SON DAKİKA

#Siyaset

HABER DEĞER - Siyaset haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Siyaset haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: KAAN takvime uygun şekilde envantere girecek Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan: KAAN takvime uygun şekilde envantere girecek

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamalarda gündeme ilişkin önemli mesajlar verdi. Erdoğan, savunma sanayii alanında yerli ve milli projelerin hız kesmeden sürdüğünü belirterek, “Yerli ve milli savunma projelerimizi süratle devreye alırken, Avrupalı müttefiklerimizle kazan kazan temelinde savunma işbirliğimizi güçlendireceğiz.” dedi. Milli muharip uçak KAAN’ın takvime uygun şekilde Hava Kuvvetleri envanterine gireceğini ifade eden Erdoğan, “HÜRJET nasıl kendi alanında liderliğe oynuyorsa, tüm süreçler tamamlandığında KAAN da kendi kategorisinde zirveyi zorlayacaktır.” diye konuştu. Türkiye Yüzyılı vizyonuna da değinen Erdoğan, “İttifak ortağımız ve milletimizle beraber Cumhuriyetimizin ikinci asrını Türkiye Yüzyılı yapana kadar durmadan, dinlenmeden çalışmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı. Bolu Kartalkaya’daki otel yangını davasına ilişkin olarak ise, “Mahkeme kararları bir nebze de olsa yüreklerdeki yangına su serpmiştir. Bundan sonraki sürecin de takipçisi olacağız.” dedi. Erdoğan, terörle mücadele konusunda da net mesajlar verdi: “Ne ülkemizde ne de komşularımızın topraklarında terörün hiçbir çeşidini görmek istemiyoruz. Terör tehdidinin kalıcı olarak bitmesiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu çok farklı bir ivme yakalayacak, bölge şehirlerimiz turizmde de şaha kalkacak.” Son olarak muhalefete yönelik eleştirilerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e atıfta bulunarak, “Ülkesini ve hükümetini şikayet için Avrupa kapılarında sabahlarken, biz stratejik hamlelerle Türkiye'yi cazibe merkezi haline getiriyoruz.” dedi. ller ödedik. Terör tehdidinin kalıcı olarak bitmesiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu ivme kazanacak.” Muhalefete mesaj: Özgür Özel’e yönelik eleştiri; “Biz stratejik hamlelerle Türkiye’yi cazibe merkezi haline getiriyoruz.”

