sıra, Çin’de dijital sansürü belgeleyen Xiao Qiang ve China Digital Times da aynı törende onurlandırıldı. “Demokrasi Hizmet Madalyası” ise Pastör Wang Yi ve 11. Panchen Lama Gedhun Choekyi Nyima’ya verildi. Tören, Çin’in insan hakları ihlallerinin küresel ölçekte belgelenmesi ve sorumluluk çağrısının güçlendirilmesi amacıyla organize edildi. Ulusal Demokrasi Vakfı: “Bu ödül, direnişin susturulamayacağını gösteriyor” Ulusal Demokrasi Vakfı Başkanı Damon Wilson, ödülün “soykırım ve devlet şiddeti altında yaşamaya zorlanan topluluklara verilen bir dayanışma mesajı” olduğunu söyledi. Vakıf, Uygur hareketinin demokrasi, inanç özgürlüğü ve insan onuru mücadelesindeki rolünü “küresel bir direnç hattı” olarak tanımladı.

AB'nin Türkiye raporuna Ankara'dan Yanıt: Önyargılı, mesnetsiz, reddediyoruz! Haber

AB'nin Türkiye raporuna Ankara'dan Yanıt: Önyargılı, mesnetsiz, reddediyoruz!

Ankara: AB, olumlu gündem arayışını baltalıyor Avrupa Birliği Komisyonu’nun 4 Kasım’da yayımladığı yıllık Türkiye raporu, Ankara’nın sert tepkisini çekti. Dışişleri Bakanlığı, raporda yer alan yargı, temel haklar ve iç siyasi işleyişe dair değerlendirmeleri “taraflı, önyargılı ve mesnetsiz” olarak nitelendirdi. Bakanlık, kullanılan dili de Türkiye-AB ilişkilerini geliştirme çabalarıyla bağdaşmayan “olumsuz ve işbirliğine zarar veren” bir tutum olarak tanımladı. AB: Türkiye’de demokratik gerileme sürüyor, yargı bağımsız değil AB Komisyonu raporu, Türkiye’de insan hakları ve demokrasi standartlarının “önceki yıllara göre daha da kötüleştiğini” belirtiyor. Belgede, güçler ayrılığının zayıfladığı, yürütmenin yargı üzerindeki etkisinin arttığı, muhalefet temsilcilerinin tutuklanmasının “Türkiye’nin demokratik geleneğine dair ciddi soru işaretleri yarattığı” vurgulanıyor. Raporda ayrıca, büyükşehir belediyelerinde muhalefet temsilcilerine açılan davalar ile iktidar yanlısı isimlere yönelik soruşturma eksikliği arasında “seçici uygulama” bulunduğu ifade ediliyor. AİHM kararları, Demirtaş ve Kavala vurgusu raporda öne çıktı AB, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının uygulanmamasını temel sorunlardan biri olarak gösterdi. Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarının yerine getirilmemesi özellikle eleştirildi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye hakkında “yoğun denetim” altında tuttuğu 205 dosya bulunduğuna dikkat çekildi. Dışişleri: “AB raporu, stratejik ortaklık perspektifine aykırı” Ankara, raporun hem içerik hem ton olarak kabul edilemez olduğunu belirterek Türkiye’nin AB üyelik hedefinin sürdüğünü, ancak “tek taraflı değerlendirmelerin sürece katkı sunamayacağını” vurguladı. Açıklamada, Türkiye ile AB arasında “olumlu gündem inşa etme iradesi varken böylesi metinlerin süreci geriye götürdüğü” ifadesi yer aldı. AB, Kürt yurttaşlara ilişkin çözüm süreci vurgusu yaptı Raporda, Türkiye’nin güvenlik gerekçeli uygulamalarında hukukun üstünlüğü ve temel haklara riayet etmesi gerektiği belirtildi. AB, geçmişte başlatılan çözüm sürecinin “barışçıl ve sürdürülebilir çözüm potansiyeli taşıdığı” değerlendirmesini yineledi. Ekonomi politikaları: “Para sıkılaştırması olumlu, sürdürülmeli” Raporda Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmeler daha ılımlı bir dille yer aldı. Sıkı para politikasının enflasyonu düşürmede etkili olduğu, dış pozisyonun güçlendiği ve Türkiye’nin hâlâ işleyen bir piyasa ekonomisi niteliği taşıdığı belirtildi. AB, ekonomik programın “kararlılıkla devam etmesi gerektiğini” vurguladı. Vize serbestisi ve siyasi uyumda ilerleme yok Schengen vizesinde kolaylaştırıcı adımların devreye alındığını belirten AB, vize muafiyeti için gerekli 6 kriterde hâlâ ilerleme olmadığını kaydetti. Türkiye’nin dış politikada AB tutumuyla uyum oranı ise bir önceki yıl %6 iken bu sene %4’e düştü. Tam üyelik süreci 20 yıldır fiilen donmuş durumda Türkiye’nin 1987’de yaptığı tam üyelik başvurusundan bu yana süreç defalarca durdu. 2005’te başlayan müzakerelerde açılan 35 fasıldan yalnızca 16’sı açılabildi, sadece biri geçici olarak kapatıldı. 2016’dan bu yana hiçbir fasıl ilerlemedi.

