Aydoğan Doğan: Yeni Bir Yurttaşlık Sözleşmesine İhtiyaç Vardır!
Aydoğan Doğan: Yeni Bir Yurttaşlık Sözleşmesine İhtiyaç Vardır!
Türkiye, 1982 Anayasası'nın askeri vesayet içermesi nedeniyle toplumsal sözleşme krizi yaşıyor. Etnik ve sosyal çeşitlilik merkezileşme ile eziliyor. Yeni bir yurttaşlık sözleşmesi ile eşitlik, katılım ve sosyal adalet sağlanmalı.
Haber Giriş Tarihi: 26.08.2025 11:58
Haber Güncellenme Tarihi: 26.08.2025 12:18
Kaynak:
Haber Merkezi
https://haberdeger.com/
Türkiye, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girerken, derin bir toplumsal sözleşme kriziyle karşı karşıya. 1982 Anayasası, darbe döneminin ürünü olarak, halkın iradesini değil, askeri vesayeti yansıtan bir metin. Bu anayasa, toplumun çeşitliliğini, ihtiyaçlarını ve geleceğini kucaklamaktan uzak. Etnik, kültürel ve sosyal çeşitliliğimiz, merkeziyetçi bir yapı içinde eziliyor; eşit yurttaşlık ise lafta kalıyor. Bu yüzden, yeni bir yurttaşlık sözleşmesine –yani gerçek bir toplum sözleşmesine– acil ihtiyaç var. Bu sözleşme, sadece hukuki bir belge değil, ortak geleceğimizi inşa edecek bir köprü olmalı.
Tarihsel olarak bakarsak, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte yurttaşlık kavramı, etnik temelli bir ulus inşasıyla şekillendi. Tanzimat'tan Islahat Fermanı'na, oradan 1921 ve 1924 anayasalarına uzanan süreç, eşitlik vaadiyle başladı ama pratikte dışlayıcı politikalarla devam etti. Kürtler, Aleviler, diğer azınlıklar ve yoksul kesimler, bu süreçte sıklıkla dışlandı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında "Türk" tanımı, etnik bir kimlikten ziyade yurttaşlık bağı olarak tasarlanmıştı; ancak uygulama, asimilasyon ve merkeziyetçilikle bozuldu. 1961 ve 1982 anayasaları ise darbe mirası olarak, özgürlükleri kısıtlayan, vesayeti koruyan yapılar haline geldi. Bugün, bu mirasın yükü altında, toplumumuz kutuplaşmış halde: Bir yanda ekonomik eşitsizlikler, diğer yanda kimlik çatışmaları.
Güncel sorunlar, bu ihtiyacın aciliyetini gözler önüne seriyor. Türkiye'de yurttaşlık, eşitlikten uzak bir kavram haline geldi. Gelir dağılımındaki uçurum –nüfusun yüzde 1'inin servetin yüzde 40'ını kontrol etmesi– eşit yurttaşlığı slogan haline getiriyor. Kürt sorunu, yıllardır çözümsüz bırakılarak, barışı engelliyor. Merkeziyetçi yönetim, yerel ihtiyaçları görmezden geliyor; Alevilerin inanç hakları, Romanların sosyal dışlanması gibi meseleler, sistematik ihmal ediliyor. Dış politika ve güvenlik tehditleri –örneğin Suriye'deki gelişmeler– iç barışımızı doğrudan etkiliyor. Pandemi, iklim krizi ve göç gibi küresel sorunlar ise, mevcut anayasanın yetersizliğini daha da belirginleştiriyor. Bu yapı, demokrasiyi zayıflatıyor: Seçimler var ama katılım sınırlı; ifade özgürlüğü baskı altında; yargı bağımsızlığı tartışmalı.