CHP’li Tan’dan Hakan Fidan’ın diplomasına itiraz Haber

CHP’li Tan’dan Hakan Fidan’ın diplomasına itiraz

CHP’li Namık Tan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın lisans eğitimi ve yüksek lisansa kabul sürecine ilişkin yeni iddialar ortaya attı. Tan’ın Meclis’e yönelttiği soru önergesine YÖK’ten gelen yanıt, Fidan’ın üç yıllık lisans programı tamamladıktan sonra denklik belgesi çıkmadan yüksek lisansa başladığını ortaya koydu. Tan, “Hangi düzenleme buna izin verdi?” diyerek hem Fidan’dan hem YÖK’ten şeffaflık çağrısı yaptı. “Üç yıllık lisans, denklik almadan yüksek lisans” iddiası tartışmayı büyüttü CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, X hesabından yaptığı paylaşımda YÖK’ün resmi yanıtını açıklayarak Fidan’ın 1994–1997 yılları arasında üç yıllık uzaktan lisans programı tamamladığını, ancak denklik belgesinin 1998’de verildiğini, buna rağmen Fidan’ın 1997’de Bilkent Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladığını belirtti. Tan, bu durumun “mevzuata aykırı ve ayrıcalıklı bir işlem” olabileceğini savundu. “Bu süreç sadece biyografi tartışması değil, devlet şeffaflığı meselesi” Tan, devlet yönetiminde görev alan isimlerin eğitim belgelerinin eksiksiz biçimde açıklanmasının kurumsal itibar gereği olduğunu vurgulayarak, “En küçük belirsizlik bile kamu güvenini zedeler” dedi. Fidan’ın transkript, ders programı ve denklik evraklarının açıklanmasını talep eden Tan, “Liyakat yerine imtiyaz uygulanıyorsa bu sadece akademik bir konu değil, devlet yönetimine dair bir sınavdır” ifadesini kullandı. YÖK yanıt verdi ama belgeleri paylaşmadı Meclis’e gönderilen resmî YÖK yazısında, Fidan’ın lisans programının üç yıl sürdüğü ve denklik kararının 1998’de verildiği doğrulandı. Ancak programın kaç krediden oluştuğu, içerik, ders yükü ve kabul kriterlerine ilişkin detaylar paylaşılmadı. Bu eksik yanıt, tartışmayı daha da büyüttü. Fidan ve YÖK’ten yeni açıklama beklentisi Hakan Fidan’ın veya YÖK’ün konuya ilişkin yeni bir açıklama yapıp yapmayacağı belirsizliğini korurken, Tan “Bu süreç kapanmadı, takipçisi olacağız” dedi. Siyaset kulislerinde, Fidan’ın eğitim dosyasıyla ilgili belgeleri kamuoyuna açıklayıp açıklamayacağı merak ediliyor. Zaman çizelgesi – tartışmanın dönüm noktaları Yıl Gelişme 1994–1997 Fidan’ın üç yıllık lisans eğitimi (uzaktan / açık öğretim) 1997–1999 Bilkent Üniversitesi yüksek lisans programı 1998 YÖK denklik belgesi verildi Ağustos 2025 Tan Meclis'e soru önergesi verdi Kasım 2025 YÖK yanıtı geldi, tartışma yeniden alevlendi Soru işaretleri büyüyor • Üç yıllık lisans programı hangi kriterlerle tam lisans diplomasına denk kabul edildi? • Denklik alınmadan yüksek lisansı başlatan istisnai bir yönetmelik mi var? • Bu süreç başka öğrencilere de uygulanıyor mu, yoksa kişiye özel bir istisna mı? • Akademik belgeler neden hâlâ paylaşılmadı? Gelişmeler geldikçe güncellenecek… Hem Fidan’ın hem YÖK’ün olası açıklamaları, Meclis gündemine gelmesi beklenen ikinci soru önergesi ve belgelerin kamuoyuna yansıyıp yansımayacağı takip edilecek.

DEM Parti’den 'casusluk' soruşturmasına tepki: Yargı siyaseti şekillendirme aracı haline geldi! Haber

DEM Parti’den 'casusluk' soruşturmasına tepki: Yargı siyaseti şekillendirme aracı haline geldi!

DEM Parti: “Bu operasyon, siyaseti dizayn etme girişimidir” Sabah saatlerinde yapılan operasyonlarda Merdan Yanardağ gözaltına alınırken, İmamoğlu ve Özkan hakkında da “casusluk” suçlamasıyla soruşturma başlatıldığı bildirildi. DEM Parti, gelişmelerin ardından yazılı bir açıklama yayımlayarak şu ifadeleri kullandı: “Sabah saatlerinde TELE1’e polisler tarafından ‘casusluk’ iddiasıyla baskın düzenlenirken, Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ gözaltına alındı. Aynı soruşturma kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında da ‘casusluk’ soruşturması açıldığını öğrenmiş bulunmaktayız. Ülkede adalet terazisinin ne kadar bozulduğunu gösteren bir başka yargısal operasyonun devreye konulduğu açıktır. Hukukun görevi adaleti sağlamak olmalıdır. Ancak maalesef Türkiye'de yargı mekanizmaları uzun zamandır siyaseti şekillendirme aracı olarak kullanılmaktadır.” “Masa başı siyaset mühendisliği sonuç vermeyecek” Parti açıklamasında, yürütülen operasyonların demokratik siyaset alanını daraltmaya yönelik olduğu savunuldu. “Masa başı siyaset mühendisliğiyle siyaseti ve basını baskı altına almaya çalışmak, bu çabanın sahiplerine başarı getirmeyecektir. Halkın iradesine karşı kurulan hiçbir kumpas kalıcı olamayacaktır.” Soruşturmanın arka planı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 4 Temmuz’da “casusluk” suçundan tutuklanan Hüseyin Gün adlı şüphelinin dijital verilerinden yola çıkarak İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ hakkında yeni bir soruşturma başlatmıştı. Savcılık, elde edilen verilerde “İstanbul Senin” uygulaması üzerinden toplanan seçmen verilerinin yurt dışı bağlantılı örgütlere servis edildiği” iddialarını araştırıyor.