En az 2 bin kişiyi öldürdüğünü itiraf eden ‘Ebu Lulu’ kimdir? Haber

En az 2 bin kişiyi öldürdüğünü itiraf eden ‘Ebu Lulu’ kimdir?

Sudan’ın Darfur bölgesi, El-Faşir’de yaşanan kitlesel şiddetin merkezindeki isimlerden biri olarak anılan El-Fatih (al-Fateh) Abdullah İdris —nam-ı diğer “Ebu Lulu” veya “El-Faşir Kasabı”— bir çevrim içi yayında “2 bin kişiyi öldürdüğünü” ve daha fazlasını öldürme niyetinde olduğunu söyledi; sosyal medya videolarında gördüğü ve bazı tanıkların aktardığı görüntüler İdris’in sivillere yönelik infazlara karıştığı iddialarını güçlendiriyor. Bu iddialar hem saha raporları hem de uydu verileriyle birlikte uluslararası alarma yol açtı. Ebu Lulu, Darfur’da savaş başlamadan önce yerel bir savaşçı olarak biliniyordu ve El-Faşir’in HDK/RSF tarafından ele geçirilmesiyle kısa sürede öne çıktı. Uzun yıllara yayılan Darfur çatışma geçmişinde bilinen bir aktör olarak görünmeyen İdris’in ismi, El-Faşir’in paramiliter güçlerin kontrolüne geçmesiyle sosyal medyada yayılan infaz görüntüleriyle geniş yankı buldu; bazı medya analizleri ve bölge uzmanları onun daha önce yerel düzeyde tanındığını, ancak son saldırılarla görünürlüğünün dramatik biçimde arttığını belirtiyor. Sosyal medyada dolaşan videolar ve tanık ifadeleri Ebu Lulu’yu “infaz sembolü” haline getirdi. Çok sayıda kısa klipte, El-Faşir civarında İdris’e atfedilen kişilerin sivillere yönelik şiddet uyguladığı ve bazı kayıtların doğrudan çevrim içi hesaplardan yayıldığı iddia ediliyor; bağımsız doğrulamayı zorlaştıran iletişim kesintilerine karşın uluslararası haber kuruluşları ve insan hakları gözlemcileri söz konusu görüntüleri, tanıklıkları ve sağlık kuruluşu raporlarını karşılaştırarak ciddi insan hakları ihlali iddiaları olduğunu vurguladı. BM ve uluslararası kuruluşlar olayları toplu infaz, tecavüz ve etnik hedefleme bağlamında değerlendiriyor. Birleşmiş Milletler yetkilileri, El-Faşir’de toplu katliam ve sivillere yönelik cinsel şiddet iddialarına dair “güvenilir raporlar” aldıklarını bildirirken, bazı kurumlar ve uzmanlar yaşananları savaş suçu veya etnik temizlik/soykırım riski çerçevesinde ele alıyor; uydu görüntüleri ve saha raporları olayların ölçeğine dair kaygıları artırdı ve bağımsız soruşturma çağrılarını tetikledi. Ebu Lulu tek “suçlu” mu sorusu, HDK/RSF içindeki sorumluluk tartışmasını gündeme getirdi. El-Faşir’den gelen görüntüler ve raporlar İdris’in öne çıkan bir isim olduğunu gösterse de BM ve insan hakları gözlemcileri, benzer eylemlere karışan farklı milis grupların ve yerel komutanların da sorumlu olduğunu belirtiyor; bazı açıklamalarda HDK/RSF yetkilileri başlangıçta bağlantıyı reddetti, ardından gözaltılar ve tutuklama haberleri geldi ancak gözlemciler bunun kapsamlı bir hesap verebilirlikten çok “günah keçisi” gösterimi olabileceği uyarısında bulunuyor. İdris’in iddialarının bağımsız doğrulanması iletişim ve erişim engelleri nedeniyle halen sınırlı; resmi soruşturmalar ve uluslararası incelemeler bekleniyor. Saha erişiminin kısıtlı olması, iletişim hatlarının kopması ve çatışma koşulları nedeniyle çeşitli kaynaklar ölü sayıları ve olay ayrıntıları hakkında farklı rakamlar veriyor; bu nedenle uluslararası medya, insan hakları örgütleri ve uydu analizleri şu aşamada en önemli doğrulama kaynakları olarak takip ediliyor. Bağımsız soruşturmalar tamamlandıkça iddiaların kesin çerçevesi netleşecek.