Peki, yeni bir yurttaşlık sözleşmesi nasıl olmalı? Öncelikle, etnik temelli değil, eşitlik ve katılım temelli bir vatandaşlık tanımı şart. Anayasa, "Türk" kavramını, etnik bir kimlikten çıkarıp, tüm yurttaşları kapsayan bir çatı haline getirmeli. Eşit yurttaşlık, sadece haklarda değil, sorumluluklarda da geçerli olmalı: Bilinçli vatandaşlık, seçimden öte, sürekli katılımı gerektirir. İkinci olarak, sosyal adalet ön planda olmalı. Ekonomik haklar –gelir adaleti, sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık erişimi– anayasada güvence altına alınmalı. İzmir İktisat Kongresi'nin ruhuyla, "misak-ı iktisadi" gibi bir ekonomik sözleşme, anayasanın parçası haline getirilmeli. Üçüncü olarak, desentralizasyon: Yerel yönetimler güçlendirilmeli, bölgelerin ihtiyaçlarına göre özerklik sağlanmalı. Bu, federalizm değil, üniter yapı içinde katılımcı bir model. Dördüncü olarak, demokrasi derinleştirilmeli: Halkın doğrudan yasa önerme, vekil geri çağırma hakkı gibi mekanizmalar eklenmeli. Dijital araçlarla katılım artırılmalı. Son olarak, barış ve güvenlik: Silahlı çatışmaların sona ermesi, genel af gibi adımlarla desteklenmeli; ancak bu, şeffaf ve toplum odaklı olmalı.
Bu sözleşme, tüm siyasi partilerin, sivil toplumun ve halkın katılımıyla hazırlanmalı. İktidarın önerdiği sivil anayasa tartışması, fırsat olarak görülmeli; muhalefet, "istemezük" tavrından vazgeçip, özgürlükçü öneriler sunmalı. Geçmiş hatalardan –örneğin çözüm sürecindeki yöntem yanlışlıklarından– ders çıkararak, ileriye bakmalıyız. Yeni anayasa, terörsüz bir Türkiye için zemin yaratmalı; Kürtlerin, Alevilerin, tüm kesimlerin sesini duymalı.
Sonuç olarak, yeni bir yurttaşlık sözleşmesi, kavga yerine uzlaşıyı; korku yerine umudu getirecek. Bu, siyasetin topluma borcu. Eğer kaçarsak, yarınlarımız karanlık; eğer sahiplenirsek, onurlu bir birliktelik mümkün. Halkın iradesi, bu değişimin anahtarıdır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Aydoğan Doğan: Yeni Bir Yurttaşlık Sözleşmesine İhtiyaç Vardır!
Türkiye, 1982 Anayasası'nın askeri vesayet içermesi nedeniyle toplumsal sözleşme krizi yaşıyor. Etnik ve sosyal çeşitlilik merkezileşme ile eziliyor. Yeni bir yurttaşlık sözleşmesi ile eşitlik, katılım ve sosyal adalet sağlanmalı.
Türkiye, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girerken, derin bir toplumsal sözleşme kriziyle karşı karşıya. 1982 Anayasası, darbe döneminin ürünü olarak, halkın iradesini değil, askeri vesayeti yansıtan bir metin. Bu anayasa, toplumun çeşitliliğini, ihtiyaçlarını ve geleceğini kucaklamaktan uzak. Etnik, kültürel ve sosyal çeşitliliğimiz, merkeziyetçi bir yapı içinde eziliyor; eşit yurttaşlık ise lafta kalıyor. Bu yüzden, yeni bir yurttaşlık sözleşmesine –yani gerçek bir toplum sözleşmesine– acil ihtiyaç var. Bu sözleşme, sadece hukuki bir belge değil, ortak geleceğimizi inşa edecek bir köprü olmalı.
Tarihsel olarak bakarsak, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte yurttaşlık kavramı, etnik temelli bir ulus inşasıyla şekillendi. Tanzimat'tan Islahat Fermanı'na, oradan 1921 ve 1924 anayasalarına uzanan süreç, eşitlik vaadiyle başladı ama pratikte dışlayıcı politikalarla devam etti. Kürtler, Aleviler, diğer azınlıklar ve yoksul kesimler, bu süreçte sıklıkla dışlandı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında "Türk" tanımı, etnik bir kimlikten ziyade yurttaşlık bağı olarak tasarlanmıştı; ancak uygulama, asimilasyon ve merkeziyetçilikle bozuldu. 1961 ve 1982 anayasaları ise darbe mirası olarak, özgürlükleri kısıtlayan, vesayeti koruyan yapılar haline geldi. Bugün, bu mirasın yükü altında, toplumumuz kutuplaşmış halde: Bir yanda ekonomik eşitsizlikler, diğer yanda kimlik çatışmaları.