Gazi gözlüğünü çıkardı, gözünü masaya koydu: Tanrıkulu komisyonun önemini böyle anlattı Haber

Gazi gözlüğünü çıkardı, gözünü masaya koydu: Tanrıkulu komisyonun önemini böyle anlattı

Tanrıkulu: “Bu komisyonun varlığı bir umut olmalı” CHP’li Sezgin Tanrıkulu, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda yaptığı konuşmada, vatandaşların ve gazilerin yaşadığı mağduriyetlerin ciddiyetine vurgu yaptı. Komisyonun toplum için bir “adalet kapısı” olması gerektiğini söyleyen Tanrıkulu, bir gazinin yaşadığı olayı aktararak duygusal anlar yaşattı. “Gazi gözlüğünü çıkardı, protez gözünü masaya koydu” Tanrıkulu, “Geçen dönem dinlediğimiz bir gazi, gözlüğünü çıkardı, protez gözünü masanın üzerine koydu. ‘Ben bu gözü bu ülke için kaybettim ama hâlâ benden sağlık raporu istiyorlar’ dedi. Bu sahne, bu komisyonun neden var olması gerektiğini herkese anlatmaya yeter” dedi. “Gazilerimizin, şehit yakınlarının sesi olmalıyız” Komisyonun yalnızca bir formalite değil, **adalet ve vicdanın temsili** olması gerektiğini söyleyen Tanrıkulu, “Gazilerimiz, şehit yakınlarımız, engellilerimiz bürokrasiye yenilmemeli. Devletin şefkat eliyle karşılaşmaları için biz bu komisyonda varız” ifadelerini kullandı. Tanrıkulu’nun sözleri komisyon üyelerinden de destek gördü Toplantıya katılan diğer milletvekilleri de Tanrıkulu’nun paylaştığı olayın önemine dikkat çekerek, gaziler ve hak sahipleriyle ilgili mevzuatın sadeleştirilmesi gerektiği görüşünde birleşti. Tanrıkulu’nun sözleri, Meclis kulislerinde “insan hakları komisyonunun işlevi yeniden tartışılmalı” yorumlarına neden oldu.

Mehmet Uçum: Terörsüz Türkiye’ye geçiş ayrı, demokrasi süreci ayrı yürümeli! Haber

Mehmet Uçum: Terörsüz Türkiye’ye geçiş ayrı, demokrasi süreci ayrı yürümeli!