Sudan’da katliam sessizliği: Faşir’de binlerce sivil öldürüldü, dünya izliyor Haber

Sudan’da katliam sessizliği: Faşir’de binlerce sivil öldürüldü, dünya izliyor

Sudan tarihinin en kanlı saldırılarından biri yaşanıyor Doğu Afrika ülkesi Sudan, Darfur bölgesinde yaşanan yeni kuşatma ve saldırılar nedeniyle büyük bir insani yıkımla karşı karşıya. Yerel kaynaklar, sadece 48 saat içinde 2 binden fazla sivilin öldüğünü, yüzlercesinin kaybolduğunu ve binlercesinin kaçmak zorunda bırakıldığını bildiriyor. 26 Ekim’de, aylarca kuşatma altında tutulan Faşir kenti, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) çok yönlü saldırısıyla düştü. HDK’nın, Birleşik Arap Emirlikleri’nden doğrudan askeri ve lojistik destek aldığı öne sürülüyor. Toplu infaz videoları yayıldı: Erkekler kurşuna diziliyor, kadınlar kaçırılıyor Kentin HDK kontrolüne geçmesinin ardından sosyal medyaya düşen görüntüler, bölgedeki sivil katliamının boyutunu ortaya koydu. Videolarda: Sivillerin evlerinden zorla çıkarıldığı, Erkeklerin toplu halde infaz edildiği, Kadınların milisler tarafından kaçırıldığı, Sokaklarda yakılan cesetlerin bırakıldığı görüntülendi. Faşir’den kaçmayı başaran yurttaşların aktardığı bilgilere göre, milisler mahalle mahalle tarama yapıyor, barikatlarda genç erkekleri öldürüyor, kadınları alıkoyuyor. “İnsanın dayanamayacağı görüntüler” – Sudanlı aktivist isyan etti Sudanlı insan hakları savunucusu Maha Bakhit, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Dünden beri ulaştırılan görüntüler insanın dayanabileceği gibi değil. Faşir’de sistematik tecavüz, infaz ve aç bırakma politikası uygulanıyor. Dünya sessiz, insanlar ise kaderine terk edildi.” Bakhit, neredeyse iki yıldır kuşatma altında yaşayan kente hiçbir insani koridor açılmadığını, uluslararası medyanın Sudan'ı “unuttuğunu” belirtti. Uluslararası toplumdan yine ses yok Birleşmiş Milletler ve insan hakları kuruluşları aylar önce uyarıda bulunmasına rağmen, ne yaptırım uygulanıyor ne de siviller için güvenli koridor açılıyor. Uzmanlara göre Faşir’de yaşananlar, “etnik temizlik” ve “savaş suçu” tanımına giriyor. Sudan ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar, Nisan 2023’te başlayan iç savaşın en ağır evresine girmiş durumda. Uzmanların uyarısı: “Bu yalnızca başlangıç olabilir” Afrika Çalışmaları uzmanları, Faşir’in düşmesinin ardından Darfur’un tamamında yeni bir soykırım dalgası beklendiğini, komşu ülkelere göç akınının hızlanacağını ve bölgenin Libya–Suriye benzeri bir savaş coğrafyasına dönüşeceğini belirtiyor. “Sadece silahlar değil, açlık da bir savaş aracı haline geldi.