Güncel sorunlar, bu ihtiyacın aciliyetini gözler önüne seriyor. Türkiye'de yurttaşlık, eşitlikten uzak bir kavram haline geldi. Gelir dağılımındaki uçurum –nüfusun yüzde 1'inin servetin yüzde 40'ını kontrol etmesi– eşit yurttaşlığı slogan haline getiriyor. Kürt sorunu, yıllardır çözümsüz bırakılarak, barışı engelliyor. Merkeziyetçi yönetim, yerel ihtiyaçları görmezden geliyor; Alevilerin inanç hakları, Romanların sosyal dışlanması gibi meseleler, sistematik ihmal ediliyor. Dış politika ve güvenlik tehditleri –örneğin Suriye'deki gelişmeler– iç barışımızı doğrudan etkiliyor. Pandemi, iklim krizi ve göç gibi küresel sorunlar ise, mevcut anayasanın yetersizliğini daha da belirginleştiriyor. Bu yapı, demokrasiyi zayıflatıyor: Seçimler var ama katılım sınırlı; ifade özgürlüğü baskı altında; yargı bağımsızlığı tartışmalı.
Peki, yeni bir yurttaşlık sözleşmesi nasıl olmalı? Öncelikle, etnik temelli değil, eşitlik ve katılım temelli bir vatandaşlık tanımı şart. Anayasa, "Türk" kavramını, etnik bir kimlikten çıkarıp, tüm yurttaşları kapsayan bir çatı haline getirmeli. Eşit yurttaşlık, sadece haklarda değil, sorumluluklarda da geçerli olmalı: Bilinçli vatandaşlık, seçimden öte, sürekli katılımı gerektirir. İkinci olarak, sosyal adalet ön planda olmalı. Ekonomik haklar –gelir adaleti, sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık erişimi– anayasada güvence altına alınmalı. İzmir İktisat Kongresi'nin ruhuyla, "misak-ı iktisadi" gibi bir ekonomik sözleşme, anayasanın parçası haline getirilmeli. Üçüncü olarak, desentralizasyon: Yerel yönetimler güçlendirilmeli, bölgelerin ihtiyaçlarına göre özerklik sağlanmalı. Bu, federalizm değil, üniter yapı içinde katılımcı bir model. Dördüncü olarak, demokrasi derinleştirilmeli: Halkın doğrudan yasa önerme, vekil geri çağırma hakkı gibi mekanizmalar eklenmeli. Dijital araçlarla katılım artırılmalı. Son olarak, barış ve güvenlik: Silahlı çatışmaların sona ermesi, genel af gibi adımlarla desteklenmeli; ancak bu, şeffaf ve toplum odaklı olmalı.
Bu sözleşme, tüm siyasi partilerin, sivil toplumun ve halkın katılımıyla hazırlanmalı. İktidarın önerdiği sivil anayasa tartışması, fırsat olarak görülmeli; muhalefet, "istemezük" tavrından vazgeçip, özgürlükçü öneriler sunmalı. Geçmiş hatalardan –örneğin çözüm sürecindeki yöntem yanlışlıklarından– ders çıkararak, ileriye bakmalıyız. Yeni anayasa, terörsüz bir Türkiye için zemin yaratmalı; Kürtlerin, Alevilerin, tüm kesimlerin sesini duymalı.
Sonuç olarak, yeni bir yurttaşlık sözleşmesi, kavga yerine uzlaşıyı; korku yerine umudu getirecek. Bu, siyasetin topluma borcu. Eğer kaçarsak, yarınlarımız karanlık; eğer sahiplenirsek, onurlu bir birliktelik mümkün. Halkın iradesi, bu değişimin anahtarıdır.
En Çok Okunan Haberler