Uçum: “Türkiye’nin yükseliş dönemi iki aşamada ilerleyecek” Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, Anadolu Ajansı’nda yayımlanan analizinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1 Ekim 2024’teki TBMM açılış konuşması ve aynı gün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin diyalog hamlesi ile başlayan “Terörsüz Türkiye yürüyüşü”nün ilk yılını değerlendirdi. Uçum, bu sürecin Türkiye’nin “yükseliş çağını hazırlayacak” bir dönemin başlangıcı olduğunu belirterek, iki temel aşamadan söz etti: “Birincisi Terörsüz Türkiye’ye Geçiş Süreci, ikincisi ise Demokrasiyi Geliştirme (İlerletme) Sürecidir. Bu iki süreç asla iç içe geçmemeli, ayrı eksenlerde yürütülmelidir.” “Geçiş süreci devlet inisiyatifli, demokrasi süreci halk inisiyatifli” Mehmet Uçum, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu dönüşümün öznesinin hem devlet hem de halk olduğunu, ancak iki sürecin doğasının farklı olduğunu vurguladı. Uçum’a göre “geçiş süreci” devlet politikası olarak yürüyen, terörün kesin ve kalıcı biçimde sona erdirilmesini amaçlayan geçici bir dönem; “demokrasiyi geliştirme süreci” ise halkın talepleriyle şekillenen, daimi ve dinamik bir demokratikleşme programı olacak. “Geçiş sürecinin konusu terörün bitirilmesidir. Demokrasi süreci ise halkın inisiyatifiyle daha fazla özgürlük, daha etkin devlet ve yeni anayasa hedefini kapsamaktadır. Bu iki aşamayı karıştırmak, Türkiye’nin yol haritasına zarar verir.” “Geçiş süreci kanunu” önerisi: tek, özel ve kapsayıcı bir yasa Uçum, terörün sona erdirilmesi için yürütülen geçiş dönemine özel bir yasal düzenleme gerektiğini belirterek, bunun “tek-geçici ve özel bir kanun” olması gerektiğini söyledi. Bu düzenlemenin, münfesih terör örgütü üyelerinin ceza, infaz, toplumsal hayata katılım ve ekonomik bütünleşme süreçlerini kapsayacağını ifade eden Uçum, “toptancı değil, kademeli” bir hukuk yaklaşımı önerdi. “Münfesih terör örgütü mensuplarının tamamı aynı şekilde değerlendirilemez. Farklı durumda olanlara farklı kurallar uygulanmalıdır. Bu, anayasal zorunluluktur.” “Demokrasi süreci TBMM merkezli yürütülmeli” Analizde, geçiş sürecinin ardından başlayacak olan “demokrasiyi geliştirme dönemine” ilişkin de net bir çerçeve çizildi. Uçum, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha etkin devlet’ vizyonuna atıf yaparak, bu dönemin merkezinde TBMM’nin, demokratik partilerin ve halk inisiyatifinin olacağını belirtti. “Demokrasiyi geliştirme süreci, Türk halkının tüm kesimlerinin ortak talep ve ihtiyaçlarına dayanacaktır. Kimlik siyaseti değil, ülke siyaseti öne çıkacaktır.” “Kürtlerin temsilinde tekel yok, süreç tüm toplumu kapsıyor” Uçum, analizinde “Kürtlerin siyasi temsilinde asla bir tekel olmadığını” vurguladı. “Terörsüz Türkiye” döneminin, Kürt yurttaşların tamamını değil, sadece münfesih örgütle ilişkili unsurları kapsayan teknik bir süreç olduğunu belirtti. “Geçiş sürecinin özneleri sınırlıdır: Öcalan, örgüt yönetimi ve ilişkili sosyal mecralar. Ancak demokrasi sürecinin özneleri Türkiye halkının tamamıdır.” “Öcalan’ın rolü yapıcı, fakat süreç üzerinde ön şart yaratılmamalı” Yazının son bölümünde Uçum, sürecin istismar edilmemesi gerektiği uyarısında bulundu. Bazı çevrelerin “fikri sabotaj” girişimlerinde bulunduğunu belirterek, özellikle “Öcalan’a rağmen Öcalan’ı koruma” tutumlarının sürece zarar verdiğini dile getirdi: “Öcalan, sürece katkı yapmak için koşullarının iyileştirilmesini istiyor. Ancak onun dışında ileri şartlar dayatmak, sürecin özünü zedeler. Kimse geçiş sürecine öznel ön koşullar icat etmemelidir.” “Dil, dikkatle kullanılmalı; fikri sabotajlara izin verilmemeli” Uçum, yazısını dil uyarısıyla sonlandırdı. Sürece yönelik eleştirilerde kullanılan üslubun toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdiğini belirterek, “Fiili ve fikri sabotajlara karşı tedbir almak herkesin görevidir” dedi. Mehmet Uçum’un bu haftaki yazısı, Türkiye’nin terör sonrası dönemi nasıl yöneteceğine dair kapsamlı bir yol haritası sunuyor. Uçum’a göre, devletin yöneteceği “geçiş süreci” tamamlandığında, Türkiye halkı demokratikleşmenin asli öznesi olacak.

Kadınlar siyaseti anlattı! Haber

Kadınlar siyaseti anlattı!