Dilber Alınak’ı darp eden saldırgana 17 yıl 4 ay hapis cezası Haber

Dilber Alınak’ı darp eden saldırgana 17 yıl 4 ay hapis cezası

Kürt siyasetçi Mahmut Alınak’ın ablası Dilber Alınak’a yönelik ağır saldırı davasında karar çıktı. Kars 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık Ekrem Aybi’yi “yağma”, “kadına karşı nitelikli şiddet” ve “hakaret” suçlarından 17 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı. Saldırı güvenlik kamerasına yansımıştı 80 yaşındaki Dilber Alınak, 9 Ağustos 2023’te Kars’ın Digor ilçesinde sabah yürüyüşü yaptığı sırada, eski AKP’li belediye meclis üyesi Ekrem Aybi’nin saldırısına uğradı. Dakikalarca süren şiddet sonucu ağır yaralanan Alınak’ın para, ziynet eşyası ve cep telefonu gasbedildi. Olay anı güvenlik kameralarına da yansıdı. Görüntülerde, Aybi’nin Alınak’a yaklaşarak yaklaşık 5 dakika boyunca darp ettiği, ardından yaralı kadını hastaneye götürüp olayı “trafik kazası” gibi göstermeye çalıştığı görüldü. Ancak kamera kayıtları gerçeği ortaya çıkardı. 17 yıl 4 ay hapis cezası 21 Ekim 2025’te görülen karar duruşmasında, Dilber Alınak’ın avukatı Sinan Erdağı ve sanık Ekrem Aybi hazır bulundu. Savcının esas hakkındaki mütalaasının ardından mahkeme heyeti, Aybi’ye 17 yıl 4 ay hapis cezası vererek hükmen tutuklanmasına karar verdi. Dilber Alınak uzun süre yoğun bakımda kaldı Saldırının ardından ağır yaralanan Dilber Alınak, Kars Harakani Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde entübe edildi. Günler sonra kontrollü olarak uyandırıldı. Doktorlar, Alınak’ın beyin kanaması geçirdiğini, vücudunda ödem oluştuğunu ve sağ gözünde kalıcı görme kaybı riski bulunduğunu açıkladı. Toplumsal ve uluslararası tepki Olay, Digor halkı ve kadın örgütleri başta olmak üzere ülke genelinde büyük tepki yarattı. Kars Barosu, HDP Kadın Meclisi ve Yeşil Sol Parti saldırıyı kınarken, Mahmut Alınak, ablasına yapılan saldırıyı “Digor’a yas çöktü” sözleriyle nitelendirdi. Avustralya vatandaşı olan Dilber Alınak’a yönelik saldırı, uluslararası kamuoyunda da yankı buldu. Avustralya hükümeti, Ankara üzerinden Türkiye makamlarıyla resmi temas kurarak dava süreci hakkında bilgi aldı. Olay, kadın hakları örgütleri ve insan hakları savunucuları tarafından “kadına yönelik sistematik şiddetin çarpıcı bir örneği” olarak değerlendirildi.