Gençlerin sosyal ve siyasal hayatta daha aktif rol üstlenmesini amaçlayan Başka Bir Siyaset Okulu (BBSO), “Siyasette Kadın Olmak” başlıklı söyleşiyle devam etti. Baran Çağlar Çetinkaya’nın moderatörlüğünü üstlendiği etkinlikte, siyasette kadın temsili, eşitlik mücadelesi ve toplumsal dönüşüm masaya yatırıldı. Konuşmacılar arasında CHP Ankara Milletvekili Aylin Yaman, Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel, KKTC Milletvekili Doğuş Derya, İBB Meclis Üyesi ve Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus ile İstanbul Kent Konseyi Başkanı Tülin Hadi yer aldı. “KADIN EMEĞİNİN KARŞILIĞI YOK” Milletvekili Aylin Yaman, kadınların kayıt dışı çalıştırılması, bakım emeğinin görünmezliği ve “eşit işe eşit ücret” ilkesinin ihlali gibi yapısal sorunlara dikkat çekti. “Kadınların yüzde otuzu sosyal güvenceden yoksun. Cam tavanlar hâlâ çok güçlü” dedi. “ONLAR BÜYÜKSE BİZ DAHA BÜYÜĞÜZ” Doğuş Derya, kadın mücadelesinde örgütlenmenin gücünü vurguladı: “Kapıyı aralık tutmaya çalışanlarız. Eziliyoruz ama bir gün o kapı açılacak. Açacak olan da sizsiniz.” “HER ALANDA SÖZ SÖYLEMEK GEREK” Tülin Hadi, kadın hareketinin sadece şiddetle değil, ekonomi, eğitim ve siyasetle iç içe bir mücadele olduğunu belirtti: “Her alanda söz üretmek gerekiyor. Ancak o zaman kadın hareketi güçlenir.” “BEN DE BURADAYIM DEMEK ZORUNDASINIZ” Elmas Arus, siyasette öteki olmanın yükünü anlattı: “Roman kadın olmanın ötesinde, kadın olmanın bariyerleri var. Siyasette var olma hali yeniden tasarlanmalı.” “KADINLAR KENDİ CÜMLELERİNİ KURMALI” Filiz Ceritoğlu Sengel, siyasette kadınların vitrin değil özne olması gerektiğini vurguladı: “Ben yaptım diyebilen kadınlar çoğalıyor. Bu çok kıymetli. Herkes farklıysa herkes eşit.”

Bahçeli’nin usturası siyasetin yönünü Kudüs’e çeviriyor! Haber

Bahçeli’nin usturası siyasetin yönünü Kudüs’e çeviriyor!

Türkiye’de son dönemde en dikkat çekici siyasal çıkışların sahibi olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ekim 2024’te başlattığı “devrimci momenti” Kudüs üzerinden ileri taşımayı hedefliyor. Yazar Mehmet Sabri Akgönül, Bahçeli’nin bu stratejik yönelimini “ustura” metaforu ile açıklayarak, Türkiye’nin hem iç hem de dış politikada yeni bir restorasyon dönemine girdiğini savunuyor. Bahçeli’nin devrim anlayışı Kudüs hedefiyle birleşiyor Akgönül’e göre Bahçeli’nin Kudüs çıkışı, yalnızca bir siyasi söylem değil; Türkiye’nin meşruiyetini içeride yeniden kurma ve dışarıda etki alanını genişletme projesinin parçası. “Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur” sözleriyle işaret edilen bu yönelim, yeni dönemin merkezine Kudüs’ü oturtuyor. Bahçeli’nin stratejik çerçeveyi kurduğunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ise taktiksel uygulamaları üstlendiğini belirten Akgönül, üçlü yapının Türkiye’yi büyütecek bir denge oluşturduğunu vurguluyor. Ustura metaforu siyasetin gereksiz ayrıntılarını kesiyor Akgönül, Bahçeli’nin yöntemini Ockham’ın Usturası ile açıklıyor: “Gereksiz varsayımları ve korkuları elimine ederek en kestirme yolu işaret ediyor.” Bu bağlamda, Bahçeli’nin Kudüs çıkışının Gazze üzerinden şekillendiğini aktaran Akgönül, 2024’te önerilen “Kudüs Paktı” teklifinin 2025’te yeniden gündeme taşındığını hatırlatıyor. Gazze tezkeresi hazırlığı gündeme gelebilir Akgönül, Libya’ya 2020’de yapılan müdahale örneğini hatırlatarak, benzer bir sürecin Gazze için planlanabileceğini öne sürüyor. Türkiye’nin diplomatik girişimler, iç siyasal konsolidasyon ve uluslararası meşruiyet arayışıyla adım adım bu sürece hazırlandığını belirtiyor. Önümüzdeki hafta yapılacak BM Genel Kurulu toplantısının bu meşruiyeti sağlayabileceğini ifade eden Akgönül, İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin’i tanıması ile İtalya’nın BM misyonu önerisi gibi gelişmeleri “şartların olgunlaştığına” dair işaretler olarak sunuyor. TRÇ ittifakı önerisi Trump’a mesaj niteliği taşıyor Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) İttifakı çıkışını değerlendiren Akgönül, bu önerinin asıl muhatabının Rusya ya da Çin değil, doğrudan Donald Trump olduğunu belirtiyor. Akgönül’e göre Trump, Hindistan ve Rusya’yı Çin’e “kaptırma” tehlikesi yaşarken Türkiye’nin de bu blokta yer alması, ABD’nin küresel iddiasını bitirebilir. Bu nedenle Bahçeli’nin usturası, Trump’ın korkularını ajite etmeyi hedefleyen stratejik bir hamle niteliği taşıyor. Avrasyacı kadrolar da Kudüs meselesine çekiliyor Akgönül’ün analizine göre, Bahçeli’nin Kudüs çıkışı yalnızca dış politikada değil, içeride de etkili oldu. Avrasyacı devlet kadrolarının Kudüs meselesini merkezine alması, Türkiye’de yeni bir stratejik konsensüsün doğduğunu gösteriyor. Artık Avrasyacılık, Kudüs’ten ve Gazze Tezkeresi’nin olgunlaştırılmasından geçiyor. Bahçeli’nin usturası siyasal korkuları kesip atıyor Mehmet Sabri Akgönül yazısını şu yorumla tamamlıyor: Bahçeli’nin usturası, hem içeride hem dışarıda gereksiz korkuları kesip atarak Türkiye’yi Kudüs merkezli yeni bir stratejik hatta yerleştiriyor. Erdoğan’ın ve Fidan’ın adımlarıyla birleşen bu stratejik vizyon, önümüzdeki günlerde hem BM Genel Kurulu’nda hem de Washington-Ankara hattında somutlaşacak. Bahçeli’nin usturası ne anlatıyor? Mehmet Sabri Akgönül’ün yazısı ilk bakışta bir “Bahçeli portresi” gibi görünse de aslında çok daha geniş bir bağlamı işaret ediyor. Akgönül, Bahçeli’nin politikalarını yalnızca güncel çıkışlar olarak değil, tarihsel bir “sağın yeniden yükselişi” sürecinin parçası olarak okuyor. Yazının ana fikri şu: Türkiye’de sağ siyasetin uzun bir gerileme döneminden sonra tekrar yükselişe geçtiği bir dönemde, Bahçeli bu yükselişi stratejik bir çerçeveye oturtan, diğer aktörleri tamamlayan merkezi figürdür. “Ustura” metaforu burada önem kazanıyor. Akgönül, Bahçeli’yi gereksiz ayrıntıları, korkuları, tereddütleri kesip atan; meseleyi özüne indirgeyen bir lider olarak konumlandırıyor. Bu bakış, Bahçeli’nin Kudüs çıkışını, bir “anlık refleks” değil, Türkiye’nin iç-dış politikasını yeniden kuracak bir stratejik hedef olarak yorumluyor. Yazıda Erdoğan ve Fidan’ın rollerinin altının çizilmesi, aslında “Bahçeli’nin yön, Erdoğan ve Fidan’ın uygulama sağladığı üçlü mekanizma” vurgusunu öne çıkarıyor. Yani, bir hiyerarşi değil; birbirini tamamlayan roller söz konusu. Bu, Cumhur İttifakı içindeki iş bölümüne dair de bir okuma sunuyor. En kritik noktalardan biri, Trump ve ABD bağlamı. Akgönül, Bahçeli’nin Kudüs çıkışını yalnızca Filistin meselesine indirgemiyor; asıl hedefin Trump’ın İsrail karşısındaki tereddütlerini kırmak ve ABD’nin Ortadoğu politikalarını değiştirmeye zorlamak olduğunu söylüyor. Burada TRÇ (Türkiye-Rusya-Çin) ittifakı önerisi, Rusya ve Çin’le yakınlaşma değil, Trump’a “Türkiye’yi kaybetme” korkusunu hatırlatma işlevi görüyor. Yani bu öneri, bir dış politika stratejisi olmaktan çok, bir diplomatik koz. Yazının satır aralarında ayrıca içerideki Avrasyacı kadrolara yönelik bir mesaj da var. Bahçeli’nin Kudüs çıkışı, bu kadroları doğrudan “Kudüs meselesi” etrafında konsolide etmeyi amaçlıyor. Böylece Avrasyacılık, klasik anlamıyla Rusya-Çin hattına yaslanmak değil, Kudüs üzerinden yeniden tanımlanıyor. Sonuç olarak Akgönül, Bahçeli’yi yalnızca bir parti lideri değil, tarihin ruhunu kavrayıp yön veren bir “stratejik akıl” olarak sunuyor. Yazının özü şu şekilde özetlenebilir: Bahçeli stratejiyi kuruyor, Erdoğan ve Fidan taktiği uyguluyor. Kudüs meselesi, Türkiye’nin restorasyon sürecinin merkezine yerleşiyor. TRÇ ittifakı önerisi, ABD’ye yönelik bir psikolojik baskı unsuru. Avrasyacı kadrolar Kudüs meselesine çekilerek yeni bir konsensüs oluşuyor. Bu nedenle, Akgönül’ün yazısı yalnızca bir “analiz” değil; aynı zamanda okuyucuya Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki dış politika hamlelerine dair bir “öngörü” sunuyor. Bahçeli’nin usturası, siyasal korkuları kesip atarken, Türkiye’nin hem içeride hem dışarıda yeni bir yönelim kazanacağı mesajını veriyor.