Kıbrıs’ta faşizm hortladı!  Haber

Kıbrıs’ta faşizm hortladı! 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) alınan başörtüsü kararı, Türkiye’nin yakın tarihinde acı izler bırakan 28 Şubat dönemini anımsattı. Anayasa Mahkemesi, Bakanlar Kurulu’nun liselerde başörtüsünü serbest bırakan Disiplin Tüzüğü’nü iptal ederek, başörtülü genç kızların eğitim haklarının önüne yeni bir engel koydu. Karar, laiklik ilkesinin inanç özgürlüğü karşısında bir kalkan gibi kullanıldığını bir kez daha gözler önüne serdi. 28 Şubat zihniyetinin yansıması Türkiye’de 1997’de yaşanan postmodern faşist darbenin ardından, başörtülü öğrenciler okullardan atılmış, kılık kıyafet baskısı altında binlerce genç eğitim hakkından mahrum bırakılmıştı. Bugün KKTC’de alınan karar, aynı faşist zihniyetin tekrar hortladığını ortaya koyuyor. O dönemde “irtica” gerekçesiyle uygulanan yasaklar nasıl toplumda derin yaralar açtıysa, KKTC’deki bu karar da “28 Şubat karanlığını hatırlatan bir adım” olarak değerlendiriliyor. Rum kesiminde serbest, Türk kesiminde yasak Kararın en dikkat çekici boyutu ise Kıbrıs’ın güneyindeki uygulamalarla çelişmesi. Rum kesiminde öğrenciler başörtüsüyle eğitim alabiliyor, bu konu çoktan kapanmış durumda. Ancak Kuzey’de alınan yasak kararı, “laiklik” adı altında özgürlüklerin kısıtlandığı bir tabloyu ortaya koydu. Bu çelişki, KKTC’nin inanç özgürlüğü konusunda Güney’den dahi geri bir noktaya düşmesine yol açtı. Sendikanın sevinci, halkın öfkesi Başvuruyu yapan Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) üyeleri, karar sonrası mahkeme önünde sloganlar atarak sevinç gösterileri düzenledi. Ancak toplumun geniş kesimleri bu tavrı tepkiyle karşıladı. Tepkilerde, “28 Şubat’ta öğrencileri okullardan kovan zihniyet bugün KKTC’de hortlatılıyor” yorumları öne çıktı. Bir hukuk kararı değil, özgürlüklere darbe Yüksek Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ’ın açıkladığı karar, sadece teknik bir hukuk değerlendirmesi değil; özgür düşünce ve inanç hakkı üzerinde yeni bir baskı olarak görülüyor. Türkiye’de yıllar süren mücadelenin ardından kaldırılan yasakların, KKTC’de yeniden gündeme gelmesi, “aynı karanlığın farklı bir versiyonu” yorumlarını beraberinde getirdi. Toplumun belleğinde aynı travma 28 Şubat sürecinde başörtülü gençlerin eğitimden koparıldığı, kamu görevlerinden uzaklaştırıldığı, sosyal hayatta dışlandığı günler hafızalarda tazeliğini koruyor. KKTC’deki karar ise bu travmanın, sınırların ötesinde yeniden yaşatıldığı algısını güçlendiriyor. Toplumun farklı kesimlerinden yükselen “bu sadece başörtüsü meselesi değil, inanç özgürlüğüne zincir vurma girişimidir” tepkileri de bunu doğrular nitelikte.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.