Ufuk Uras: Barış sürecinde artık söz değil, adım zamanı geldi! Haber

Ufuk Uras: Barış sürecinde artık söz değil, adım zamanı geldi!

Kürt sorununun demokratik çözümüne dair tartışmaların yeniden gündeme geldiği süreçte siyasetçi ve akademisyen Ufuk Uras, ANFNEWS’e konuştu. Uras, “umut hakkı”nın da dahil olduğu hukuki ve siyasi düzenlemelerin vakit kaybetmeden ele alınması gerektiğini vurguladı. “Öcalan üzerine düşeni yaptı, sıra iktidarda” Uras, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısına atıfta bulunarak, sürecin olumlu ilerlediğini söyledi. PKK’nin tarihi kararlar aldığını hatırlatan Uras, “Öcalan yapması gerekeni yaptı. Bundan sonra siyasi iktidarın somut adımlar atması gerekiyor” dedi. “Rojava modeli Suriye için kritik öneme sahip” Rojava’daki gelişmelerin Suriye’nin geleceği açısından büyük önem taşıdığını ifade eden Uras, entegrasyon ve adem-i merkeziyetçilik vurgusu yaptı. Rojava’nın Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na uygun bir model sunduğunu belirterek, “Bu, merkezi yönetimin alternatifi değil; farklılıkların ortak bir anayasal zeminde buluşmasıdır” yorumunu yaptı. “Komisyonda tüm partiler yer almalı” Meclis çatısı altında kurulan komisyonun yalnızca DEM Parti üzerinden değil, AKP, CHP ve MHP temsilcilerini de kapsaması gerektiğini söyleyen Uras, “Bu sürecin tek bir partiye indirgenmesi eksikliktir. Komisyonun kapsayıcı olması, barış sürecine güç katacaktır” dedi. “Somut adımlar arasında umut hakkı da yer almalı” Uras, atılacak adımların en önemlilerinden birinin “umut hakkı” olduğunu ifade ederek, “Bu hak şahsi değil, evrensel ve anonimdir. Uluslararası normlara göre tanımlanmış bir haktır. Komisyon bu başlığı da gündemine almalı” dedi. “Toplumun desteği ve anayasa değişikliği kritik” Barış sürecinin yalnızca elitler arasında kalmaması gerektiğini vurgulayan Uras, partilerin yaz boyunca toplumla temas kurmasının önemine dikkat çekti. Sürecin kalıcılaşması için anayasa değişikliğinin zorunlu olduğuna işaret eden Uras, “Kenan Evren anayasasının ötesine geçilmeli, evrensel demokratik normlar hâkim kılınmalı” değerlendirmesinde bulundu. “Kaygılara rağmen barış umutları güçlü” Gelinen aşamada kaygıların doğal olduğunu belirten Uras, “Önemli olan mevcut iktidarı onaylamak değil, onu muhatap alarak süreci dönüştürmektir. Bu, dünyanın her yerinde böyle işlemiştir. Dolayısıyla kaygılar olsa da barış umudu çok daha güçlü” ifadelerini kullandı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.